Tüm ülke şu anda Anayasa değişikliği ve referanduma kilitlenmiş durumda. Ancak göz ardı edilen bir gerçek var. İŞİD ve Selefi terör saldırıları önümüzdeki dönemde giderek artacak.
Bu saldırı ve terör dalgasının referandumla, eski - yeni Türkiye'yle alakası yok. Aşağıda 2003 senesinin Kasım ayında yani 13 sene önce yazdığım bir analiz var.
Yaşanacakları daha iyi anlamak adına bu eski yazımı bir kez daha okumanızda fayda olacağı düşüncesiyle, yani hatırlatmak mahiyetinde, yeniden siz değerli okuyucularıma paylaşmak istiyorum.
İŞTE O YAZIM!
Berlin Duvarı yıkıldığı zaman hiç kimse olayların bu noktaya geleceğini tahayyül edememişti. Bir tarafta Globalleşmenin tek egemen gücü olarak ayakta kalan ABD, diğer tarafta dünyanın en yoksul kitlesini oluşturan Müslüman dünya. Sanki McDonalds McJihad’a karşı .
İçinde bulunduğu coğrafya itibarı ile iki tektonik tabaka arasında sıkışmış ülke. Medeniyet fay hatlarının merkezi Türkiye !!
Türkiye’nin hangi sularda ‘seyr-ü sefer’ halinde olacağını derinlemesine incelemeden önce, bir iki basit fakat önemli saptama yapmak istiyorum.
PERMA-FROST KAFALAR:
İstanbul’a yapılan saldırıların medya analizleri traji-komik. Medyadaki mentalite henüz ‘Soğuk Savaş’ buzhanesinden çıkmamış. İnsanı üzen, genelde toplumsal olayların önünde olması beklenen medyanın tam bir şaşkınlık içinde olması. AKP’ye ve sağa yakın duran medya, olayı komplo teorisi alanına taşımakta. New York’ta İkiz Kulelere yapılan saldırının bir Amerikan-İsrail komplosu olduğunu ima eden kafalar, bugün benzeri teoriler üretip zihinleri bulandırmakta. Bu görüşü savunanlar, Müslüman bir ülkede başarılı olan Müslüman bir partinin hedef alındığından dem vurmaktalar.
Diğer taraftan liberal medya, her zamanki abartılı sloganları ile birlik ve beraberlik çağrıları içinde. Geçmişte büyük zorluklarla karşılaşmış olan Türk toplumunun, saldırıların üstesinden geleceğini vurgulamaktalar. Her zamanki gibi ‘Sırça Köşk’te’ toplumsal sorunlara romantik ruh hali ile çözümler peşindeler. Bir de garip bir üçüncü grup var. Medyanın taşaron ‘çamur makinaları’. Onlar da kinci bir yaklaşımla Batı’ya ‘dün bize bugün size, oh olsun !’ şeklinde nasihat satmaktalar.
Oysa yazarınız her iki saldırıya çok değişik yaklaşıyor. Birinci saldırının nedeni çok basit. İlk saldırıda hedef alınan Sinagoglar, Sharon’nun İsrail’de bile eleştirilen ‘şahin’ tutumuna bir uyarı idi. Verilmek istenen mesaj, sadece İsrail’li Museviler değil, bütün dünya Musevileri hedeftir şeklinde idi.
İkinci saldırının hedefi İngiliz kamuoyu idi. Bush’un İngiltere ziyaretine gölge düşürmek ve İngiliz-Amerikan koalisyonuna meydan okumaktı.
Saldırılar için İstanbul özellikle seçilmemiştir. İstanbul ve Türkiye hedef değildir. Saldırıyı düzenleyenler, Türkiye’de ve İstanbul’da ortamı uygun buldukları için saldırıyı düzenlemişlerdir. Türkiye, laik ve başarılı bir Müslüman ülke olduğu için ya da ekonomisi düzelmeye başladığı için hedef seçilmemiştir. Eylem Türkiye’nin içine yönelik değildir. Bu tür düz mantık yaklaşımları, kaybedilen maçın faturasını hakeme çıkarmaya benzer bir yaklaşımdır. AKP hükümeti hedef değildir. Türkiye, içinde bulunduğu jeopolitik konumla ve sosyolojik yapısı itibarı ile bu tür saldırıları düzenleyecek gruplar için ‘mümbit’ bir parseldir. New York’ta İkiz Kulelere yapılan saldırıdan sonra bir çok mahfilde gizli bir memnuniyet duygusunun yaşandığını biliyorum. Medyanın ‘hoş ve boş’ analizler yapmaktan vazgeçmesini ümit ediyorum.
