Elverişli ortama rağmen muhalefetin başarısı henüz garanti değil.
Başarının asgari koşulunu oluşturan iki husus var: Adayın ve Altılı Masa-aday ilişkisinin doğru belirlenmesi.
Adaylık kampanyası yürüten tek isim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. Son aylarda Sayın Kılıçdaroğlu o hedefe dönük değişik hamleler yaptı. Başörtüsü yasağına karşı yasa teklifi, Amerika ve İngiltere’ye ziyaretler düzenledi.
Hamleler pek işe yaramadı, hatta başörtüsü girişimi adaylık çabalarına kısmen zarar verdi.
CHP’ye yeni vizyon iddiasıyla büyük kampanya eşliğinde İkinci Yüzyıl toplantısı yapıldı, ama kayda değer bir vizyon çıkmadı.
‘Siyaset üstü’ olduğu ilan edilen danışmanların adları bol bol kullanıldı. Ancak temsili demokrasilerde, danışmanlar siyasi vizyon yerini almaz, alamaz.
Bizim seçmenimiz de siyasi tercihini danışman ilan edilen isimlere bakarak yapmaz.
Yoksa siyaset çok kolay bir iş olurdu.
İlginç sürpriz, yeni vizyon için temel belge diye duyurulan kapanış konuşmasında Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı vaatler oldu.
İktidarda ilk üç yıl içinde 325 milyar $ yabancı yatırım sermayesi getireceğini söyledi, ama bu aşrı miktar inandırıcılıktan yoksun.
Kirli sermaye dediği kesimlerin 418 milyar $ çaldığını, bu parayı geri alacağını iddia etti. Gayri Safi Milli Hasılanın yarısını oluşturan bu meblağ nasıl hesaplandı, belli değil.
Maaşlara yeterince zam yapmayan devletin ücretlilere “en az 300 milyar $” borçlu olduğunu, gelir vergisi tarifesini yeniden düzenleyerek borcu geri ödeyeceğini açıkladı. Miktar doğru olsa dahi, yılda yaklaşık 15 milyar $ gelir vergisi toplayan devletin, vergi dilimlerini değiştirerek 300 milyarı geri ödemesinin matematiği tutmuyor.
Sayın Kılıçdaroğlu trilyon doları aşan paralardan, havadan sudan konuşur gibi söz ediyor.
Gerçeklerden kopuk söylem aralıksız sürüyor. İkinci Yüzyıl toplantısından sonra Karar TV’ye verdiği mülakatta “bize Şanlıurfa belediyesini verin, bütün çiftçiye elektriği bedava dağıtacağız, bütün çiftçiye…” diyerek daha önce dile getirdiği bir başka iddiayı tekrarladı.
Vaat güneş enerjisine dayanıyor.
Acaba o kolaylığı CHP’li belediyelerin yönettiği ve aynı enlemdeki Antalya, Mersin veya Adana’daki çiftçilerden niçin esirgiyor?
Yine CHP’nin yönettiği, Urfa’ya göre daha güneyde ve daha küçük Hatay’da niçin bütün çiftçilere elektriği bedava dağıtmıyor?
Popülist diye nitelemenin yetmeyeceği dayanaksız vaatler sadece Sayın Kılıçdaroğlu’na değil, tüm muhalefete ve onun ötesinde siyaset kurumuna zarar veriyor. Demokratik siyasete zarar veriyor.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun son dönemde sık dile getirdiği ‘adayın kim olduğu önemli değil’ söylemi gösteriyor ki, aslında kendisiyle ilgili gerçeklerin farkında.
Karar TV’de o iddiayı yineledi: “Aday Ali olmuş, Veli olmuş önemli değil, önemli olan sistem…”
Sayın Kılıçdaroğlu siyasetin en basit gerçeklerini görmezden gelerek kendisine alan açmaya çalışıyor ama, o çabayı ‘kimin aday olduğu fark etmez’ noktasına vardırmak nasıl bir siyasi akıl ve deneyim ürünüdür, anlayabilmek zor.
