Sosyal demokrasinin güçlü kalesi olarak bilinen İsveç’te pazar günü yapılan seçimlerin en çarpıcı sonucu, Nazi köklere sahip radikal sağ partinin başarısı oldu.
Oyunu en çok artıran, karizmatik Jimmy Akesson’un liderliğindeki aşırı sağcı İsveç Demokratları oldu. Son dönemde oyu her seçimde artan İsveç Demokratları, ilk kez %20’nin üstüne çıkmayı başardı.
İsveç’te %4 seçim barajı var. 2018’de barajı geçen sekiz parti, her biri dört partiden oluşan Sağ ve Sol İttifakı oluşturarak son seçimlere girdi.
Sol İttifak lideri Sosyal Demokrat Parti yeni başkanları Magdelena Andersson ile oyunu biraz artırdı ama ortak partilerin gerilemesi nedeniyle Sağ İttifak yarışı %0,7 farkla önde bitirdi. Milletvekili dağılımı oylara orantılı hesaplandığı için Sağ İttifak üç sandalye daha fazla kazandı (176-173).
İttifakları oluşturan partilerin sayısı ve konumu zaman içinde değişse de İsveç’te geleneksel olarak Sol ve Sağ İttifak liderliğini iki büyük parti Sosyal Demokratlar ve Muhafazakarlar üstlenir.
Radikal sağ bu kez Muhafazakarları geçerek o geleneğe son verdi ve sağın en büyük partisi oldu. Ama liderleri Akesson Başbakan olamayacak, hatta muhtemelen Muhafazakarların lideri Ulf Kristersson’un kuracağı Sağ İttifak hükümetine bakan bile veremeyecekler.
Çünkü İttifak içinde dahi aşırı sağ partinin hükümette yer alması konusunda görüş birliği yok. Büyük olasılıkla hükümeti dışardan destekleyerek siyasi hedeflerini gerçekleştirme yoluna gidecekler.
Bu durum, bizde MHP’nin hükümet dışında kalarak verdiği destekle iktidar üzerinde etki ve siyasi güç kazanmasına benzetilebilir.
Ancak sekiz parti arasında Stockholm’de yapılacak pazarlıklar sürpriz sonuçlar da doğurabilir.
İsveç’de yüzyılı aşkın süredir Sosyal Demokratlar girdiği her seçimi birinci bitirdi. Şimdi ikinci konuma yükselen aşırı sağcılarla fark sadece 10 puan (%30,3’e karşı %20,5).
Gelecek seçimlerden birinde Nazi kökenli aşırı sağ, Sosyal Demokratların tarihi rekoruna son verebilir mi?
Hiç kimse bunun imkansız olduğunu iddia edemez. Sadece 7-8 yıl önce İsveç aşırı sağının %20’yi aşacağını hiç kimse öngöremezdi.
Sosyal Demokratların tarihsel dayanağı işçiler arasında, Akesson’un partisi şok edici bir yükselişte. Bir zamanlar neredeyse tam desteğini aldıkları işçi sınıfı içinde Sosyal Demokratların oyu son seçimlerde %42’ye kadar geriledi.
Radikal sağcı parti işçiler arasında %28’le, sol dahil diğer bütün partileri açık ara geride bırakarak ikinci sırada yer alıyor ve Sosyal Demokratların yüzyıllık tekelini tehdit ediyor.
İsveç’teki göçmenlerin artan sayısı ve entegrasyon sorunları, o arada çetelerin iç anlaşmazlıklarını sık sık sokaklarda silahlı hesaplaşma yoluyla çözmeye çalışması, aşırı sağcıları güçlendiren başlıca nedenler. Bu tür hesaplaşma yöntemlerine pek alışık olmayan İsveç’te, çetelerin büyük kısmını değişik göçmen grupları oluşturuyor.
Radikal sağın yükselişi, İsveç siyasetinin matematiksel ağırlık merkezini sağa taşımakla kalmıyor, ülkedeki politik söylemi etkileyerek genel tavır alışların sağa kaymasına, farklı bir siyasi normalin oluşmasına yol açıyor.
