Bazen Büyük Başarıların Ardında Büyük Sırlar Gizlidir

Bazen büyük başarılar ve büyük zenginliklerin ardında, hiç kimsenin bilmediği, gizlenmiş duran...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Bazen büyük başarılar ve büyük zenginliklerin ardında, hiç kimsenin bilmediği, gizlenmiş duran sırlar vardır. Nasıl mı? Mesela, yıllar önce , babamdan dinlediğim bir hikayede olduğu gibi. Hem de, gerçekten yaşanmış bir olay;

Fransa" da çok meşhur ve başarılı, imkansız davaları kazandırmakla ünlü bir avukat varmış. Bu adamcağız 80 yaşına gelince, hatıralarını yazdığı bir kitap yayımlamış. Bu kitabın içinde, kazandığı davalar ve onları nasıl kazandığının ayrıntıları varmış. Tüm anıların içinde, bir tanesi varmış ki, mesleki anlamda, hayatının dönüm noktasını ve kendisini zirveye taşıyan dava konusunu  oluşturuyormuş.

Demir –çelik işiyle uğraşan çok zengin bir iş adamının oğlu, gece hayatına düşkünlüğü ile tanınıyormuş. Arkadaşlarıyla birlikte gittiği, gece kluplerinde, ardı ardına içtiği içkiler, zevk ve sefa alemleri meşhurmuş.Yine böyle, taşkın bir gecesinde, içkinin de etkisiyle, yan masalarda oturan, diğer müşterilerden biriyle, tartışmaya girmiş ve herkesin gözü önünde, silahını çekip, tartıştığı adamı vurmuş. Klüpte bulunan herkes de bu olaya şahit olmuş.

Serseriliğiyle ve şımarıklığıyla meşhur olan bu çocuk, demir-çelik imparatorluğunun, tek veliahtı, yani iş adamının tek oğluymuş.

Bu cinayet sonrası herkes, çocuğun, ya ölüm cezası, ya da müebbet hapisle cezalandırılmasını bekliyormuş. Fakat babası bu olayı bir türlü kabullenemiyor, Fransa" nın en iyi avukatlarına, servet değerinde paralar teklif ediyormuş. Ancak hiçbir iyi avukat, bu davayı kendilerine prestij kaybettireceğini düşündüğünden kabul etmiyormuş. Ta ki, bizim kitabı yazan, sonradan ün kazanacak olan avukatımız, bu davayı üstlenene kadar.

Gözü kara, yükselme hırsında olan avukatımız, büyük bir para karşılığında, davayı kabul etmiş, gerekli araştırma ve çalışmalara başlamış.Önce çocuğun yüzde yüz suçlu olduğuna inanmış. Sonra da, onu kurtarmak için neler yapması gerektiğini planlamış.

Hapishane müdürüne gitmiş ve demiş ki, bu iş adamının çocuğu kesinlikle suçlu ve büyük ihtimalle en ağır cezayı alacak. Ben de onun davasını üstlendim ve son arzusu olarak benden bir isteği oldu. O da iki saatliğine hapishaneden dışarı çıkabilmek. Hapishane müdürü, bunun imkansız olduğunu ve buna müsaade edemeyeceğini söylemiş. Bunun üzerine, avukat müdüre hediye edeceği, kitabın sayfaları arasına, oldukça yüklü miktarda yazdığı çekin sayfasını açarak göstermiş ve kitabı ona uzatmış. Topu topu, iki saat ve sadece ikisinin  bileceği bir sır olacağını  ve bir kez daha düşünmesini istemiş. Çekte yazan miktar, gerçekten müdürün tüm hayatını kurtaracak, hatta çocuklarının geleceğini de garantiye alacak bir rakammış. Ama hapishane müdürü, çocuğun dışarı çıktıktan sonra, nereye gideceğini ve ne yapacağını bilmiyormuş. Tüm gece düşünmüş ve sonunda, çocuğu iki saatliğine salıvermeyi kabul etmiş. Avukatı aramış ve bundan hiç kimsenin haberi olmayacağına dair garanti istemiş. Avukatta sevinçle kabul etmiş. Sonra da, planın en önemli kısmını uygulamaya koyulmuş.

Çocuğa dışarı çıkar çıkmaz, hemen cinayetin işlendiği bara giderek, yine taşkın davranışlarda bulunması ve etrafta olay çıkartmasını istediğini söylemiş. Çocuk da aynen söylenenleri yapmış. Bu sırada avukat, barda bulunan insanları , dava içinde şahit göstermiş. Böylece, dava görülürken, avukat çocuğa benzer bir başkasının dışarıda olduğunu, çocuk hapishanede yatarken, barda olaylar çıkartıp taşkınlık yaptığını, cinayeti de onun işlediğini, iş adamının çocuğunun, sadece benzerlikten dolayı, boşuna hapishanede yattığını, şahitlerle ispatlamış ve çocuk delil yetersizliğinden serbest bırakılmış.

Genç avukat bu davadan sonra, büyük bir şöhret ve para kazanmış, Fransa" nın en önemli avukatlarından biri olmuş. Ancak 80 yaşında ettiği bu itiraf, onun içinde çok derinlerde bir yerlerde, vicdanıyla, nefsi arasında gidip geldiğinin en açık kanıtı bence. Onun için, ne kadar başarılı olursak olalım, ne kadar para kazanırsak kazanalım, bir yerlerde bir şeyler içimizi sızlatıyor bizi vicdanımızla, aklımız arasında gidip gelmeye zorluyorsa, bence yol yakınken dönmekte fayda var derim. Yoksa, realite var, para kazanmak lazım, başarılı olmak lazım derken, bir de bakarız ki, insanlığımızı da, hırslarımıza kurban etmişiz.

