Yeni yıl geliyor. Her yıl bu zamanlar maaş artışları ne olacak diye tartışılır. Süreç normal şartlarda şöyle yaşanır: artışı yapacak olan iktidar ile iş ve işçi sendikaları beklentilerini açıklar. Muhalefet ise işçi sendikalarının beklentilerine destek veren politik söylemler ile iktidarı sıkıştırmaya çalışır.
Bu senede olay bütün kamuoyunun gözü önünde böyle seyrediyor. Ancak bu sene asgari ücret tespit komisyonu çalışmaları Suriye’de rejimin yıkılması ile oluşan yeni bir konjonktüre denk geldi.
Suriye’deki bu belirsizlik, orada yaşananların bizim başarımızmış gibi sunulmasını sağlayan bir fırsat yarattı iktidara. İktidarın bu fırsatı Suriye’de olup bitenlerin foyası dökülmeden önce, yaratılan algı bombardımanı ile milleti zafer sarhoşu yapıp, baskın bir seçimle ve anayasal çoğunluk elde edecek şekilde bir karar almasını, kuvvetli bir ihtimal haline getiriyor. Tabi bu ihtimalin gerçekleşebilmesi için asgari ücretin beklentilerin de üstüne çıkacak şekilde tespit edilmesi, geçim sıkıntısı içinde olan tepkili seçmenlere bir yalancı bahar yaşatılması ile taçlandırılması gerekiyor. Yani özetleyecek olursak eğer asgari ücretlerde beklentilerin üzerinde bir artış verilmesi halinde ufukta en geç haziran ayında bir seçimden söz etmek yanlış olmaz.
Oysa bu süreç normalde şöyle yaşanır. Maaş artışlarının ne olacağını bekleyen çalışanlarımız ve emeklilerimiz, acaba bu yıl artışlarda açıklanan değil gerçek enflasyon karşısında daha ne kadar ezileceğiz diye umutsuzca bekler. Bu pazarlık ve karar süreci ciklet gibi çiğnendikçe çiğnenir, artış oranları önceden belirlenmez. Beklentiler yükseltilir bu beklentilere paralel olarak piyasa fiyatları, daha artış oranları belirlenmeden artar ve henüz maaşlar artmadan vatandaşın cebinden o para çekilmiş olur.
Bu bayat bir orta oyunudur ve yıllardan beri hep aynı oyun oynanır durur. Bu oyunda çalışan ayrı mağdurdur işveren ayrı mağdur. Emekliyi saymıyorum bile onlar en mağdur. Emeklinin gördüğü muamele yeter yaşadığınız hadi artık ölün muamelesidir.
İşin komik tarafı bu süreç yaşanırken, kamuda tasarruf tedbirleri konuşulur, bu konuda ciddi tedbirler alınacağından bahsedilir ama bu tedbirler hep lafta kalır asla hayata geçirilmez. Vatandaşın gazını almak, onların kemerlerini biraz daha sıkmalarını sağlamak için bu algı çalışması yapılır.
Bu sırada itibardan tasarruf edilmez söylemi ve saltanatı devam eder. Mesela 1 uçak yetmez 5 uçakla Amerika’ya gidilir, o ilgili ilgisiz, uçaklarla giden şak şakçıların harcamaları da Vatandaşın vergileri ile karşılanır. Bu arada Uçağın bir tanesi de orada kullanılacak arabaları taşır. Adeta Amerika’ya çıkarma yapılır ve bu çıkarma da yüzbinlerce dolar harcanarak reklam araçları kiralanır ve, Amerikan sokaklarında dolaştırılarak Amerikalılara Türkler geldi diye haber verilir.
Bu harcama kaleminin adı temsil ağırlama gideridir. Biliyorsunuz, Kamudaki harcamalar kalem kalem ayrılır ve bu kalemlerden bir tanesi işte bu anlattığım harcama kalemidir ve sadece cumhurbaşkanı ile sınırlı değildir bütün bakanlar ve başkanlarında kullanabildiği bir ayrıcalıktır.
