Bülent Ersoy’ un Death Metal artsitleri gibi uzun düz siyah saçlı, siyah makyajlı ve dolgulu yanaklarını görünce ciddi korktum itiraf edeyim. Freddy Kruger tırnakları da bu görüntüyü tamamlamış. Hatta muhabir soruyor; efendim, küçücük, minnacık sevgilinizi dövdüğünüz söyleniyor ne diyeceksiniz? Bülent hanım yanıtlıyor; Ben onu bu Kruger tırnaklarımla nasıl döverim, hem benim kuvvetim yeter mi?
Ben buradan sonra kopuyorum konudan ve sessizlik diyorum...
Neyse konu bu değil, marjinal insanları çok severim, onlar hayatın sıkıcı rutinliğini renklendiren tatlardır. Renkli kişilikler olmasa, her şey çok sıkıcı olur. Onun için herkese bir Bülent Ersoy lazım...
Bir internet sitesi de, Addams Family’ de oynayan Anjelica Houston resmiyle Bülent hanımı yanyana koymuş. Bu resim ve yakıştırma beni geçmişe, mesleğe yani haber spikerliğimin ilk yıllarına götürdü, tabii gözümde canlanan anılarıma da....
Güleyim mi, ağlayayım mı bir durum hatırladım.
Şimdi efendim ben ilk spikerliğime HBB de başladım, benim çalıştığım yıllar artık kanalın kapanmasına yakın zamanlar olduğu için amatör ruhlu, profesyonel bir kanal olarak yayın hayatına devam ediyordu. Para yok, pul yok, dostluk ve sevgi vardı çalışanlar arasında tabii. Para olmayınca, sen benden çok kazanıyorsun, ben daha az tartışmaları da olmuyordu doğal olarak, sevgi ortamı oluşuyordu. Neyse bende zaten çok para peşinde değildim, önce acemiliğim geçsin, sevdiğim işi yapayım sonra nasıl olsa gerisi gelir diye düşünüyordum. Fakat kanalda kuaför bulunmadığı için saçlarımı yaptırmaya her gün Mos’ a gidiyor, maaşımın tamamını kuaförde bırakıyordum, bir de onu da alamayınca, dedim ki, ağzım var dilim var, akraba, eş-dosta söyleyeyim de bana doğru düzgün bir kanaldan randevu alsınlar, gidip görüşeyim....
Kuzenim sevgili Arda’ nın ( Arda’ nın Mutfağı programı yapımcısı ve Leblon’ un sahibi) babası Kuruçeşme Divan’ ın yöneticisi, şimdi ne yazık ki hayatta değil, ruhu ışıklarda olsun diyorum. Önemli haber kanallarından birinin yöneticisinden bana randevu alıyor. Ve diyor ki; Bu güne kadar onlar hep bir şekilde benden bir şeyler istiyorlar, malum Divan’ da düğün, dernek bol. Uzatmayayım, randevum alınıyor, saatinde şıp diye Balmumcu’ da oluyorum. O görüşme için yeni kıyafetler alıyorum, saçımı, başımı yaptırıp, jilet gibi, derli, toplu kanalın kapısındayım.
Sekreter hanım, genel yayın yönetmenimiz toplantıda, sizi yardımcısı ile görüştereceğiz diyor.
İyi diyorum, ben o zaman ne deseler inanıyorum zaten. Öncesinde hiç çalışma hayatım yok. 17 yaşında evlenmişim, 27 de ayrılmışım. İş hayatına da yeni adım atmışım, safın önde gideniyim...
Uzatmayayım bu çok önemli yardımcı beyefendi bir 15 dak. Haşur, huşur gazetelerini okuduktan sonra, beni odasına kabul buyuruyor. İşte nasılsınız, iyimisiniz faslından sonra, özgeçmişimi soruyor, benim özgeçmiş 2satır, deneyim de 3 ay. O zamanlar betacam kaset var, kanalda çekilmiş, onu video oynatıcıya koyuyoruz. Ben gururla arkama yaslanıyorum. Derken, bu beyefendi koltuğunda iyice bir doğruluyor, dikkatle videoya bakıyor. Ben de yaşasın bayıldı herhalde diyorum içimden. Adamacağız, nötr surat ifadesiyle bana dönüp; bu siz misiniz diye soruyor. Yanıtlıyorum; evet efendim isabet buyurdunuz.... Adamcağız lafı yapıştırıveriyor; Addams Family’ deki kadına benzemişsiniz....Sonra devam ediyor, niye sizi bu kanala alayım ki, buradan Mecidiyeköy’ e kadar, sizin gibi başvuran pek çok insan tanıyorum.