">

Bazen büyük başarılar ve büyük zenginliklerin ardında, hiç kimsenin bilmediği, gizlenmiş duran sırlar vardır. Nasıl mı? Mesela, yıllar önce , babamdan dinlediğim bir hikayede olduğu gibi. Hem de, gerçekten yaşanmış bir olay;

Fransa" da çok meşhur ve başarılı, imkansız davaları kazandırmakla ünlü bir avukat varmış. Bu adamcağız 80 yaşına gelince, hatıralarını yazdığı bir kitap yayımlamış. Bu kitabın içinde, kazandığı davalar ve onları nasıl kazandığının ayrıntıları varmış. Tüm anıların içinde, bir tanesi varmış ki, mesleki anlamda, hayatının dönüm noktasını ve kendisini zirveye taşıyan dava konusunu  oluşturuyormuş.

Demir –çelik işiyle uğraşan çok zengin bir iş adamının oğlu, gece hayatına düşkünlüğü ile tanınıyormuş. Arkadaşlarıyla birlikte gittiği, gece kluplerinde, ardı ardına içtiği içkiler, zevk ve sefa alemleri meşhurmuş.Yine böyle, taşkın bir gecesinde, içkinin de etkisiyle, yan masalarda oturan, diğer müşterilerden biriyle, tartışmaya girmiş ve herkesin gözü önünde, silahını çekip, tartıştığı adamı vurmuş. Klüpte bulunan herkes de bu olaya şahit olmuş.

Serseriliğiyle ve şımarıklığıyla meşhur olan bu çocuk, demir-çelik imparatorluğunun, tek veliahtı, yani iş adamının tek oğluymuş.

Bu cinayet sonrası herkes, çocuğun, ya ölüm cezası, ya da müebbet hapisle cezalandırılmasını bekliyormuş. Fakat babası bu olayı bir türlü kabullenemiyor, Fransa" nın en iyi avukatlarına, servet değerinde paralar teklif ediyormuş. Ancak hiçbir iyi avukat, bu davayı kendilerine prestij kaybettireceğini düşündüğünden kabul etmiyormuş. Ta ki, bizim kitabı yazan, sonradan ün kazanacak olan avukatımız, bu davayı üstlenene kadar.

Gözü kara, yükselme hırsında olan avukatımız, büyük bir para karşılığında, davayı kabul etmiş, gerekli araştırma ve çalışmalara başlamış.Önce çocuğun yüzde yüz suçlu olduğuna inanmış. Sonra da, onu kurtarmak için neler yapması gerektiğini planlamış.

Hapishane müdürüne gitmiş ve demiş ki, bu iş adamının çocuğu kesinlikle suçlu ve büyük ihtimalle en ağır cezayı alacak. Ben de onun davasını üstlendim ve son arzusu olarak benden bir isteği oldu. O da iki saatliğine hapishaneden dışarı çıkabilmek. Hapishane müdürü, bunun imkansız olduğunu ve buna müsaade edemeyeceğini söylemiş. Bunun üzerine, avukat müdüre hediye edeceği, kitabın sayfaları arasına, oldukça yüklü miktarda yazdığı çekin sayfasını açarak göstermiş ve kitabı ona uzatmış. Topu topu, iki saat ve sadece ikisinin  bileceği bir sır olacağını  ve bir kez daha düşünmesini istemiş. Çekte yazan miktar, gerçekten müdürün tüm hayatını kurtaracak, hatta çocuklarının geleceğini de garantiye alacak bir rakammış. Ama hapishane müdürü, çocuğun dışarı çıktıktan sonra, nereye gideceğini ve ne yapacağını bilmiyormuş. Tüm gece düşünmüş ve sonunda, çocuğu iki saatliğine salıvermeyi kabul etmiş. Avukatı aramış ve bundan hiç kimsenin haberi olmayacağına dair garanti istemiş. Avukatta sevinçle kabul etmiş. Sonra da, planın en önemli kısmını uygulamaya koyulmuş.

Çocuğa dışarı çıkar çıkmaz, hemen cinayetin işlendiği bara giderek, yine taşkın davranışlarda bulunması ve etrafta olay çıkartmasını istediğini söylemiş. Çocuk da aynen söylenenleri yapmış. Bu sırada avukat, barda bulunan insanları , dava içinde şahit göstermiş. Böylece, dava görülürken, avukat çocuğa benzer bir başkasının dışarıda olduğunu, çocuk hapishanede yatarken, barda olaylar çıkartıp taşkınlık yaptığını, cinayeti de onun işlediğini, iş adamının çocuğunun, sadece benzerlikten dolayı, boşuna hapishanede yattığını, şahitlerle ispatlamış ve çocuk delil yetersizliğinden serbest bırakılmış.

Genç avukat bu davadan sonra, büyük bir şöhret ve para kazanmış, Fransa" nın en önemli avukatlarından biri olmuş. Ancak 80 yaşında ettiği bu itiraf, onun içinde çok derinlerde bir yerlerde, vicdanıyla, nefsi arasında gidip geldiğinin en açık kanıtı bence. Onun için, ne kadar başarılı olursak olalım, ne kadar para kazanırsak kazanalım, bir yerlerde bir şeyler içimizi sızlatıyor bizi vicdanımızla, aklımız arasında gidip gelmeye zorluyorsa, bence yol yakınken dönmekte fayda var derim. Yoksa, realite var, para kazanmak lazım, başarılı olmak lazım derken, bir de bakarız ki, insanlığımızı da, hırslarımıza kurban etmişiz.

Tüm yazılarını göster