KURUMSAL MEVTA : MİT
Saldırılar, ülkenin güvenliği konusunda görev yapan bir çok kurumun 21.Yüzyıla hazır olmadığını gösterdi. Soğuk Savaş yıllarında esas fonksiyonu ‘kominist’ avcılığı olan MİT, yurt içinde zaman zaman ‘paparazzi’ raporlarıyla gündeme gelmiştir. Televole kültürünün dayanılmaz hafifliği içinde MİT yeraltı dünyası ile uzun süre seviyeli (!) bir beraberlik içinde olmuştur. Kapalı bir ekonomide her türlü kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretini monitor eden MİT, uluslararası gelişmeler karşısında hazırlıksızdır. Kafkaslarda yapılan ‘ihtiraslı’ operasyonlar Rusya ile işbirliğini zora sokmuştur.
Son saldırılarda ortaya çıkan gerçekler vardır. Ülke içinden tedarik edilen veya yurt dışından getirilen büyük çaplı patlayıcı madde konusunda istihbarat yetersizdir. Yurt dışında terorist kamplarda eğitilen, Bosna’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, belki bugün Irak’ta savaşan Türk vatandaşları konusunda yeterli bilgi ve istihbarat yoktur. Çeçenlere karşı kanun adamlarının sergilediği sempatiyi, gemi kaçırma ve otel baskını eylemlerinde hep beraber izledik. Yakın geçmişte gösterilen duygusal davranışlar bir çok terörist grup tarafından not edilmiştir.
19. YÜZYIL YAKLAŞIMLARI:
Günümüz Türkiye’sinde, Osmanlı’nın ihtişamını harita üzerinde geri getirmek için hayal kuran ‘sahte-entel’ sayısı küçümsenmeyecek kadar fazladır. Ülkenin en büyük ve en önemli sosyal sorunu olan Güney Doğu ve Kürt meselesinin Müslümanlık inancı içinde çözüleceğini savunanların sayısı bir hayli kabarıktır. Anadolu’nun tarihsel mozaik yapısından 21.yüzyıl çağdaş demokrasisine geçmek için elzem olan ‘üst kimlik’ oluşumunda orta ve alt kademe bürokrasi, çift standart uygulamaktadır.
Şimdi 21.Yüzyılı yaşamaktayız ve 19.yüzyıl yaklaşımlarını terk etmek zorundayız. Günümüz Dünyası karmaşık bir sistemdir. Globalleşmenin beraberinde getirdiği modern kapitalizm bir çok kültür sistemini kökünden silkelemiştir. Çok hızlı artan dünya nüfusu, doğal kaynaklar üzerine taşınması zor yükler getirmiştir. Dünya sanayi ve tarım üretiminin büyük bölümü çokuluslu şirketlerin elindedir. Doğaları gereği sürekli pazar ve kaynak arayışı içinde olan dev şirketlerin kesintisiz büyümeye ihtiyaçları vardır. Bu şirketlerin hayatta kalma savaşı ister istemez yerel unsurlarla sürtüşme yaratmaktadır. Kültürler arası çatışma kaçınılmazdır. Yerel insani doku tahrip edilmektedir. Fukaralık içinde yüzen kitlelerin ilk reaksiyonu, inanç dünyasına dört elle sarılma olmaktadır. Dini dayanışma bir nevi sosyal sigorta sistemine dönüşmektedir.Terörizm işte bu ‘back-ground’ içinde yeşeren ve güç bulan bir olgudur. Terörizm’in analizini iyi yapmamız gerekir.
