Aşıda iç karartan başarısızlık

İsrail 23 Mart’ta son iki yılda yapılacak dördüncü seçime gidiyor....

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

İsrail 23 Mart’ta son iki yılda yapılacak dördüncü seçime gidiyor. Gözlemcilere göre, 2009’dan bu yana Başbakanlık koltuğunda oturan Binyamin Netanyahu’nun kaybetmesi neredeyse kesindi. Ama son günlerde oyu yükselişe geçti, ufukta tekrar kazanma şansı doğdu. Ne oldu?

İsrail şu anda Korona aşı uygulamasında tüm dünya ülkeleri arasında açık ara birinci. Halkın dörtte birine aşı yapıldı ve kampanya hızla ilerliyor. 15 Ocak itibariyle ilk beş ülke (Our World in Data): İsrail %24,9 – Birleşik Arap Emirlikleri %15,5 – Bahreyn %6,4 – İngiltere %5,0 – ABD %3,4.

Netanyahu, seçim kazanmanın temel stratejisi olarak aşıda çarpıcı bir başarı kazanmayı belirledi. Hedef, isteyen herkese seçime kadar iki doz aşı yapmak. Gençlerin tekrar okula gitmeye başladığı, ekonomik hayatın normale döndüğü ilk ülke İsrail olacak. Muhalifleri bile şimdiden Netanyahu’nun başarısını kabul ediyor ve övüyor.

Başarının sırrı, İsrail sağlık bakanına göre aşı sözleşmelerini çok erken bağlamak. Ama güvenilir kaynaklar göre Netanyahu hükümeti ayrıca, aşı şirketlerine diğer ülkelerden daha yüksek fiyat ödemiş olabilir.

* * *

İsrail’in nüfusu sadece 9 milyon. Türkiye’nin aşı temin konusunda İsrail kadar hızlı yol alabilmesi zordu. Ama akıllı hareket etseydi, rahatlıkla AB ülkelerinin önüne geçebilirdi.

AB’nin işleyişi yavaş oldu. Brüksel’de bir AB aşı koordinatörü belirlendi. Koordinatör aşı firmalarıyla görüştü, teklifleri aldı ve sonra dönüp tek tek 27 üye ülkeyle konuştu, mutabakat sağlandı ve nihayet sözleşmeler imzaladı.

Aşı yarışında AB ülkelerinin en önlerde yer alamayışının başlıca nedeni bu hantal işleyiş. Şimdi o ülkelerde bu gecikme eleştiriliyor. Almanya dahil tüm AB ülkeleri aşı uygulamasına ancak Aralık ayının son günlerinde başlayabildi.

Türkiye aşı kampanyasına AB ülkelerinden önce başlayabilirdi. Salgının kontrol altına alınabilmesi için nüfusun en az %67’sinin bağışıklık kazanması gerekiyor (toplumsal bağışıklık). Bu hedefe Mayıs-Haziran aylarında, AB ülkelerinin çoğundan önce ulaşabilirdi.

Ama Türkiye şimdi 15 Ocak itibariyle, yapılan az sayıda aşı ile tüm dünya ülkeleri arasında en gerilerde. Önümüzdeki aylarda önemli bir iyileşme ihtimali görünmüyor.

Bu büyük başarısızlığın nedenlerini üç başlık altında toplayabiliriz.

i- Aşı temin planı yapılmadı

İlk iş bir temin planı yapmak ve hedefleri belirlemek olmalıydı. Öncelikle nüfus, aşının kaç doz yapılacağı, etkililik oranı gibi değişkenleri dikkate alarak, basit bir hesapla, ihtiyaç bulunmalıydı. İhtiyaç en az 150-160 milyon doz aşıdır.