Ankara’nın deneyimli gazetecilerinden Sedat Bozkurt, Kılıçdaroğlu seçilirse parlamenter sisteme geçilene kadar CHP genel başkanlığını sürdüreceğini yazdı. Sayın Kılıçdaroğlu dahil CHP yöneticilerinden henüz düzeltme gelmedi.
İnanılır gibi değil. Parti başkanlığı ve cumhurbaşkanlığını beraber yaptığı için Erdoğan’a sürekli sert eleştiriler yağdıran ana muhalefet şimdi gerçekten aynı noktaya savrulursa, çok yara alır. Savunmak mümkün değildir.
Türkiye’nin yeni bir başlangıca ihtiyacı var. Ama böyle bir zihniyet bunu başarabilir mi?
* * *
Altılı Masa adayını ne zaman açıklar, göreceğiz. Genel eğilim seçim tarihi resmen ilan edildikten sonra açıklama yönünde. Bu tercih geç ve sakıncaları var.
Herhalde en önemlisi, kamuoyu adayın daha erken açıklanmasını bekliyor.
Seçime 7-8 hafta kala açıklanırsa aday için yeterli çalışma zamanı kalmayacak, mesela 81 ilin tamamında etkili kampanya yapamayacak.
Belli ki Sayın Kılıçdaroğlu kendi kampanyasını son güne kadar sürdürecek. Son aylarda hemen tüm anketler oy dengesinin iktidar lehine değiştiğini gösteriyor. Bu sonucu doğuran değişik etkenlerden biri herhalde Sayın Kılıçdaroğlu’nun tek aday olarak öne çıkması ve yürüttüğü kampanya.
CHP’li yöneticiler haklı ve kolay anlaşılabilir nedenlerle kendi genel başkanlarının adaylığını destekliyor. Ama o nedenle, karar son günlere kalırsa kemikleşme artabilir ve farklı bir aday seçeneği zorlaşabilir.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun tek aday görüntüsü, kısmen kendisinin ısrarla başkalarının önünün kesmesi nedeniyle, farklı isimlerin kamuoyunda tartışılmasını engelliyor. Sağlıklı aday belirleme süreci zora giriyor.
Üzerinde az durulan bir sorun, Altılı Masa partilerinin bazıları muhtemelen CHP listelerinden milletvekili adayı gösterecek. Olağan durumlarda bunun sakıncası olmayacaktı.
Ama Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ve milletvekili aday listeleri eşzamanlı müzakere edilirse, CHP listelerinden aday göstermek isteyen partiler için çıkar çatışması ve sorumluluk doğabilir.
Filanca partiler CHP’den şu kadar milletvekilliği aldı, karşılığında Kılıçdaroğlu’na adaylık verdi görüntüsüne izin verilmemeli. Umarım CHP listelerinden aday göstermek isteyen partiler bu olasılığı özenle değerlendirir.
Altılı Masa Sayın Kılıçdaroğlu’nu aday göstermek isterse, bunu seçim ilanından önce, daha erken tarihte yapmalı.
* * *
İkinci kritik husus, aday kim olursa olsun, Altılı Masa’yla ilişkisinin doğru kurgulanması.
Söylemesi kolay bu hedefi belli bir denge içinde başarabilmek belki işin en zor kısmı.
Seçilecek CB mevcut anayasanın sağladığı güçlü yetkilere sahip olacak. Buna karşılık kendisini aday gösterenlerle, mutabık kalınacak işbirliği ve istişare çerçevesinde çalışması gerekiyor.
Ama ya kendi bildiğini okumaya başlarsa? İşbirliği ve istişarenin garantisi ne olacak?