Eskiden bütün bu gibi kamu harcamaları Sayıştay denetlemesi ile raporlandırılırdı. Bu raporlar ise bu tür harcamalara doğal olarak bir disiplin getirirdi. Yani keyfiliğin ve gereksizliğin önünde bir engeldi firendi. Çünkü bu raporlar millet meclisine sunulur ve kamuya açıklanır, böylece şeffaflık sağlanırdı.
Tabi bu söylediklerim parlamenter sistemde olan şeylerdi bu günkü başkanlık sisteminde meclisin böyle bir denetleme görevinden bahsetmek safdillik olur. Hal böyle olunca, tatlı hayatın gereği olan gereksiz Lüks Harcamalar bitmek bilmez. Bütçe dağılımının Eğitim, sağlık veya altyapı gibi temel hizmetler yerine, toplumun ihtiyaçlarına uygun olmayan önceliklendirme ile, Büyük maliyetli, projeler (örneğin, ihtiyaç olmayan gösterişli yapılar), makam araçları ve benzeri alanlara aktarılması gibi yanlışlıkları ele alındığını gözleriz.
Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik Eksikliği, Harcamaların şeffaf bir şekilde raporlanmaması ve denetlenmemesi. Kamu ihalelerinde usulsüzlük iddiaları, büyük ve verimsiz projeler "prestij projeleri" olarak adlandırılan yatırımlar, kamu-özel sektör iş birliğiyle yapılan projelerde halkın aleyhine maddi yük getiren anlaşmalar, sosyal yardımlarda gerçek ihtiyaç sahipleri yerine, yanlış kişilere yapılan sosyal yardımlar, yardımların suistimal edilmesi veya etkin bir şekilde dağıtılmamasından, ihtiyaç sahibi bütün vatandaşları gözetmek yerine senden benden diye ayrıştırılarak yapılması, bütün bunlar, gelir dağılımındaki adaletsizliği de beraberinde getirir.
Bütün bu anlattıklarım asgari ücretin tespiti çalışmalarında aslında vatandaşın refahını düşünme çabasının olmadığını anlatmak içindi. Eğer sizin refahınızı artırmaya dönük bir çaba sezerseniz, bilin ki sandığın önünüze gelmesi sandığınızdan daha yakındır. Yani şimdiden uyanık ve tedbirli olun
">
Yeni yıl geliyor. Her yıl bu zamanlar maaş artışları ne olacak diye tartışılır. Süreç normal şartlarda şöyle yaşanır: artışı yapacak olan iktidar ile iş ve işçi sendikaları beklentilerini açıklar. Muhalefet ise işçi sendikalarının beklentilerine destek veren politik söylemler ile iktidarı sıkıştırmaya çalışır.
Bu senede olay bütün kamuoyunun gözü önünde böyle seyrediyor. Ancak bu sene asgari ücret tespit komisyonu çalışmaları Suriye’de rejimin yıkılması ile oluşan yeni bir konjonktüre denk geldi.
Suriye’deki bu belirsizlik, orada yaşananların bizim başarımızmış gibi sunulmasını sağlayan bir fırsat yarattı iktidara. İktidarın bu fırsatı Suriye’de olup bitenlerin foyası dökülmeden önce, yaratılan algı bombardımanı ile milleti zafer sarhoşu yapıp, baskın bir seçimle ve anayasal çoğunluk elde edecek şekilde bir karar almasını, kuvvetli bir ihtimal haline getiriyor. Tabi bu ihtimalin gerçekleşebilmesi için asgari ücretin beklentilerin de üstüne çıkacak şekilde tespit edilmesi, geçim sıkıntısı içinde olan tepkili seçmenlere bir yalancı bahar yaşatılması ile taçlandırılması gerekiyor. Yani özetleyecek olursak eğer asgari ücretlerde beklentilerin üzerinde bir artış verilmesi halinde ufukta en geç haziran ayında bir seçimden söz etmek yanlış olmaz.
Oysa bu süreç normalde şöyle yaşanır. Maaş artışlarının ne olacağını bekleyen çalışanlarımız ve emeklilerimiz, acaba bu yıl artışlarda açıklanan değil gerçek enflasyon karşısında daha ne kadar ezileceğiz diye umutsuzca bekler. Bu pazarlık ve karar süreci ciklet gibi çiğnendikçe çiğnenir, artış oranları önceden belirlenmez. Beklentiler yükseltilir bu beklentilere paralel olarak piyasa fiyatları, daha artış oranları belirlenmeden artar ve henüz maaşlar artmadan vatandaşın cebinden o para çekilmiş olur.