Tıpkı başka Avrupa ülkelerinde olduğu gibi.
Nisan 2022’de Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki aşırı sağcı adayın ilk turda toplam %30 aldığı, bunlardan Le Pen’in ikinci turda oyunu %42 gibi rekor düzeye çıkardığı Fransa’da izlediğimiz gibi.
Veya önümüzdeki günlerde İtalya seçimlerinde muhtemelen göreceğimiz gibi. 2018’de sadece %4 oy alabilen ve marjinal bir hareket olarak algılanan aşırı sağcı ‘İtalya’nın Biraderleri’ adlı parti, anketlere göre şimdi %25 civarında oy desteğiyle ipi en önde göğüsleyecek. Biraderler isimli partinin kadın lideri Giorgia Meloni, diğer iki sağcı partinin desteğiyle İtalya’nın yeni Başbakanı olabilir.
Üç önemli Avrupa ülkesi Fransa, İtalya ve İsveç’te bu yıl yapılan seçimlerin üçünde de aşırı sağ büyük başarı elde etmiş olacak.
Aşırı uçtaki partilerin güçlenmesinin önemli nedenleri göçmenler ve yükselen yabancı düşmanlığı.
Bir başka neden, ana akım merkez sağ ve sol partilerin sorunları çözme başarısızlığı.
Ana akım partilerin karnesine şimdi bir başarısızlık notu daha ekleyebiliriz: Ukrayna.
Ukrayna her şeyden önce bir Avrupa sorunudur. Avrupalıların sahiplenmesi ve problemi yönetmesi gerekirdi. Ama beceremediler, Amerika’nın peşine takıldılar.
İşin trajik yönü, savaş çok kolay önlenebilirdi. Ukrayna NATO’ya katılmamalı, askeri açıdan tarafsız kalmalı, ama siyasi hedefi Avrupa ve Avrupa Birliği’yle bütünleşmek olmalıydı.
Bunları sadece son aylarda değil, yıllar boyunca yazdım. Henry Kissinger dahil Ukrayna ve Rusya’yı yakından tanıyan uzmanlar defalarca benzer önerileri yineledi.
Dahası, çok iyi biliyoruz ki başta Almanya ve Fransa’da, Avrupa’nın değişik siyasi liderleri benzer düşünceleri paylaşıyordu. Ancak Amerika’nın savaş siyaseti karşısında dik duramadılar.
Şimdi Putin’in öfkeli söyleminin aksine, Almanya’da veya Avrupa’nın başka yerinde bu kış insanlar donmayacak. Hiçbir ülkenin ekonomisi çökmeyecek. Almanya Başbakanı’nın dediği gibi, sıkıntı çekecekler ama şu veya bu şekilde kışı atlatacaklar.
Ardından nispeten hızlı şekilde, başta gaz ve petrol, Rus enerjisinden tamamen veya neredeyse tamamen vazgeçecek şekilde yeni düzenlemeler yürürlüğe girecek.
Ama Rusya’dan aldıkları ucuz enerji ve diğer emtia ürünlerini başka hiçbir yerden yakın fiyatlara temin edemeyecekler. Maliyetler ve fiyatlar yükselecek, kıtanın motoru Almanya dahil Avrupa’nın rekabet gücü azalacak, işsizlik artacak.
Şu veya bu sonuçla savaş bittikten sonra, yıkıma uğramış Ukrayna’nın en büyük yükü Avrupa’nın üstüne kalacak.
Rusya’yla işbirliği yapmadan Avrupa’da kalıcı barış mümkün olmayacak.
Bunların hepsi aşırı uçtaki partilere yarayacak, herhalde giderek güçlenmeye devam edecekler.
Avrupa’da aşırı sağın ve solun yükselişi için elverişli çürük zemini, ana akım partiler kendi elleriyle hazırlıyor.
