50 yıl içinde ölüm bitecekmiş
Nasıl olacak bu iş bilmiyorum, bu arada ben 80 li yaşlarımda olacağım, eğer o yaşa kadar yaşarsam tabii
Bize yarar mı bu durum bilmiyorum, eğer böyle bir şey olursa, bu güne kadar ölmüş olanlar ne olacak? Onlar öldükleriyle mi kalacak? Bilmiyorum, bildiğim tek şey, bir sürü din kitabı okuyup, bir sürü felsefeleri irdeleyip, bir sürü insanı gözlemleyip, geldiğim nokta neresi hiçlik makamı
Belki olması gereken bu, belki de değil. Artık gerisini Allah bilir..
Benjamin Buton muhteşem bir film olmuş, yaşam, ölüm, gençlik, yaşlılık arasında insanı gezdirip duruyor. Tabii konunun, tadı tuzu aşksız, sevgisiz olur mu? Tabii ki, büyük bir aşk ve büyük bir sevgi anlatılıyor aynı zamanda.. Lütfen gidin, görmediyseniz görün ve insanın dramını, belki de gerçeğini demek daha doğru.. Bir kez daha muhakeme edin ve yaşanan güzel duygulardan da keyif alın..Ben öyle yaptım. Aynı zamanda, makyajın nelere kadir olduğunu da bizzat gözlemleyin. Gerek Brad Pitt, gerekse Kate Blanchett" in nasıl yaşlanıp, gençleştiğine gerçekten şaşıracaksınız..
Felsefeyi, mutluluğu, acıyı, aşkı, sevgiyi kısaca insanı insan yapan hangi duygular varsa, bunları hissetmeyi seviyorum. Filmin sonuna doğru, kalbim bir ara o kadar hızla atmaya, ellerim buz gibi olmaya ve aynı zamanda da terlemeye başladı ki, sinemadan kaçmak ve uzaklaşmak istedim. Sonunu görmek istemedim ama ısrarla dayandım ve bekledim, ikide bir de gözyaşlarımı bastırdığım için içime, sürekli burnum tıkandı. Hık hık, artık yanımda oturanlar rahatsız olmuşmudur bilmem ama en azından, bağırarak ağlayan birindense, sürekli burnunu silen biri daha iyidir her halde.. Ne bileyim
Filmden çıkarken, hemen insanların yüzlerine bakarım, ne hissettiklerini anlamaya çalışırım. Yine öyle yaptım, bir iki kişide mendilliydi. Ha bunlarda benden dedim
Filmin konusunu anlatmayı sevmiyorum ama benim aldığım mesajlardan biri de; yaşamın getirdiklerine direnmemekle ilgiliydi hatta bu ölüm bile olsa, onu huzur içinde kabul etmek gibi..
İnsan ölümlü olduğunun farkına vardığı zaman, ölümden korktuğu için, bazen yaşamaktan da korkuyor. Oysa, yaşam cesareti ve cesur olanları seviyor. Yaşam zinciri kuvvetli olanlarla devam ediyor, zayıf halkalarsa oyundan bir süre sonra kopuyor. Halbuki her şeye rağmen, yaşama sıkıca sarılmak için bahaneler bulmak lazım, inadına yaşamak lazım..
Güzel bir hikaye okumuştum, yaşamın nasıl karşılanılmasıyla ilgili belki beğenirsiniz;
Bir zamanlar sürekli her şeyden şikayet eden, hayatının berbat olduğundan yakınan ve sürekli mutsuz olan bir kız vardı. Hayat ona göre çok kötüydü ve mücadele etmekten yorulmuştu.