Bu bayat bir orta oyunudur ve yıllardan beri hep aynı oyun oynanır durur. Bu oyunda çalışan ayrı mağdurdur işveren ayrı mağdur. Emekliyi saymıyorum bile onlar en mağdur. Emeklinin gördüğü muamele yeter yaşadığınız hadi artık ölün muamelesidir.
İşin komik tarafı bu süreç yaşanırken, kamuda tasarruf tedbirleri konuşulur, bu konuda ciddi tedbirler alınacağından bahsedilir ama bu tedbirler hep lafta kalır asla hayata geçirilmez. Vatandaşın gazını almak, onların kemerlerini biraz daha sıkmalarını sağlamak için bu algı çalışması yapılır.
Bu sırada itibardan tasarruf edilmez söylemi ve saltanatı devam eder. Mesela 1 uçak yetmez 5 uçakla Amerika’ya gidilir, o ilgili ilgisiz, uçaklarla giden şak şakçıların harcamaları da Vatandaşın vergileri ile karşılanır. Bu arada Uçağın bir tanesi de orada kullanılacak arabaları taşır. Adeta Amerika’ya çıkarma yapılır ve bu çıkarma da yüzbinlerce dolar harcanarak reklam araçları kiralanır ve, Amerikan sokaklarında dolaştırılarak Amerikalılara Türkler geldi diye haber verilir.
Bu harcama kaleminin adı temsil ağırlama gideridir. Biliyorsunuz, Kamudaki harcamalar kalem kalem ayrılır ve bu kalemlerden bir tanesi işte bu anlattığım harcama kalemidir ve sadece cumhurbaşkanı ile sınırlı değildir bütün bakanlar ve başkanlarında kullanabildiği bir ayrıcalıktır.
Eskiden bütün bu gibi kamu harcamaları Sayıştay denetlemesi ile raporlandırılırdı. Bu raporlar ise bu tür harcamalara doğal olarak bir disiplin getirirdi. Yani keyfiliğin ve gereksizliğin önünde bir engeldi firendi. Çünkü bu raporlar millet meclisine sunulur ve kamuya açıklanır, böylece şeffaflık sağlanırdı.
Tabi bu söylediklerim parlamenter sistemde olan şeylerdi bu günkü başkanlık sisteminde meclisin böyle bir denetleme görevinden bahsetmek safdillik olur. Hal böyle olunca, tatlı hayatın gereği olan gereksiz Lüks Harcamalar bitmek bilmez. Bütçe dağılımının Eğitim, sağlık veya altyapı gibi temel hizmetler yerine, toplumun ihtiyaçlarına uygun olmayan önceliklendirme ile, Büyük maliyetli, projeler (örneğin, ihtiyaç olmayan gösterişli yapılar), makam araçları ve benzeri alanlara aktarılması gibi yanlışlıkları ele alındığını gözleriz.
Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik Eksikliği, Harcamaların şeffaf bir şekilde raporlanmaması ve denetlenmemesi. Kamu ihalelerinde usulsüzlük iddiaları, büyük ve verimsiz projeler "prestij projeleri" olarak adlandırılan yatırımlar, kamu-özel sektör iş birliğiyle yapılan projelerde halkın aleyhine maddi yük getiren anlaşmalar, sosyal yardımlarda gerçek ihtiyaç sahipleri yerine, yanlış kişilere yapılan sosyal yardımlar, yardımların suistimal edilmesi veya etkin bir şekilde dağıtılmamasından, ihtiyaç sahibi bütün vatandaşları gözetmek yerine senden benden diye ayrıştırılarak yapılması, bütün bunlar, gelir dağılımındaki adaletsizliği de beraberinde getirir.
Bütün bu anlattıklarım asgari ücretin tespiti çalışmalarında aslında vatandaşın refahını düşünme çabasının olmadığını anlatmak içindi. Eğer sizin refahınızı artırmaya dönük bir çaba sezerseniz, bilin ki sandığın önünüze gelmesi sandığınızdan daha yakındır. Yani şimdiden uyanık ve tedbirli olun