Batı saldırganlığı ve Siyasal İslamcılık kendini tüketiyor

Haluk Özdalga yazdı: Türkiye elbette Afganistan’da iktidara gelen Taliban’la temas ve görüşme yapmalı. Ama Afganistan kargaşasında asker bulundurmanın hiçbir makul amacı olamaz.

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

Cihatçı Selefi ideoloji üzerine inşa edilmiş en fanatik örgütlerden Taliban’ın dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücü Amerika’yı 20 yıllık bir gerilla savaşı sonunda bozguna uğratması, başkent Kabil dahil tüm ülkede iktidarı 10 günde ele geçirmesi ve ordunun neredeyse tek kurşun atmadan dağılması dünyada şaşkınlık içinde izleniyor.

Taliban’ın Afganistan’daki zaferi sadece Orta Asya’da değil tüm dünyada dengeleri değiştirebilir. Çin ve Rusya kazançlı çıkacak gibi görünüyor.

Ancak daha derinde yaşanacak iki önemli olası sonuca işaret etmek istiyorum. Göz göre göre gelen Afgan hezimeti Batı saldırganlığını ve başka ülkelerde rejim değiştirme macerasını büyük ölçüde sonlandıracak.

Amerikan istisnacılığı (American exceptionalism) denen saplantı ağır bir darbe daha aldı. ABD’de hemen her siyasi çizgideki kesimler arasında yaygın inanışa göre Amerika istisnai bir ulus; liderlik misyonuna ve dünyanın her köşesine müdahale etme ayrıcalığına sahip.

Amerika bu inancın sonucu olarak, Batılı müttefikleriyle beraber İran, Irak, Suriye, Libya, Mali ve Afganistan dahil pek çok ülkeye rejim değiştirme amacıyla müdahalede bulundu. İstisnasız her girişim fiyaskoyla son buldu, ağır insani bedeller ödendi ve müdahaleye uğrayan ülkede durum daha kötüleşti.

Afganistan’da da öyle oldu. Üstelik işgalin başladığı 2001’de Amerika, küresel liderliğin zirvesinde rakipsiz bir dünya gücü idi.

Ama şimdi hemen herkes görüyor ki, Amerika liderliğindeki Batı’nın saldırgan rejim değiştirme siyaseti iflas etti.

İkinci derin sonuç, ilk bakışta görünenin tam tersi yönde olabilir. Taliban’ın zaferi, Cihatçı Selefi ideoloji üzerine kurulu örgütlerin bugüne dek kazandığı en büyük siyasi başarı.

Direniş ve iç çatışmalar olsa bile, büyük ihtimal Suriye-Irak topraklarında kurulan IŞİD veya 1996-2001 arasındaki birinci Taliban döneminden daha uzun ömürlü bir Cihatçı Selefi iktidarı göreceğiz.

Ortadoğu, Afrika ve Asya’daki diğer Cihatçı Selefi örgütlerin Taliban’ın ulaştığı zirveyi kutsadığı, heyecan ve yükselen beklentiler içinde izlediği muhakkak.

Ama Siyasal İslamcılar, şu veya bu yoldan iktidara geldiği hiçbir yerde başarılı olamadı. Tek bir başarı hikayesine sahip değiller. Sonuç hep hayal kırıklığı ve hüsran.

Bunun nedeni Siyasal İslamcıların sahip olduğu ideoloji.

Afganistan’da Taliban’ın zaferi de muhtemelen, Cihatçı Selefiliğin ve Siyasal İslamcılığın tükenişinin yolunu döşeyecek.

*     *     *

Amerika’daki Brown Üniversitesi’nin bir araştırmasına göre, Afganistan savaşına 20 yılda harcanan para 2,3 trilyon dolar. Normal bir insanın bu büyüklüğü algılayabilmesi dahi zor.

Harcanan para her Allah’ın günü 300 milyon dolar – 20 yıl boyunca!

Amerika’nın 11 Eylül 2001 sonrasında Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve diğer ülkelerde yürüttüğü rejim değiştirme girişimleri için toplam harcama 6,4 trilyon dolar.

Dev meblağın çok büyük kısmı askeri harcamalar.

Üstelik maliyet önümüzdeki yıllarda artmaya devam edecek. Çünkü paranın büyük kısmı borçlanma ile temin edildi ve faiz ödemeleri sürecek. Savaşta yaralanan tek bir askerin yıllarca sürebilecek tedavi faturası 5 milyon dolara kadar çıkabiliyor.

