Değerli okurlar bazen bir kelimenin kaynağı ve doğum yeri günümüz olaylarına ışık tutmakta. Son aylarda Orta Doğu’da yaşanan suikastler bir kelimeyi tekrar gündeme getirdi. Kelimenin İngilizcesi ‘assassin’. Türkçeye çevirisi suikastçi veya adam öldüren olarak yapılabilir. Ancak çeviri yetersiz kalmakta ve assassin kelimesinin tam karşılığını vermemekte, adeta hedefi ıskalamakta.
Kelimenin Kaynağı :
Arapça kökenli narkotik bitkisi olan ‘haşhaş = hashish’in Orta Doğu edebiyatında esrar ve keyif bitkisi olararak eğlence ve alem ortamlarında yaygın yeri bulunur. Orta Doğu’da fedailerin siyasi suikastlere girişmeden önce yüksek dozajda uyuşuturucu kullanarak saldırıları gerçekleştirmeleri 12. yüzyıldan bu yana bilinmekte idi.
Haçlı seferleri sırasında ve Marco Polo tarafından yazılanlarda, haşhaş kullanak suikast yapanlara Batı’da haşhaş kelimesinin çarpıtılmış telaffuzu olarak ‘assassin’ denildi. Bir anlamda siyasi amaçlı adam öldüren kişi. Bu fiilden türetilen ‘assassination’, siyasi amaçla adam öldürme girişimi olarak tanımlanabilir.
Bu noktada bir paragraf açmak istiyorum: Son yıllarda, paparazzi medya tarafından yeni bir ‘assassination’ kelimesi türetildi; ‘Character assassination’ bir anlamda ‘kişiliğe suikast’ girişimi. Ancak bu konu benim köşemden çok Prof. Batmaz’nın engin bilgisini gerektiren bir konu. Medyatik suikast analizi bence değerli Veysel Batmaz’ın köşesine yakışır
Nizam-ül Mülk’ten Günümüze :
Efsanevi Selçuklu veziri ve devrinin en derin devlet adamı Nizam-ül Mülk’ü tarih kitaplarından tanırsınız. Fakir bir ailenin çocuğu iken Selçuk’lu sultanın gözdesi olan Nizam, Horasan’ı dünyanın entellektüel merkezi yapan vezirdir. Önce Selçuk’lu sultanı Alp Arslan ve daha sonra Melik Şah’a 30 yıl hizmet vermiştir. ‘Siyasetname’ kitabının yazarı ve eğitimde medreseleri öne çıkaran yöneticidir. Çocukluk arkadaşı Hasan Sabah’ın hamisi olur ve Sabah’a devlet işlerinde paye verir. Zamanla Hasan entrikalar çevirip Nizam’ın yerine göz diker. Nizam, Hasan Sabah’ın hazırladığı tuzakları ortaya çıkararak, sultanın gözünden düşmesini sağlar ve saraydan uzaklaştırır. Hasan Sabah öç almak için and içer ve Mısır’a gider.
Hasan Sabah Mısır’da İsmaili tarikatına katılır ve İran’a geri dönüp Nizari grubunu kurar.
Nizari grubu siyasi hedeflerine suikastler yolu ile ulaşmak ister. Tarihte ilk ‘suikast = assassination’ kurbanı Selçukluların veziri Nizam ül Mülk olur. Ve takvimler 1092 yılını göstermektedir..
Teknolojik Suikastler :
Değerli okurlar yıl 2004. Aradan 912 yıl geçmiş. Bugünlerde suikastçilerin eskiden olduğu gibi uyuşturucu ile beynini yıkamak gerekmiyor. Şimdi rakip siyasi lider havadan bir helikopter saldırısı ile düğmeye basılarak fırlatılan füzelerle öldürülüyor. Geçtiğimiz ay Şeyh Yasin ve geçtigimiz hafta Rantisi, Hamas’in liderleri olarak İsrail’in saldırıları ile öldürüldü. Tüm dünya bu saldırıları kınadı. BM İnsan Hakları Komisyonu 31-2 ezici çoğunlukla ( 31 evet, 18 boş, ABD ve Avustralya hayır) İsrail’in saldırısını kınama kararı aldı.
İsrail’in yüksek teknoloji kullanarak Filistinli liderleri öldürmesi daha doğrusu ‘assassine’ etmesi uluslararası hukuk açısından belki kanun dışı bir eylem değil. Teknik olarak İsrail düzenlediği saldırılarda BM’nin ‘meşru müdafa’ kararları ve Cenevre kurallarına uyduğunu savuna bilir. Saldırılar teknik olarak haklı yorumlansada, vicdani ve ahlaki olarak adil olup olmadığı oldukça tartışmalı bir konu.
