Milli ve dini bayramlarda toplumu zihnen bölmeye çalışan çevreleri görüyorsunuz!
Geride bıraktığımız 10 Kasım’da, arızi olsa da kimi densiz, yersiz tartışmalar açıldı…
Yaşamı boyunca İslam inancını ta yüreğinde taşıyan ancak dinin siyasi ve ekonomik “ticaretine” karşı duran Atatürk ve kurucu kadroların dindarlığı tartışıldı!
Kurucusu olduğu Diyanet tarafından hutbelerde anılmayan Gazi’nin, kutsal kitabımızı herkesin anlaması için tercüme ettirmesi, ramazanlarda gösterişsiz şekilde orucunu tutması, Cumhuriyetin ta uzaklarda bile cami inşa etmesi kimileri tarafından gözlerden kaçırılmak istendi…
Ancak Milletin büyük sağduyusu ve engin vicdanı her şeyi yerli yerinde değerlendiriyor…
Birliğimize yönelik nifakın dışarıdan içeriye akmasının yolları giderek kapanıyor.
Buna karşılık, özellikle yabancı unsurlar bizi dinle, dille, etnik kökenle “bölme” tasarımlarından vazgeçmişe benzemiyorlar… Vazgeçmeyeceklerdir!
Topraklarımız, halkımız ve uygarlığımız üzerine 'kapanmamış hesapları' olan pavlusçu, yuhannacı, evanjelist, kabalistler ve bizi tarihte olduğu gibi bugün de arkadan vurmaya hazır vahabbi, selefi bağnaz güçler için, bizler, "Darül-harp" üzerindeyiz ve/ya "vaadedilmiş topraklarda" işgalcileriz!?
Gerçekte dinimizin öğretisinden ve kendi dinlerinin özünden nasibi olmayan tüm bu odaklar, farklı kollardan aynı amaç için birleşmiş sayılırlar. Durum, budur!
Gerçek şudur: Bu toprak "tarihte de, gelecekte de" büyük Türk uygarlığıyla bütünleşmiştir.
Daima hatırda tutalım ki; dünya, yabancılaşma, düşmanlaşma, bölgesel savaşlar, katran karası sömürülerin evresindedir… Din sömürüsü bu evrenin başlıca kaldıracıdır.
Her türlü dini faşizmin iğrenç yüzünü, Kıbrıs'ta EOKA ile, Karabağ ve Bosna'dan hatırlıyor, o arada sözde 'İslam adına' eli kanlı katil sürülerinin sınırlarımızın yamacındaki vahşetlerini asla unutmuyoruz…
Türkiye devleti ve halkının üzerindeki 'kumpasları, tuzakları ve kirli propagandayı' etkisiz kılacak başlıca dayanağımız, Atatürk Devrimiyle İslamiyetin özünün gün ışığına yükselmesi ve bin yıllarca Türkü-kürdü her etnik kökeniyle bu onurlu halkın, müslümanlığı insancıl ve hakça idraki ve buna yaraşır yaşayışıdır.
Bu yaşayış ve kültür inancımızı, aracısız olarak, içimize nakış nakış işlemiştir.
O kadar ki bu olgu, özcesi, inancını insanca yaşayış ve devletin her inanca kadim saygısı,
bu topraklarda müslümanlıktan başkaca inanışa sahip insan kardeşlerimizi de pek ziyade olumlu anlamda etkilemiş ve bizi hep birlikte yüceltmiştir.
Bizler, engizisyon, tecavüz, kadın taşlama, kız çocuklarını toprağa gömme, fetih veya savunma savaşında bile mazluma işkence etmeyi, hele ki, dünyayı işgal etme planları yapmayı, bilmeyiz. O arada, teni, rengi, soyu için insan aşağılamayı da bilmeyiz ve bunu ayıplarız…
Yunus Emre'nin, Mevlana' nın, Hacı Bektaş'ın otağı, obası, yurdu burası,
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün vatanı burası!
İşte en büyük dayanağımız bu kültürümüz, bu temiz inancımız ve asil tarihimizidir.
Emperyalizme, yeni - liberal egemenlere ve onlarla yol yürüyenlere ise, son sözüm şudur:
Bölmeye gelirseniz kendiniz bölünürsünüz,
öldürmekle bitmeyiz, ezilmekle sinmeyeniz biz,
on bin yıldır eğilmez başımızı,
-bir olur, bir durur- asla karanlığa boyun eğmeyiz biz!