‘Terörle savaş’ adı verilen operasyonların başladığı 2001’de Amerikan hükümetinin borcu GSYH’nin üçte biri idi. Şimdi GSYH’yi geçti.

Ama tüm girişimler batağa saplandı.

Amerika liderliğinde Batı’nın rejim değiştirme maceralarını baştan beri eleştirenler -ben dahil- haklı çıktı.

Afganistan savaşının yanlış kurgulanmış ve başarısızlığa mahkum bir girişim olduğunu defalarca yazanlardan biri Pakistanlı araştırmacı Ahmet Raşit’tir. “Kargaşa İçinde Batış: Pakistan, Afganistan ve Orta Asya’da Felaket” başlıklı kitabı ve diğer çalışmalarında, Taliban’dan nefret eden Afgan halkının, Amerikan ordusunun kanlı işgali karşısında nasıl o örgüte sığınmak zorunda kaldığını anlatır.

Amerikalı diplomat ve Tarih Profesörü William Polk, bölgeyi en iyi tanıyanlardan birdir. Afganistan macerasını baştan beri eleştiren Polk, Amerika Dışişleri Bakanlığı için 2010’da kaleme aldığı bir raporda Taliban’la müzakere edilerek Amerikan askerlerinin tamamen çekilmesini önermiş ve adeta bir kahin gibi şunları yazmıştı: “Eğer başta Amerikalı tüm yabancı askerler çekilmezse, mevcut hükümet ordusu kendi içine doğru hızla çökecektir (implode). Hükümet ordusunun askerleri evlerine gidecektir” (s. 121).

*     *     *

Sünni İslam ülkelerine özgü Cihatçı Selefilik üç büyük kaynaktan beslenerek güçlenir. Modernleşme süreçlerinde geri kalmışlık, Batılı ülkelerin çarpık müdahalesi ve Vehhabi İslam yorumuna bağlı örgütlerin varlığı.

Afganistan’da bu önkoşulların üçü de kuvvetli şekilde mevcuttu.

Afganistan kişi başı yıllık 500 dolar gelir ile dünyanın en fakir 4-5 ülkesinden biri. Kadınların yaklaşık %90’ı, erkeklerin %60’ı okuma yazma bilmiyor. Etnik köken ve mezhep temelli geleneksel bağlar çok güçlü.

Cihatçı Selefiler etkili, çünkü 1980’lerde Sovyet işgali sırasında o örgütlere Amerika siyasi, askeri ve ekonomik büyük destek sağladı.

11 Eylül saldırısından sonra, etrafı neo-con adı verilen fanatiklerle çevrili Başkan George W Bush, terörle savaş adı altında abes ve akıl dışı bir işgal başlattı. Yıllık milli geliri 20 milyar dolar olan Afganistan’da rejim değişikliği için, yılda 110 milyar dolar harcanan bir savaş.

Hiç tanımadıkları, kültürünü bilmedikleri, halkına yabancı oldukları bir ülkeyi işgal ettiler. Savaş, demokrat ve cumhuriyetçi değişik başkanlar döneminde devam etti.

Amerikalı diplomatlar, Kabil Havaalanı’nın 1,5 km yakınındaki elçilik binasından tam zırhlı elbiseler giymeden ve zırhlı araçlara binmeden dışarı çıkamıyordu.

O dev bütçenin büyük kısmının yolsuzluk batağında yok olacağı, halkın üzerine bombalar yağdıkça Taliban’ın güçleneceği belliydi.

İktidardaki Taliban şimdi elbette daha “pragmatist” olacak. Terör ihraç etmemek için Rusya ve Çin’e söz verdi bile. Farklı etnik gruplar ve mezheplere karşı biraz daha anlayışlı olabilirler.

Ama neticede iktidardaki Taliban’ın temel davranışını ilkel, bağnaz, dar görüşlü ve kadın düşmanı Cihatçı Selefi ideoloji belirleyecek. Yirmi civarında farklı etnik grubun bulunduğu Afganistan’da iç barışı sağlama, işleyen bir hukuk düzeni kurma ve başarıyla yönetme şansları çok düşük.

Dünyanın başka her köşesinde olduğu gibi, büyük ihtimal Siyasal İslam’ın yeni bir bozgununu göreceğiz.

Afganistan’da bile olsa, Siyasal İslam’ın 21. yüzyılda başarı kazanma ihtimali pek yok.

