Geçenlerde yazdığım bir yazıda “Siyaset Fikre Dayanmalıdır” demiştim…
Bu, bir “ideal”den de öte, akılcılığın gereğidir; “akıl” der ki; siyasette fikir esas olmalıdır.
Elbette öyledir, “başka neye dayanır?” diye söyleyenlerin beni mazur görmelerini dilerim…
Çünkü, öyle değil! Siyaset, eş-dost, ahbap-çavuş ilişkisinden epey “nemalanmaktadır”.
Biraz da yapısaldır; takım oyunu oynayamıyoruz; herkes piramidin tepesine odaklı…
Bu sistemde, Genel Başkanlar abartılı yetkilerle “dokunulmazdır” fakat eleştirilerin odağıdır.
Yetki ile sorumluluk dengesi yoktur; testiyi kıran taşıyana galebe çalmaktadır.
Fısıltı Gazetesi 7 / 24 yayındadır. Düzenli aralıklarla denetlenen denetim mekanizması yoktur.
Dahası yerel aidiyet duyguları ön plana çıkmış, feodal belediyecilik anlayışı yerleşmiştir.
Siyasi karnelerimiz de, tıpkı ekonomimiz gibi, kayıt-dışıdır; örgütler performansla tartılmaz.
Basında kurulan birkaç “dostlukla”, kitle örgütlerinde tesis edilen bir iki arkadaşlıkla yetinilir.
Derinliği, ufku, çapı; sığ, miyop, yetersiz bir siyasettir; başarı tombaladan çıkar gibi çıkar…
Ödülünü kendi içinde taşıyan siyaset’te, okulundan yetişip gelen insan sayısı çok azdır.
Okumak, alerji yapmaktadır! Partinin temel metinleri bile yeterince paylaşılmaz, tartışılmaz.
İşte bu nedenlerle siyaset, ahbap-çavuş ilişkilerinden, eş-dost meclisinden fazlaca etkilenir.
Cumhuriyet devrinde Saray işi politika yapılması, budur… Değil 5 yıl 5 ayın planı yoktur.
Peki siyaseti neden bu kadar hoyrat kullanıyoruz? Şirketimiz olsa böyle mi yönetiriz?
Kamusal varlıktır; Parti; bütünüyle halka aittir; halka ait olan kaynaklara yön vermeye taliptir.
O organizasyon için büyük bir özen gerekmez mi?.. “Fatura halka, madalya bana” olur mu?
Evet, mevcut partiler yasası, yaşamla çelişmekte, yüksek barajlar, oy tercihini etkilemektedir.
Bununla birlikte, siyasal örgütler, modern ve çağdaş yapıya ve işleyişe yönlendirilmelidir.
Parti içi eğitimle, başarıma odaklı örgüt dinamizmiyle, ön-seçimle belirlenen bir yapı…
Ve saydam bir işleyişle, hak, yetki ve sorumlulukların dengeli dağılımı ile planlı çabalar…
Yerelden genele modern organizasyonlar, bölünmemiş program, çatallaşmamış söylem…
Siyaset, işte bu yapı-süreç çözüşmemesinde mutlaka gözden geçirilmeli ve yenilenmelidir.
Öyle olursa, üyenin özgüveni artar, bilim yükselir, kitleselleşme ivme kazanır;
Parti, iktidara yerleşir…
">
Geçenlerde yazdığım bir yazıda “Siyaset Fikre Dayanmalıdır” demiştim…
Bu, bir “ideal”den de öte, akılcılığın gereğidir; “akıl” der ki; siyasette fikir esas olmalıdır.
Elbette öyledir, “başka neye dayanır?” diye söyleyenlerin beni mazur görmelerini dilerim…
Çünkü, öyle değil! Siyaset, eş-dost, ahbap-çavuş ilişkisinden epey “nemalanmaktadır”.
Biraz da yapısaldır; takım oyunu oynayamıyoruz; herkes piramidin tepesine odaklı…
Bu sistemde, Genel Başkanlar abartılı yetkilerle “dokunulmazdır” fakat eleştirilerin odağıdır.
Yetki ile sorumluluk dengesi yoktur; testiyi kıran taşıyana galebe çalmaktadır.
Fısıltı Gazetesi 7 / 24 yayındadır. Düzenli aralıklarla denetlenen denetim mekanizması yoktur.
Dahası yerel aidiyet duyguları ön plana çıkmış, feodal belediyecilik anlayışı yerleşmiştir.
Siyasi karnelerimiz de, tıpkı ekonomimiz gibi, kayıt-dışıdır; örgütler performansla tartılmaz.
Basında kurulan birkaç “dostlukla”, kitle örgütlerinde tesis edilen bir iki arkadaşlıkla yetinilir.
Derinliği, ufku, çapı; sığ, miyop, yetersiz bir siyasettir; başarı tombaladan çıkar gibi çıkar…
Ödülünü kendi içinde taşıyan siyaset’te, okulundan yetişip gelen insan sayısı çok azdır.
Okumak, alerji yapmaktadır! Partinin temel metinleri bile yeterince paylaşılmaz, tartışılmaz.
İşte bu nedenlerle siyaset, ahbap-çavuş ilişkilerinden, eş-dost meclisinden fazlaca etkilenir.
Cumhuriyet devrinde Saray işi politika yapılması, budur… Değil 5 yıl 5 ayın planı yoktur.
Peki siyaseti neden bu kadar hoyrat kullanıyoruz? Şirketimiz olsa böyle mi yönetiriz?
Kamusal varlıktır; Parti; bütünüyle halka aittir; halka ait olan kaynaklara yön vermeye taliptir.
O organizasyon için büyük bir özen gerekmez mi?.. “Fatura halka, madalya bana” olur mu?
Evet, mevcut partiler yasası, yaşamla çelişmekte, yüksek barajlar, oy tercihini etkilemektedir.
Bununla birlikte, siyasal örgütler, modern ve çağdaş yapıya ve işleyişe yönlendirilmelidir.
Parti içi eğitimle, başarıma odaklı örgüt dinamizmiyle, ön-seçimle belirlenen bir yapı…
Ve saydam bir işleyişle, hak, yetki ve sorumlulukların dengeli dağılımı ile planlı çabalar…
Yerelden genele modern organizasyonlar, bölünmemiş program, çatallaşmamış söylem…
Siyaset, işte bu yapı-süreç çözüşmemesinde mutlaka gözden geçirilmeli ve yenilenmelidir.
Öyle olursa, üyenin özgüveni artar, bilim yükselir, kitleselleşme ivme kazanır;
Parti, iktidara yerleşir…