Ben tabii, yerin dibine geçiyorum, 2 kelime laf bile edemeden peki deyip, odadan çıkıyorum. Bir gözü garba, bir gözü şarka bakan genel yayın yönetmeni beni kapıda karşılayıp ayak üstü kuzenime selam söylüyor....
Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor ve medyadaki yönetici konumundaki insanların acımasızlığına ve küstahlığına şaşırıp ilk dersimi alıyorum....
Ardından öğreniyorum ki; o ikinci adamın sevgilisi o kanalda spikermiş zaten, şimdi de halen ekranlarda yer alan çok ünlü bir sunucu, kim mi? Tabii ki söylemeyeceğim...
Sonrasında ben tabii ki başarılı bir sürü yayına, programa, anahabere v.s imza attım, yani adamın görüşü doğru çıkmadı.
Yıllar sonra Aya İrini’ de bir konserde, bu ikinci adamı, garip şekilde ağır makyajlı, kendine yakın çirkinlikte bir kadınla gördüm. Beni hatırladığını hiç sanmıyorum. Yanındaki kadınla, konserde öyle yüksek sesle gülüşüp, konuşuyorlardı ki, etraftaki insanların rahatsız edici bakışlarıyla karşılaşıp konseri ilk 5 dakikada terk ettiler. Şöyle alıcı gözüyle bir bakayım dedim, meğerse bu ikinci adam Addams Family’ deki Frankestain benzeri uşağa benziyormuş. Hay Allah dedim, demek ki adamcağız, bu filmi seyredip, seyredip beni oradaki kadına benzetmiş, ben değil de asıl oradaki karaktere benzeyen kendisiymiş...
3-4 yıl kadar öncede yine başka bir haber kanalında program sunarken görmüştüm, o da çok kısa sürdü zaten...
Şimdi ne yapıyor bilmem, galiba bir üniversitede televizyonculuk, iletişim dersleri falan veriyormuş.
Bu gün verdiğim spikerlik, sunuculuk derslerinde o gün yaşadığım tecrübelerin etkileri var sevgili okurlar. Eşimin kanalında anahaber spikeri olarak profesyonel anlamda çalıştığım dönemlerde, hiç üstüme vazife olmasa da, genç ve hayalleri, idealleri olan insanlara yeteneksiz bile olsalar, ümit kırıcı şeyler yapmadım ki bizim sektörde bu çok fazladır, yukarıdan aşağıya insanlar, birbirlerine diş geçirmeye bakar. Ben bundan hep nefret ettim ve kaçındım. Ç ünkü kendisini henüz ispatlamamış bir insana kırıcı şeyler söylediğinizde onun geleceğine ipotek koyuyorsunuz. Bu bence ağır bir yük ve kabul edilemez. Hiç kimsenin, hiç bir sıfatla buna hakkı yok....
Addams Family deyince bakın aklıma nasıl korkunç ama sonuçları itibarı ile faydalı bir hikaye gelmiş aslında. Bazı hayırlarda şer olması gibi. Hadi yazımın sonunu bir dedikodu ile bitireyim.
Bu kendini beğenmiş yukarıda anlattığım 2. Adam var ya, bu geçen yıllarda bir hanımla evlenmiş, resimlerine baktım Mary Poppins gibi pek şeker bir kadıncağız, o da bu ağabeyimiz gibi İngiltere’ de bir kanalda çalışmış ama hangi pozisyonda bilemem, belki prodüktör falandırlar. Biz de çok önemlidir ya, yabancı kanalda çalışsın da ne olursa olsun mantığı...Neyse kadıncağız Amerika’ da felsefe okumuş, bayağı bir entellektüel, e tabii her şeyi beğenmeyen ağabeyimize de böyle hanım yakışır. Diyor ki bir videoda; ‘Ben ağlayan erkek seviyorum, Türkiye’ de bu bir tabu ya, Başbakan’ da ağlıyor. Yani neden ağladığını bilmiyorum, belki de ne kadar güçlüyüm diye, kendi gücüne ağlıyordur bu harika....’
Vay be kadına da bakın, şöyle engin bir felsefeye ait olamadık, çok sıradan olduğumuz için mi acaba? Bu ikinci adam ağabeye yakışmış ama tencere kapak misali....