Sorunu belki de en çıplak haliyle SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ifade etti:
“… Cumhurbaşkanı seçildi, şu anda biz ne (teminatlar) yazarsak yazalım, bugünkü sisteme göre Cumhurbaşkanı, yani layüsel (sorumsuz), kanunların üstünde. Seçildikten sonra, şunu söylerse… itirazınızın bir etkisi olmaz, ‘Ben kendi bildiğimi yaparım, 5 sene içinde de (öngörülen) değişiklikleri yaparız’ derse ne olacak?… Diyebilir mi, diyebilir. Ama bu karaktersizlik olur…”
Altılı Masa bu olasılığı düşünmekte tamamen haklı. Ama sorunun bir de diğer yüzü var.
Haklı tereddütleri azaltmak için katı ve formel düzenlemeler yapılırsa, seçilecek CB’nin başkaları tarafından yönetileceği, iplerin başkasının elinde olacağı izlenimi doğabilir.
Böyle bir görüntüyü seçmenin büyük çoğunluğunun onaylamaz ve rakipler tarafından sonuna kadar istismar edilir. En mükemmel adayla dahi seçimi kazanmak zora girer.
CB yanında görev yapacak kurul, komite, eşgüdüm merkezi gibi yapılar haksız, gereksiz fakat yıpratıcı tartışmalara yol açabilir. Ayrıca endişe edilen probleme karşı, Sayın Karamollaoğlu’nun da işaret ettiği gibi, garanti sağlamaz.
Aslında sorunun çözümü basit. Olumsuz izlenimler yaratabilecek açıklama ve düzenlemelerden kaçınmak ve yapılacak özel görüşmelerden sonra varılacak mutabakat hakkında (işbirliği ve istişarenin içeriği) adayın kamuoyuna taahhütte bulunması.
Bu zor sorunun çözümü eninde sonunda güvene dayanmak zorunda.
Zaten yılların siyasetçisi Sayın Karamollaoğlu’nun önerisi de o doğrultuda:
“Eğer Cumhurbaşkanı istişare ederek karar almaya razıysa, bunu benimsedim, böyle çalışacağım diye kamuoyuna deklere etmesi bir taahhüttür. Cumhurbaşkanlığı makamına gelecek bu kişinin de bu taahhüdüne güvenilir.”
">Elverişli ortama rağmen muhalefetin başarısı henüz garanti değil.
Başarının asgari koşulunu oluşturan iki husus var: Adayın ve Altılı Masa-aday ilişkisinin doğru belirlenmesi.
Adaylık kampanyası yürüten tek isim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. Son aylarda Sayın Kılıçdaroğlu o hedefe dönük değişik hamleler yaptı. Başörtüsü yasağına karşı yasa teklifi, Amerika ve İngiltere’ye ziyaretler düzenledi.
Hamleler pek işe yaramadı, hatta başörtüsü girişimi adaylık çabalarına kısmen zarar verdi.
CHP’ye yeni vizyon iddiasıyla büyük kampanya eşliğinde İkinci Yüzyıl toplantısı yapıldı, ama kayda değer bir vizyon çıkmadı.
‘Siyaset üstü’ olduğu ilan edilen danışmanların adları bol bol kullanıldı. Ancak temsili demokrasilerde, danışmanlar siyasi vizyon yerini almaz, alamaz.
Bizim seçmenimiz de siyasi tercihini danışman ilan edilen isimlere bakarak yapmaz.
Yoksa siyaset çok kolay bir iş olurdu.
İlginç sürpriz, yeni vizyon için temel belge diye duyurulan kapanış konuşmasında Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı vaatler oldu.
İktidarda ilk üç yıl içinde 325 milyar $ yabancı yatırım sermayesi getireceğini söyledi, ama bu aşrı miktar inandırıcılıktan yoksun.
Kirli sermaye dediği kesimlerin 418 milyar $ çaldığını, bu parayı geri alacağını iddia etti. Gayri Safi Milli Hasılanın yarısını oluşturan bu meblağ nasıl hesaplandı, belli değil.
Maaşlara yeterince zam yapmayan devletin ücretlilere “en az 300 milyar $” borçlu olduğunu, gelir vergisi tarifesini yeniden düzenleyerek borcu geri ödeyeceğini açıkladı. Miktar doğru olsa dahi, yılda yaklaşık 15 milyar $ gelir vergisi toplayan devletin, vergi dilimlerini değiştirerek 300 milyarı geri ödemesinin matematiği tutmuyor.
