Avrupa Birliği nereye koşuyor?

Haber3.com yazarı Haluk Özdalga yazdı: Avrupa Birliği nereye koşuyor?

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

Ukrayna çatışmasında Avrupa Birliği’nin kendi çıkarlarına aykırı hareket ettiğini ve zararlı çıkacağını bu sayfalarda defalarca vurguladık.

Yazar Thomas Fazi, bu gerçeği neredeyse mükemmel ifade ediyor.

Uluslararası ilişkilerin önde gelen kuramcısı realist okulun temel varsayımına göre devletler, en azından büyük güçler, kendi çıkarları doğrultusunda aldıkları akılcı (rasyonel) kararlara göre hareket eder.

Fazi, Rusya-Ukrayna çatışmasının, bir istisna hariç realist okula haklılık kazandırdığını anlatıyor:

“Çatışmanın üç ana aktörü Ukrayna, Rusya ve Amerika, hedeflerini onaylayın veya onaylamayın, akıl dışı olduğu zor söylenebilecek stratejiler izliyor. Ukrayna hayatta kalma savaşı verdiğini düşünüyor. Rusya kendine yönelmiş varoluşsal tehdit gördüğü Ukrayna’nın fiili NATO üyeliğini durdurmaya çalıştığına inanıyor. Amerika öyle söylemese de; Rusya’nın kanını akıtarak, Moskova ile Brüksel arasına takoz sokarak ve NATO’yu yenileyip güçlendirerek, çatışmayı açıkça Avrasya’da jeopolitik avantaj kazanmak için kullanıyor.

Ancak göze batan bir istisna var: Avrupa Birliği. Rasyonel ve kendi çıkarlarını önde tutan yaklaşım, en azından Batı Avrupa ülkeleri açısından (Doğu Avrupa’daki ortaklarının varoluşsal Rusya korkusunu paylaşmaları için bir neden bulunmuyor), çatışmaya diplomatik bir çözüm bulmaya odaklanmak ve Rusya’yla ekonomik ilişkileri mümkün olduğu kadar çabuk normalleştirmek idi. Buna karşılık Avrupa ülkeleri çatışmanın başından beri Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulayarak, Ukrayna’ya giderek artan düzeylerde askeri destek sağlayıp Amerika’nın vekalet savaşına katılarak ve çatışmanın sadece Ukrayna’nın topyekûn stratejik zaferiyle çözülebileceği söylemine destek çıkarak, hiç sorgulamadan Amerikan stratejisine boyun eğdi.

Çatışmada yer alan diğer aktörlerin tutumuna zıt düşen bu siyaset, hem ekonomik hem güvenlik açısından Avrupa’nın stratejik çıkarlarını tehlikeye attı.”

Aynı bağlamda belki daha önemlisi, Nisan ayında Avrupa Dış İlişkiler Konseyi ECFR’de yayınlanan bir rapor: “Kapıkulluğu sanatı: Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı transatlantik ilişkilerini nasıl dönüştürdü”. Rapora göre Avrupa, Ukrayna savaşıyla beraber Washington’a kapılandı, Amerika’nın kapıkuluna (vasal) dönüştü. 

ECFR Avrupa’daki en büyük düşünce kuruluşlarından biri. Yönetiminde Avrupa’nın ana akım partilerinden ülkelerinde başbakanlık dahil önemli siyasi veya siyaset dışı görevler yapmış isimler var. Sağ veya sol uçta yer alan bir kurum değil.

Raporu aşağıda özetlerken, ABD ve AB’yle ilişkilerimizde dikkate alınması gerekecek bazı tespitler sunacağız.

*     *    *

Rapora göre Ukrayna savaşıyla beraber Amerika’nın sert şekilde Avrupa’ya dönüşünün iki ana nedeni var.

Birincisi, 2008 finans krizini izleyen 15 yılda Amerika ekonomik, finansal, teknolojik ve askeri güç olarak Avrupa’ya üstünlüğünü artırdı.

