İnsan ne kadar “yazmaya değer bir şey yok” dese de, klavye başına oturuyor.
Şaka değil, bayram, bu! Barışın, dostluğun, dayanışmanın, anlamının arttığı günler…
Her türlü güçlüğe, her türlü soruna karşın, yine de bayramınız kutlu olsun.
Biliyorsunuz, adeta savaş koşullarındayız.
Son seçimlerde ‘siyasi uzantısı’ Meclis’e giren PKK topraklarımızdan sürülmeye başladı.
Sürecin denetimi 24 Temmuz’dan bu yana Ordu’dadır; kara harekatı da beklenmektedir.
“Aldatıldık” diyen bir iktidar var! Diğer yanda, terörü ‘uyuşturucu dozajı’ gibi ayarlayan bir örgüt!
Başka çaresi var mıydı? İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya olsa ne yapardı?..
Bizim güçlüğümüz, emperyalist odakların bölücü terör örgütüne ‘destek’ vermesi…
Suriye’nin Kuzeyinde açılması planlanan koridorun bir kama gibi ülkemizi tehdit etmesi…
Acı çekiyoruz, şehitler veriyoruz…
Hayata -normal koşullarda- belki birer doktor hatta bir sanatçı olarak katılabilecek gençler ölüyor.
Bu iş “bedelsiz” bir iş değil; bedel ödüyoruz ve ama…
Terör yenildikçe, örgüt bölünüyor; örgüt bölündükçe, yöre halkıyla Türkiye bütünleşiyor.
Bu mücadele hiç kuşkusuz, “silahsız olmaz ama yalnız silahla da olmaz”.
Toprak reformundan tarım endüstrisine, kamu öncülüğünde istihdam sağlamaktan enerji yatırımlarını tamamlamaya ‘yaşam savaşını’ da kazanmak zorundayız!
Nasıl bir yaşam? Herkes için, insancıl, sosyal, hakkaniyete dayalı çağdaş bir yaşam.
“Her şeyin başı sağlık” derler ya, işte bugünkü ortamda ise, her şeyin başı güvenlik!
Bu anlamda; iç barışı sağlama almak, terör yanlılarıyla yurttaşları ayrı tutmak, o arada 1 Kasım’daki seçimin güvenliğini sağlamak zorundayız.
Siyaset, kendine çeki-düzen vermeli.
“Yarısı dolu yarısı boş bardak” misali herkes “ben kazandım” dese de ‘koalisyonlar’ kapıda.
Türkiye’de ise evlatlarının güzel geleceğini kazanmak zorunda olan bir halk var!
">
İnsan ne kadar “yazmaya değer bir şey yok” dese de, klavye başına oturuyor.
Şaka değil, bayram, bu! Barışın, dostluğun, dayanışmanın, anlamının arttığı günler…
Her türlü güçlüğe, her türlü soruna karşın, yine de bayramınız kutlu olsun.
Biliyorsunuz, adeta savaş koşullarındayız.
Son seçimlerde ‘siyasi uzantısı’ Meclis’e giren PKK topraklarımızdan sürülmeye başladı.
Sürecin denetimi 24 Temmuz’dan bu yana Ordu’dadır; kara harekatı da beklenmektedir.
“Aldatıldık” diyen bir iktidar var! Diğer yanda, terörü ‘uyuşturucu dozajı’ gibi ayarlayan bir örgüt!
Başka çaresi var mıydı? İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya olsa ne yapardı?..
Bizim güçlüğümüz, emperyalist odakların bölücü terör örgütüne ‘destek’ vermesi…
Suriye’nin Kuzeyinde açılması planlanan koridorun bir kama gibi ülkemizi tehdit etmesi…
Acı çekiyoruz, şehitler veriyoruz…
Hayata -normal koşullarda- belki birer doktor hatta bir sanatçı olarak katılabilecek gençler ölüyor.
Bu iş “bedelsiz” bir iş değil; bedel ödüyoruz ve ama…
Terör yenildikçe, örgüt bölünüyor; örgüt bölündükçe, yöre halkıyla Türkiye bütünleşiyor.
Bu mücadele hiç kuşkusuz, “silahsız olmaz ama yalnız silahla da olmaz”.
Toprak reformundan tarım endüstrisine, kamu öncülüğünde istihdam sağlamaktan enerji yatırımlarını tamamlamaya ‘yaşam savaşını’ da kazanmak zorundayız!
Nasıl bir yaşam? Herkes için, insancıl, sosyal, hakkaniyete dayalı çağdaş bir yaşam.
“Her şeyin başı sağlık” derler ya, işte bugünkü ortamda ise, her şeyin başı güvenlik!
Bu anlamda; iç barışı sağlama almak, terör yanlılarıyla yurttaşları ayrı tutmak, o arada 1 Kasım’daki seçimin güvenliğini sağlamak zorundayız.
Siyaset, kendine çeki-düzen vermeli.
“Yarısı dolu yarısı boş bardak” misali herkes “ben kazandım” dese de ‘koalisyonlar’ kapıda.
Türkiye’de ise evlatlarının güzel geleceğini kazanmak zorunda olan bir halk var!