Küçük yaşta Almancayla tanıştım.
II. Dünya Savaşında Alman ordusunda görev almış Alman hocalardan Almanca ve Alman Kültürünü öğrendim.
İlk defa 17 yaşında Almanya'ya gittiğimde lisanı akıcı olarak bildiğimden sistemi çözmem zor olmadı.
O yıllar Türkiye 12 Mart Askeri Muhtırasından yeni çıkmıştı-ki genç ve memleketinin durumundan memnun olmayan bir insan olarak 'Batı' ya gıpta etmemek olanaksızdı-
İnsan, Mustafa Kemal Paşa dahil, genç Osmanlı zabitlerinin halet-i ruhiyesini, taş yerinde ağırdır misali, orda o anda daha derinden hissediyormuş.
Bu gerçeği anlayınca; içim cız etti.
OSMANLI - ALMAN DANSI
Sömürgecilik treninin son vagonuna güç bela yetişen Almanya, İngilizlerin ve Fransızların parsellediği dünyada kendine müttefik olarak Osmanlı'dan başka seçeneği olmadığını anladı ve 'Drang Nach Osten = Doğuya Açılış' girişimini İstanbul’dan başlattı.
Diğer taraftan, 'Batılılaşma' özleminin en güçlü olduğu Osmanlı ordusu içinde Alman askeri disiplinine hayranlığın yaygın olması bu ikiliyi dünya pistine sürdü.
Oldubittiyle savaşa sokulan Osmanlı, hayalperest İttihatçıların ihtiraslı savaş oyunları, padişahın kendi Saray'ında rehin olarak olayları biçare izlemesi derken bu dans hüsranla bitti.
Baş kavalye Enver Paşa da, Dolmabahçe açıklarında kendisini bekleyen bir Alman denizaltısına atlayıp dans pistinden kaçınca kaldı vatan bir başına.
MANTIK EVLİLİKLERİ DUYGU DENİZİNDE BOĞULUR
O gün belki Almanlarla Osmanlı'nın evliliği mantıklıydı ama dünya dinamikleri başka gerçeklere işaret etmekteydi.
İki kara imparatorluğu, Almanya ve Osmanlı esasen birbirlerine rakiptiler.
Üçüncü Kara İmparatorluğu olan Rusya'nın çatışmada din boyutunu öne çıkarması aslında Türklerin kafasını karıştırdı ve Almanlarla olan zımni çatışmayı maskeledi.
Bildiğim kadarıyla Almanlarla yapılan ortaklığa tek karşı çıkan Mustafa Kemal Paşa'ydı.
Almanların tetiklediği büyük çöküşün ardından bağımsızlık hareketinin lideri olarak ortaya çıkması tesadüf değildi Mustafa Kemal Paşa’nın.
ALMANLARIN DERİN DEVLETİ VAR MI?
Kendi bakiyesi için her devletin derin devleti var olmasına var da, bizdeki gibi kontrolden çıkıp faili meçhullere filan bulaşmıyor.
Bu bağlamda Almanların da bir derin devleti var.
Her derin devletin derin felsefesi olduğuna göre, Almanlar da kendilerine uygun bir Indo-Germen ideolojisi geliştirmişler.
Bu felsefeye göre Kürtler ve İran’ı yöneten Farslar aslında Aryan ırkından gelmekte ve Almanlarla akrabalar.
Farsça ve Kürtçe de Almancanın amca çocukları.
Amerikan ambargosuna rağmen İran'ın tek kazanç kapısı petro-kimya tesislerinin çökmemesinin yegane nedeni de Almanya'dır.
İran İslam Cumhuriyetini, Venezuela gibi batmaktan Alman can simidi kurtarmıştır.
PKK'nın elindeki Alman yapısı silahların bulunması da bir tesadüf değildir.
Almanya bu kanalları hep açık tutmuştur.
EYY TÜRK MİLLETİ ALMANYA'YLA KOMŞU OLDUĞUNUN FARKINDAMISIN?
Bugün Avrupa Birliğine baktığımız zaman tek çalışan ekonominin Almanların ki olduğunu görüyoruz.
Kısacası Hollanda'nın Atlantik kıyılarından Polonya'nın steplerine, Romanya'nın Karadeniz sahilinden Balkan ovalarına kadar bir Alman ekonomik hegemonyası ve onunla birlikte bir Avro nüfuz alanı görmekteyiz.
Yanlış anlaşılmasın, Hitler'in Musevi soykırımı olarak insanlığa karşı işlediği suçu soyutlarsak, aslında Führer'in 'Yaşam alanı = Lebens Raum' diye tanımladığı coğrafya, yukarıda tarif ettiğim alanla bire bir örtüşmekte.