2008’de AB’nin 16,2 trilyon $ ekonomisi, 14,7 trilyon $’lık ABD ekonomisinden büyüktü. 2022’de ABD 25,0 trilyon $ ile, 19,8 trilyon dolarlık AB’nin (İngiltere dahil) %25 önüne geçti.

Doların aynı dönmede küresel resmi döviz rezervlerinde payı %60, Euro payı %21 civarında sabit kaldı.

ABD’nın beş büyük teknoloji firması Google, Amazon, Apple, Microsoft ve Meta (Facebook, Instagram) eski kıtada rakipsiz. Avrupa, Çin’in yaptığını başaramadı ve bu büyük firmalara rakip çıkaramadı. Teknoloji farkının Yapay Zeka gibi uygulamalarla daha da açılması bekleniyor.

2008-20021 arasında ABD’nin askeri harcaması 650’den 801 milyar $’a yükselirken, AB artı İngiltere’nin toplam harcamaları 301’den 325 milyar $’a çıkabildi. Daha önemlisi, ABD’nin “yeni savunma teknolojileri” bütçesi tam 7 kat daha fazla.

Ama her şey kaynaklardan ibaret değil. İkinci kritik neden, Avrupalılar arasında stratejik güç kullanımına ilişkin uzlaşma sağlanamıyor.

Avrupa’nın stratejik egemenliği nasıl olmalı ve kurgulanmalı, karar vericiler kim olmalı, maliyetler nasıl paylaşılmalı gibi konularda görüşler birbirine uzak. Derinde yatan neden Avrupalıların birbirine güvenmemesi.

Sonuçta, Biden yönetimi zaten istekli olduğu küresel ABD liderliğini Avrupalılara kolayca kabul ettirdi ve onları peşine taktı.

AB’nin dünyanın en büyük ekonomik gücü olduğu günlerde kabul edilen Lizbon Sözleşmesi, ortak dış politika uygulamasını öngörüyordu (2009). Ama hâlâ böyle bir politika ortada yok.

Ukrayna savaşında Almanya-Fransa ikilisinin liderliği mümkün değildi; çünkü Polonya, Çekya, Baltık ülkeleri gibi Doğu Avrupalılar onlara güvenmiyordu. Doğuluların ise liderlik için ne güçleri ne de arkalarındaki destek yeterliydi.

Avrupa’nın stratejik özerkliği için daha gelişmiş bir savunma sanayii ve işbirliği gerekiyor. Ama Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya kısa süre önce, Amerikan F-35 savaş uçaklarını ve Chinook ağır nakliye helikopterlerini seçti. Hava savunma sistemi (Sky Shield) için, Fransız-İtalyan (SAMP/T) alternatifini değil, Amerikan ve İsrail teknolojisini tercih etti.

Raporun yargıları acımasız:

“Avrupalılar ağlayıp sızlayabilir; ama güvenlik bağımlılıkları nedeniyle, Amerika’nın küresel güvenlik rolü çerçevesine şekillendireceği ekonomik politikaları genellikle kabul edecekler. Kapıkulluğu özü itibariyle budur… (Avrupa) en iyi ihtimalle jeopolitik açıdan ehemmiyetsiz, en kötü ihtimalle büyük güçlerin oyuncağı olacak.”

*     *    *

Şimdi özellikle Ukrayna savaşından sonra yaşanabilecek, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren muhtemel gelişmelere altı başlık altında bakalım.

1- En önde Fransa’nın savunduğu AB’nin stratejik özerkliği artık pek gündeme gelemeyecek, Avrupa’nın etkili küresel oyunculuk özlemi rafa kalkacak.

Stratejik özerklik bazı Doğu Avrupa ülkeleri tarafından stratejik ölüm gibi algılanıyor. Brexit o bakışı güçlendirdi.

Savaş sonrasında Avrupa’nın yeni güvenlik mimarisi çerçevesinde Rusya’yla ilişkiler yoğun şekilde gündeme gelecek. Fransa ve muhtemelen başka ülkeler, Rusya’nın Avrupa güvenliğinin dışında tutulmasına karşı çıkabilir, ciddi görüş ayrılıkları doğabilir.