Sayın Kılıçdaroğlu trilyon doları aşan paralardan, havadan sudan konuşur gibi söz ediyor.
Gerçeklerden kopuk söylem aralıksız sürüyor. İkinci Yüzyıl toplantısından sonra Karar TV’ye verdiği mülakatta “bize Şanlıurfa belediyesini verin, bütün çiftçiye elektriği bedava dağıtacağız, bütün çiftçiye…” diyerek daha önce dile getirdiği bir başka iddiayı tekrarladı.
Vaat güneş enerjisine dayanıyor.
Acaba o kolaylığı CHP’li belediyelerin yönettiği ve aynı enlemdeki Antalya, Mersin veya Adana’daki çiftçilerden niçin esirgiyor?
Yine CHP’nin yönettiği, Urfa’ya göre daha güneyde ve daha küçük Hatay’da niçin bütün çiftçilere elektriği bedava dağıtmıyor?
Popülist diye nitelemenin yetmeyeceği dayanaksız vaatler sadece Sayın Kılıçdaroğlu’na değil, tüm muhalefete ve onun ötesinde siyaset kurumuna zarar veriyor. Demokratik siyasete zarar veriyor.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun son dönemde sık dile getirdiği ‘adayın kim olduğu önemli değil’ söylemi gösteriyor ki, aslında kendisiyle ilgili gerçeklerin farkında.
Karar TV’de o iddiayı yineledi: “Aday Ali olmuş, Veli olmuş önemli değil, önemli olan sistem…”
Sayın Kılıçdaroğlu siyasetin en basit gerçeklerini görmezden gelerek kendisine alan açmaya çalışıyor ama, o çabayı ‘kimin aday olduğu fark etmez’ noktasına vardırmak nasıl bir siyasi akıl ve deneyim ürünüdür, anlayabilmek zor.
Ankara’nın deneyimli gazetecilerinden Sedat Bozkurt, Kılıçdaroğlu seçilirse parlamenter sisteme geçilene kadar CHP genel başkanlığını sürdüreceğini yazdı. Sayın Kılıçdaroğlu dahil CHP yöneticilerinden henüz düzeltme gelmedi.
İnanılır gibi değil. Parti başkanlığı ve cumhurbaşkanlığını beraber yaptığı için Erdoğan’a sürekli sert eleştiriler yağdıran ana muhalefet şimdi gerçekten aynı noktaya savrulursa, çok yara alır. Savunmak mümkün değildir.
Türkiye’nin yeni bir başlangıca ihtiyacı var. Ama böyle bir zihniyet bunu başarabilir mi?
* * *
Altılı Masa adayını ne zaman açıklar, göreceğiz. Genel eğilim seçim tarihi resmen ilan edildikten sonra açıklama yönünde. Bu tercih geç ve sakıncaları var.
Herhalde en önemlisi, kamuoyu adayın daha erken açıklanmasını bekliyor.
Seçime 7-8 hafta kala açıklanırsa aday için yeterli çalışma zamanı kalmayacak, mesela 81 ilin tamamında etkili kampanya yapamayacak.
Belli ki Sayın Kılıçdaroğlu kendi kampanyasını son güne kadar sürdürecek. Son aylarda hemen tüm anketler oy dengesinin iktidar lehine değiştiğini gösteriyor. Bu sonucu doğuran değişik etkenlerden biri herhalde Sayın Kılıçdaroğlu’nun tek aday olarak öne çıkması ve yürüttüğü kampanya.
CHP’li yöneticiler haklı ve kolay anlaşılabilir nedenlerle kendi genel başkanlarının adaylığını destekliyor. Ama o nedenle, karar son günlere kalırsa kemikleşme artabilir ve farklı bir aday seçeneği zorlaşabilir.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun tek aday görüntüsü, kısmen kendisinin ısrarla başkalarının önünün kesmesi nedeniyle, farklı isimlerin kamuoyunda tartışılmasını engelliyor. Sağlıklı aday belirleme süreci zora giriyor.