Kısacası, 6 milyon Musevi sabun olduğuyla kaldı, günümüzde o coğrafya kan dökülmeden ekonomik savaşla kazanıldı.
Bugün, ülkedeki yüzde 2’lik Alman azınlığından olan Romanya Devlet Başkanı da anadili Almanca olan birisi.
Bugün Bulgaristan başbakanı maç günü makamına Bayern Münih forması giyip gidiyor.
Balkanlardaki küçük devletlerin dış işleri çalışanlarının maaşlarını AB katkısı adı altında Almanya ödüyor.
Anlayacağınız Almanya Türkiye'ye komşu oldu derken bir bildiğim var.
GELELİM ALMANYA'NIN İÇ DİNAMİKLERİNE
Türkiye'den işçi olarak gidenler Anadolu'dan bir kesitti.
O kesitin içinde doğal olarak T.C.'yle kuruluşundan bu yana barışmamış, hesabı kapanmamış toplumsal katmanların da olması, aynı şekilde doğaldı.
Bugün siyasi alanda ve medyada Almanya'dan kaynaklanan Türkiye karşıtı çıkışlarda Almanlar tarafından istismar edilen bu unsurlara dikkat çekmek isterim.
Almanların Türkiye kökenli insanları entegre etmeye filan niyetleri yok ama o insanları Türkiye'ye karşı sonuna kadar kullanacakların emin olabilirsiniz.
Kısacası tarihin akışı içinde Almanya'nın Avrupa'nın merkezinden çevreyi kontrol edebilmesi için tek ciddi engeli Türkiye oluşturmaktadır.
Almanya'dan gelen eleştirilerin sanıldığı kadar iyi niyetli olduğunu sanmayın.
Almanya çevre-merkez kontrol mekanizması içinde Türkiye'yle her zaman ilgili olacak.
Ortada bir çıkar çatışması var ve Güneydoğu Avrupa kanadında Almanya'nın tek ciddi rakibi Türkiye'dir.
BASİTE İNDİRGEMEK DOĞRU OLMAZ
Almanya önümüzdeki 40 sene dünyanın ilk 5 ekonomisinden birisi olmaya devam edecek.
Bu bağlamda Almanya'da çalışan Türkiyelilere ve doğurgan nüfusa ihtiyacı var.
Geçmişte İstanbul-Viyana ekseninde yaşanan çatışma şimdi Ankara-Berlin eksenine kaymış durumda.
Bu bağlamda değinmeden geçemeyeceğim, güç ve prestij kaybetmiş huysuz yeğen Avusturya'nın kendi çapında Türkiye'ye posta koymaya kalkması aslında dayısı Almanya'dan aldığı destekten kaynaklanmakta.
Ancak konuyu "3. Hava Limanını Almanya kıskanıyor" gibi basit örneklere indirgemekte fazla naif olmakta.
HEPSİ TESADÜF MÜ?
Çağdaş olmakla Batı'yı taklit etmek arkasındaki farkı şimdilerde daha iyi idrak etmiş bir toplum olarak dikkat etmemiz gereken gerçekler var.
Evet, Türkiye'yle Almanya arasında bir çıkar çatışması var.
Ancak her iki ülkenin de aynı zamanda birbirine ihtiyacı var.
Belki Erdoğan kendi üslubunla sert bir dil kullanıyor, aşırı eleştiriler getiriyor ama bu sadece medyada rüzgar estiriyor.
İki ülke arasında suyun altında var olan ters akıntıları etkilemiyor.
Tarihin aktığı mecrayı iyi tanımak gerekmekte…
Almanlar gibi aşırı rasyonel bir toplum devletinin ciddi bir kurumunun ciddi politikaları olur.
Alman gizli istihbarat teşkilatının müsteşarı Spiegel gibi derin devlet bağlantıları olan bir dergiye durup dururken mülakat vermez.
Çıkıp kendine Gülen hareketiyle darbe bağlantısı konusunda çanak soru sordurmaz.
…Ve daha da vahimi bu tür sorular tesadüf olamaz. Olsa olsa başka gelişmelerin işaret fişeği olur.
Eğer ben böyle bir durumla karşılaşırsam sadece ama sadece şüphelenirim.
Değerli dostlar şimdilik bu kadar.
Bu analizimde hem Türkiye'deki hem Almanya'daki naif, saftaroz ve dünyadan bihaber liberal medya mensuplarına kapak olsun.
Kazın bacağı öyle değil ama 'Kaz Yürüyüşü' gerçek.
