Biden görüşmesi sonrası AKP iktidarı

Haluk Özdalga yazdı: "Erdoğan-Biden görüşmesinde hiçbir sürpriz olmadı, öngörülerimiz hemen aynen gerçekleşti. AKP iktidarının tuttuğu yolun sonu aydınlık görünmüyor."

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

Erdoğan-Biden görüşmesinde hiçbir sürpriz olmadı, öngörülerimiz hemen aynen gerçekleşti.

Kimi usta dış politika yorumcuların beklediği gibi var olma veya yok olma zirvesi görmedik. AKP iktidarının umduğu gibi yeni bir “beyaz sayfa” veya Amerika’yla ilişkilerde “yeni bir dönemin kapıları” açılmadı.

Türkiye için herhangi bir başlangıç veya son söz konusu olmadı.

Ama asla önemsiz bir görüşme değildi. Görüşme öncesi ve sonrası AKP iktidarının durumuna bakarak zirvenin önemi daha iyi kavranabilir.

Bu arada, bu sayfalarda yaptığımız dış politika yazılarında ‘Türkiye’ yerine ‘AKP iktidarı’ ifadesini özellikle kullandığımı vurgulamak istiyorum.

Çünkü konuştuğumuz, Türkiye’nin en az yüz yıllık dış politika çizgisinden radikal bir sapmayı ifade eden ve son yıllarda ülke çıkarlarına zararlar veren AKP iktidarının dış politikası.

Görüşme öncesi durum

AKP iktidarı siyasi ömrünün en zayıf noktasındaydı ve sallanıyordu.

Son sekiz yıl sürekli yaşanan fakirleşme sonunda Batı ile refah farkı ürkütücü şekilde açıldı. 2013-2020 arasında Türkiye’de kişi başına gelir, $ bazında %33 düştü.

Aynı dönemde AB’de kişi başına ortalama gelir Türkiye’nin 2,7 katından 4,2 katına, ABD’de kişi başına gelir Türkiye’nin 4,2 katından 7,4 katına çıktı.

Bu basit veriler refah düzeyi açısından Türkiye’nin Batı’dan koptuğunu gösteriyor.

Hukuk devleti ve insan hakları açısından Türkiye, Batı ile kıyaslamak bir tarafa, pek çok Asya ve Afrika ülkesinin dahi açık ara gerisine düştü.

Bir suç örgütü liderinin iddialarıyla on milyonlarca kişinin daha net görebildiği gibi iktidar, Cumhuriyet tarihi boyunca eşi görülmemiş ölçüde bir yozlaşma ve çürüme batağına sürüklendi.

Anketler AKP’nin ilk seçimlerde açık ara kaybedeceğini gösteriyor. Oylarda düşüş devam ederse iktidar partisi, batan gemiden kaçanlar örneği, seçimlerden önce dahi hiç beklenmedik şekilde hızla dağılabilir.

Ülke dış politikada eşi görülmemiş bir tecrit içinde. AB’den gelen “Doğu Akdeniz’deki yasa dışı faaliyetlerini durdur” dayatmasını kabul etmek zorunda kaldı. İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, BAE gibi bölge ülkeleriyle ilişkileri düzeltme çabaları iyi gitmiyor.

Bütün bunların üstüne AKP iktidarı, Biden yönetiminin siyasi ve ekonomik sonuçlar doğuracak sert davranışlarına muhatap olursa, işlerin daha kötüye gideceğini elbet görüyordu.

AKP o nedenle, Biden zirvesi öncesi panik içindeydi.

AKP sözcüleri sürekli Biden’in “eski dost” ve Türkiye’nin iyi bir NATO müttefiki olduğunu, Rusya’yı çevreleme veya benzer konularda katkı verebileceklerini, vs. söyleyip durdu.

Washington yönetimiyle ilişkileri düzeltmek için açıkça can atıyorlardı.

Görüşme sonrası durum

Biden-Erdoğan zirvesi sonrası AKP iktidarının durumu beş başlık altında özetlenebilir.

1- Beklediğimiz gibi, Washigton yönetimi AKP iktidarını daha zor duruma düşürecek sert adımlar atmadı. AKP çevrelerinin görüşme sonrasında yaşadığı samimi mutluluğun nedeni bu. Sevinmekte haklılar.

Siyasette bu bazen “eğer birisi yolda az ilerde kendiliğinden düşüp yere serilecekse, en doğrusu olabildiğince az müdahale etmektir” diye ifade edilir.