Türkiye, Avrupa’nın yeni güvenlik mimarisinde kritik rol oynama potansiyeline sahip sayılı ülkelerden biri. Bu hayati konuda nasıl tavır almalı?

Ukrayna krizinin başlangıcında Ankara yıllarca kayıtsız kalmıştı. Umarım aynısı tekrarlanmaz.

2- Savaştan sonra AB, aslında hiç hazır olmayan Ukrayna’yı hızlandırılmış bir süreçle üye yapmak zorunda.

Halen sırada bekleyen altı Batı Balkan ülkesine haksızlık yapmamak için, Amerika’nın da baskısıyla, o ülkelere de muhtemelen hızlı üyelik yolu açılacak. Amerika, Balkanlar’da Rus etkisinin önünün kesilmesini istiyor. AB’nin direnebilmesi zor.

Böylece üyelik için AB mevzuatına (acquis veya ünlü 35 başlık) uyum koşulu büyük ölçüde çöpe atılmış olacak. En büyük haksızlığın Türkiye’ye yapıldığı iddiası güçlenecek.

Yeni üyelerle birlikte AB’nin iç tutarlılığı daha da aşınacak. Yeni bir iç işleyişe (AB mimarisine) ihtiyaç artacak.

Diğer taraftan, muhtemelen iki büyük kesimi dışarda bırakan bir Avrupa Birliği ortaya çıkacak: Türkler ve Ruslar.

Bu noktada, Avrupa kimliğinin tarihsel oluşumu açısından, Batı’da yaygın şekilde Türklerin ve Rusların “Avrupa’nın anti-tezi” veya “zıddı” olarak tasvir edildiğini hatırlayabiliriz. Ancak Türkler ve Ruslar hiçbir zaman kendilerini öyle görmemiştir. 

Yeni koşullar, yukarda özetlediğimiz sorunlara yanıtları da içeren yeni bir AB stratejisi gerektiriyor. Türkiye’nin sadece “AB’ye üye olmak istiyoruz” demesi yetmeyecek.

İktidarda veya muhalefette, yeni bir AB stratejisi ortaya koyabilecek siyasi kapasite var mı?

3- AB ekonomisinde sorunlar ve güç kaybı artacak. Fiyat artışlarıyla beraber refah düşecek.

AB’nin 2021-2027’yi kapsayan 7 yıllık bütçesinin rezervleri Ukrayna savaşı nedeniyle şimdiden tükendi.

2023’ün kalan ayları için 66 milyar Euro ek bütçe yapıldı; 50 milyar Ukrayna, 15 milyar göçmenler, sadece 1 milyar Euro birliğin rekabetçi gücünü artırmak için. 2024-2027 ne olacak, belli değil.

Ukrayna’nın yeniden inşası için gerçekçi bütçe tahminleri 1,0 trilyon dolar civarında. Pek çok çevrenin hayal ettiğinin aksine, Rusya Merkez Bankası’nın dondurulan 330 milyar $ rezervinin o amaçla kullanılması hukuken mümkün değil.

AB için hazırlanan gizli bir rapora ulaştığını bildiren New York Times gazetesine göre uzmanlar, Rusya’nın “dondurulan varlıklarına el koyabilmek için hukuki bir yol bulunmuyor” diyor.

Savaş bütçesinin çoğunu omuzlayan ABD muhtemelen AB’ye “Ben Çin’e yöneliyorum. Ukrayna Avrupa meselesidir, üye yap, yeniden inşa yükünün aslan payını sen karşıla” diyecek.

 4- Biden yönetimi askeri, ekonomik ve teknolojik önlemlerle Çin’e jeopolitik kuşatma uyguluyor. Amerika, o noktada da Avrupa’nın kendi arkasında hizalanmasını istiyor. Ukrayna savaşından sonra ABD, Çin’e daha çok odaklanacak ve AB üzerindeki baskı daha da artacak.