Küçük yaşta Almancayla tanıştım.
II. Dünya Savaşında Alman ordusunda görev almış Alman hocalardan Almanca ve Alman Kültürünü öğrendim.
İlk defa 17 yaşında Almanya'ya gittiğimde lisanı akıcı olarak bildiğimden sistemi çözmem zor olmadı.
O yıllar Türkiye 12 Mart Askeri Muhtırasından yeni çıkmıştı-ki genç ve memleketinin durumundan memnun olmayan bir insan olarak 'Batı' ya gıpta etmemek olanaksızdı-
İnsan, Mustafa Kemal Paşa dahil, genç Osmanlı zabitlerinin halet-i ruhiyesini, taş yerinde ağırdır misali, orda o anda daha derinden hissediyormuş.
Bu gerçeği anlayınca; içim cız etti.
OSMANLI - ALMAN DANSI
Sömürgecilik treninin son vagonuna güç bela yetişen Almanya, İngilizlerin ve Fransızların parsellediği dünyada kendine müttefik olarak Osmanlı'dan başka seçeneği olmadığını anladı ve 'Drang Nach Osten = Doğuya Açılış' girişimini İstanbul’dan başlattı.
Diğer taraftan, 'Batılılaşma' özleminin en güçlü olduğu Osmanlı ordusu içinde Alman askeri disiplinine hayranlığın yaygın olması bu ikiliyi dünya pistine sürdü.
Oldubittiyle savaşa sokulan Osmanlı, hayalperest İttihatçıların ihtiraslı savaş oyunları, padişahın kendi Saray'ında rehin olarak olayları biçare izlemesi derken bu dans hüsranla bitti.
Baş kavalye Enver Paşa da, Dolmabahçe açıklarında kendisini bekleyen bir Alman denizaltısına atlayıp dans pistinden kaçınca kaldı vatan bir başına.
MANTIK EVLİLİKLERİ DUYGU DENİZİNDE BOĞULUR
O gün belki Almanlarla Osmanlı'nın evliliği mantıklıydı ama dünya dinamikleri başka gerçeklere işaret etmekteydi.
İki kara imparatorluğu, Almanya ve Osmanlı esasen birbirlerine rakiptiler.
Üçüncü Kara İmparatorluğu olan Rusya'nın çatışmada din boyutunu öne çıkarması aslında Türklerin kafasını karıştırdı ve Almanlarla olan zımni çatışmayı maskeledi.
Bildiğim kadarıyla Almanlarla yapılan ortaklığa tek karşı çıkan Mustafa Kemal Paşa'ydı.
Almanların tetiklediği büyük çöküşün ardından bağımsızlık hareketinin lideri olarak ortaya çıkması tesadüf değildi Mustafa Kemal Paşa’nın.
ALMANLARIN DERİN DEVLETİ VAR MI?
Kendi bakiyesi için her devletin derin devleti var olmasına var da, bizdeki gibi kontrolden çıkıp faili meçhullere filan bulaşmıyor.
Bu bağlamda Almanların da bir derin devleti var.
Her derin devletin derin felsefesi olduğuna göre, Almanlar da kendilerine uygun bir Indo-Germen ideolojisi geliştirmişler.
Bu felsefeye göre Kürtler ve İran’ı yöneten Farslar aslında Aryan ırkından gelmekte ve Almanlarla akrabalar.
Farsça ve Kürtçe de Almancanın amca çocukları.
Amerikan ambargosuna rağmen İran'ın tek kazanç kapısı petro-kimya tesislerinin çökmemesinin yegane nedeni de Almanya'dır.
İran İslam Cumhuriyetini, Venezuela gibi batmaktan Alman can simidi kurtarmıştır.
PKK'nın elindeki Alman yapısı silahların bulunması da bir tesadüf değildir.
Almanya bu kanalları hep açık tutmuştur.
EYY TÜRK MİLLETİ ALMANYA'YLA KOMŞU OLDUĞUNUN FARKINDAMISIN?
Bugün Avrupa Birliğine baktığımız zaman tek çalışan ekonominin Almanların ki olduğunu görüyoruz.
Kısacası Hollanda'nın Atlantik kıyılarından Polonya'nın steplerine, Romanya'nın Karadeniz sahilinden Balkan ovalarına kadar bir Alman ekonomik hegemonyası ve onunla birlikte bir Avro nüfuz alanı görmekteyiz.
Yanlış anlaşılmasın, Hitler'in Musevi soykırımı olarak insanlığa karşı işlediği suçu soyutlarsak, aslında Führer'in 'Yaşam alanı = Lebens Raum' diye tanımladığı coğrafya, yukarıda tarif ettiğim alanla bire bir örtüşmekte.
