Beni kategorize etme..

Merhaba diye başlayan ve yaşamın içindeki hedeflerimiz, yani yön vermemizle ilgili yazdığım, hafif...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Merhaba diye başlayan ve yaşamın içindeki hedeflerimiz, yani yön vermemizle ilgili yazdığım, hafif felsefe, hafif realite kokan yazıma gelen yorumu okumuşsunuzdur. Bir doktor okurumuz diyor ki, bu yazının içeriğinin, yandaki resimde görülen manken tipli kadına ait olduğunu düşünmüyorum, kusura bakmayın falan demiş.

Maalesef o yazı da, o resim de bana ait, öyle Mutlu Tönbekici’ nin eski hali ( Tuğçe Baran)  gibi farklı bir resim kullanıp, gizli bir kimlikle yazılarımı yazmıyorum. Gerçi bu yorum, iltifat mı içeriyor, yoksa eleştirimi onu da tam olarak bilemiyorum.

Zaten bahsetmek istediğim de yorumun içeriğinden çok bana hatırlattığı anlam..

Eli yüzü düzgün bir insansanız, mutlaka başka bir kusurunuz vardır, ya yarım akıllısınızdır, ya da kişiliğinizde deformasyonlar vardır. Kimse sizin hem akıllı uslu, hem de insani anlamda nitelikli olduğunuza ihtimal vermez, ya da şımarık ve burnu havada olduğunuzu düşünür..

Genel olarak herkes adına konuşamayacağım ama ben hep bu ve buna benzer sıkıntıları çektim.Mesela ilk defa haber spikeri olup ekrana çıktığım da, o zaman haber merkezinde çalışan arkadaşlarım, haber spikeri olmakta ki amacımı sormuştu, ben de o zaman bir jeep ve villa almak demiştim. İşin tuhafı onlar da espriyle verdiğim bu cevabı ciddiye almışlardı.

Tabii ben de daha çok kıs kıs gülmüştüm. Onların duymak istediği cevap bu olduğu için, hiç de doğrusunu anlatmaya uğraşmamıştım.

İşte böyle ön yargılı yaklaşımlar beni çok rahatsız etti, ilgilenmiyor ya da takmıyor görünsem de, içsel olarak üzülüyor , hep daha akıllı olmak, daha entelektüel olmak, ya da daha nitelikli olmaya çalışıyorum. Elif Şafak’ ın güzel bir lafı var, insanın gelişim derecesini bir kapla ölçüyor, kabın derinliği ne kadarsa bizim de yaşamdan beslenmemiz o kadar diye anlatıyor. Çok beğendiğim bir benzetme, benim için de herkes gibi geçerli, ben de kabım ne kadarsa, yaşamdan o kadar besleniyorum..

Son zamanlarda çok popüler bir kelime olarak, hayatımıza giren ‘ ikoncan’ meselesi de bu çeşit bir durum. Her programda, 3,4 tane isim sanki bunların giyim kuşamdan başka işleri yokmuş gibi, sanki kafalarını çalıştırmaya ihtiyaç duymayan, ‘bir elinde cımbız, bir elinde ayna umurunda mı sanki dünya’ durumu. ..

Neden bu kadar hafife alıyor, niye kadınları bu kadar kıskanıyoruz. Mesela Eda Taşpınar’ a bakıyorum, bir program sunuyordu, gayet doğal, rahat, bakımlı, çok iyi İngilizce konuşuyor, ekran deneyimi olmadığını düşünürsek de, gayet renkli bir program hazırlamış. Sıcak kanlı, pozitif enerjili bir genç kadın.. Yok kıyafetleri marka değil, amiyane ve basında kullanıldığı şekliyle ‘çakmaymış’ . Bir sürü insanı üzecek, canını sıkacak yorumlar yapılıyor. Ben bu davranışları doğru bulmuyorum, bu kadınları şahsen tanımıyor da olsam, medyanın yaptığı eleştirileri yerinde bulmuyorum. Hem bu genç kadınları, programlarda konuşacaksınız, hem gazetelerde boy boy resimlerini çekeceksiniz. Malzeme yapacak, üzerinden rant sağlayacaksınız, sonra tü kaka ilan edeceksiniz. Yanlış, beğenmiyorsanız, resimlerini çekmeyin, programınıza konu etmeyin, alay konusu yapmayın. Geçen akşam son zamanlarda, güzel bir çıkış yapan Sevim Gözay’ ı izliyorum. Belli ki, programın yapımcısı bir vtr hazırlamış ikoncanlar üzerine, bu ikoncanlar kışın ortada yokmuş, yazın ortaya çıkarmış, karpuz muy muş, yazın ortalara çıkıyorlarmış.

 Bu arada, program konuklarından Salih Güney, arka seste duyuluyor, sunucuya soruyor, nedir bu ikoncan diye.