Aşı geliştiren firmalardan hangileri yarışı önde bitirecek ve kullanılan iki teknikten (inaktif ve mRNA) hangisi daha başarılı olacak, yaz aylarında belli değildi – hâlâ tam belli değil. Bu belirsizlikler karşısında riski dağıtmak için, her iki teknikle aşı geliştiren en az 4-5 firmayla sözleşme imzalamayı hedefleyen veya benzeri bir plan yapılmalıydı.

Mesela AB, her teknikle aşı geliştiren en az üç firmayla ve toplamda en az altı firmayla sözleşme yapmayı hedefleyen bir plan uyguladı.

Ankara’daki karar vericiler böyle bir temin planı yapmadı. Eğer yapsalardı, her gün defalarca demeç veren yetkililerin ağzından duyardık. Somut bir hedef olmadan aylar ziyan edildi.

Bu planın mayıs veya en geç haziran ayında belli olması gerekiyordu.

ii- Çok geç kalındı

Pek çok bilinmeyene karşılık çok iyi bilinen husus ve işin en can alıcı yönü, bütün ülkelerin aşı peşinde olmasıydı. Çok hızlı hareket etmek gerekiyordu.

Temmuz veya en geç ağustosta, temin planında hedeflenen miktarda aşı için sözleşmeler imzalanmış olmalıydı. Ama yetkililerin elinde bir zaman hedefi de yoktu.

Neticede, hızlı işlediği ileri sürülen Cumhurbaşkanlığı sistemi, 27 ülkeli AB’nin bile çok gerisinde kaldı. Bugüne dek sadece Çinli Sinovac firmasıyla, o da ancak kasım ayında sözleşme yapıldı. 50 milyon doz ve 2021 sonuna kadar uzayan teslim süresi son derece yetersiz.

Tek bir firmayla sözleşme yapılması büyük yanlış. Sinovac’ta sorun çıkarsa ne olacak?

Çinli firmaların aşı geliştirme deneyimi zayıf ve Batılı firmaların çok gerisindeler. Bugüne kadar tüm hastalıklara karşı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından onay almış Çin aşısı sayısı sadece beş. Sinovac aşısı öncelikle, gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkeler için tasarlandı.

Siparişe bağlanan 4-5 aşıdan biri olabilirdi. Türkiye düşük kaliteli Sinovac aşısına tek seçenek olarak mahkum olmayı hak etmiyor.

iii- Zincirleme yanlışlar

Zincirleme yanlışlar başarısızlığa giden sürecin hızlandırıcısı oldu.

Biz kendi aşımızı geliştiriyoruz, Nisan 2021’den sonra başka aşıya ihtiyacımız yok varsayımıyla hareket edildi. Türkiye kendi aşısını elbette desteklemeli, ama herhangi bir aşının belli bir tarihte hazır olacağı varsayımıyla plan yapmak yanlış.

Aşı geliştirme ve üretme farklı şeyler. 2020 başlarından itibaren güçlü bir aşı üretim kapasitesi kurulmalıydı, yapılmadı. Eğer böyle bir kapasite hazır olsaydı, yabancı aşılar şimdi anlaşmalı olarak Türkiye’de üretilebilirdi.

Yeni teknoloji mRNA aşılar güvenli değil, inaktif aşılar daha güvenli diye defalarca açıklama yapıldı. Bu varsayımı destekleyen hiçbir bilimsel veri bulunmuyor. Böyle bir varsayımla hareket eden ülke yok.

Buna karşılık kesin olmayan ilk göstergeler, hem etkinlik hem bağışıklık süresi açısından mRNA aşıların daha başarılı olabileceğini ima ediyor.

Astra Zeneca aşısı mRNA teknolojisi ile üretiliyor diye sözleşme yapılmadı. Halbuki bu aşı inaktif teknoloji ile üretiliyor! Astra Zeneca aşısı yakında onay alacak; niçin bu aşı istenmedi, anlamak zor.

Muhtemelen yakında onay alacak Johnson&Johnson aşısıyla ilgili kesin olmayan bilgiler hayli olumlu ve üstelik tek doz yetiyor. Niçin J&J ile sözleşme yapılmadı?

