Aydınlanmanın Neresindeyiz ?

Türkiye daha çok toplumsal ve bireysel sorunlarla karşılaşacaktır. Ancak; bu duruma dur demek...

Hasan Güneş hgunes0202@gmail.com

Türkiye daha çok toplumsal ve bireysel sorunlarla karşılaşacaktır. Ancak; bu duruma dur demek yöneticisiyle, yurttaşıyla hepimizin temel sorumluluğu olmalıdır. Yeter ki, daha aydınlık Türkiye için aklımızı kullanalım.

Gelişmemişlik, bir başkasının yönlendirmesi olmadan, kişinin kendi aklını kullanamamasıdır. Eğer bunun nedeni akıl yoksunluğu değil, bir başkasının güdümü olmadan aklı kullanma kararlılığı ve cesaretinin yokluğuysa, o halde bu gelişmemişliğin sorumlusu kişinin kendisidir. Ülkemizde, bazı bireyler, yaşamsal öneme sahip alanlarda bile, en büyük erdem olarak kabul edilmesi gereken aklını kullanma sorumluluğunu yerine getirmemektedirler. Bununla yetinilmeyip bu önemli sorumluluk başka/başkalarına yüklenmektedir. Ancak, aklın sınırsız bir güce sahip olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, sorumluluğu kullanmamak, hem bireysel hem de toplumsal sorunların ortaya çıkmasında kaçınılmaz olarak görülmelidir. Yine akıldışı bilgilere başvurulması, benzer sonuçları doğurmaktadır.

Dini bilgilerden yararlanma

Ülkemizde, akıl ve bilimin ürettiği bilgi dışında, geçerliliği ve güvenilirliği her zaman mümkün olmayan geleneksel bilgi türlerinden gündelik ve dini bilgilerden yararlanma, gittikçe artmaktadır. Bu tür bir yaklaşım, önyargıların, batıl inançların ve daha yeni sorunların çözümüne katkı bir yana, görüş ufuklarının daralmasına yol açabilmektedir.

Tabii ki, böyle bir durum, bireysel ve toplumsal gereksinmeyi karşılayan din olgusunu, kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayan bazı kişi/kişilerin işine gelmektedir. Çünkü, sistem açısından sağlıklı ve etkili olmayan bu tür bilgilerin var olmasından kendileri memnun görünmektedirler. Ancak, aydınlık toplumların vurguladıkları bilgi türü deneyciliktir. Bu bilgi türü, akılcı düşüncenin sonucu olarak değerlendirilmektedir. Bu tür bilgi arasında bilimsel bilginin yeri ve önemi tartışılmaz. Ancak gelin görün ki bilimsel bilginin elde edilmesi açısından yapılan çalışmalarda Türkiye’nin yeri pek de iç açıcı değildir.

Türkiye’de 2000 yılı itibarıyla araştırma-geliştirme harcamaları 1.283 milyon dolar, harcamaların gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYİH) oranı yüzde 6.4’tür. 2000 göstergelerine göre, araştırma-geliştirme harcamalarını gerçekleştiren sektörlerin başında yüzde 60.4 ile yükseköğretim kesimi gelmekte, bunun ticari kesim (yüzde 33.4) ve kamu kesimi (yüzde 6.2) izlemektedir. Sanayileşmiş ülkelerde, araştırma-geliştirme harcamalarının, GSYİH’ye oranın yüzde 2-2.5 dolayında olduğu göz önüne alınırsa, bu amaçla yeterli kaynak ayrıldığı söylenemez (http://www.turkcebilgi.com 31.11.2009).