">Bülent Ersoy’ un Death Metal artsitleri gibi uzun düz siyah saçlı, siyah makyajlı ve dolgulu yanaklarını görünce ciddi korktum itiraf edeyim. Freddy Kruger tırnakları da bu görüntüyü tamamlamış. Hatta muhabir soruyor; efendim, küçücük, minnacık sevgilinizi dövdüğünüz söyleniyor ne diyeceksiniz? Bülent hanım yanıtlıyor; Ben onu bu Kruger tırnaklarımla nasıl döverim, hem benim kuvvetim yeter mi?
Ben buradan sonra kopuyorum konudan ve sessizlik diyorum...
Neyse konu bu değil, marjinal insanları çok severim, onlar hayatın sıkıcı rutinliğini renklendiren tatlardır. Renkli kişilikler olmasa, her şey çok sıkıcı olur. Onun için herkese bir Bülent Ersoy lazım...
Bir internet sitesi de, Addams Family’ de oynayan Anjelica Houston resmiyle Bülent hanımı yanyana koymuş. Bu resim ve yakıştırma beni geçmişe, mesleğe yani haber spikerliğimin ilk yıllarına götürdü, tabii gözümde canlanan anılarıma da....
Güleyim mi, ağlayayım mı bir durum hatırladım.
Şimdi efendim ben ilk spikerliğime HBB de başladım, benim çalıştığım yıllar artık kanalın kapanmasına yakın zamanlar olduğu için amatör ruhlu, profesyonel bir kanal olarak yayın hayatına devam ediyordu. Para yok, pul yok, dostluk ve sevgi vardı çalışanlar arasında tabii. Para olmayınca, sen benden çok kazanıyorsun, ben daha az tartışmaları da olmuyordu doğal olarak, sevgi ortamı oluşuyordu. Neyse bende zaten çok para peşinde değildim, önce acemiliğim geçsin, sevdiğim işi yapayım sonra nasıl olsa gerisi gelir diye düşünüyordum. Fakat kanalda kuaför bulunmadığı için saçlarımı yaptırmaya her gün Mos’ a gidiyor, maaşımın tamamını kuaförde bırakıyordum, bir de onu da alamayınca, dedim ki, ağzım var dilim var, akraba, eş-dosta söyleyeyim de bana doğru düzgün bir kanaldan randevu alsınlar, gidip görüşeyim....
Kuzenim sevgili Arda’ nın ( Arda’ nın Mutfağı programı yapımcısı ve Leblon’ un sahibi) babası Kuruçeşme Divan’ ın yöneticisi, şimdi ne yazık ki hayatta değil, ruhu ışıklarda olsun diyorum. Önemli haber kanallarından birinin yöneticisinden bana randevu alıyor. Ve diyor ki; Bu güne kadar onlar hep bir şekilde benden bir şeyler istiyorlar, malum Divan’ da düğün, dernek bol. Uzatmayayım, randevum alınıyor, saatinde şıp diye Balmumcu’ da oluyorum. O görüşme için yeni kıyafetler alıyorum, saçımı, başımı yaptırıp, jilet gibi, derli, toplu kanalın kapısındayım.
Sekreter hanım, genel yayın yönetmenimiz toplantıda, sizi yardımcısı ile görüştereceğiz diyor.
İyi diyorum, ben o zaman ne deseler inanıyorum zaten. Öncesinde hiç çalışma hayatım yok. 17 yaşında evlenmişim, 27 de ayrılmışım. İş hayatına da yeni adım atmışım, safın önde gideniyim...
Uzatmayayım bu çok önemli yardımcı beyefendi bir 15 dak. Haşur, huşur gazetelerini okuduktan sonra, beni odasına kabul buyuruyor. İşte nasılsınız, iyimisiniz faslından sonra, özgeçmişimi soruyor, benim özgeçmiş 2satır, deneyim de 3 ay. O zamanlar betacam kaset var, kanalda çekilmiş, onu video oynatıcıya koyuyoruz. Ben gururla arkama yaslanıyorum. Derken, bu beyefendi koltuğunda iyice bir doğruluyor, dikkatle videoya bakıyor. Ben de yaşasın bayıldı herhalde diyorum içimden. Adamacağız, nötr surat ifadesiyle bana dönüp; bu siz misiniz diye soruyor. Yanıtlıyorum; evet efendim isabet buyurdunuz.... Adamcağız lafı yapıştırıveriyor; Addams Family’ deki kadına benzemişsiniz....Sonra devam ediyor, niye sizi bu kanala alayım ki, buradan Mecidiyeköy’ e kadar, sizin gibi başvuran pek çok insan tanıyorum.