Rusya yaptırımlarından ciddi zarar gören AB, ilaveten Çin’le ekonomik ilişkilerinin de bozulmasına nereye kadar dayanabilir? Ne ölçüde direnebilir?

Sorun tüm AB ülkeleri için geçerli; ama en hassas konumda olan, kıtanın en büyük ekonomisi ve ihracat motoru Almanya.

5- 2008 finans krizi AB’de kuzey-güney bölünmesi yarattı. Göçmen krizi ve Ukrayna savaşı, doğu ve batı Avrupa arasında gerilim doğurdu.

Savaş sonrasında Rusya’ya uygulanan yaptırımların ne zaman ve nasıl kalkacağı, Ukrayna’nın yeniden inşası için kaynak ve Rusya’yla stratejik ilişkilerin nasıl düzenleneceği tartışmaları çatlağı derinleştirebilir.

Son yıllarda hemen bütün AB ülkelerinde yükselişe geçen aşırı sağ için, savaş sonrasında daha da elverişli bir ortam doğacak.

AB’de siyaset ciddi krizlere ve sürprizlere açık bir döneme girecek gibi görünüyor.

6- Bir de AB liderlerinin çoğunu tasalandıran, belki bir bölümünün rüyalarına giren, ama kimsenin konuşmadığı “odadaki fil” var: Ya 2024’de Amerika’da Trump kazanırsa?

2024’de veya bir sonraki seçimde Washington’da Trump veya onun çizgisinde bir başkan olasılığı yüksek.

Cumhuriyetçi Parti politikacıları genellikle Çin’e karşı daha agresif ve Avrupa’ya daha az önem veriyor. Bunlardan birinin sözleri aynen şöyle: “Avrupa’yı terk edip korumasız bırakmak zorundaysak, öyle olsun… Asya Avrupa’dan daha önemlidir”.

Ama AB’nin B planı yok! Avrupa’yı zor yıllar bekliyor.

( KAYNAK )

">

Ukrayna çatışmasında Avrupa Birliği’nin kendi çıkarlarına aykırı hareket ettiğini ve zararlı çıkacağını bu sayfalarda defalarca vurguladık.

Yazar Thomas Fazi, bu gerçeği neredeyse mükemmel ifade ediyor.

Uluslararası ilişkilerin önde gelen kuramcısı realist okulun temel varsayımına göre devletler, en azından büyük güçler, kendi çıkarları doğrultusunda aldıkları akılcı (rasyonel) kararlara göre hareket eder.

Fazi, Rusya-Ukrayna çatışmasının, bir istisna hariç realist okula haklılık kazandırdığını anlatıyor:

“Çatışmanın üç ana aktörü Ukrayna, Rusya ve Amerika, hedeflerini onaylayın veya onaylamayın, akıl dışı olduğu zor söylenebilecek stratejiler izliyor. Ukrayna hayatta kalma savaşı verdiğini düşünüyor. Rusya kendine yönelmiş varoluşsal tehdit gördüğü Ukrayna’nın fiili NATO üyeliğini durdurmaya çalıştığına inanıyor. Amerika öyle söylemese de; Rusya’nın kanını akıtarak, Moskova ile Brüksel arasına takoz sokarak ve NATO’yu yenileyip güçlendirerek, çatışmayı açıkça Avrasya’da jeopolitik avantaj kazanmak için kullanıyor.

Ancak göze batan bir istisna var: Avrupa Birliği. Rasyonel ve kendi çıkarlarını önde tutan yaklaşım, en azından Batı Avrupa ülkeleri açısından (Doğu Avrupa’daki ortaklarının varoluşsal Rusya korkusunu paylaşmaları için bir neden bulunmuyor), çatışmaya diplomatik bir çözüm bulmaya odaklanmak ve Rusya’yla ekonomik ilişkileri mümkün olduğu kadar çabuk normalleştirmek idi. Buna karşılık Avrupa ülkeleri çatışmanın başından beri Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulayarak, Ukrayna’ya giderek artan düzeylerde askeri destek sağlayıp Amerika’nın vekalet savaşına katılarak ve çatışmanın sadece Ukrayna’nın topyekûn stratejik zaferiyle çözülebileceği söylemine destek çıkarak, hiç sorgulamadan Amerikan stratejisine boyun eğdi.