Bireylerde, öz farkındalık/öz bilinç yaratma, Türkiye’deki aydınlanma açısından önem taşımaktadır. Ülkemizde bu durumu yaratmak için eğitim felsefesinin gözden geçirilmesi ve uygun eğitim ortamlarının sağlanması karşımıza bir zorunluluk olarak çıkmaktadır. Bilinçlilik yaratma açısından önemli bir diğer konu, basılı yayındır. İstatistiki bilgilerin sonuçları, ülkemiz açısından pek de iç açıcı olmadığını göstermektedir. (http:///www.istatistikler.net/izleme.thtml 19.11.2009). Bazı istatistiklere göz atacak olursak; ülkemizde dergi okuma oranı yüzde 4, kitap okuma oranı yüzde 4.5, gazete okuma oranı yüzde 22, radyo dinleme oranı yüzde 25, televizyon izleme oranı yüzde 94. Ülkemizde, yukarıda kitap okumaya ilişkin verilen istatistikler bilgi, bilinç yaratmak açısından ilginç olarak değerlendirilmelidir. Yine, yarınımızı emanet edeceğimiz çocuklarımızın kitap okuma alışkanlığının istenen düzeyde olmaması endişelendirmelidir.

Yukarıda, istatistiki bilgisi verilen televizyon izleme oranı ayrıca ele alınması gereken konuların başında gelmektedir. Genel anlamda, reyting kaygısıyla hazırlanan programların niteliğinin, değil bilinçlenmeyi sağlamak, olumsuz etki yaratması kaçınılmazdır. Türkiye İstatistik Enstitüsü’nün yaptığı çalışmaya göre; çocuklarımızın yüzde 82’sinin istediği zaman televizyon seyredebileceğini ortaya koymaktadır. Çocukların okullar yerine, genel olarak niteliksiz programlarla eğitilmesi, bilinç açısından kabul edilir bir durum değildir. (http://www. haber3.com. 19.11.2009).

Sorumluluk siyasi erkte

Türkiye’de kutlanmaya başlanan Türk Dil Bayramı için Bağımsız Eğitimciler Sendikası’nın araştırma-geliştirme raporuna göre, çocuklarımız 35 ülke arasında 28. sırada yer almaktadır. Aydınlanma çaba gerektirmektedir. Burada en büyük sorumluluk, siyasi erki elinde bulunduranlardadır. Toplumsal yapıyı oluşturan kurumlarda düzeltmelere gitme ve kurumlar arası işbirliğinin sağlanması en önemli sorumluluklar arasında yer almaktadır.

Ayrıca, bireysel boyutuyla bakıldığında da birtakım sorumluluk vardır. Başta bireylerin, aklını kullanma özgürlüğünü kullanmaya istekli olması en önemli etkenler arasındadır. Özgürlüğü kullanmak, bu yöndeki sorumlulukları taşıma bilinci ile mümkündür. Genel olarak değerlendirilme yapıldığında, Atatürk’ün başlattığı aydınlanma hareketinin istenen düzeye ulaşmadığı görülmektedir. Aydınlanmayı sağlayacak uygun eğitim felsefesi ve ortamları istenen düzeyde değildir.

Yine, aydınlanmanın önkoşullarından birisi olan ve akılcılığa vurgu yapan deneysel bilgi veya bilimsel bilgiye verilen önemin, araştırmalara ayrılan kaynak ve araştırmaların sonuçlarından yararlanma açısından bakıldığında pek de yeterli olmadığı görülmektedir. Aydınlanmanın gerektirdiği öz bilinç/farkındalık yaratmada önemli yeri olan kitap vb. okuma alışkanlığı beklenen oranda olmadığı gibi, diğer ülkelerin de çok gerisindeyiz. Aydınlanmayı hem bireysel hem de toplumsal boyutuyla ele aldığımızda zafiyetlerimizin olduğu açıkça görülmektedir. Özellikle, toplumsal yapıyı oluşturan kurumların işleyişinde ve aralarındaki ilişkilerde kopukluk bu zafiyetler arasında en önemlileridir. Kuşkusuz, bu durumun sorumlularının başında, siyasi erki elinde bulunduranlar gelmektedir.

Bireysel boyutuyla baktığımızda, yurttaşlarımızın genel anlamda, aydınlanmanın temeli olan aklını kullanma sorumluluğunu üstlenmediği gibi, bunu başkalarına yükleyebilmektedirler. Sonuçta, Türkiye daha çok toplumsal ve bireysel sorunlarla karşılaşacaktır. Ancak; bu duruma dur demek yöneticisiyle, yurttaşıyla hepimizin temel sorumluluğu olmalıdır. Yeter ki, daha aydınlık Türkiye için aklımızı kullanalım. Çağdaş, daha aydınlık Türkiye Cumhuriyeti için herkes el ele vererek bu sorunun üstesinden gelebilecektir.
 