Belli ki dünyada olup bitenler de iyi izlenmedi.

Çinli Sinovac aşısının 60 yaş üstü için testleri yetersiz. Yetersiz testleri henüz tamamlanmış değil. DSÖ standartlarına uygun olacak mı, belli değil. Kapsamlı Faz 3 test sadece Brezilya’da yapıldı ve etkinlik oranı DSÖ kriteri %50’nin kıl payı üstünde, %50,4.

Çinli şirket; Endonezya, Türkiye ve Brezilya’da yapılan Faz 3 testleri iyi yönetemedi. Açıklanmaması gereken kısmi test sonuçlarıyla ilgili yüzlerce yorum etrafta uçuşuyor. Düşük etkililik oranının da gösterdiği gibi, Batılı firmaların ürettiği aşılara göre daha düşük kalitede.

Türkiye’nin elinin mahkum olduğunu gören Çin, önümüzdeki aylarda başta Uygurlar olmak üzere değişik konularda baskı yapıp siyasi ödünler ister mi?

İktidarın iç karartan başarısızlığı nedeniyle, sonbahara hatta muhtemelen yılsonuna kadar toplumsal bağışıklık hedefine ulaşmak zor görünüyor. Halk sağlığına dönük tehditlere ilaveten, ekonomik fatura da ağır olacak.

Bir de düşünün ki Almanya, Fransa, İtalya gibi ülkelerden önce, aralık ayının ilk günlerinde Türkiye’de aşı kampanyası başlamış. Mayıs veya haziran gibi salgın kontrol altına alınmış, turizm dahil ekonomi normale dönmüş.

Böyle bir başarı muhakkak ki AKP’nin de işine çok yarayacaktı. Ama tren kaçtı.

Yakın bir gelecekte AKP’li seçkinler geriye dönüp baktığında,  aşı teminindeki muazzam beceriksizliğin yaptıkları en büyük yanlış olduğunu düşünebilirler.

Kaynak: HalukOzdalga.com

">

İsrail 23 Mart’ta son iki yılda yapılacak dördüncü seçime gidiyor. Gözlemcilere göre, 2009’dan bu yana Başbakanlık koltuğunda oturan Binyamin Netanyahu’nun kaybetmesi neredeyse kesindi. Ama son günlerde oyu yükselişe geçti, ufukta tekrar kazanma şansı doğdu. Ne oldu?

İsrail şu anda Korona aşı uygulamasında tüm dünya ülkeleri arasında açık ara birinci. Halkın dörtte birine aşı yapıldı ve kampanya hızla ilerliyor. 15 Ocak itibariyle ilk beş ülke (Our World in Data): İsrail %24,9 – Birleşik Arap Emirlikleri %15,5 – Bahreyn %6,4 – İngiltere %5,0 – ABD %3,4.

Netanyahu, seçim kazanmanın temel stratejisi olarak aşıda çarpıcı bir başarı kazanmayı belirledi. Hedef, isteyen herkese seçime kadar iki doz aşı yapmak. Gençlerin tekrar okula gitmeye başladığı, ekonomik hayatın normale döndüğü ilk ülke İsrail olacak. Muhalifleri bile şimdiden Netanyahu’nun başarısını kabul ediyor ve övüyor.

Başarının sırrı, İsrail sağlık bakanına göre aşı sözleşmelerini çok erken bağlamak. Ama güvenilir kaynaklar göre Netanyahu hükümeti ayrıca, aşı şirketlerine diğer ülkelerden daha yüksek fiyat ödemiş olabilir.

* * *

İsrail’in nüfusu sadece 9 milyon. Türkiye’nin aşı temin konusunda İsrail kadar hızlı yol alabilmesi zordu. Ama akıllı hareket etseydi, rahatlıkla AB ülkelerinin önüne geçebilirdi.