Mesleği aşçılık olan babasının yanına gitti ve her zaman ki gibi yakınmaya başladı. Doğru düzgün bir işim yok, para kazanamıyorum, sevgilimden ayrıldım, hiç arkadaşım yok v.s
Babası kızı yanına oturttu. Ona bir hayat dersi vermek istiyordu. Üç tane cezve aldı ve hepsini suyla doldurdu. İçlerine de, birine patates, diğerine yumurta, ötekine de kahve koydu. Hepsi kaynadı. Kızına döndü ve sordu; Ne görüyorsun? Kız cevap verdi; Patates, yumurta ve kahve
Güzel dedi babası..Şimdi hepsine dokun ve kahveden bir yudum al.. Kız sinirli bir şekilde denileni yaptı, bu deneyi çok çocukca bulmuştu..
Patatesi elledi, yumuşamış olduğunu gördü. Yumurtaya dokundu, o da sertleşmişti, kahveden bir yudum aldı, hoşuna gitti, keyfi yerine geldi
Babası bak canım dedi, hepsi aynı işlemden geçti. Patates sert görüntüsüne rağmen, kaynayınca yumuşadı, yumurta içi sıvı olmasına rağmen kaynayınca, sertleşti, kahve ise aynı işlemden sonra tadını ortaya koydu ve lezzetli oldu.. Sen bunlardan hangisisin diye sordu adam, bir sıkıntı kapını çaldığında, sertken yumuşamayı mı seçeceksin, yoksa yumuşakken sertleşmeyi mi, yoksa kahve gibi tamamen başka bir şey olup , başına gelen olayların sana ayrı bir anlam ve tat katmasına mı izin vereceksin.. Hangisi senin seçimin diye sordu
Kız babasına teşekkür etti ve tabii ki kahveyi seçti..
Filmden benim aldığım izlenim böyleydi, yani yaşamın bize getirdiği her şeyi, alıp kabullenmeyi ve yaşama bir anlam katmayı anlatıyordu.. 50 yıl sonra ölüm, kök hücre v.s gibi gelişmelerle yok olur mu bilmem, öyle olunca bu piyango bize ve sevdiklerimize de vurur mu? Onu da bilmem ama ben de hayatımı kahve gibi yaşamak istediğimi biliyorum.. Sizi bilmem
">
50 yıl içinde ölüm bitecekmiş
Nasıl olacak bu iş bilmiyorum, bu arada ben 80 li yaşlarımda olacağım, eğer o yaşa kadar yaşarsam tabii
Bize yarar mı bu durum bilmiyorum, eğer böyle bir şey olursa, bu güne kadar ölmüş olanlar ne olacak? Onlar öldükleriyle mi kalacak? Bilmiyorum, bildiğim tek şey, bir sürü din kitabı okuyup, bir sürü felsefeleri irdeleyip, bir sürü insanı gözlemleyip, geldiğim nokta neresi hiçlik makamı
Belki olması gereken bu, belki de değil. Artık gerisini Allah bilir..
Benjamin Buton muhteşem bir film olmuş, yaşam, ölüm, gençlik, yaşlılık arasında insanı gezdirip duruyor. Tabii konunun, tadı tuzu aşksız, sevgisiz olur mu? Tabii ki, büyük bir aşk ve büyük bir sevgi anlatılıyor aynı zamanda.. Lütfen gidin, görmediyseniz görün ve insanın dramını, belki de gerçeğini demek daha doğru.. Bir kez daha muhakeme edin ve yaşanan güzel duygulardan da keyif alın..Ben öyle yaptım. Aynı zamanda, makyajın nelere kadir olduğunu da bizzat gözlemleyin. Gerek Brad Pitt, gerekse Kate Blanchett" in nasıl yaşlanıp, gençleştiğine gerçekten şaşıracaksınız..