HAYIR! BAŞKA TÜRKİYE VAR
Son yıllarda ortaya çıkan ,çıtayı alçaltan, Türkiye insanını asgari kaliteye mahkum eden “Başka Türkiye Yok” türünden sloganlar toplumsal sis bombası görevi gördü. Kamuoyu dünyanın nereye gittiğini ve ülkenin bu gidişat içinde ne şekilde ‘seyr-ü sefer’ halinde olduğunu öğrenemedi. Doğu-Batı arasında sıkışmış olan ve gidecek başka bir yeri olmayan Türkiye halkı geleceğe hazırlanmadı. Artık anlayalım ve kabul edelim. Medeniyetler arası savaşlar, Doğu-Batı sürtüşmeleri, İslam-Hiristiyan- Musevi gerginlikleri 21.yüzyıl yaşamının ‘fiks mönüsü’ dür.
Sizlere bir de kötü haberim var. Çatışmanın önemli bir bölümü kendi mahallemizde yaşanacak.
Gönül isterdi ki bu tür tartışmalar masum insanların kanları dökülmeden yapılsın. Her şerden bir hayır doğarmış misali, saldırılar Türkiye’nin 21.yüzyıla hazırlanmasina vesile olsun. Terorizm gerçeğinin varlığı ivedilikle anlaşılsın .
Vakit geçirmeden ülkenin kurumsal güvenlik ve istihbarat alt yapısı ciddi bir şekilde yapılansın. Çifte standartları bir kenara bırakıp, özellikle komşularımız konusunda ön-yargılarımızdan arınalım. 21.Yüzyıl realitesi karşısında, Dünya ailesinin diğer aile fertleri ile birlikte, orta halli fakat saygın bir üyesi olmaya bakalım. Başımıza gelecek olası felaketler karşısında kendi kendimizi kandırıp avutmayalım. Gerçekçi ve güvenli bir Türkiye olalım. Çıtayı yükseltmiş bir Türkiye.
Battleground : Savaş Alanı, Muharebe Meydanı
Washington DC 22 Kasım 2003
Kaynak: Battleground Türkiye - Engin CİVAN
">Tüm ülke şu anda Anayasa değişikliği ve referanduma kilitlenmiş durumda. Ancak göz ardı edilen bir gerçek var. İŞİD ve Selefi terör saldırıları önümüzdeki dönemde giderek artacak.
Bu saldırı ve terör dalgasının referandumla, eski - yeni Türkiye'yle alakası yok. Aşağıda 2003 senesinin Kasım ayında yani 13 sene önce yazdığım bir analiz var.
Yaşanacakları daha iyi anlamak adına bu eski yazımı bir kez daha okumanızda fayda olacağı düşüncesiyle, yani hatırlatmak mahiyetinde, yeniden siz değerli okuyucularıma paylaşmak istiyorum.
İŞTE O YAZIM!
Berlin Duvarı yıkıldığı zaman hiç kimse olayların bu noktaya geleceğini tahayyül edememişti. Bir tarafta Globalleşmenin tek egemen gücü olarak ayakta kalan ABD, diğer tarafta dünyanın en yoksul kitlesini oluşturan Müslüman dünya. Sanki McDonalds McJihad’a karşı .
İçinde bulunduğu coğrafya itibarı ile iki tektonik tabaka arasında sıkışmış ülke. Medeniyet fay hatlarının merkezi Türkiye !!
Türkiye’nin hangi sularda ‘seyr-ü sefer’ halinde olacağını derinlemesine incelemeden önce, bir iki basit fakat önemli saptama yapmak istiyorum.
PERMA-FROST KAFALAR:
İstanbul’a yapılan saldırıların medya analizleri traji-komik. Medyadaki mentalite henüz ‘Soğuk Savaş’ buzhanesinden çıkmamış. İnsanı üzen, genelde toplumsal olayların önünde olması beklenen medyanın tam bir şaşkınlık içinde olması. AKP’ye ve sağa yakın duran medya, olayı komplo teorisi alanına taşımakta. New York’ta İkiz Kulelere yapılan saldırının bir Amerikan-İsrail komplosu olduğunu ima eden kafalar, bugün benzeri teoriler üretip zihinleri bulandırmakta. Bu görüşü savunanlar, Müslüman bir ülkede başarılı olan Müslüman bir partinin hedef alındığından dem vurmaktalar.
