Armağan Çağlayan" ın televizyon dünyasına armağanı
Mehtap" tan bahsediyorum tabii, hangi programı açsanız, Okan Bayülgen" in den, Petek Dinçöz" üne kadar, magazin dünyasının starlarının bol raitingli( bu arada, her açıklamasında, raiting ölçümlemesinin, adil olmadığını söyleyen, Zahit Akman" ın altını çizdiği gibi) programlarında boy gösteren, argo konuşmaları, ölçüsüz el kol hareketleriyle, adeta varoş kültürün prensesi gibi ortalarda salınıyor.
Şıklığı ve düzgün tavrıyla tanıdığımız, televizyon eleştirmeni Yüksel Aytuğ bile, Okan" a, raiting istiyorsan al , programın bir kenarına koy falan demiş.
Anlamak mümkün değil, burası Türkiye" mi, başka bir ülkemi, bu ,insanlar nerede yetişmiş, nasıl bu hale gelmiş.
Hayır inanamadım, Petek" in programında, Mehtap, yanında bir türkücü daha, Mehtap" la , kavgaya tutuşmazlar mı. Hakaretler, tartaklamalar, küfürler, orası canlı yayınlan bir program mı yoksa, Kasımpaşa" da bir mahallenin ortası mı belli değil.
İnsan bu nasıl bir rezalet diye , ağzı açık baka kalıyor.
Petek Dinçöz, aslında, davranışlarına, sözlerine dikkat eden ve işini iyi yapmaya çalışan bir insan. Ama konuklarını seçerken, kimi seçtiğine dikkat etmesi gerekiyor, ya da konuk koordinatörlerini uyarması gerekiyor, çünkü konukların kalitesi ve ağırlığı, programın seviyesini ya yukarı çıkartıyor, ya da aşağı çekiyor.
Canlı yayını idare etmek kolay değil, bir anda insanlar, ağzına geleni söylüyor. Ölçüsüz hareketlerin olduğu , bağrışlı, çingişli bu rezaletler de, Türkiye" nin en büyük kanallarında oluyor, hani bir de hamamları ve göbek taşları eksik, bir de tellak.
Yanlış bizlerde mi, yoksa onlarda mı, şimdi bu tavırlar mı para ediyor? Randevu almak için, 10 kişiyi geçtikten sonra, belki ulaşabildiğiniz, snob geçinen , profesyonel yöneticilerin beğendiği program kalitesi ve çizgisi bu düzeyde mi seyrediyor?
Bence artık, konservatuarlar falan olmasın, çünkü nasıl olsa, bu okullarda yıllarca dirsek çürüten, yurtdışına gidip eğitim alan öğrenciler, Andrea Bocelli, Sarah Brightman falan dinleyen çocuklar, nasıl olsa, sanatçı olduktan sonra, bu tarz , Türkiye" nin en çok izlenen , programlarında yer alamayacaklar, almak da istemeyecekler.
Dolayısıyla, yaptıkları işten para kazanamayacaklar.
Her müziğin bir alıcısı, dinleyeni var demeyin, televizyon gibi, hayatımızın içinde, son derece önemli bir yer tutan , her gün saatlerce izlediğimiz bir kutunun içinde, bize her gün gösterilenler, bir zaman sonra, değer yargılarımızı, zevklerimizi, genel kültürümüzü yönlendiren bir meta haline geliyor.
Biz belli bir kültürle, yaşam stiliyle zaten yetişmişiz, ama bizden sonra gelen çocuklarımız da iyiyi ve güzeli hak ediyor.
Medyanın yıllardır içinde olan biri olarak değil, bir izleyici ve anne olarak tepkimi koyuyor ve daha kaliteli insanları, daha iyi hazırlanmış programları ekranda görmek istiyorum.
">
Armağan Çağlayan" ın televizyon dünyasına armağanı
Mehtap" tan bahsediyorum tabii, hangi programı açsanız, Okan Bayülgen" in den, Petek Dinçöz" üne kadar, magazin dünyasının starlarının bol raitingli( bu arada, her açıklamasında, raiting ölçümlemesinin, adil olmadığını söyleyen, Zahit Akman" ın altını çizdiği gibi) programlarında boy gösteren, argo konuşmaları, ölçüsüz el kol hareketleriyle, adeta varoş kültürün prensesi gibi ortalarda salınıyor.
Şıklığı ve düzgün tavrıyla tanıdığımız, televizyon eleştirmeni Yüksel Aytuğ bile, Okan" a, raiting istiyorsan al , programın bir kenarına koy falan demiş.
Anlamak mümkün değil, burası Türkiye" mi, başka bir ülkemi, bu ,insanlar nerede yetişmiş, nasıl bu hale gelmiş.
Hayır inanamadım, Petek" in programında, Mehtap, yanında bir türkücü daha, Mehtap" la , kavgaya tutuşmazlar mı. Hakaretler, tartaklamalar, küfürler, orası canlı yayınlan bir program mı yoksa, Kasımpaşa" da bir mahallenin ortası mı belli değil.
İnsan bu nasıl bir rezalet diye , ağzı açık baka kalıyor.
Petek Dinçöz, aslında, davranışlarına, sözlerine dikkat eden ve işini iyi yapmaya çalışan bir insan. Ama konuklarını seçerken, kimi seçtiğine dikkat etmesi gerekiyor, ya da konuk koordinatörlerini uyarması gerekiyor, çünkü konukların kalitesi ve ağırlığı, programın seviyesini ya yukarı çıkartıyor, ya da aşağı çekiyor.
Canlı yayını idare etmek kolay değil, bir anda insanlar, ağzına geleni söylüyor. Ölçüsüz hareketlerin olduğu , bağrışlı, çingişli bu rezaletler de, Türkiye" nin en büyük kanallarında oluyor, hani bir de hamamları ve göbek taşları eksik, bir de tellak.
Yanlış bizlerde mi, yoksa onlarda mı, şimdi bu tavırlar mı para ediyor? Randevu almak için, 10 kişiyi geçtikten sonra, belki ulaşabildiğiniz, snob geçinen , profesyonel yöneticilerin beğendiği program kalitesi ve çizgisi bu düzeyde mi seyrediyor?
Bence artık, konservatuarlar falan olmasın, çünkü nasıl olsa, bu okullarda yıllarca dirsek çürüten, yurtdışına gidip eğitim alan öğrenciler, Andrea Bocelli, Sarah Brightman falan dinleyen çocuklar, nasıl olsa, sanatçı olduktan sonra, bu tarz , Türkiye" nin en çok izlenen , programlarında yer alamayacaklar, almak da istemeyecekler.
Dolayısıyla, yaptıkları işten para kazanamayacaklar.
Her müziğin bir alıcısı, dinleyeni var demeyin, televizyon gibi, hayatımızın içinde, son derece önemli bir yer tutan , her gün saatlerce izlediğimiz bir kutunun içinde, bize her gün gösterilenler, bir zaman sonra, değer yargılarımızı, zevklerimizi, genel kültürümüzü yönlendiren bir meta haline geliyor.
Biz belli bir kültürle, yaşam stiliyle zaten yetişmişiz, ama bizden sonra gelen çocuklarımız da iyiyi ve güzeli hak ediyor.
Medyanın yıllardır içinde olan biri olarak değil, bir izleyici ve anne olarak tepkimi koyuyor ve daha kaliteli insanları, daha iyi hazırlanmış programları ekranda görmek istiyorum.