Başbakan Erdoğan gün geçtikçe daha sertleşiyor, söylemleri insanlar arasında çok derin ayrılıklar yaratır oldu. Kendisine yakın olanları, hakkındaki iddialar ne olursa olsun korurken, kendinin karşısında saf tutmuş olanları, karşı gelmiş, bir şekilde eleştirmiş bile olsa tahammülsüz yaklaşımlarda sınır tanımıyor.
Bu ülkenin temelinde vatan sevgisi ile yoğrulmuş muhafazakar bir maya vardır. Bu maya ile insanlar birlikte, huzur içinde yaşamışlar ve yaşamaya devam etmektedir.
Bu mayayı bozacak tek detay muhafazakâr ayrımcılıktır. Ülkede çoğunluk olan Sunni muhafazakârlar, geçmişten günümüze özellikle Alevilere karşı hoşgörüsüzlüğü zaman zaman su yüzüne çıkartmışlardır.
Aleviler bu ülkede katliamlara maruz kalmışlar buna rağmen vatanı, ülkeyi zora bırakacak, karşı oluşumlarla kendilerini savunmaya kalkmamışlardır.
Eğer siyasetçiler hareket, tavır ve söylemlerinde herkese eşit davranmazlarsa zaten kanamak için fırsat kollayan yara derin acılar verecektir. Bu derin gerginliği dizginleyecek olanlar, tıpkı ateşleyecek olanlar gibi aynı kesimdekilerdir. Siyasetçilerdir.
Günümüz iktidarında ayrışmalar belirginleşmeye, yaralar tekrar kaşınmaya başladı. Bu tehlikenin işaret fişeğini görmek lazım! Başbakan Erdoğan kazandığı seçim zaferinin artık gelenekselleşmiş hale getirdiği balkon konuşmalarında kendiden oy vermiş olsun veya olmasın herkesi kucaklamaktan bahsediyordu.
Yunus Emre’nin o meşhur “yaratılanı severim yaratandan ötürü” sözünü Manisa’da Mesir macunu töreninde ve daha sonra birkaç defa farklı alanlarda tekrarlamıştı. Şimdi ne oldu da bu kadar vurdumduymaz olabiliyor. Seçim dönemi dışında yaptığı her konuşma kendine muhalif olanı aşağılar nitelilikte!
İşin garibi Başbakan ne derse arkasından “padişahım sen çok yaşa” diye haykıran yandaş, yalaka koro var ki… O çok daha fena. İşte toplumda, iki yüzlülük yarışına giren herkese Mevlana’nın sözünü de hatırlatmakta fayda var. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!
Kimin ne olduğunun bir önemi yok.. Ama herkesin önceliği karşıdakinin de bir insan olduğunu ve bu ülkede herkesin eşit yaşam hakkın olduğunu kabul etmesidir. Bu insani bir saygıdır. Başbakan Erdoğan’ın kendinden olmayanları ötelemesi, toplumun değişik kesimlerindeki cahil tabakayı hareketlendirmekte ve küçük çaplı cahil davranışların filizleneceğini görülmesi gerekmektedir.
Binali Yıldırım’ın kardeşi, İstanbul Kızılay Şube Başkanı olan bir zat, işte bu cahillikten beslenerek içindeki faşist düşünceyi twittera dökmüştür.
Başbakanın, ölen ölmüştür her ölenin ardından merasim mi yapacaklar dediği Berkin Elvan Aleviydi ama hayatını kaybeden polis memuru gibi yaratanın eseriydi. Cem evinde başından kahpe bir kurşunla hayatını kaybeden Uğur Kurt Aleviydi ama yaralanan polisler gibi yaratanın eseriydi.
Başbakan dört yıl önce Mavi Marmara olayında yaralanan ve geçtiğimiz günlerde yaşama veda eden bir yurttaşın bizzat evine gidip dua ederken, Berkin veya Uğur için yapılan törenleri yok sayamaz, gereksiz göremez. Herkes acısını yaşayacak, buna kim engel olabilir… Polis kuvvetleri, toplumuz huzursuz edecek eylemleri yok etmekle görevli.. Gerektiğinde devreye girmeli.
Mavi Marmara’da hayatını kaybedenler için günlerce anma etkinlikleri düzenlendi, hatta hala değişik amaçlarla bu kişiler anılıyor. Hiç kimse ölen ölmüştü aslında neden törenler düzenlendi ki demedi.
Başbakan, polis, Gezi olaylarında, değişik kent ve meydanlarda elinde gaz fişeği ile insan vururken, hastanelere bile gaz bombası atarken Başbakan çıkıp polisimiz kahramanlık destanı yazdı dememeliydi. Halkın acısını anlamalı, gerginliği azaltacak konuşmalar yapmalıydı.
Başbakan, Kürt, Türk, Alevi, Sünni her kesimden insanı kucaklamalı, kucaklamak istemiyorsa bile varlıklarını saygıyla karşılamalıdır. Aksi halde gruplaşmalar artacak, sertleşmeler, restleşmeler yerini daha sert tavırlara bırakacaktır. Kardeşkanı dökülmesi içten bile değildir.
Bu gidiş gidiş değildir.
Bu film bu ülkede defalarca vizyona girdi, birkaç kere izlenme rekorları bile kırdı.
Tarihin acılarında ders alınırsa, gelecek kuşakların akıtacağı gözyaşı engellenebilir.
Ama içinde bulunduğumuz yüzyıl, savaşların, kin ve nefretlerin değil barış ve hoşgörünün zamanıdır.