Diğer taraftan liberal medya, her zamanki abartılı sloganları ile birlik ve beraberlik çağrıları içinde. Geçmişte büyük zorluklarla karşılaşmış olan Türk toplumunun, saldırıların üstesinden geleceğini vurgulamaktalar. Her zamanki gibi ‘Sırça Köşk’te’ toplumsal sorunlara romantik ruh hali ile çözümler peşindeler. Bir de garip bir üçüncü grup var. Medyanın taşaron ‘çamur makinaları’. Onlar da kinci bir yaklaşımla Batı’ya ‘dün bize bugün size, oh olsun !’ şeklinde nasihat satmaktalar.
Oysa yazarınız her iki saldırıya çok değişik yaklaşıyor. Birinci saldırının nedeni çok basit. İlk saldırıda hedef alınan Sinagoglar, Sharon’nun İsrail’de bile eleştirilen ‘şahin’ tutumuna bir uyarı idi. Verilmek istenen mesaj, sadece İsrail’li Museviler değil, bütün dünya Musevileri hedeftir şeklinde idi.
İkinci saldırının hedefi İngiliz kamuoyu idi. Bush’un İngiltere ziyaretine gölge düşürmek ve İngiliz-Amerikan koalisyonuna meydan okumaktı.
Saldırılar için İstanbul özellikle seçilmemiştir. İstanbul ve Türkiye hedef değildir. Saldırıyı düzenleyenler, Türkiye’de ve İstanbul’da ortamı uygun buldukları için saldırıyı düzenlemişlerdir. Türkiye, laik ve başarılı bir Müslüman ülke olduğu için ya da ekonomisi düzelmeye başladığı için hedef seçilmemiştir. Eylem Türkiye’nin içine yönelik değildir. Bu tür düz mantık yaklaşımları, kaybedilen maçın faturasını hakeme çıkarmaya benzer bir yaklaşımdır. AKP hükümeti hedef değildir. Türkiye, içinde bulunduğu jeopolitik konumla ve sosyolojik yapısı itibarı ile bu tür saldırıları düzenleyecek gruplar için ‘mümbit’ bir parseldir. New York’ta İkiz Kulelere yapılan saldırıdan sonra bir çok mahfilde gizli bir memnuniyet duygusunun yaşandığını biliyorum. Medyanın ‘hoş ve boş’ analizler yapmaktan vazgeçmesini ümit ediyorum.
KURUMSAL MEVTA : MİT
Saldırılar, ülkenin güvenliği konusunda görev yapan bir çok kurumun 21.Yüzyıla hazır olmadığını gösterdi. Soğuk Savaş yıllarında esas fonksiyonu ‘kominist’ avcılığı olan MİT, yurt içinde zaman zaman ‘paparazzi’ raporlarıyla gündeme gelmiştir. Televole kültürünün dayanılmaz hafifliği içinde MİT yeraltı dünyası ile uzun süre seviyeli (!) bir beraberlik içinde olmuştur. Kapalı bir ekonomide her türlü kaçakçılık ve uyuşturucu ticaretini monitor eden MİT, uluslararası gelişmeler karşısında hazırlıksızdır. Kafkaslarda yapılan ‘ihtiraslı’ operasyonlar Rusya ile işbirliğini zora sokmuştur.
Son saldırılarda ortaya çıkan gerçekler vardır. Ülke içinden tedarik edilen veya yurt dışından getirilen büyük çaplı patlayıcı madde konusunda istihbarat yetersizdir. Yurt dışında terorist kamplarda eğitilen, Bosna’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, belki bugün Irak’ta savaşan Türk vatandaşları konusunda yeterli bilgi ve istihbarat yoktur. Çeçenlere karşı kanun adamlarının sergilediği sempatiyi, gemi kaçırma ve otel baskını eylemlerinde hep beraber izledik. Yakın geçmişte gösterilen duygusal davranışlar bir çok terörist grup tarafından not edilmiştir.