">
Milli ve dini bayramlarda toplumu zihnen bölmeye çalışan çevreleri görüyorsunuz!
Geride bıraktığımız 10 Kasım’da, arızi olsa da kimi densiz, yersiz tartışmalar açıldı…
Yaşamı boyunca İslam inancını ta yüreğinde taşıyan ancak dinin siyasi ve ekonomik “ticaretine” karşı duran Atatürk ve kurucu kadroların dindarlığı tartışıldı!
Kurucusu olduğu Diyanet tarafından hutbelerde anılmayan Gazi’nin, kutsal kitabımızı herkesin anlaması için tercüme ettirmesi, ramazanlarda gösterişsiz şekilde orucunu tutması, Cumhuriyetin ta uzaklarda bile cami inşa etmesi kimileri tarafından gözlerden kaçırılmak istendi…
Ancak Milletin büyük sağduyusu ve engin vicdanı her şeyi yerli yerinde değerlendiriyor…
Birliğimize yönelik nifakın dışarıdan içeriye akmasının yolları giderek kapanıyor.
Buna karşılık, özellikle yabancı unsurlar bizi dinle, dille, etnik kökenle “bölme” tasarımlarından vazgeçmişe benzemiyorlar… Vazgeçmeyeceklerdir!
Topraklarımız, halkımız ve uygarlığımız üzerine 'kapanmamış hesapları' olan pavlusçu, yuhannacı, evanjelist, kabalistler ve bizi tarihte olduğu gibi bugün de arkadan vurmaya hazır vahabbi, selefi bağnaz güçler için, bizler, "Darül-harp" üzerindeyiz ve/ya "vaadedilmiş topraklarda" işgalcileriz!?
Gerçekte dinimizin öğretisinden ve kendi dinlerinin özünden nasibi olmayan tüm bu odaklar, farklı kollardan aynı amaç için birleşmiş sayılırlar. Durum, budur!
Gerçek şudur: Bu toprak "tarihte de, gelecekte de" büyük Türk uygarlığıyla bütünleşmiştir.
Daima hatırda tutalım ki; dünya, yabancılaşma, düşmanlaşma, bölgesel savaşlar, katran karası sömürülerin evresindedir… Din sömürüsü bu evrenin başlıca kaldıracıdır.
Her türlü dini faşizmin iğrenç yüzünü, Kıbrıs'ta EOKA ile, Karabağ ve Bosna'dan hatırlıyor, o arada sözde 'İslam adına' eli kanlı katil sürülerinin sınırlarımızın yamacındaki vahşetlerini asla unutmuyoruz…
Türkiye devleti ve halkının üzerindeki 'kumpasları, tuzakları ve kirli propagandayı' etkisiz kılacak başlıca dayanağımız, Atatürk Devrimiyle İslamiyetin özünün gün ışığına yükselmesi ve bin yıllarca Türkü-kürdü her etnik kökeniyle bu onurlu halkın, müslümanlığı insancıl ve hakça idraki ve buna yaraşır yaşayışıdır.
Bu yaşayış ve kültür inancımızı, aracısız olarak, içimize nakış nakış işlemiştir.
O kadar ki bu olgu, özcesi, inancını insanca yaşayış ve devletin her inanca kadim saygısı,
bu topraklarda müslümanlıktan başkaca inanışa sahip insan kardeşlerimizi de pek ziyade olumlu anlamda etkilemiş ve bizi hep birlikte yüceltmiştir.
Bizler, engizisyon, tecavüz, kadın taşlama, kız çocuklarını toprağa gömme, fetih veya savunma savaşında bile mazluma işkence etmeyi, hele ki, dünyayı işgal etme planları yapmayı, bilmeyiz. O arada, teni, rengi, soyu için insan aşağılamayı da bilmeyiz ve bunu ayıplarız…
Yunus Emre'nin, Mevlana' nın, Hacı Bektaş'ın otağı, obası, yurdu burası,
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün vatanı burası!
İşte en büyük dayanağımız bu kültürümüz, bu temiz inancımız ve asil tarihimizidir.
Emperyalizme, yeni - liberal egemenlere ve onlarla yol yürüyenlere ise, son sözüm şudur:
Bölmeye gelirseniz kendiniz bölünürsünüz,
öldürmekle bitmeyiz, ezilmekle sinmeyeniz biz,
on bin yıldır eğilmez başımızı,
-bir olur, bir durur- asla karanlığa boyun eğmeyiz biz!