Felsefeyi, mutluluğu, acıyı, aşkı, sevgiyi kısaca insanı insan yapan hangi duygular varsa, bunları hissetmeyi seviyorum. Filmin sonuna doğru, kalbim bir ara o kadar hızla atmaya, ellerim buz gibi olmaya ve aynı zamanda da terlemeye başladı ki, sinemadan kaçmak ve uzaklaşmak istedim. Sonunu görmek istemedim ama ısrarla dayandım ve bekledim, ikide bir de gözyaşlarımı bastırdığım için içime, sürekli burnum tıkandı. Hık hık, artık yanımda oturanlar rahatsız olmuşmudur bilmem ama en azından, bağırarak ağlayan birindense, sürekli burnunu silen biri daha iyidir her halde.. Ne bileyim
Filmden çıkarken, hemen insanların yüzlerine bakarım, ne hissettiklerini anlamaya çalışırım. Yine öyle yaptım, bir iki kişide mendilliydi. Ha bunlarda benden dedim
Filmin konusunu anlatmayı sevmiyorum ama benim aldığım mesajlardan biri de; yaşamın getirdiklerine direnmemekle ilgiliydi hatta bu ölüm bile olsa, onu huzur içinde kabul etmek gibi..
İnsan ölümlü olduğunun farkına vardığı zaman, ölümden korktuğu için, bazen yaşamaktan da korkuyor. Oysa, yaşam cesareti ve cesur olanları seviyor. Yaşam zinciri kuvvetli olanlarla devam ediyor, zayıf halkalarsa oyundan bir süre sonra kopuyor. Halbuki her şeye rağmen, yaşama sıkıca sarılmak için bahaneler bulmak lazım, inadına yaşamak lazım..
Güzel bir hikaye okumuştum, yaşamın nasıl karşılanılmasıyla ilgili belki beğenirsiniz;
Bir zamanlar sürekli her şeyden şikayet eden, hayatının berbat olduğundan yakınan ve sürekli mutsuz olan bir kız vardı. Hayat ona göre çok kötüydü ve mücadele etmekten yorulmuştu.
Mesleği aşçılık olan babasının yanına gitti ve her zaman ki gibi yakınmaya başladı. Doğru düzgün bir işim yok, para kazanamıyorum, sevgilimden ayrıldım, hiç arkadaşım yok v.s
Babası kızı yanına oturttu. Ona bir hayat dersi vermek istiyordu. Üç tane cezve aldı ve hepsini suyla doldurdu. İçlerine de, birine patates, diğerine yumurta, ötekine de kahve koydu. Hepsi kaynadı. Kızına döndü ve sordu; Ne görüyorsun? Kız cevap verdi; Patates, yumurta ve kahve
Güzel dedi babası..Şimdi hepsine dokun ve kahveden bir yudum al.. Kız sinirli bir şekilde denileni yaptı, bu deneyi çok çocukca bulmuştu..
Patatesi elledi, yumuşamış olduğunu gördü. Yumurtaya dokundu, o da sertleşmişti, kahveden bir yudum aldı, hoşuna gitti, keyfi yerine geldi
Babası bak canım dedi, hepsi aynı işlemden geçti. Patates sert görüntüsüne rağmen, kaynayınca yumuşadı, yumurta içi sıvı olmasına rağmen kaynayınca, sertleşti, kahve ise aynı işlemden sonra tadını ortaya koydu ve lezzetli oldu.. Sen bunlardan hangisisin diye sordu adam, bir sıkıntı kapını çaldığında, sertken yumuşamayı mı seçeceksin, yoksa yumuşakken sertleşmeyi mi, yoksa kahve gibi tamamen başka bir şey olup , başına gelen olayların sana ayrı bir anlam ve tat katmasına mı izin vereceksin.. Hangisi senin seçimin diye sordu
Kız babasına teşekkür etti ve tabii ki kahveyi seçti..
Filmden benim aldığım izlenim böyleydi, yani yaşamın bize getirdiği her şeyi, alıp kabullenmeyi ve yaşama bir anlam katmayı anlatıyordu.. 50 yıl sonra ölüm, kök hücre v.s gibi gelişmelerle yok olur mu bilmem, öyle olunca bu piyango bize ve sevdiklerimize de vurur mu? Onu da bilmem ama ben de hayatımı kahve gibi yaşamak istediğimi biliyorum.. Sizi bilmem