Batı’nın Değişen Yorumu :
Son günlerde ortaya çıkan bazı dökümanlar radikal İslam’ın Batı’da bazı ahlaki anlayışların nasıl değiştirdiğini göstermekte. Bu konuda en çarpıcı örneklerden birisi, Bill Clinton’un başkanlık döneminde, Usame Bin Laden’i 11 Eylül saldırılarından çok önce öldürülmesi/ assassine edilmesi için imzaladığı gizli emirdir. Terörizmle mücadele Amerika’nın ‘assassination’ politikasını girift ve karmaşık bir biçime soktu. Bundan 30 yıl önce Latin Amerika’da, Orta Doğu’da, Güney Doğu Asya’da ‘suikast = assassination’ politikasını Amerikan ahlak ve geleneklerine aykırı bulan ve suikastlerin dış politika aracı olarak kullanılmamasını talep eden ABD Senatosu, şimdilerde sessiz.
Orta Doğu politikasında tüyolarını Amerika’dan alan İsrail, Filistinliler üzerinde teknolojik üstünlüge sahip. Şimdilerde kulislerde sorulan soru, sırada Arafat mı var sorusu.
İsrail’in seçme hedefleri ve siyasi liderleri vurma kapasitesi sınırsız. Konu iki noktada düğümlenmekte. Birinci nokta, Filistin’in suikaste uğrayıp ölen liderlerinin yerini doldurma kapasitesi. İkincisi, Filistin doğal liderlik yarışını İsrail suikastlerinin raydan çıkartması ve ölen her lideri şehit mertebesine yükseltip kahraman yapması.
Mümbit Hilal :
Değerli okurlar bu köşenin geleneksel yorumu olan bir gözlemimle bu haftaki analizimi bitirmek istiyorum. Sürekli yazıyorum ; Coğrafya kaderdir !!! Orta Doğu’ya hayat veren Fırat ve Dicle’nin suladığı toprakların tarihte ‘mümbit hilal’ olarak anılması bir rastlantı değil. İsrail’in Filistin’e son suikastlerle uyguladığı dış politika nihai analizde ‘O’ topraklarda doğmus bir politika aracı. İsrail’in ‘O’ topraklara ektiği yeni tohumlar yeni metodlara gebe.
">
Değerli okurlar bazen bir kelimenin kaynağı ve doğum yeri günümüz olaylarına ışık tutmakta. Son aylarda Orta Doğu’da yaşanan suikastler bir kelimeyi tekrar gündeme getirdi. Kelimenin İngilizcesi ‘assassin’. Türkçeye çevirisi suikastçi veya adam öldüren olarak yapılabilir. Ancak çeviri yetersiz kalmakta ve assassin kelimesinin tam karşılığını vermemekte, adeta hedefi ıskalamakta.
Kelimenin Kaynağı :
Arapça kökenli narkotik bitkisi olan ‘haşhaş = hashish’in Orta Doğu edebiyatında esrar ve keyif bitkisi olararak eğlence ve alem ortamlarında yaygın yeri bulunur. Orta Doğu’da fedailerin siyasi suikastlere girişmeden önce yüksek dozajda uyuşuturucu kullanarak saldırıları gerçekleştirmeleri 12. yüzyıldan bu yana bilinmekte idi.
Haçlı seferleri sırasında ve Marco Polo tarafından yazılanlarda, haşhaş kullanak suikast yapanlara Batı’da haşhaş kelimesinin çarpıtılmış telaffuzu olarak ‘assassin’ denildi. Bir anlamda siyasi amaçlı adam öldüren kişi. Bu fiilden türetilen ‘assassination’, siyasi amaçla adam öldürme girişimi olarak tanımlanabilir.
Bu noktada bir paragraf açmak istiyorum: Son yıllarda, paparazzi medya tarafından yeni bir ‘assassination’ kelimesi türetildi; ‘Character assassination’ bir anlamda ‘kişiliğe suikast’ girişimi. Ancak bu konu benim köşemden çok Prof. Batmaz’nın engin bilgisini gerektiren bir konu. Medyatik suikast analizi bence değerli Veysel Batmaz’ın köşesine yakışır
Nizam-ül Mülk’ten Günümüze :
Efsanevi Selçuklu veziri ve devrinin en derin devlet adamı Nizam-ül Mülk’ü tarih kitaplarından tanırsınız. Fakir bir ailenin çocuğu iken Selçuk’lu sultanın gözdesi olan Nizam, Horasan’ı dünyanın entellektüel merkezi yapan vezirdir. Önce Selçuk’lu sultanı Alp Arslan ve daha sonra Melik Şah’a 30 yıl hizmet vermiştir. ‘Siyasetname’ kitabının yazarı ve eğitimde medreseleri öne çıkaran yöneticidir. Çocukluk arkadaşı Hasan Sabah’ın hamisi olur ve Sabah’a devlet işlerinde paye verir. Zamanla Hasan entrikalar çevirip Nizam’ın yerine göz diker. Nizam, Hasan Sabah’ın hazırladığı tuzakları ortaya çıkararak, sultanın gözünden düşmesini sağlar ve saraydan uzaklaştırır. Hasan Sabah öç almak için and içer ve Mısır’a gider.