Zaten Batı’da hiç kimse Türkiye’nin sert bir krize yuvarlanmasını da arzu etmiyor.

2- Buna karşılık, yine öngördüğümüz gibi, AKP iktidarını kendi vahim yanlışları sonunda düştüğü köşeye sıkışmış durumdan kurtaracak hiçbir yardım eli uzatılmadı.

S-400’leri işletmeye almak, hayır. Yeni parti S-400, hayır. Rusya’dan yeni silah alımı, hayır. F-35, hayır. Suriye’de işbirliği, insani yardımlar hariç hayır. Halkbank davasında biraz hoşgörü, hayır.

AKP jargonunda buna ‘paranteze alma’ diyorlar ve başarı olarak görüp kutluyorlar!

Ama bunlar Türkiye açısından çözülmesi gereken konular ve şimdi hepsi kilitlenmiş durumda. Hani S-400’lere acilen ihtiyaç olduğu için aceleyle Rusya’dan alınmıştı?

Daha kötüsü, AKP iktidarına manevra alanı bırakmayan operasyonları şimdi ABD ve AB eşgüdüm içinde yürütüyor.

3- ABD, NATO ve AB hiçbir işbirliği yapmayacak anlamı çıkarılmamalı. Aksine, AKP’nin kendini düşürdüğü zor durumdan yararlanmak isteyenlerin çıkacağı muhakkak.

Afganistan’da Kabil hava alanını korumayı AKP’nin gönüllü üstlenmek istemesi bir örnek.

Türkiye’nin kayda değer hiçbir çıkarının olmadığı bu işte, Amerikan çıkarları için ileri karakol görevi yüklenecek AKP iktidarı belki gurur duyabilir.

Ama buna karşılık mesela S-400’ler konusunda taviz bekleniyorsa, eminim yanılacaklar.

4- Cumhuriyet döneminde Batı ittifakını seçen Türkiye her zaman Rusya’yla iyi ilişkiler aradı ve genellikle bunu başardı.

İlk kez AKP, Amerika ve Rusya’yı birbirine karşı kullanma yolunu seçti. İki büyük gücü birbirine karşı kullanmak yüksek riskli bir oyun.

AKP ve Türkiye şu ana kadar bu tehlikeli oyunun bedelini ödedi, korkarım ki şimdi gelinen noktadan sonra daha fazlasıyla ödeyecek.  

5- AKP’nin en şiddetli köşeye sıkışması ve çelişkisi demokrasi ve hukuk devleti alanında.

İki lider arasındaki görüşmede Biden’ın demokrasi ve insan hakları konusunda net bir vurgulama yaptığına eminim. Çünkü kendi açıklamasına göre Avrupa ziyaretinin temel nedeni buydu. Önümüzdeki günlerde o yönde bilgi Amerikan medyasına sızabilir.

AKP, Türkiye’nin yaşadığı ağır bunalımdan çıkabilmek için Batı’yla yakın işbirliğinin şart olduğunu görüyor ve biliyor.

Ama o işbirliğinin önkoşulu olan demokrasi ve hukuk devleti standartlarına yaklaşmak dahi istemiyor. Çünkü gerçek kurallarıyla işleyen bir demokrasi ve hukuk devleti demek, AKP iktidarının hızla eriyip buharlaşması demek. Bunu da biliyorlar.

Kırk dereden su getirerek, mesela Türkiye’nin stratejik önemini vurgulayarak, bu çelişkiden sıyrılmaya çalışıyorlar.

On yıllar öce Türkiye’yi yöneten askeri junta, NATO ve Batı içinde kalabilmek için benzer gerekçeler kullanmıştı. 40 yıl öncesinin Soğuk Savaş şartlarında bu mazaret kabul gördü.

Şimdi AKP’nin aynı gerekçeye başvurması kendisi için hüzün verici.

Ama 21. yüzyılda artık bu gerekçe tamamen yetersiz. Türkiye AB’den dışlandı. NATO’nun ehemmiyetsiz ve marjinal üyesi durumuna düştü.

Bir süre önce, demokrasi ve hukuk devleti olmadan ülkelerin AB veya NATO içinde yer alamayacağını, Türkiye’nin NATO üyeliğinin sürdürülebilir olmadığını vurgulamıştım.

Bu değerlendirmeyi gerçekçi bulmayanlar çıktı.

Geçtiğimiz hafta etkili medya kuruluşu Bloomberg, otokratik rejime kayan Türkiye’nin NATO’yla bağlarının kesilmesini öneren bir yorum yayınladı. Hem de başyazı olarak (Editorial Board).