*     *     *

AKP ve Taliban elbette iki farklı siyasi hareket. Ama ortak nokta, ikisinin de Siyasal İslamcı olması. İslam dinini siyasette araç olarak kullanmaları.

Kimi AKP’li çevrelerden ve destekçilerinden gelen Şeriat ve Taliban’a güzellemeler bu ortak zihniyetin yansıması.

Başlangıçta değiştiğini söyleyen AKP, 2011-2012’den itibaren kendini yeterince güçlü hissetmeye başladı ve Siyasal İslamcı çizgiye döndü. Değişmediği ortaya çıktı.

AKP iktidarının başarı grafiği o tarihten beri sürekli düşüyor. Bunu temel nedeni, Siyasal İslamcı ideolojik saplantıları. Hukuk düzeni, temel haklar ve özgürlükler, ekonomi, dış politika, göçmen siyaseti dahil her alanda sürekli düşüş içindeler.

Suriye’de AKP’nin izlediği rejim değişikliği siyaseti, cumhuriyet tarihinin en başarısız ve en pahalı dış politika serüveni oldu. Yetmedi, Suriye’ye daha şiddetli saldırması ve daha çok bombalaması için Amerika’yı ikna etmeye çalıştılar, Washington’a seferler düzenlediler. O denli şaşkınlar.

Benzer şaşkınlık Afganistan’da görülüyor.

Önce Kabil Havaalanı’nı koruma işine gönüllü oldular. Üstelik hezimet içinde çekilen Amerika’nın siyasi ve askeri desteği altında ve elbette Taliban’a karşı.

Şimdi kabil düşünce 180 derece çark ettiler ve aynı görevi Taliban’la işbirliği içinde yapmak istiyorlar.

Havaalanını Amerika’nın tercihleri doğrultusunda mı, Taliban’ın istekleri yönünde mi koruyup işletecekler? Hangisi?

Bunların ikisi de yanlış.

Türkiye elbette Afganistan’da iktidara gelen Taliban’la temas ve görüşme yapmalı. Ama Afganistan kargaşasında asker bulundurmanın hiçbir makul amacı olamaz.

Zaten yuvarlak laflar dışında böyle bir amacı AKP formüle edebilmiş değil.

TSK güçleri hızla Afganistan’dan çekilmeli, AKP ham hayallerini terk etmeli.

 Kaynak: Halukozdalga.com

">

Cihatçı Selefi ideoloji üzerine inşa edilmiş en fanatik örgütlerden Taliban’ın dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücü Amerika’yı 20 yıllık bir gerilla savaşı sonunda bozguna uğratması, başkent Kabil dahil tüm ülkede iktidarı 10 günde ele geçirmesi ve ordunun neredeyse tek kurşun atmadan dağılması dünyada şaşkınlık içinde izleniyor.

Taliban’ın Afganistan’daki zaferi sadece Orta Asya’da değil tüm dünyada dengeleri değiştirebilir. Çin ve Rusya kazançlı çıkacak gibi görünüyor.

Ancak daha derinde yaşanacak iki önemli olası sonuca işaret etmek istiyorum. Göz göre göre gelen Afgan hezimeti Batı saldırganlığını ve başka ülkelerde rejim değiştirme macerasını büyük ölçüde sonlandıracak.

Amerikan istisnacılığı (American exceptionalism) denen saplantı ağır bir darbe daha aldı. ABD’de hemen her siyasi çizgideki kesimler arasında yaygın inanışa göre Amerika istisnai bir ulus; liderlik misyonuna ve dünyanın her köşesine müdahale etme ayrıcalığına sahip.

Amerika bu inancın sonucu olarak, Batılı müttefikleriyle beraber İran, Irak, Suriye, Libya, Mali ve Afganistan dahil pek çok ülkeye rejim değiştirme amacıyla müdahalede bulundu. İstisnasız her girişim fiyaskoyla son buldu, ağır insani bedeller ödendi ve müdahaleye uğrayan ülkede durum daha kötüleşti.

Afganistan’da da öyle oldu. Üstelik işgalin başladığı 2001’de Amerika, küresel liderliğin zirvesinde rakipsiz bir dünya gücü idi.

Ama şimdi hemen herkes görüyor ki, Amerika liderliğindeki Batı’nın saldırgan rejim değiştirme siyaseti iflas etti.