AB’nin işleyişi yavaş oldu. Brüksel’de bir AB aşı koordinatörü belirlendi. Koordinatör aşı firmalarıyla görüştü, teklifleri aldı ve sonra dönüp tek tek 27 üye ülkeyle konuştu, mutabakat sağlandı ve nihayet sözleşmeler imzaladı.

Aşı yarışında AB ülkelerinin en önlerde yer alamayışının başlıca nedeni bu hantal işleyiş. Şimdi o ülkelerde bu gecikme eleştiriliyor. Almanya dahil tüm AB ülkeleri aşı uygulamasına ancak Aralık ayının son günlerinde başlayabildi.

Türkiye aşı kampanyasına AB ülkelerinden önce başlayabilirdi. Salgının kontrol altına alınabilmesi için nüfusun en az %67’sinin bağışıklık kazanması gerekiyor (toplumsal bağışıklık). Bu hedefe Mayıs-Haziran aylarında, AB ülkelerinin çoğundan önce ulaşabilirdi.

Ama Türkiye şimdi 15 Ocak itibariyle, yapılan az sayıda aşı ile tüm dünya ülkeleri arasında en gerilerde. Önümüzdeki aylarda önemli bir iyileşme ihtimali görünmüyor.

Bu büyük başarısızlığın nedenlerini üç başlık altında toplayabiliriz.

i- Aşı temin planı yapılmadı

İlk iş bir temin planı yapmak ve hedefleri belirlemek olmalıydı. Öncelikle nüfus, aşının kaç doz yapılacağı, etkililik oranı gibi değişkenleri dikkate alarak, basit bir hesapla, ihtiyaç bulunmalıydı. İhtiyaç en az 150-160 milyon doz aşıdır.

Aşı geliştiren firmalardan hangileri yarışı önde bitirecek ve kullanılan iki teknikten (inaktif ve mRNA) hangisi daha başarılı olacak, yaz aylarında belli değildi – hâlâ tam belli değil. Bu belirsizlikler karşısında riski dağıtmak için, her iki teknikle aşı geliştiren en az 4-5 firmayla sözleşme imzalamayı hedefleyen veya benzeri bir plan yapılmalıydı.

Mesela AB, her teknikle aşı geliştiren en az üç firmayla ve toplamda en az altı firmayla sözleşme yapmayı hedefleyen bir plan uyguladı.

Ankara’daki karar vericiler böyle bir temin planı yapmadı. Eğer yapsalardı, her gün defalarca demeç veren yetkililerin ağzından duyardık. Somut bir hedef olmadan aylar ziyan edildi.

Bu planın mayıs veya en geç haziran ayında belli olması gerekiyordu.

ii- Çok geç kalındı

Pek çok bilinmeyene karşılık çok iyi bilinen husus ve işin en can alıcı yönü, bütün ülkelerin aşı peşinde olmasıydı. Çok hızlı hareket etmek gerekiyordu.

Temmuz veya en geç ağustosta, temin planında hedeflenen miktarda aşı için sözleşmeler imzalanmış olmalıydı. Ama yetkililerin elinde bir zaman hedefi de yoktu.

Neticede, hızlı işlediği ileri sürülen Cumhurbaşkanlığı sistemi, 27 ülkeli AB’nin bile çok gerisinde kaldı. Bugüne dek sadece Çinli Sinovac firmasıyla, o da ancak kasım ayında sözleşme yapıldı. 50 milyon doz ve 2021 sonuna kadar uzayan teslim süresi son derece yetersiz.

Tek bir firmayla sözleşme yapılması büyük yanlış. Sinovac’ta sorun çıkarsa ne olacak?

Çinli firmaların aşı geliştirme deneyimi zayıf ve Batılı firmaların çok gerisindeler. Bugüne kadar tüm hastalıklara karşı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından onay almış Çin aşısı sayısı sadece beş. Sinovac aşısı öncelikle, gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkeler için tasarlandı.