Bu gidiş gidiş değil.... Bir şey yapmalı
www.twitter.com/yolagiden
">
Başbakan Erdoğan gün geçtikçe daha sertleşiyor, söylemleri insanlar arasında çok derin ayrılıklar yaratır oldu. Kendisine yakın olanları, hakkındaki iddialar ne olursa olsun korurken, kendinin karşısında saf tutmuş olanları, karşı gelmiş, bir şekilde eleştirmiş bile olsa tahammülsüz yaklaşımlarda sınır tanımıyor.
Bu ülkenin temelinde vatan sevgisi ile yoğrulmuş muhafazakar bir maya vardır. Bu maya ile insanlar birlikte, huzur içinde yaşamışlar ve yaşamaya devam etmektedir.
Bu mayayı bozacak tek detay muhafazakâr ayrımcılıktır. Ülkede çoğunluk olan Sunni muhafazakârlar, geçmişten günümüze özellikle Alevilere karşı hoşgörüsüzlüğü zaman zaman su yüzüne çıkartmışlardır.
Aleviler bu ülkede katliamlara maruz kalmışlar buna rağmen vatanı, ülkeyi zora bırakacak, karşı oluşumlarla kendilerini savunmaya kalkmamışlardır.
Eğer siyasetçiler hareket, tavır ve söylemlerinde herkese eşit davranmazlarsa zaten kanamak için fırsat kollayan yara derin acılar verecektir. Bu derin gerginliği dizginleyecek olanlar, tıpkı ateşleyecek olanlar gibi aynı kesimdekilerdir. Siyasetçilerdir.
Günümüz iktidarında ayrışmalar belirginleşmeye, yaralar tekrar kaşınmaya başladı. Bu tehlikenin işaret fişeğini görmek lazım! Başbakan Erdoğan kazandığı seçim zaferinin artık gelenekselleşmiş hale getirdiği balkon konuşmalarında kendiden oy vermiş olsun veya olmasın herkesi kucaklamaktan bahsediyordu.
Yunus Emre’nin o meşhur “yaratılanı severim yaratandan ötürü” sözünü Manisa’da Mesir macunu töreninde ve daha sonra birkaç defa farklı alanlarda tekrarlamıştı. Şimdi ne oldu da bu kadar vurdumduymaz olabiliyor. Seçim dönemi dışında yaptığı her konuşma kendine muhalif olanı aşağılar nitelilikte!
İşin garibi Başbakan ne derse arkasından “padişahım sen çok yaşa” diye haykıran yandaş, yalaka koro var ki… O çok daha fena. İşte toplumda, iki yüzlülük yarışına giren herkese Mevlana’nın sözünü de hatırlatmakta fayda var. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!
Kimin ne olduğunun bir önemi yok.. Ama herkesin önceliği karşıdakinin de bir insan olduğunu ve bu ülkede herkesin eşit yaşam hakkın olduğunu kabul etmesidir. Bu insani bir saygıdır. Başbakan Erdoğan’ın kendinden olmayanları ötelemesi, toplumun değişik kesimlerindeki cahil tabakayı hareketlendirmekte ve küçük çaplı cahil davranışların filizleneceğini görülmesi gerekmektedir.
Binali Yıldırım’ın kardeşi, İstanbul Kızılay Şube Başkanı olan bir zat, işte bu cahillikten beslenerek içindeki faşist düşünceyi twittera dökmüştür.
Başbakanın, ölen ölmüştür her ölenin ardından merasim mi yapacaklar dediği Berkin Elvan Aleviydi ama hayatını kaybeden polis memuru gibi yaratanın eseriydi. Cem evinde başından kahpe bir kurşunla hayatını kaybeden Uğur Kurt Aleviydi ama yaralanan polisler gibi yaratanın eseriydi.
Başbakan dört yıl önce Mavi Marmara olayında yaralanan ve geçtiğimiz günlerde yaşama veda eden bir yurttaşın bizzat evine gidip dua ederken, Berkin veya Uğur için yapılan törenleri yok sayamaz, gereksiz göremez. Herkes acısını yaşayacak, buna kim engel olabilir… Polis kuvvetleri, toplumuz huzursuz edecek eylemleri yok etmekle görevli.. Gerektiğinde devreye girmeli.
Mavi Marmara’da hayatını kaybedenler için günlerce anma etkinlikleri düzenlendi, hatta hala değişik amaçlarla bu kişiler anılıyor. Hiç kimse ölen ölmüştü aslında neden törenler düzenlendi ki demedi.
Başbakan, polis, Gezi olaylarında, değişik kent ve meydanlarda elinde gaz fişeği ile insan vururken, hastanelere bile gaz bombası atarken Başbakan çıkıp polisimiz kahramanlık destanı yazdı dememeliydi. Halkın acısını anlamalı, gerginliği azaltacak konuşmalar yapmalıydı.
Başbakan, Kürt, Türk, Alevi, Sünni her kesimden insanı kucaklamalı, kucaklamak istemiyorsa bile varlıklarını saygıyla karşılamalıdır. Aksi halde gruplaşmalar artacak, sertleşmeler, restleşmeler yerini daha sert tavırlara bırakacaktır. Kardeşkanı dökülmesi içten bile değildir.
Bu gidiş gidiş değildir.
Bu film bu ülkede defalarca vizyona girdi, birkaç kere izlenme rekorları bile kırdı.
Tarihin acılarında ders alınırsa, gelecek kuşakların akıtacağı gözyaşı engellenebilir.
Ama içinde bulunduğumuz yüzyıl, savaşların, kin ve nefretlerin değil barış ve hoşgörünün zamanıdır.
Bu gidiş gidiş değil.... Bir şey yapmalı
www.twitter.com/yolagiden