">
Sosyal demokrasinin güçlü kalesi olarak bilinen İsveç’te pazar günü yapılan seçimlerin en çarpıcı sonucu, Nazi köklere sahip radikal sağ partinin başarısı oldu.
Oyunu en çok artıran, karizmatik Jimmy Akesson’un liderliğindeki aşırı sağcı İsveç Demokratları oldu. Son dönemde oyu her seçimde artan İsveç Demokratları, ilk kez %20’nin üstüne çıkmayı başardı.
İsveç’te %4 seçim barajı var. 2018’de barajı geçen sekiz parti, her biri dört partiden oluşan Sağ ve Sol İttifakı oluşturarak son seçimlere girdi.
Sol İttifak lideri Sosyal Demokrat Parti yeni başkanları Magdelena Andersson ile oyunu biraz artırdı ama ortak partilerin gerilemesi nedeniyle Sağ İttifak yarışı %0,7 farkla önde bitirdi. Milletvekili dağılımı oylara orantılı hesaplandığı için Sağ İttifak üç sandalye daha fazla kazandı (176-173).
İttifakları oluşturan partilerin sayısı ve konumu zaman içinde değişse de İsveç’te geleneksel olarak Sol ve Sağ İttifak liderliğini iki büyük parti Sosyal Demokratlar ve Muhafazakarlar üstlenir.
Radikal sağ bu kez Muhafazakarları geçerek o geleneğe son verdi ve sağın en büyük partisi oldu. Ama liderleri Akesson Başbakan olamayacak, hatta muhtemelen Muhafazakarların lideri Ulf Kristersson’un kuracağı Sağ İttifak hükümetine bakan bile veremeyecekler.
Çünkü İttifak içinde dahi aşırı sağ partinin hükümette yer alması konusunda görüş birliği yok. Büyük olasılıkla hükümeti dışardan destekleyerek siyasi hedeflerini gerçekleştirme yoluna gidecekler.
Bu durum, bizde MHP’nin hükümet dışında kalarak verdiği destekle iktidar üzerinde etki ve siyasi güç kazanmasına benzetilebilir.
Ancak sekiz parti arasında Stockholm’de yapılacak pazarlıklar sürpriz sonuçlar da doğurabilir.
İsveç’de yüzyılı aşkın süredir Sosyal Demokratlar girdiği her seçimi birinci bitirdi. Şimdi ikinci konuma yükselen aşırı sağcılarla fark sadece 10 puan (%30,3’e karşı %20,5).
Gelecek seçimlerden birinde Nazi kökenli aşırı sağ, Sosyal Demokratların tarihi rekoruna son verebilir mi?
Hiç kimse bunun imkansız olduğunu iddia edemez. Sadece 7-8 yıl önce İsveç aşırı sağının %20’yi aşacağını hiç kimse öngöremezdi.
Sosyal Demokratların tarihsel dayanağı işçiler arasında, Akesson’un partisi şok edici bir yükselişte. Bir zamanlar neredeyse tam desteğini aldıkları işçi sınıfı içinde Sosyal Demokratların oyu son seçimlerde %42’ye kadar geriledi.
Radikal sağcı parti işçiler arasında %28’le, sol dahil diğer bütün partileri açık ara geride bırakarak ikinci sırada yer alıyor ve Sosyal Demokratların yüzyıllık tekelini tehdit ediyor.
İsveç’teki göçmenlerin artan sayısı ve entegrasyon sorunları, o arada çetelerin iç anlaşmazlıklarını sık sık sokaklarda silahlı hesaplaşma yoluyla çözmeye çalışması, aşırı sağcıları güçlendiren başlıca nedenler. Bu tür hesaplaşma yöntemlerine pek alışık olmayan İsveç’te, çetelerin büyük kısmını değişik göçmen grupları oluşturuyor.
Radikal sağın yükselişi, İsveç siyasetinin matematiksel ağırlık merkezini sağa taşımakla kalmıyor, ülkedeki politik söylemi etkileyerek genel tavır alışların sağa kaymasına, farklı bir siyasi normalin oluşmasına yol açıyor.