Saçma bir yaklaşım, insani ve vicdani değil . Herkes herkesi eleştirebilir, burada sorun yok ama kırmadan, incitmeden hassas nokta burası. İnsanları, şekillerine, düşüncelerine, yapılarına göre kategorize etmemek lazım. Hepimizin, artıları, eksileri var her gün bir şeyler öğreniyoruz, hata yapıyoruz, doğruyu buluyoruz, maksat insanları eleştirirken bile olumluya yöneltmek…

">

Merhaba diye başlayan ve yaşamın içindeki hedeflerimiz, yani yön vermemizle ilgili yazdığım, hafif felsefe, hafif realite kokan yazıma gelen yorumu okumuşsunuzdur. Bir doktor okurumuz diyor ki, bu yazının içeriğinin, yandaki resimde görülen manken tipli kadına ait olduğunu düşünmüyorum, kusura bakmayın falan demiş.

Maalesef o yazı da, o resim de bana ait, öyle Mutlu Tönbekici’ nin eski hali ( Tuğçe Baran)  gibi farklı bir resim kullanıp, gizli bir kimlikle yazılarımı yazmıyorum. Gerçi bu yorum, iltifat mı içeriyor, yoksa eleştirimi onu da tam olarak bilemiyorum.

Zaten bahsetmek istediğim de yorumun içeriğinden çok bana hatırlattığı anlam..

Eli yüzü düzgün bir insansanız, mutlaka başka bir kusurunuz vardır, ya yarım akıllısınızdır, ya da kişiliğinizde deformasyonlar vardır. Kimse sizin hem akıllı uslu, hem de insani anlamda nitelikli olduğunuza ihtimal vermez, ya da şımarık ve burnu havada olduğunuzu düşünür..

Genel olarak herkes adına konuşamayacağım ama ben hep bu ve buna benzer sıkıntıları çektim.Mesela ilk defa haber spikeri olup ekrana çıktığım da, o zaman haber merkezinde çalışan arkadaşlarım, haber spikeri olmakta ki amacımı sormuştu, ben de o zaman bir jeep ve villa almak demiştim. İşin tuhafı onlar da espriyle verdiğim bu cevabı ciddiye almışlardı.

Tabii ben de daha çok kıs kıs gülmüştüm. Onların duymak istediği cevap bu olduğu için, hiç de doğrusunu anlatmaya uğraşmamıştım.

İşte böyle ön yargılı yaklaşımlar beni çok rahatsız etti, ilgilenmiyor ya da takmıyor görünsem de, içsel olarak üzülüyor , hep daha akıllı olmak, daha entelektüel olmak, ya da daha nitelikli olmaya çalışıyorum. Elif Şafak’ ın güzel bir lafı var, insanın gelişim derecesini bir kapla ölçüyor, kabın derinliği ne kadarsa bizim de yaşamdan beslenmemiz o kadar diye anlatıyor. Çok beğendiğim bir benzetme, benim için de herkes gibi geçerli, ben de kabım ne kadarsa, yaşamdan o kadar besleniyorum..

Son zamanlarda çok popüler bir kelime olarak, hayatımıza giren ‘ ikoncan’ meselesi de bu çeşit bir durum. Her programda, 3,4 tane isim sanki bunların giyim kuşamdan başka işleri yokmuş gibi, sanki kafalarını çalıştırmaya ihtiyaç duymayan, ‘bir elinde cımbız, bir elinde ayna umurunda mı sanki dünya’ durumu. ..

Neden bu kadar hafife alıyor, niye kadınları bu kadar kıskanıyoruz. Mesela Eda Taşpınar’ a bakıyorum, bir program sunuyordu, gayet doğal, rahat, bakımlı, çok iyi İngilizce konuşuyor, ekran deneyimi olmadığını düşünürsek de, gayet renkli bir program hazırlamış. Sıcak kanlı, pozitif enerjili bir genç kadın.. Yok kıyafetleri marka değil, amiyane ve basında kullanıldığı şekliyle ‘çakmaymış’ . Bir sürü insanı üzecek, canını sıkacak yorumlar yapılıyor. Ben bu davranışları doğru bulmuyorum, bu kadınları şahsen tanımıyor da olsam, medyanın yaptığı eleştirileri yerinde bulmuyorum. Hem bu genç kadınları, programlarda konuşacaksınız, hem gazetelerde boy boy resimlerini çekeceksiniz. Malzeme yapacak, üzerinden rant sağlayacaksınız, sonra tü kaka ilan edeceksiniz. Yanlış, beğenmiyorsanız, resimlerini çekmeyin, programınıza konu etmeyin, alay konusu yapmayın. Geçen akşam son zamanlarda, güzel bir çıkış yapan Sevim Gözay’ ı izliyorum. Belli ki, programın yapımcısı bir vtr hazırlamış ikoncanlar üzerine, bu ikoncanlar kışın ortada yokmuş, yazın ortaya çıkarmış, karpuz muy muş, yazın ortalara çıkıyorlarmış.

 Bu arada, program konuklarından Salih Güney, arka seste duyuluyor, sunucuya soruyor, nedir bu ikoncan diye.

Saçma bir yaklaşım, insani ve vicdani değil . Herkes herkesi eleştirebilir, burada sorun yok ama kırmadan, incitmeden hassas nokta burası. İnsanları, şekillerine, düşüncelerine, yapılarına göre kategorize etmemek lazım. Hepimizin, artıları, eksileri var her gün bir şeyler öğreniyoruz, hata yapıyoruz, doğruyu buluyoruz, maksat insanları eleştirirken bile olumluya yöneltmek…

Tüm yazılarını göster