Ben tabii, yerin dibine geçiyorum, 2 kelime laf bile edemeden peki deyip, odadan çıkıyorum. Bir gözü garba, bir gözü şarka bakan genel yayın yönetmeni beni kapıda karşılayıp ayak üstü kuzenime selam söylüyor....
Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor ve medyadaki yönetici konumundaki insanların acımasızlığına ve küstahlığına şaşırıp ilk dersimi alıyorum....
Ardından öğreniyorum ki; o ikinci adamın sevgilisi o kanalda spikermiş zaten, şimdi de halen ekranlarda yer alan çok ünlü bir sunucu, kim mi? Tabii ki söylemeyeceğim...
Sonrasında ben tabii ki başarılı bir sürü yayına, programa, anahabere v.s imza attım, yani adamın görüşü doğru çıkmadı.
Yıllar sonra Aya İrini’ de bir konserde, bu ikinci adamı, garip şekilde ağır makyajlı, kendine yakın çirkinlikte bir kadınla gördüm. Beni hatırladığını hiç sanmıyorum. Yanındaki kadınla, konserde öyle yüksek sesle gülüşüp, konuşuyorlardı ki, etraftaki insanların rahatsız edici bakışlarıyla karşılaşıp konseri ilk 5 dakikada terk ettiler. Şöyle alıcı gözüyle bir bakayım dedim, meğerse bu ikinci adam Addams Family’ deki Frankestain benzeri uşağa benziyormuş. Hay Allah dedim, demek ki adamcağız, bu filmi seyredip, seyredip beni oradaki kadına benzetmiş, ben değil de asıl oradaki karaktere benzeyen kendisiymiş...
3-4 yıl kadar öncede yine başka bir haber kanalında program sunarken görmüştüm, o da çok kısa sürdü zaten...
Şimdi ne yapıyor bilmem, galiba bir üniversitede televizyonculuk, iletişim dersleri falan veriyormuş.
Bu gün verdiğim spikerlik, sunuculuk derslerinde o gün yaşadığım tecrübelerin etkileri var sevgili okurlar. Eşimin kanalında anahaber spikeri olarak profesyonel anlamda çalıştığım dönemlerde, hiç üstüme vazife olmasa da, genç ve hayalleri, idealleri olan insanlara yeteneksiz bile olsalar, ümit kırıcı şeyler yapmadım ki bizim sektörde bu çok fazladır, yukarıdan aşağıya insanlar, birbirlerine diş geçirmeye bakar. Ben bundan hep nefret ettim ve kaçındım. Ç ünkü kendisini henüz ispatlamamış bir insana kırıcı şeyler söylediğinizde onun geleceğine ipotek koyuyorsunuz. Bu bence ağır bir yük ve kabul edilemez. Hiç kimsenin, hiç bir sıfatla buna hakkı yok....
Addams Family deyince bakın aklıma nasıl korkunç ama sonuçları itibarı ile faydalı bir hikaye gelmiş aslında. Bazı hayırlarda şer olması gibi. Hadi yazımın sonunu bir dedikodu ile bitireyim.
Bu kendini beğenmiş yukarıda anlattığım 2. Adam var ya, bu geçen yıllarda bir hanımla evlenmiş, resimlerine baktım Mary Poppins gibi pek şeker bir kadıncağız, o da bu ağabeyimiz gibi İngiltere’ de bir kanalda çalışmış ama hangi pozisyonda bilemem, belki prodüktör falandırlar. Biz de çok önemlidir ya, yabancı kanalda çalışsın da ne olursa olsun mantığı...Neyse kadıncağız Amerika’ da felsefe okumuş, bayağı bir entellektüel, e tabii her şeyi beğenmeyen ağabeyimize de böyle hanım yakışır. Diyor ki bir videoda; ‘Ben ağlayan erkek seviyorum, Türkiye’ de bu bir tabu ya, Başbakan’ da ağlıyor. Yani neden ağladığını bilmiyorum, belki de ne kadar güçlüyüm diye, kendi gücüne ağlıyordur bu harika....’
Vay be kadına da bakın, şöyle engin bir felsefeye ait olamadık, çok sıradan olduğumuz için mi acaba? Bu ikinci adam ağabeye yakışmış ama tencere kapak misali....