Üzerinde az durulan bir sorun, Altılı Masa partilerinin bazıları muhtemelen CHP listelerinden milletvekili adayı gösterecek. Olağan durumlarda bunun sakıncası olmayacaktı.
Ama Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ve milletvekili aday listeleri eşzamanlı müzakere edilirse, CHP listelerinden aday göstermek isteyen partiler için çıkar çatışması ve sorumluluk doğabilir.
Filanca partiler CHP’den şu kadar milletvekilliği aldı, karşılığında Kılıçdaroğlu’na adaylık verdi görüntüsüne izin verilmemeli. Umarım CHP listelerinden aday göstermek isteyen partiler bu olasılığı özenle değerlendirir.
Altılı Masa Sayın Kılıçdaroğlu’nu aday göstermek isterse, bunu seçim ilanından önce, daha erken tarihte yapmalı.
* * *
İkinci kritik husus, aday kim olursa olsun, Altılı Masa’yla ilişkisinin doğru kurgulanması.
Söylemesi kolay bu hedefi belli bir denge içinde başarabilmek belki işin en zor kısmı.
Seçilecek CB mevcut anayasanın sağladığı güçlü yetkilere sahip olacak. Buna karşılık kendisini aday gösterenlerle, mutabık kalınacak işbirliği ve istişare çerçevesinde çalışması gerekiyor.
Ama ya kendi bildiğini okumaya başlarsa? İşbirliği ve istişarenin garantisi ne olacak?
Sorunu belki de en çıplak haliyle SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ifade etti:
“… Cumhurbaşkanı seçildi, şu anda biz ne (teminatlar) yazarsak yazalım, bugünkü sisteme göre Cumhurbaşkanı, yani layüsel (sorumsuz), kanunların üstünde. Seçildikten sonra, şunu söylerse… itirazınızın bir etkisi olmaz, ‘Ben kendi bildiğimi yaparım, 5 sene içinde de (öngörülen) değişiklikleri yaparız’ derse ne olacak?… Diyebilir mi, diyebilir. Ama bu karaktersizlik olur…”
Altılı Masa bu olasılığı düşünmekte tamamen haklı. Ama sorunun bir de diğer yüzü var.
Haklı tereddütleri azaltmak için katı ve formel düzenlemeler yapılırsa, seçilecek CB’nin başkaları tarafından yönetileceği, iplerin başkasının elinde olacağı izlenimi doğabilir.
Böyle bir görüntüyü seçmenin büyük çoğunluğunun onaylamaz ve rakipler tarafından sonuna kadar istismar edilir. En mükemmel adayla dahi seçimi kazanmak zora girer.
CB yanında görev yapacak kurul, komite, eşgüdüm merkezi gibi yapılar haksız, gereksiz fakat yıpratıcı tartışmalara yol açabilir. Ayrıca endişe edilen probleme karşı, Sayın Karamollaoğlu’nun da işaret ettiği gibi, garanti sağlamaz.
Aslında sorunun çözümü basit. Olumsuz izlenimler yaratabilecek açıklama ve düzenlemelerden kaçınmak ve yapılacak özel görüşmelerden sonra varılacak mutabakat hakkında (işbirliği ve istişarenin içeriği) adayın kamuoyuna taahhütte bulunması.
Bu zor sorunun çözümü eninde sonunda güvene dayanmak zorunda.
Zaten yılların siyasetçisi Sayın Karamollaoğlu’nun önerisi de o doğrultuda:
“Eğer Cumhurbaşkanı istişare ederek karar almaya razıysa, bunu benimsedim, böyle çalışacağım diye kamuoyuna deklere etmesi bir taahhüttür. Cumhurbaşkanlığı makamına gelecek bu kişinin de bu taahhüdüne güvenilir.”