İkinci derin sonuç, ilk bakışta görünenin tam tersi yönde olabilir. Taliban’ın zaferi, Cihatçı Selefi ideoloji üzerine kurulu örgütlerin bugüne dek kazandığı en büyük siyasi başarı.

Direniş ve iç çatışmalar olsa bile, büyük ihtimal Suriye-Irak topraklarında kurulan IŞİD veya 1996-2001 arasındaki birinci Taliban döneminden daha uzun ömürlü bir Cihatçı Selefi iktidarı göreceğiz.

Ortadoğu, Afrika ve Asya’daki diğer Cihatçı Selefi örgütlerin Taliban’ın ulaştığı zirveyi kutsadığı, heyecan ve yükselen beklentiler içinde izlediği muhakkak.

Ama Siyasal İslamcılar, şu veya bu yoldan iktidara geldiği hiçbir yerde başarılı olamadı. Tek bir başarı hikayesine sahip değiller. Sonuç hep hayal kırıklığı ve hüsran.

Bunun nedeni Siyasal İslamcıların sahip olduğu ideoloji.

Afganistan’da Taliban’ın zaferi de muhtemelen, Cihatçı Selefiliğin ve Siyasal İslamcılığın tükenişinin yolunu döşeyecek.

*     *     *

Amerika’daki Brown Üniversitesi’nin bir araştırmasına göre, Afganistan savaşına 20 yılda harcanan para 2,3 trilyon dolar. Normal bir insanın bu büyüklüğü algılayabilmesi dahi zor.

Harcanan para her Allah’ın günü 300 milyon dolar – 20 yıl boyunca!

Amerika’nın 11 Eylül 2001 sonrasında Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve diğer ülkelerde yürüttüğü rejim değiştirme girişimleri için toplam harcama 6,4 trilyon dolar.

Dev meblağın çok büyük kısmı askeri harcamalar.

Üstelik maliyet önümüzdeki yıllarda artmaya devam edecek. Çünkü paranın büyük kısmı borçlanma ile temin edildi ve faiz ödemeleri sürecek. Savaşta yaralanan tek bir askerin yıllarca sürebilecek tedavi faturası 5 milyon dolara kadar çıkabiliyor.

‘Terörle savaş’ adı verilen operasyonların başladığı 2001’de Amerikan hükümetinin borcu GSYH’nin üçte biri idi. Şimdi GSYH’yi geçti.

Ama tüm girişimler batağa saplandı.

Amerika liderliğinde Batı’nın rejim değiştirme maceralarını baştan beri eleştirenler -ben dahil- haklı çıktı.

Afganistan savaşının yanlış kurgulanmış ve başarısızlığa mahkum bir girişim olduğunu defalarca yazanlardan biri Pakistanlı araştırmacı Ahmet Raşit’tir. “Kargaşa İçinde Batış: Pakistan, Afganistan ve Orta Asya’da Felaket” başlıklı kitabı ve diğer çalışmalarında, Taliban’dan nefret eden Afgan halkının, Amerikan ordusunun kanlı işgali karşısında nasıl o örgüte sığınmak zorunda kaldığını anlatır.

Amerikalı diplomat ve Tarih Profesörü William Polk, bölgeyi en iyi tanıyanlardan birdir. Afganistan macerasını baştan beri eleştiren Polk, Amerika Dışişleri Bakanlığı için 2010’da kaleme aldığı bir raporda Taliban’la müzakere edilerek Amerikan askerlerinin tamamen çekilmesini önermiş ve adeta bir kahin gibi şunları yazmıştı: “Eğer başta Amerikalı tüm yabancı askerler çekilmezse, mevcut hükümet ordusu kendi içine doğru hızla çökecektir (implode). Hükümet ordusunun askerleri evlerine gidecektir” (s. 121).

*     *     *

Sünni İslam ülkelerine özgü Cihatçı Selefilik üç büyük kaynaktan beslenerek güçlenir. Modernleşme süreçlerinde geri kalmışlık, Batılı ülkelerin çarpık müdahalesi ve Vehhabi İslam yorumuna bağlı örgütlerin varlığı.

Afganistan’da bu önkoşulların üçü de kuvvetli şekilde mevcuttu.

Afganistan kişi başı yıllık 500 dolar gelir ile dünyanın en fakir 4-5 ülkesinden biri. Kadınların yaklaşık %90’ı, erkeklerin %60’ı okuma yazma bilmiyor. Etnik köken ve mezhep temelli geleneksel bağlar çok güçlü.