Kısacası, 6 milyon Musevi sabun olduğuyla kaldı, günümüzde o coğrafya kan dökülmeden ekonomik savaşla kazanıldı.
Bugün, ülkedeki yüzde 2’lik Alman azınlığından olan Romanya Devlet Başkanı da anadili Almanca olan birisi.
Bugün Bulgaristan başbakanı maç günü makamına Bayern Münih forması giyip gidiyor.
Balkanlardaki küçük devletlerin dış işleri çalışanlarının maaşlarını AB katkısı adı altında Almanya ödüyor.
Anlayacağınız Almanya Türkiye'ye komşu oldu derken bir bildiğim var.
GELELİM ALMANYA'NIN İÇ DİNAMİKLERİNE
Türkiye'den işçi olarak gidenler Anadolu'dan bir kesitti.
O kesitin içinde doğal olarak T.C.'yle kuruluşundan bu yana barışmamış, hesabı kapanmamış toplumsal katmanların da olması, aynı şekilde doğaldı.
Bugün siyasi alanda ve medyada Almanya'dan kaynaklanan Türkiye karşıtı çıkışlarda Almanlar tarafından istismar edilen bu unsurlara dikkat çekmek isterim.
Almanların Türkiye kökenli insanları entegre etmeye filan niyetleri yok ama o insanları Türkiye'ye karşı sonuna kadar kullanacakların emin olabilirsiniz.
Kısacası tarihin akışı içinde Almanya'nın Avrupa'nın merkezinden çevreyi kontrol edebilmesi için tek ciddi engeli Türkiye oluşturmaktadır.
Almanya'dan gelen eleştirilerin sanıldığı kadar iyi niyetli olduğunu sanmayın.
Almanya çevre-merkez kontrol mekanizması içinde Türkiye'yle her zaman ilgili olacak.
Ortada bir çıkar çatışması var ve Güneydoğu Avrupa kanadında Almanya'nın tek ciddi rakibi Türkiye'dir.
BASİTE İNDİRGEMEK DOĞRU OLMAZ
Almanya önümüzdeki 40 sene dünyanın ilk 5 ekonomisinden birisi olmaya devam edecek.
Bu bağlamda Almanya'da çalışan Türkiyelilere ve doğurgan nüfusa ihtiyacı var.
Geçmişte İstanbul-Viyana ekseninde yaşanan çatışma şimdi Ankara-Berlin eksenine kaymış durumda.
Bu bağlamda değinmeden geçemeyeceğim, güç ve prestij kaybetmiş huysuz yeğen Avusturya'nın kendi çapında Türkiye'ye posta koymaya kalkması aslında dayısı Almanya'dan aldığı destekten kaynaklanmakta.
Ancak konuyu "3. Hava Limanını Almanya kıskanıyor" gibi basit örneklere indirgemekte fazla naif olmakta.
HEPSİ TESADÜF MÜ?
Çağdaş olmakla Batı'yı taklit etmek arkasındaki farkı şimdilerde daha iyi idrak etmiş bir toplum olarak dikkat etmemiz gereken gerçekler var.
Evet, Türkiye'yle Almanya arasında bir çıkar çatışması var.
Ancak her iki ülkenin de aynı zamanda birbirine ihtiyacı var.
Belki Erdoğan kendi üslubunla sert bir dil kullanıyor, aşırı eleştiriler getiriyor ama bu sadece medyada rüzgar estiriyor.
İki ülke arasında suyun altında var olan ters akıntıları etkilemiyor.
Tarihin aktığı mecrayı iyi tanımak gerekmekte…
Almanlar gibi aşırı rasyonel bir toplum devletinin ciddi bir kurumunun ciddi politikaları olur.
Alman gizli istihbarat teşkilatının müsteşarı Spiegel gibi derin devlet bağlantıları olan bir dergiye durup dururken mülakat vermez.
Çıkıp kendine Gülen hareketiyle darbe bağlantısı konusunda çanak soru sordurmaz.
…Ve daha da vahimi bu tür sorular tesadüf olamaz. Olsa olsa başka gelişmelerin işaret fişeği olur.
Eğer ben böyle bir durumla karşılaşırsam sadece ama sadece şüphelenirim.
Değerli dostlar şimdilik bu kadar.
Bu analizimde hem Türkiye'deki hem Almanya'daki naif, saftaroz ve dünyadan bihaber liberal medya mensuplarına kapak olsun.
Kazın bacağı öyle değil ama 'Kaz Yürüyüşü' gerçek.