Çatışmada yer alan diğer aktörlerin tutumuna zıt düşen bu siyaset, hem ekonomik hem güvenlik açısından Avrupa’nın stratejik çıkarlarını tehlikeye attı.”

Aynı bağlamda belki daha önemlisi, Nisan ayında Avrupa Dış İlişkiler Konseyi ECFR’de yayınlanan bir rapor: “Kapıkulluğu sanatı: Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı transatlantik ilişkilerini nasıl dönüştürdü”. Rapora göre Avrupa, Ukrayna savaşıyla beraber Washington’a kapılandı, Amerika’nın kapıkuluna (vasal) dönüştü. 

ECFR Avrupa’daki en büyük düşünce kuruluşlarından biri. Yönetiminde Avrupa’nın ana akım partilerinden ülkelerinde başbakanlık dahil önemli siyasi veya siyaset dışı görevler yapmış isimler var. Sağ veya sol uçta yer alan bir kurum değil.

Raporu aşağıda özetlerken, ABD ve AB’yle ilişkilerimizde dikkate alınması gerekecek bazı tespitler sunacağız.

*     *    *

Rapora göre Ukrayna savaşıyla beraber Amerika’nın sert şekilde Avrupa’ya dönüşünün iki ana nedeni var.

Birincisi, 2008 finans krizini izleyen 15 yılda Amerika ekonomik, finansal, teknolojik ve askeri güç olarak Avrupa’ya üstünlüğünü artırdı.

2008’de AB’nin 16,2 trilyon $ ekonomisi, 14,7 trilyon $’lık ABD ekonomisinden büyüktü. 2022’de ABD 25,0 trilyon $ ile, 19,8 trilyon dolarlık AB’nin (İngiltere dahil) %25 önüne geçti.

Doların aynı dönmede küresel resmi döviz rezervlerinde payı %60, Euro payı %21 civarında sabit kaldı.

ABD’nın beş büyük teknoloji firması Google, Amazon, Apple, Microsoft ve Meta (Facebook, Instagram) eski kıtada rakipsiz. Avrupa, Çin’in yaptığını başaramadı ve bu büyük firmalara rakip çıkaramadı. Teknoloji farkının Yapay Zeka gibi uygulamalarla daha da açılması bekleniyor.

2008-20021 arasında ABD’nin askeri harcaması 650’den 801 milyar $’a yükselirken, AB artı İngiltere’nin toplam harcamaları 301’den 325 milyar $’a çıkabildi. Daha önemlisi, ABD’nin “yeni savunma teknolojileri” bütçesi tam 7 kat daha fazla.

Ama her şey kaynaklardan ibaret değil. İkinci kritik neden, Avrupalılar arasında stratejik güç kullanımına ilişkin uzlaşma sağlanamıyor.

Avrupa’nın stratejik egemenliği nasıl olmalı ve kurgulanmalı, karar vericiler kim olmalı, maliyetler nasıl paylaşılmalı gibi konularda görüşler birbirine uzak. Derinde yatan neden Avrupalıların birbirine güvenmemesi.

Sonuçta, Biden yönetimi zaten istekli olduğu küresel ABD liderliğini Avrupalılara kolayca kabul ettirdi ve onları peşine taktı.

AB’nin dünyanın en büyük ekonomik gücü olduğu günlerde kabul edilen Lizbon Sözleşmesi, ortak dış politika uygulamasını öngörüyordu (2009). Ama hâlâ böyle bir politika ortada yok.