Cihatçı Selefiler etkili, çünkü 1980’lerde Sovyet işgali sırasında o örgütlere Amerika siyasi, askeri ve ekonomik büyük destek sağladı.

11 Eylül saldırısından sonra, etrafı neo-con adı verilen fanatiklerle çevrili Başkan George W Bush, terörle savaş adı altında abes ve akıl dışı bir işgal başlattı. Yıllık milli geliri 20 milyar dolar olan Afganistan’da rejim değişikliği için, yılda 110 milyar dolar harcanan bir savaş.

Hiç tanımadıkları, kültürünü bilmedikleri, halkına yabancı oldukları bir ülkeyi işgal ettiler. Savaş, demokrat ve cumhuriyetçi değişik başkanlar döneminde devam etti.

Amerikalı diplomatlar, Kabil Havaalanı’nın 1,5 km yakınındaki elçilik binasından tam zırhlı elbiseler giymeden ve zırhlı araçlara binmeden dışarı çıkamıyordu.

O dev bütçenin büyük kısmının yolsuzluk batağında yok olacağı, halkın üzerine bombalar yağdıkça Taliban’ın güçleneceği belliydi.

İktidardaki Taliban şimdi elbette daha “pragmatist” olacak. Terör ihraç etmemek için Rusya ve Çin’e söz verdi bile. Farklı etnik gruplar ve mezheplere karşı biraz daha anlayışlı olabilirler.

Ama neticede iktidardaki Taliban’ın temel davranışını ilkel, bağnaz, dar görüşlü ve kadın düşmanı Cihatçı Selefi ideoloji belirleyecek. Yirmi civarında farklı etnik grubun bulunduğu Afganistan’da iç barışı sağlama, işleyen bir hukuk düzeni kurma ve başarıyla yönetme şansları çok düşük.

Dünyanın başka her köşesinde olduğu gibi, büyük ihtimal Siyasal İslam’ın yeni bir bozgununu göreceğiz.

Afganistan’da bile olsa, Siyasal İslam’ın 21. yüzyılda başarı kazanma ihtimali pek yok.

*     *     *

AKP ve Taliban elbette iki farklı siyasi hareket. Ama ortak nokta, ikisinin de Siyasal İslamcı olması. İslam dinini siyasette araç olarak kullanmaları.

Kimi AKP’li çevrelerden ve destekçilerinden gelen Şeriat ve Taliban’a güzellemeler bu ortak zihniyetin yansıması.

Başlangıçta değiştiğini söyleyen AKP, 2011-2012’den itibaren kendini yeterince güçlü hissetmeye başladı ve Siyasal İslamcı çizgiye döndü. Değişmediği ortaya çıktı.

AKP iktidarının başarı grafiği o tarihten beri sürekli düşüyor. Bunu temel nedeni, Siyasal İslamcı ideolojik saplantıları. Hukuk düzeni, temel haklar ve özgürlükler, ekonomi, dış politika, göçmen siyaseti dahil her alanda sürekli düşüş içindeler.

Suriye’de AKP’nin izlediği rejim değişikliği siyaseti, cumhuriyet tarihinin en başarısız ve en pahalı dış politika serüveni oldu. Yetmedi, Suriye’ye daha şiddetli saldırması ve daha çok bombalaması için Amerika’yı ikna etmeye çalıştılar, Washington’a seferler düzenlediler. O denli şaşkınlar.

Benzer şaşkınlık Afganistan’da görülüyor.

Önce Kabil Havaalanı’nı koruma işine gönüllü oldular. Üstelik hezimet içinde çekilen Amerika’nın siyasi ve askeri desteği altında ve elbette Taliban’a karşı.

Şimdi kabil düşünce 180 derece çark ettiler ve aynı görevi Taliban’la işbirliği içinde yapmak istiyorlar.

Havaalanını Amerika’nın tercihleri doğrultusunda mı, Taliban’ın istekleri yönünde mi koruyup işletecekler? Hangisi?

Bunların ikisi de yanlış.

Türkiye elbette Afganistan’da iktidara gelen Taliban’la temas ve görüşme yapmalı. Ama Afganistan kargaşasında asker bulundurmanın hiçbir makul amacı olamaz.

Zaten yuvarlak laflar dışında böyle bir amacı AKP formüle edebilmiş değil.

TSK güçleri hızla Afganistan’dan çekilmeli, AKP ham hayallerini terk etmeli.

 Kaynak: Halukozdalga.com

Tüm yazılarını göster