Siparişe bağlanan 4-5 aşıdan biri olabilirdi. Türkiye düşük kaliteli Sinovac aşısına tek seçenek olarak mahkum olmayı hak etmiyor.

iii- Zincirleme yanlışlar

Zincirleme yanlışlar başarısızlığa giden sürecin hızlandırıcısı oldu.

Biz kendi aşımızı geliştiriyoruz, Nisan 2021’den sonra başka aşıya ihtiyacımız yok varsayımıyla hareket edildi. Türkiye kendi aşısını elbette desteklemeli, ama herhangi bir aşının belli bir tarihte hazır olacağı varsayımıyla plan yapmak yanlış.

Aşı geliştirme ve üretme farklı şeyler. 2020 başlarından itibaren güçlü bir aşı üretim kapasitesi kurulmalıydı, yapılmadı. Eğer böyle bir kapasite hazır olsaydı, yabancı aşılar şimdi anlaşmalı olarak Türkiye’de üretilebilirdi.

Yeni teknoloji mRNA aşılar güvenli değil, inaktif aşılar daha güvenli diye defalarca açıklama yapıldı. Bu varsayımı destekleyen hiçbir bilimsel veri bulunmuyor. Böyle bir varsayımla hareket eden ülke yok.

Buna karşılık kesin olmayan ilk göstergeler, hem etkinlik hem bağışıklık süresi açısından mRNA aşıların daha başarılı olabileceğini ima ediyor.

Astra Zeneca aşısı mRNA teknolojisi ile üretiliyor diye sözleşme yapılmadı. Halbuki bu aşı inaktif teknoloji ile üretiliyor! Astra Zeneca aşısı yakında onay alacak; niçin bu aşı istenmedi, anlamak zor.

Muhtemelen yakında onay alacak Johnson&Johnson aşısıyla ilgili kesin olmayan bilgiler hayli olumlu ve üstelik tek doz yetiyor. Niçin J&J ile sözleşme yapılmadı?

Belli ki dünyada olup bitenler de iyi izlenmedi.

Çinli Sinovac aşısının 60 yaş üstü için testleri yetersiz. Yetersiz testleri henüz tamamlanmış değil. DSÖ standartlarına uygun olacak mı, belli değil. Kapsamlı Faz 3 test sadece Brezilya’da yapıldı ve etkinlik oranı DSÖ kriteri %50’nin kıl payı üstünde, %50,4.

Çinli şirket; Endonezya, Türkiye ve Brezilya’da yapılan Faz 3 testleri iyi yönetemedi. Açıklanmaması gereken kısmi test sonuçlarıyla ilgili yüzlerce yorum etrafta uçuşuyor. Düşük etkililik oranının da gösterdiği gibi, Batılı firmaların ürettiği aşılara göre daha düşük kalitede.

Türkiye’nin elinin mahkum olduğunu gören Çin, önümüzdeki aylarda başta Uygurlar olmak üzere değişik konularda baskı yapıp siyasi ödünler ister mi?

İktidarın iç karartan başarısızlığı nedeniyle, sonbahara hatta muhtemelen yılsonuna kadar toplumsal bağışıklık hedefine ulaşmak zor görünüyor. Halk sağlığına dönük tehditlere ilaveten, ekonomik fatura da ağır olacak.

Bir de düşünün ki Almanya, Fransa, İtalya gibi ülkelerden önce, aralık ayının ilk günlerinde Türkiye’de aşı kampanyası başlamış. Mayıs veya haziran gibi salgın kontrol altına alınmış, turizm dahil ekonomi normale dönmüş.

Böyle bir başarı muhakkak ki AKP’nin de işine çok yarayacaktı. Ama tren kaçtı.

Yakın bir gelecekte AKP’li seçkinler geriye dönüp baktığında,  aşı teminindeki muazzam beceriksizliğin yaptıkları en büyük yanlış olduğunu düşünebilirler.

Kaynak: HalukOzdalga.com

Tüm yazılarını göster