Ukrayna savaşında Almanya-Fransa ikilisinin liderliği mümkün değildi; çünkü Polonya, Çekya, Baltık ülkeleri gibi Doğu Avrupalılar onlara güvenmiyordu. Doğuluların ise liderlik için ne güçleri ne de arkalarındaki destek yeterliydi.

Avrupa’nın stratejik özerkliği için daha gelişmiş bir savunma sanayii ve işbirliği gerekiyor. Ama Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya kısa süre önce, Amerikan F-35 savaş uçaklarını ve Chinook ağır nakliye helikopterlerini seçti. Hava savunma sistemi (Sky Shield) için, Fransız-İtalyan (SAMP/T) alternatifini değil, Amerikan ve İsrail teknolojisini tercih etti.

Raporun yargıları acımasız:

“Avrupalılar ağlayıp sızlayabilir; ama güvenlik bağımlılıkları nedeniyle, Amerika’nın küresel güvenlik rolü çerçevesine şekillendireceği ekonomik politikaları genellikle kabul edecekler. Kapıkulluğu özü itibariyle budur… (Avrupa) en iyi ihtimalle jeopolitik açıdan ehemmiyetsiz, en kötü ihtimalle büyük güçlerin oyuncağı olacak.”

*     *    *

Şimdi özellikle Ukrayna savaşından sonra yaşanabilecek, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren muhtemel gelişmelere altı başlık altında bakalım.

1- En önde Fransa’nın savunduğu AB’nin stratejik özerkliği artık pek gündeme gelemeyecek, Avrupa’nın etkili küresel oyunculuk özlemi rafa kalkacak.

Stratejik özerklik bazı Doğu Avrupa ülkeleri tarafından stratejik ölüm gibi algılanıyor. Brexit o bakışı güçlendirdi.

Savaş sonrasında Avrupa’nın yeni güvenlik mimarisi çerçevesinde Rusya’yla ilişkiler yoğun şekilde gündeme gelecek. Fransa ve muhtemelen başka ülkeler, Rusya’nın Avrupa güvenliğinin dışında tutulmasına karşı çıkabilir, ciddi görüş ayrılıkları doğabilir.

Türkiye, Avrupa’nın yeni güvenlik mimarisinde kritik rol oynama potansiyeline sahip sayılı ülkelerden biri. Bu hayati konuda nasıl tavır almalı?

Ukrayna krizinin başlangıcında Ankara yıllarca kayıtsız kalmıştı. Umarım aynısı tekrarlanmaz.

2- Savaştan sonra AB, aslında hiç hazır olmayan Ukrayna’yı hızlandırılmış bir süreçle üye yapmak zorunda.

Halen sırada bekleyen altı Batı Balkan ülkesine haksızlık yapmamak için, Amerika’nın da baskısıyla, o ülkelere de muhtemelen hızlı üyelik yolu açılacak. Amerika, Balkanlar’da Rus etkisinin önünün kesilmesini istiyor. AB’nin direnebilmesi zor.

Böylece üyelik için AB mevzuatına (acquis veya ünlü 35 başlık) uyum koşulu büyük ölçüde çöpe atılmış olacak. En büyük haksızlığın Türkiye’ye yapıldığı iddiası güçlenecek.

Yeni üyelerle birlikte AB’nin iç tutarlılığı daha da aşınacak. Yeni bir iç işleyişe (AB mimarisine) ihtiyaç artacak.

Diğer taraftan, muhtemelen iki büyük kesimi dışarda bırakan bir Avrupa Birliği ortaya çıkacak: Türkler ve Ruslar.

Bu noktada, Avrupa kimliğinin tarihsel oluşumu açısından, Batı’da yaygın şekilde Türklerin ve Rusların “Avrupa’nın anti-tezi” veya “zıddı” olarak tasvir edildiğini hatırlayabiliriz. Ancak Türkler ve Ruslar hiçbir zaman kendilerini öyle görmemiştir. 