AKP iktidarının tuttuğu yolun sonu aydınlık görünmüyor.

">

Erdoğan-Biden görüşmesinde hiçbir sürpriz olmadı, öngörülerimiz hemen aynen gerçekleşti.

Kimi usta dış politika yorumcuların beklediği gibi var olma veya yok olma zirvesi görmedik. AKP iktidarının umduğu gibi yeni bir “beyaz sayfa” veya Amerika’yla ilişkilerde “yeni bir dönemin kapıları” açılmadı.

Türkiye için herhangi bir başlangıç veya son söz konusu olmadı.

Ama asla önemsiz bir görüşme değildi. Görüşme öncesi ve sonrası AKP iktidarının durumuna bakarak zirvenin önemi daha iyi kavranabilir.

Bu arada, bu sayfalarda yaptığımız dış politika yazılarında ‘Türkiye’ yerine ‘AKP iktidarı’ ifadesini özellikle kullandığımı vurgulamak istiyorum.

Çünkü konuştuğumuz, Türkiye’nin en az yüz yıllık dış politika çizgisinden radikal bir sapmayı ifade eden ve son yıllarda ülke çıkarlarına zararlar veren AKP iktidarının dış politikası.

Görüşme öncesi durum

AKP iktidarı siyasi ömrünün en zayıf noktasındaydı ve sallanıyordu.

Son sekiz yıl sürekli yaşanan fakirleşme sonunda Batı ile refah farkı ürkütücü şekilde açıldı. 2013-2020 arasında Türkiye’de kişi başına gelir, $ bazında %33 düştü.

Aynı dönemde AB’de kişi başına ortalama gelir Türkiye’nin 2,7 katından 4,2 katına, ABD’de kişi başına gelir Türkiye’nin 4,2 katından 7,4 katına çıktı.

Bu basit veriler refah düzeyi açısından Türkiye’nin Batı’dan koptuğunu gösteriyor.

Hukuk devleti ve insan hakları açısından Türkiye, Batı ile kıyaslamak bir tarafa, pek çok Asya ve Afrika ülkesinin dahi açık ara gerisine düştü.

Bir suç örgütü liderinin iddialarıyla on milyonlarca kişinin daha net görebildiği gibi iktidar, Cumhuriyet tarihi boyunca eşi görülmemiş ölçüde bir yozlaşma ve çürüme batağına sürüklendi.

Anketler AKP’nin ilk seçimlerde açık ara kaybedeceğini gösteriyor. Oylarda düşüş devam ederse iktidar partisi, batan gemiden kaçanlar örneği, seçimlerden önce dahi hiç beklenmedik şekilde hızla dağılabilir.

Ülke dış politikada eşi görülmemiş bir tecrit içinde. AB’den gelen “Doğu Akdeniz’deki yasa dışı faaliyetlerini durdur” dayatmasını kabul etmek zorunda kaldı. İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, BAE gibi bölge ülkeleriyle ilişkileri düzeltme çabaları iyi gitmiyor.

Bütün bunların üstüne AKP iktidarı, Biden yönetiminin siyasi ve ekonomik sonuçlar doğuracak sert davranışlarına muhatap olursa, işlerin daha kötüye gideceğini elbet görüyordu.

AKP o nedenle, Biden zirvesi öncesi panik içindeydi.

AKP sözcüleri sürekli Biden’in “eski dost” ve Türkiye’nin iyi bir NATO müttefiki olduğunu, Rusya’yı çevreleme veya benzer konularda katkı verebileceklerini, vs. söyleyip durdu.

Washington yönetimiyle ilişkileri düzeltmek için açıkça can atıyorlardı.

Görüşme sonrası durum

Biden-Erdoğan zirvesi sonrası AKP iktidarının durumu beş başlık altında özetlenebilir.

1- Beklediğimiz gibi, Washigton yönetimi AKP iktidarını daha zor duruma düşürecek sert adımlar atmadı. AKP çevrelerinin görüşme sonrasında yaşadığı samimi mutluluğun nedeni bu. Sevinmekte haklılar.

Siyasette bu bazen “eğer birisi yolda az ilerde kendiliğinden düşüp yere serilecekse, en doğrusu olabildiğince az müdahale etmektir” diye ifade edilir.

Zaten Batı’da hiç kimse Türkiye’nin sert bir krize yuvarlanmasını da arzu etmiyor.