">

Türkiye daha çok toplumsal ve bireysel sorunlarla karşılaşacaktır. Ancak; bu duruma dur demek yöneticisiyle, yurttaşıyla hepimizin temel sorumluluğu olmalıdır. Yeter ki, daha aydınlık Türkiye için aklımızı kullanalım.

Gelişmemişlik, bir başkasının yönlendirmesi olmadan, kişinin kendi aklını kullanamamasıdır. Eğer bunun nedeni akıl yoksunluğu değil, bir başkasının güdümü olmadan aklı kullanma kararlılığı ve cesaretinin yokluğuysa, o halde bu gelişmemişliğin sorumlusu kişinin kendisidir. Ülkemizde, bazı bireyler, yaşamsal öneme sahip alanlarda bile, en büyük erdem olarak kabul edilmesi gereken aklını kullanma sorumluluğunu yerine getirmemektedirler. Bununla yetinilmeyip bu önemli sorumluluk başka/başkalarına yüklenmektedir. Ancak, aklın sınırsız bir güce sahip olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, sorumluluğu kullanmamak, hem bireysel hem de toplumsal sorunların ortaya çıkmasında kaçınılmaz olarak görülmelidir. Yine akıldışı bilgilere başvurulması, benzer sonuçları doğurmaktadır.

Dini bilgilerden yararlanma

Ülkemizde, akıl ve bilimin ürettiği bilgi dışında, geçerliliği ve güvenilirliği her zaman mümkün olmayan geleneksel bilgi türlerinden gündelik ve dini bilgilerden yararlanma, gittikçe artmaktadır. Bu tür bir yaklaşım, önyargıların, batıl inançların ve daha yeni sorunların çözümüne katkı bir yana, görüş ufuklarının daralmasına yol açabilmektedir.

Tabii ki, böyle bir durum, bireysel ve toplumsal gereksinmeyi karşılayan din olgusunu, kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayan bazı kişi/kişilerin işine gelmektedir. Çünkü, sistem açısından sağlıklı ve etkili olmayan bu tür bilgilerin var olmasından kendileri memnun görünmektedirler. Ancak, aydınlık toplumların vurguladıkları bilgi türü deneyciliktir. Bu bilgi türü, akılcı düşüncenin sonucu olarak değerlendirilmektedir. Bu tür bilgi arasında bilimsel bilginin yeri ve önemi tartışılmaz. Ancak gelin görün ki bilimsel bilginin elde edilmesi açısından yapılan çalışmalarda Türkiye’nin yeri pek de iç açıcı değildir.

Türkiye’de 2000 yılı itibarıyla araştırma-geliştirme harcamaları 1.283 milyon dolar, harcamaların gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYİH) oranı yüzde 6.4’tür. 2000 göstergelerine göre, araştırma-geliştirme harcamalarını gerçekleştiren sektörlerin başında yüzde 60.4 ile yükseköğretim kesimi gelmekte, bunun ticari kesim (yüzde 33.4) ve kamu kesimi (yüzde 6.2) izlemektedir. Sanayileşmiş ülkelerde, araştırma-geliştirme harcamalarının, GSYİH’ye oranın yüzde 2-2.5 dolayında olduğu göz önüne alınırsa, bu amaçla yeterli kaynak ayrıldığı söylenemez (http://www.turkcebilgi.com 31.11.2009).

Bireylerde, öz farkındalık/öz bilinç yaratma, Türkiye’deki aydınlanma açısından önem taşımaktadır. Ülkemizde bu durumu yaratmak için eğitim felsefesinin gözden geçirilmesi ve uygun eğitim ortamlarının sağlanması karşımıza bir zorunluluk olarak çıkmaktadır. Bilinçlilik yaratma açısından önemli bir diğer konu, basılı yayındır. İstatistiki bilgilerin sonuçları, ülkemiz açısından pek de iç açıcı olmadığını göstermektedir. (http:///www.istatistikler.net/izleme.thtml 19.11.2009). Bazı istatistiklere göz atacak olursak; ülkemizde dergi okuma oranı yüzde 4, kitap okuma oranı yüzde 4.5, gazete okuma oranı yüzde 22, radyo dinleme oranı yüzde 25, televizyon izleme oranı yüzde 94. Ülkemizde, yukarıda kitap okumaya ilişkin verilen istatistikler bilgi, bilinç yaratmak açısından ilginç olarak değerlendirilmelidir. Yine, yarınımızı emanet edeceğimiz çocuklarımızın kitap okuma alışkanlığının istenen düzeyde olmaması endişelendirmelidir.