Yeni koşullar, yukarda özetlediğimiz sorunlara yanıtları da içeren yeni bir AB stratejisi gerektiriyor. Türkiye’nin sadece “AB’ye üye olmak istiyoruz” demesi yetmeyecek.

İktidarda veya muhalefette, yeni bir AB stratejisi ortaya koyabilecek siyasi kapasite var mı?

3- AB ekonomisinde sorunlar ve güç kaybı artacak. Fiyat artışlarıyla beraber refah düşecek.

AB’nin 2021-2027’yi kapsayan 7 yıllık bütçesinin rezervleri Ukrayna savaşı nedeniyle şimdiden tükendi.

2023’ün kalan ayları için 66 milyar Euro ek bütçe yapıldı; 50 milyar Ukrayna, 15 milyar göçmenler, sadece 1 milyar Euro birliğin rekabetçi gücünü artırmak için. 2024-2027 ne olacak, belli değil.

Ukrayna’nın yeniden inşası için gerçekçi bütçe tahminleri 1,0 trilyon dolar civarında. Pek çok çevrenin hayal ettiğinin aksine, Rusya Merkez Bankası’nın dondurulan 330 milyar $ rezervinin o amaçla kullanılması hukuken mümkün değil.

AB için hazırlanan gizli bir rapora ulaştığını bildiren New York Times gazetesine göre uzmanlar, Rusya’nın “dondurulan varlıklarına el koyabilmek için hukuki bir yol bulunmuyor” diyor.

Savaş bütçesinin çoğunu omuzlayan ABD muhtemelen AB’ye “Ben Çin’e yöneliyorum. Ukrayna Avrupa meselesidir, üye yap, yeniden inşa yükünün aslan payını sen karşıla” diyecek.

 4- Biden yönetimi askeri, ekonomik ve teknolojik önlemlerle Çin’e jeopolitik kuşatma uyguluyor. Amerika, o noktada da Avrupa’nın kendi arkasında hizalanmasını istiyor. Ukrayna savaşından sonra ABD, Çin’e daha çok odaklanacak ve AB üzerindeki baskı daha da artacak.

Rusya yaptırımlarından ciddi zarar gören AB, ilaveten Çin’le ekonomik ilişkilerinin de bozulmasına nereye kadar dayanabilir? Ne ölçüde direnebilir?

Sorun tüm AB ülkeleri için geçerli; ama en hassas konumda olan, kıtanın en büyük ekonomisi ve ihracat motoru Almanya.

5- 2008 finans krizi AB’de kuzey-güney bölünmesi yarattı. Göçmen krizi ve Ukrayna savaşı, doğu ve batı Avrupa arasında gerilim doğurdu.

Savaş sonrasında Rusya’ya uygulanan yaptırımların ne zaman ve nasıl kalkacağı, Ukrayna’nın yeniden inşası için kaynak ve Rusya’yla stratejik ilişkilerin nasıl düzenleneceği tartışmaları çatlağı derinleştirebilir.

Son yıllarda hemen bütün AB ülkelerinde yükselişe geçen aşırı sağ için, savaş sonrasında daha da elverişli bir ortam doğacak.

AB’de siyaset ciddi krizlere ve sürprizlere açık bir döneme girecek gibi görünüyor.

6- Bir de AB liderlerinin çoğunu tasalandıran, belki bir bölümünün rüyalarına giren, ama kimsenin konuşmadığı “odadaki fil” var: Ya 2024’de Amerika’da Trump kazanırsa?

2024’de veya bir sonraki seçimde Washington’da Trump veya onun çizgisinde bir başkan olasılığı yüksek.

Cumhuriyetçi Parti politikacıları genellikle Çin’e karşı daha agresif ve Avrupa’ya daha az önem veriyor. Bunlardan birinin sözleri aynen şöyle: “Avrupa’yı terk edip korumasız bırakmak zorundaysak, öyle olsun… Asya Avrupa’dan daha önemlidir”.

Ama AB’nin B planı yok! Avrupa’yı zor yıllar bekliyor.

( KAYNAK )

Tüm yazılarını göster