2- Buna karşılık, yine öngördüğümüz gibi, AKP iktidarını kendi vahim yanlışları sonunda düştüğü köşeye sıkışmış durumdan kurtaracak hiçbir yardım eli uzatılmadı.

S-400’leri işletmeye almak, hayır. Yeni parti S-400, hayır. Rusya’dan yeni silah alımı, hayır. F-35, hayır. Suriye’de işbirliği, insani yardımlar hariç hayır. Halkbank davasında biraz hoşgörü, hayır.

AKP jargonunda buna ‘paranteze alma’ diyorlar ve başarı olarak görüp kutluyorlar!

Ama bunlar Türkiye açısından çözülmesi gereken konular ve şimdi hepsi kilitlenmiş durumda. Hani S-400’lere acilen ihtiyaç olduğu için aceleyle Rusya’dan alınmıştı?

Daha kötüsü, AKP iktidarına manevra alanı bırakmayan operasyonları şimdi ABD ve AB eşgüdüm içinde yürütüyor.

3- ABD, NATO ve AB hiçbir işbirliği yapmayacak anlamı çıkarılmamalı. Aksine, AKP’nin kendini düşürdüğü zor durumdan yararlanmak isteyenlerin çıkacağı muhakkak.

Afganistan’da Kabil hava alanını korumayı AKP’nin gönüllü üstlenmek istemesi bir örnek.

Türkiye’nin kayda değer hiçbir çıkarının olmadığı bu işte, Amerikan çıkarları için ileri karakol görevi yüklenecek AKP iktidarı belki gurur duyabilir.

Ama buna karşılık mesela S-400’ler konusunda taviz bekleniyorsa, eminim yanılacaklar.

4- Cumhuriyet döneminde Batı ittifakını seçen Türkiye her zaman Rusya’yla iyi ilişkiler aradı ve genellikle bunu başardı.

İlk kez AKP, Amerika ve Rusya’yı birbirine karşı kullanma yolunu seçti. İki büyük gücü birbirine karşı kullanmak yüksek riskli bir oyun.

AKP ve Türkiye şu ana kadar bu tehlikeli oyunun bedelini ödedi, korkarım ki şimdi gelinen noktadan sonra daha fazlasıyla ödeyecek.  

5- AKP’nin en şiddetli köşeye sıkışması ve çelişkisi demokrasi ve hukuk devleti alanında.

İki lider arasındaki görüşmede Biden’ın demokrasi ve insan hakları konusunda net bir vurgulama yaptığına eminim. Çünkü kendi açıklamasına göre Avrupa ziyaretinin temel nedeni buydu. Önümüzdeki günlerde o yönde bilgi Amerikan medyasına sızabilir.

AKP, Türkiye’nin yaşadığı ağır bunalımdan çıkabilmek için Batı’yla yakın işbirliğinin şart olduğunu görüyor ve biliyor.

Ama o işbirliğinin önkoşulu olan demokrasi ve hukuk devleti standartlarına yaklaşmak dahi istemiyor. Çünkü gerçek kurallarıyla işleyen bir demokrasi ve hukuk devleti demek, AKP iktidarının hızla eriyip buharlaşması demek. Bunu da biliyorlar.

Kırk dereden su getirerek, mesela Türkiye’nin stratejik önemini vurgulayarak, bu çelişkiden sıyrılmaya çalışıyorlar.

On yıllar öce Türkiye’yi yöneten askeri junta, NATO ve Batı içinde kalabilmek için benzer gerekçeler kullanmıştı. 40 yıl öncesinin Soğuk Savaş şartlarında bu mazaret kabul gördü.

Şimdi AKP’nin aynı gerekçeye başvurması kendisi için hüzün verici.

Ama 21. yüzyılda artık bu gerekçe tamamen yetersiz. Türkiye AB’den dışlandı. NATO’nun ehemmiyetsiz ve marjinal üyesi durumuna düştü.

Bir süre önce, demokrasi ve hukuk devleti olmadan ülkelerin AB veya NATO içinde yer alamayacağını, Türkiye’nin NATO üyeliğinin sürdürülebilir olmadığını vurgulamıştım.

Bu değerlendirmeyi gerçekçi bulmayanlar çıktı.

Geçtiğimiz hafta etkili medya kuruluşu Bloomberg, otokratik rejime kayan Türkiye’nin NATO’yla bağlarının kesilmesini öneren bir yorum yayınladı. Hem de başyazı olarak (Editorial Board).

AKP iktidarının tuttuğu yolun sonu aydınlık görünmüyor.

Tüm yazılarını göster