Hasan Sabah Mısır’da İsmaili tarikatına katılır ve İran’a geri dönüp Nizari grubunu kurar.
Nizari grubu siyasi hedeflerine suikastler yolu ile ulaşmak ister. Tarihte ilk ‘suikast = assassination’ kurbanı Selçukluların veziri Nizam ül Mülk olur. Ve takvimler 1092 yılını göstermektedir..
Teknolojik Suikastler :
Değerli okurlar yıl 2004. Aradan 912 yıl geçmiş. Bugünlerde suikastçilerin eskiden olduğu gibi uyuşturucu ile beynini yıkamak gerekmiyor. Şimdi rakip siyasi lider havadan bir helikopter saldırısı ile düğmeye basılarak fırlatılan füzelerle öldürülüyor. Geçtiğimiz ay Şeyh Yasin ve geçtigimiz hafta Rantisi, Hamas’in liderleri olarak İsrail’in saldırıları ile öldürüldü. Tüm dünya bu saldırıları kınadı. BM İnsan Hakları Komisyonu 31-2 ezici çoğunlukla ( 31 evet, 18 boş, ABD ve Avustralya hayır) İsrail’in saldırısını kınama kararı aldı.
İsrail’in yüksek teknoloji kullanarak Filistinli liderleri öldürmesi daha doğrusu ‘assassine’ etmesi uluslararası hukuk açısından belki kanun dışı bir eylem değil. Teknik olarak İsrail düzenlediği saldırılarda BM’nin ‘meşru müdafa’ kararları ve Cenevre kurallarına uyduğunu savuna bilir. Saldırılar teknik olarak haklı yorumlansada, vicdani ve ahlaki olarak adil olup olmadığı oldukça tartışmalı bir konu.
Batı’nın Değişen Yorumu :
Son günlerde ortaya çıkan bazı dökümanlar radikal İslam’ın Batı’da bazı ahlaki anlayışların nasıl değiştirdiğini göstermekte. Bu konuda en çarpıcı örneklerden birisi, Bill Clinton’un başkanlık döneminde, Usame Bin Laden’i 11 Eylül saldırılarından çok önce öldürülmesi/ assassine edilmesi için imzaladığı gizli emirdir. Terörizmle mücadele Amerika’nın ‘assassination’ politikasını girift ve karmaşık bir biçime soktu. Bundan 30 yıl önce Latin Amerika’da, Orta Doğu’da, Güney Doğu Asya’da ‘suikast = assassination’ politikasını Amerikan ahlak ve geleneklerine aykırı bulan ve suikastlerin dış politika aracı olarak kullanılmamasını talep eden ABD Senatosu, şimdilerde sessiz.
Orta Doğu politikasında tüyolarını Amerika’dan alan İsrail, Filistinliler üzerinde teknolojik üstünlüge sahip. Şimdilerde kulislerde sorulan soru, sırada Arafat mı var sorusu.
İsrail’in seçme hedefleri ve siyasi liderleri vurma kapasitesi sınırsız. Konu iki noktada düğümlenmekte. Birinci nokta, Filistin’in suikaste uğrayıp ölen liderlerinin yerini doldurma kapasitesi. İkincisi, Filistin doğal liderlik yarışını İsrail suikastlerinin raydan çıkartması ve ölen her lideri şehit mertebesine yükseltip kahraman yapması.
Mümbit Hilal :
Değerli okurlar bu köşenin geleneksel yorumu olan bir gözlemimle bu haftaki analizimi bitirmek istiyorum. Sürekli yazıyorum ; Coğrafya kaderdir !!! Orta Doğu’ya hayat veren Fırat ve Dicle’nin suladığı toprakların tarihte ‘mümbit hilal’ olarak anılması bir rastlantı değil. İsrail’in Filistin’e son suikastlerle uyguladığı dış politika nihai analizde ‘O’ topraklarda doğmus bir politika aracı. İsrail’in ‘O’ topraklara ektiği yeni tohumlar yeni metodlara gebe.