Tıpkı başka Avrupa ülkelerinde olduğu gibi.
Nisan 2022’de Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki aşırı sağcı adayın ilk turda toplam %30 aldığı, bunlardan Le Pen’in ikinci turda oyunu %42 gibi rekor düzeye çıkardığı Fransa’da izlediğimiz gibi.
Veya önümüzdeki günlerde İtalya seçimlerinde muhtemelen göreceğimiz gibi. 2018’de sadece %4 oy alabilen ve marjinal bir hareket olarak algılanan aşırı sağcı ‘İtalya’nın Biraderleri’ adlı parti, anketlere göre şimdi %25 civarında oy desteğiyle ipi en önde göğüsleyecek. Biraderler isimli partinin kadın lideri Giorgia Meloni, diğer iki sağcı partinin desteğiyle İtalya’nın yeni Başbakanı olabilir.
Üç önemli Avrupa ülkesi Fransa, İtalya ve İsveç’te bu yıl yapılan seçimlerin üçünde de aşırı sağ büyük başarı elde etmiş olacak.
Aşırı uçtaki partilerin güçlenmesinin önemli nedenleri göçmenler ve yükselen yabancı düşmanlığı.
Bir başka neden, ana akım merkez sağ ve sol partilerin sorunları çözme başarısızlığı.
Ana akım partilerin karnesine şimdi bir başarısızlık notu daha ekleyebiliriz: Ukrayna.
Ukrayna her şeyden önce bir Avrupa sorunudur. Avrupalıların sahiplenmesi ve problemi yönetmesi gerekirdi. Ama beceremediler, Amerika’nın peşine takıldılar.
İşin trajik yönü, savaş çok kolay önlenebilirdi. Ukrayna NATO’ya katılmamalı, askeri açıdan tarafsız kalmalı, ama siyasi hedefi Avrupa ve Avrupa Birliği’yle bütünleşmek olmalıydı.
Bunları sadece son aylarda değil, yıllar boyunca yazdım. Henry Kissinger dahil Ukrayna ve Rusya’yı yakından tanıyan uzmanlar defalarca benzer önerileri yineledi.
Dahası, çok iyi biliyoruz ki başta Almanya ve Fransa’da, Avrupa’nın değişik siyasi liderleri benzer düşünceleri paylaşıyordu. Ancak Amerika’nın savaş siyaseti karşısında dik duramadılar.
Şimdi Putin’in öfkeli söyleminin aksine, Almanya’da veya Avrupa’nın başka yerinde bu kış insanlar donmayacak. Hiçbir ülkenin ekonomisi çökmeyecek. Almanya Başbakanı’nın dediği gibi, sıkıntı çekecekler ama şu veya bu şekilde kışı atlatacaklar.
Ardından nispeten hızlı şekilde, başta gaz ve petrol, Rus enerjisinden tamamen veya neredeyse tamamen vazgeçecek şekilde yeni düzenlemeler yürürlüğe girecek.
Ama Rusya’dan aldıkları ucuz enerji ve diğer emtia ürünlerini başka hiçbir yerden yakın fiyatlara temin edemeyecekler. Maliyetler ve fiyatlar yükselecek, kıtanın motoru Almanya dahil Avrupa’nın rekabet gücü azalacak, işsizlik artacak.
Şu veya bu sonuçla savaş bittikten sonra, yıkıma uğramış Ukrayna’nın en büyük yükü Avrupa’nın üstüne kalacak.
Rusya’yla işbirliği yapmadan Avrupa’da kalıcı barış mümkün olmayacak.
Bunların hepsi aşırı uçtaki partilere yarayacak, herhalde giderek güçlenmeye devam edecekler.
Avrupa’da aşırı sağın ve solun yükselişi için elverişli çürük zemini, ana akım partiler kendi elleriyle hazırlıyor.