19. YÜZYIL YAKLAŞIMLARI:
Günümüz Türkiye’sinde, Osmanlı’nın ihtişamını harita üzerinde geri getirmek için hayal kuran ‘sahte-entel’ sayısı küçümsenmeyecek kadar fazladır. Ülkenin en büyük ve en önemli sosyal sorunu olan Güney Doğu ve Kürt meselesinin Müslümanlık inancı içinde çözüleceğini savunanların sayısı bir hayli kabarıktır. Anadolu’nun tarihsel mozaik yapısından 21.yüzyıl çağdaş demokrasisine geçmek için elzem olan ‘üst kimlik’ oluşumunda orta ve alt kademe bürokrasi, çift standart uygulamaktadır.
Şimdi 21.Yüzyılı yaşamaktayız ve 19.yüzyıl yaklaşımlarını terk etmek zorundayız. Günümüz Dünyası karmaşık bir sistemdir. Globalleşmenin beraberinde getirdiği modern kapitalizm bir çok kültür sistemini kökünden silkelemiştir. Çok hızlı artan dünya nüfusu, doğal kaynaklar üzerine taşınması zor yükler getirmiştir. Dünya sanayi ve tarım üretiminin büyük bölümü çokuluslu şirketlerin elindedir. Doğaları gereği sürekli pazar ve kaynak arayışı içinde olan dev şirketlerin kesintisiz büyümeye ihtiyaçları vardır. Bu şirketlerin hayatta kalma savaşı ister istemez yerel unsurlarla sürtüşme yaratmaktadır. Kültürler arası çatışma kaçınılmazdır. Yerel insani doku tahrip edilmektedir. Fukaralık içinde yüzen kitlelerin ilk reaksiyonu, inanç dünyasına dört elle sarılma olmaktadır. Dini dayanışma bir nevi sosyal sigorta sistemine dönüşmektedir.Terörizm işte bu ‘back-ground’ içinde yeşeren ve güç bulan bir olgudur. Terörizm’in analizini iyi yapmamız gerekir.
HAYIR! BAŞKA TÜRKİYE VAR
Son yıllarda ortaya çıkan ,çıtayı alçaltan, Türkiye insanını asgari kaliteye mahkum eden “Başka Türkiye Yok” türünden sloganlar toplumsal sis bombası görevi gördü. Kamuoyu dünyanın nereye gittiğini ve ülkenin bu gidişat içinde ne şekilde ‘seyr-ü sefer’ halinde olduğunu öğrenemedi. Doğu-Batı arasında sıkışmış olan ve gidecek başka bir yeri olmayan Türkiye halkı geleceğe hazırlanmadı. Artık anlayalım ve kabul edelim. Medeniyetler arası savaşlar, Doğu-Batı sürtüşmeleri, İslam-Hiristiyan- Musevi gerginlikleri 21.yüzyıl yaşamının ‘fiks mönüsü’ dür.
Sizlere bir de kötü haberim var. Çatışmanın önemli bir bölümü kendi mahallemizde yaşanacak.
Gönül isterdi ki bu tür tartışmalar masum insanların kanları dökülmeden yapılsın. Her şerden bir hayır doğarmış misali, saldırılar Türkiye’nin 21.yüzyıla hazırlanmasina vesile olsun. Terorizm gerçeğinin varlığı ivedilikle anlaşılsın .
Vakit geçirmeden ülkenin kurumsal güvenlik ve istihbarat alt yapısı ciddi bir şekilde yapılansın. Çifte standartları bir kenara bırakıp, özellikle komşularımız konusunda ön-yargılarımızdan arınalım. 21.Yüzyıl realitesi karşısında, Dünya ailesinin diğer aile fertleri ile birlikte, orta halli fakat saygın bir üyesi olmaya bakalım. Başımıza gelecek olası felaketler karşısında kendi kendimizi kandırıp avutmayalım. Gerçekçi ve güvenli bir Türkiye olalım. Çıtayı yükseltmiş bir Türkiye.
Battleground : Savaş Alanı, Muharebe Meydanı
Washington DC 22 Kasım 2003