Kasım başında yapılan seçimlerde AKP'nin yüzde 50 civarında oy ve 317 vekillik kazanması, iktidar partisi içinde bir ara küllenmiş görünen Başkanlık sistemi hayallerini diriltti.
HDP'li iki milletvekili Dengir Fırat ve Celal Doğan'ın "Amerikan veya Meksika sistemi olursa tartışılabilir" şeklindeki açıklamaları, konun gündemde daha çok yer almasına katkı yaptı. Acaba Kürt hareketi içindeki kimi unsurlar, Başkanlık sistemi için AKP ve Erdoğan'la işbirliği yaparlar mı sorusu zihinlere tekrar geldi.
Esas olan Türkiye'nin kendi şartları
Hükümet sistemi değişikliği gibi önemli bir konuda başka ülkelerin tecrübesi elbette dikkate alınmalı. Ama karar verirken hayati önem taşıyan husus, bizim kendi şartlarımız ve durumumuz olmalıdır.
Bizim koşullarımız açısından başkanlık sistemi, Türkiye'ye büyük zarar verme riski taşıyor. Niçin?
Öncelikle işaret edelim ki, bizde farklı siyasi görüşler arasında uzlaşma ve işbirliği geleneği zayıf, buna karşı çatışma kültürü güçlüdür. Bunun sonucu olarak, başkanlık sistemine geçilirse, Başkan ve meclis çoğunluğu farklı partilerden olduğunda, hükümet icraat yapamaz hale gelecek, Türkiye yönetilemez olacaktır.
Çünkü meclis Başkan'ı engellemek için elinden geleni yapacak, mesela bütçe bile çıkarmayacaktır. Bunun anlamı kaos ve kargaşadır.
Halbuki mevcut sistemde koalisyon imkanı var. Hiç bir partinin tek başına iktidar olamadığı durumlarda, farklı partiler anlaşıp koalısyon kurabiliyor. Kriz yaşanmıyor.
Gerekli ön koşullar yok
Bir başka önemli husus, başkanlık sisteminin düzgün ve demokratik işleyişi için gerekli ön koşulların bizde olmaması.
Bu ön koşullar arasında özellikle ikisi önem taşıyor: Yürütme, yasama ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız işlemesi (kuvvetler ayrılığı); ve güçlü yerel yönetimlerin mevcut olması.
Bu konuların hepsi bizde son derece sorunlu. O nedenle, muhtemel bir başkanlık sisteminden önce, muhakkak yapılması gereken reformlar var. Bunları kısaca aşağıda özetleyelim.
- İlk yapılması gereken şey, siyasi iktidardan bağımsız ve tarafsız bir yargını oluşturulması. Şu anda, en hafif deyimle söylersek, "iktidarla uyumlu" bir yargı var. Acilen bağımsız ve tarafsız görev yapan bir yargının oluşması ve bunun işlediğini güven duyarak görmemiz gerekiyor.
Bu çerçevede ilk akla gelenler arasında, HSYK'nın bağımsız bir kurul haline gelmesi, Sulh Ceza Hakimlikleri adı altında kurulan kısa devre mahkemelerin kaldırılması gerektiğine işaret edelim.
- Yürütme erkinden bağımsız görev yapabilecek bir yasama, yani meclis gerekiyor. Başkan'ın aynı zamanda parti genel başkanı olduğu ve milletvekili listelerini belirlediği bir sistemde bu elbette mümkün değil. Milletvekili adaylarını parti teşkilatlarının, veya daha iyisi seçmenin belirlediği bir ön seçim düzenin getirilmesi, bunun işlediğini görmemiz gerekiyor.
- Mevcut aşırı merkeziyetçi yapı yerine, adına ne derseniz deyin, yerel yönetimlerin önemli ölçüde güçlendirilmesi şart. Başkanlık sisteminden önce, kapsamlı bir yerel yönetim reformu yapılmalı.
Güçlü yerel yönetimlerin faydalarından biri, Başkan ve meclis çoğunluğu farklı partilerden olduğu zaman ortaya çıkabilecek kilitlenmenin felç edici etkisini azaltması.
- Başkanlık sistemi için gerekli fren ve denge sisteminin ayrıntılarına burada girmeyelim. Bunun için yapılması gereken hukuki ve idari düzenlemeler bir tarafa, şu anda Türkiye'de demokratik denetimin vazgeçilmez parçası basın ve ifade özgürlüğü bile işlemiyor.
Başkanlık sistemine geçersek
Bir ülke düşünün ki, uzlaşma kültürü yok veya çok cılız.
Başkan aynı zamanda parti lideri olarak milletvekili listelerini belirliyor ve partisi kazanırsa yasamayı tamamen kontrol altına tutabiliyor.
Yargı siyasi iktidarın denetimi altına girmiş.
Yerel yönetimlerin yetkileri zayıf ve merkezdeki iktidar karşısında elleri kolları büyük ölçüde bağlı.
Basın özgürlüğü ayaklar altına alınmış. Medya büyük ölçüde iktidarın denetiminde.
Böyle bir ülke başkanlık sistemine geçerse ne olur?
Başkan ve meclis çoğunluğu aynı partiden olursa, diktatörlük olur. Farklı partilerden olursa, ülke yönetilemez ve kaos çıkar.
Eğer etnik kimlik farklılığından kaynaklanan ciddi bir sorun varsa, o ülke muhtemelen bir süre sonra bütünlüğünü kaybeder ve bölünür.
Türkiye de işte bunlar olur. Başkanlık sistemine geçersek, rejimin adı diktatörlük olur, korkarım ki ardından da parçalanır. Ya da ülke yönetilemez olur ve kaos çıkar.
O nedenle, Türkiye'nin başkanlık sistemi macerasına hiç ihtiyacı yok.