Yukarıda, istatistiki bilgisi verilen televizyon izleme oranı ayrıca ele alınması gereken konuların başında gelmektedir. Genel anlamda, reyting kaygısıyla hazırlanan programların niteliğinin, değil bilinçlenmeyi sağlamak, olumsuz etki yaratması kaçınılmazdır. Türkiye İstatistik Enstitüsü’nün yaptığı çalışmaya göre; çocuklarımızın yüzde 82’sinin istediği zaman televizyon seyredebileceğini ortaya koymaktadır. Çocukların okullar yerine, genel olarak niteliksiz programlarla eğitilmesi, bilinç açısından kabul edilir bir durum değildir. (http://www. haber3.com. 19.11.2009).

Sorumluluk siyasi erkte

Türkiye’de kutlanmaya başlanan Türk Dil Bayramı için Bağımsız Eğitimciler Sendikası’nın araştırma-geliştirme raporuna göre, çocuklarımız 35 ülke arasında 28. sırada yer almaktadır. Aydınlanma çaba gerektirmektedir. Burada en büyük sorumluluk, siyasi erki elinde bulunduranlardadır. Toplumsal yapıyı oluşturan kurumlarda düzeltmelere gitme ve kurumlar arası işbirliğinin sağlanması en önemli sorumluluklar arasında yer almaktadır.

Ayrıca, bireysel boyutuyla bakıldığında da birtakım sorumluluk vardır. Başta bireylerin, aklını kullanma özgürlüğünü kullanmaya istekli olması en önemli etkenler arasındadır. Özgürlüğü kullanmak, bu yöndeki sorumlulukları taşıma bilinci ile mümkündür. Genel olarak değerlendirilme yapıldığında, Atatürk’ün başlattığı aydınlanma hareketinin istenen düzeye ulaşmadığı görülmektedir. Aydınlanmayı sağlayacak uygun eğitim felsefesi ve ortamları istenen düzeyde değildir.

Yine, aydınlanmanın önkoşullarından birisi olan ve akılcılığa vurgu yapan deneysel bilgi veya bilimsel bilgiye verilen önemin, araştırmalara ayrılan kaynak ve araştırmaların sonuçlarından yararlanma açısından bakıldığında pek de yeterli olmadığı görülmektedir. Aydınlanmanın gerektirdiği öz bilinç/farkındalık yaratmada önemli yeri olan kitap vb. okuma alışkanlığı beklenen oranda olmadığı gibi, diğer ülkelerin de çok gerisindeyiz. Aydınlanmayı hem bireysel hem de toplumsal boyutuyla ele aldığımızda zafiyetlerimizin olduğu açıkça görülmektedir. Özellikle, toplumsal yapıyı oluşturan kurumların işleyişinde ve aralarındaki ilişkilerde kopukluk bu zafiyetler arasında en önemlileridir. Kuşkusuz, bu durumun sorumlularının başında, siyasi erki elinde bulunduranlar gelmektedir.

Bireysel boyutuyla baktığımızda, yurttaşlarımızın genel anlamda, aydınlanmanın temeli olan aklını kullanma sorumluluğunu üstlenmediği gibi, bunu başkalarına yükleyebilmektedirler. Sonuçta, Türkiye daha çok toplumsal ve bireysel sorunlarla karşılaşacaktır. Ancak; bu duruma dur demek yöneticisiyle, yurttaşıyla hepimizin temel sorumluluğu olmalıdır. Yeter ki, daha aydınlık Türkiye için aklımızı kullanalım. Çağdaş, daha aydınlık Türkiye Cumhuriyeti için herkes el ele vererek bu sorunun üstesinden gelebilecektir.
 

Tüm yazılarını göster