">
Kasım başında yapılan seçimlerde AKP'nin yüzde 50 civarında oy ve 317 vekillik kazanması, iktidar partisi içinde bir ara küllenmiş görünen Başkanlık sistemi hayallerini diriltti.
HDP'li iki milletvekili Dengir Fırat ve Celal Doğan'ın "Amerikan veya Meksika sistemi olursa tartışılabilir" şeklindeki açıklamaları, konun gündemde daha çok yer almasına katkı yaptı. Acaba Kürt hareketi içindeki kimi unsurlar, Başkanlık sistemi için AKP ve Erdoğan'la işbirliği yaparlar mı sorusu zihinlere tekrar geldi.
Esas olan Türkiye'nin kendi şartları
Hükümet sistemi değişikliği gibi önemli bir konuda başka ülkelerin tecrübesi elbette dikkate alınmalı. Ama karar verirken hayati önem taşıyan husus, bizim kendi şartlarımız ve durumumuz olmalıdır.
Bizim koşullarımız açısından başkanlık sistemi, Türkiye'ye büyük zarar verme riski taşıyor. Niçin?
Öncelikle işaret edelim ki, bizde farklı siyasi görüşler arasında uzlaşma ve işbirliği geleneği zayıf, buna karşı çatışma kültürü güçlüdür. Bunun sonucu olarak, başkanlık sistemine geçilirse, Başkan ve meclis çoğunluğu farklı partilerden olduğunda, hükümet icraat yapamaz hale gelecek, Türkiye yönetilemez olacaktır.
Çünkü meclis Başkan'ı engellemek için elinden geleni yapacak, mesela bütçe bile çıkarmayacaktır. Bunun anlamı kaos ve kargaşadır.
Halbuki mevcut sistemde koalisyon imkanı var. Hiç bir partinin tek başına iktidar olamadığı durumlarda, farklı partiler anlaşıp koalısyon kurabiliyor. Kriz yaşanmıyor.
Gerekli ön koşullar yok
Bir başka önemli husus, başkanlık sisteminin düzgün ve demokratik işleyişi için gerekli ön koşulların bizde olmaması.
Bu ön koşullar arasında özellikle ikisi önem taşıyor: Yürütme, yasama ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız işlemesi (kuvvetler ayrılığı); ve güçlü yerel yönetimlerin mevcut olması.
Bu konuların hepsi bizde son derece sorunlu. O nedenle, muhtemel bir başkanlık sisteminden önce, muhakkak yapılması gereken reformlar var. Bunları kısaca aşağıda özetleyelim.
- İlk yapılması gereken şey, siyasi iktidardan bağımsız ve tarafsız bir yargını oluşturulması. Şu anda, en hafif deyimle söylersek, "iktidarla uyumlu" bir yargı var. Acilen bağımsız ve tarafsız görev yapan bir yargının oluşması ve bunun işlediğini güven duyarak görmemiz gerekiyor.
Bu çerçevede ilk akla gelenler arasında, HSYK'nın bağımsız bir kurul haline gelmesi, Sulh Ceza Hakimlikleri adı altında kurulan kısa devre mahkemelerin kaldırılması gerektiğine işaret edelim.
- Yürütme erkinden bağımsız görev yapabilecek bir yasama, yani meclis gerekiyor. Başkan'ın aynı zamanda parti genel başkanı olduğu ve milletvekili listelerini belirlediği bir sistemde bu elbette mümkün değil. Milletvekili adaylarını parti teşkilatlarının, veya daha iyisi seçmenin belirlediği bir ön seçim düzenin getirilmesi, bunun işlediğini görmemiz gerekiyor.
- Mevcut aşırı merkeziyetçi yapı yerine, adına ne derseniz deyin, yerel yönetimlerin önemli ölçüde güçlendirilmesi şart. Başkanlık sisteminden önce, kapsamlı bir yerel yönetim reformu yapılmalı.
Güçlü yerel yönetimlerin faydalarından biri, Başkan ve meclis çoğunluğu farklı partilerden olduğu zaman ortaya çıkabilecek kilitlenmenin felç edici etkisini azaltması.
- Başkanlık sistemi için gerekli fren ve denge sisteminin ayrıntılarına burada girmeyelim. Bunun için yapılması gereken hukuki ve idari düzenlemeler bir tarafa, şu anda Türkiye'de demokratik denetimin vazgeçilmez parçası basın ve ifade özgürlüğü bile işlemiyor.
Başkanlık sistemine geçersek
Bir ülke düşünün ki, uzlaşma kültürü yok veya çok cılız.
Başkan aynı zamanda parti lideri olarak milletvekili listelerini belirliyor ve partisi kazanırsa yasamayı tamamen kontrol altına tutabiliyor.
Yargı siyasi iktidarın denetimi altına girmiş.
Yerel yönetimlerin yetkileri zayıf ve merkezdeki iktidar karşısında elleri kolları büyük ölçüde bağlı.
Basın özgürlüğü ayaklar altına alınmış. Medya büyük ölçüde iktidarın denetiminde.
Böyle bir ülke başkanlık sistemine geçerse ne olur?
Başkan ve meclis çoğunluğu aynı partiden olursa, diktatörlük olur. Farklı partilerden olursa, ülke yönetilemez ve kaos çıkar.
Eğer etnik kimlik farklılığından kaynaklanan ciddi bir sorun varsa, o ülke muhtemelen bir süre sonra bütünlüğünü kaybeder ve bölünür.
Türkiye de işte bunlar olur. Başkanlık sistemine geçersek, rejimin adı diktatörlük olur, korkarım ki ardından da parçalanır. Ya da ülke yönetilemez olur ve kaos çıkar.
O nedenle, Türkiye'nin başkanlık sistemi macerasına hiç ihtiyacı yok.