Alevilik Yol, Bektaşilik Tariki Medeniyettir

Haber3.com yazarı İsmail Çetin yazdı: Alevilik Yol, Bektaşilik Tariki Medeniyettir

İsmail Çetin ismailcetin3433@gmail.com

Toplumda farklı görüşleri ön plana çıkaran, tartışmalara zemin oluşturan Alevi, Bektaşi, Tahtacı, Kızılbaş, Şia gibi kelimelerin içeriği hakkında kalemimin yazdığı kadar özüne inerek bilgi vermeye çalışacağım.

Alevilik (Alivi), Kişiyi Allah’a ulaştıran bir yoldur. Gerçek manada ilk ortaya çıkış noktasından ele alıp masaya yatıracak olursak, Hz. Muhammed Efendimizle son bulan nübüvvet yolundan sonra Gadiri Hum’da Halife olarak müjdelenen İmam Ali’yi seven, O’nun gibi yaşamaya çalışan, O’nun yolunda giden kişilere verilen addır.

Aleviliğin nasıl doğduğuna bakacak olursak; Hz. Ali ve Muaviye arasında Sıffin Savaşı (657) baş gösterdiğinde Hz. Ali’nin ordusu savaşı kazanmak üzereyken, Muaviye’nin emriyle yakın adamı Amr İbn-ül As’ın, askerlerin mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını bağlatarak “Allahın kitabı sizinle bizim aramızda hakem olsun.” diye bağırtması sonucu Hz. Ali saldırıyı durdurdu. Bu şekilde Muaviye’nin hilesi işe yaramış ve iki taraftan hakemler seçilmiş, bir sonuca ulaşılamamıştır. Burada Hz. Ali’nin yanında yer alanlara Alivi(Alevi), Muaviye yanında yer alanlara Muaviye yandaşları ve iki tarafta da yer almayanlara da Hariciler denildi. Bu olaydan sonra Müslümanlar üçe bölünmüş oldu.

Bektaşilik,

Bektaşilik, insanı Aleviliğe oradan da Allah’a ulaştıran vasıtadır. Aleviliği amaç olarak kabul edersek, Bektaşilikte araçtır.

Bektaşilik, adını 13. Yüzyıl başlarında Anadolu'nun Müslüman&Türk Milleti yapılması sürecinde etkin faaliyet gösteren ve Hoca Ahmed Yesevî'nin talebesi, Anadolu’nun Genel Kurmay Başkanı, Horasan Ereni, özbe öz Türk olan Hacı Bektaş-ı Veli'den alan Kur’an üzre, Peygamber Efendimiz ve İmam Ali gibi tertemiz bir yaşam sürülmesi için ortaya çıkan Alivilik yolunu icraya koyup insanlığı Allah’a ulaştırmak için mücadele veren bir tarikattır. Bektaşilik, Anadolu’da Hünkâr’ın ortaya koyduğu çalışmalarla beraber bir umman, bir medeniyet halini almıştır.

Alevilik, hak yol uğruna taraf olanların oluşturduğu bir yoldur. Bektaşilik ise Hünkâr tarafından kurulan Anadolu’yu Türklük ve  Ehli Beytle kısaca İslam’la buluşturan medeniyettir.

Anadolu’yu Ehli Beyt nefesiyle Müslüman&Türk yapan Hacı Bektaşi Velinin en büyük amaçlarından biride Anadolu Selçuklu Devletinin Ehli Beyt akımından çıktıktan sonra çöküş döneminin son yıllarında Horasan’dan gelerek kurtarmaktı. Ne yazık ki bütün çabalarına rağmen kurtaramamış ardından Ehli Beyt nefesiyle kurulan Osmanlının temellerini atmıştır. Ömrü yetmeyen Hünkâr’ın vazifesini yine Ehli Beyt çatısı altında olan Ahilik yolunun Şeyhi Edebalı Osmanlı’yı manevi olarak kurmuştur.

Tahtacı kime denir?

Tahtacılar, genel olarak Akdeniz ve Ege bölgesinde yaşayan soyu Oğuz boylarına dayanan, Osmanlı İmparatorluğunu kuran Yörük Alevilerine verilen isimdir. Yavuz Sultan Selim ordusunu Alevilerin üzerine Antalya Korkuteli merkezli olarak gönderip katletmeye başladığında arazi, ev vs. her şeylerini bırakıp ormanlara kaçarak orman işçiliği yapmaya başlamışlar ve geçimlerini sağlamışlardır. İşte uzun yıllar ormanlarda yaşayan ve daha yerleşik hayata geçeli 50-60 yıl olan, ülkemizin gerçek sahibi Yörük Alevilerine Tahtacı denilmiştir.

Hacı Bektaşi Veli Kimdir?

Horasan’dan gelerek Yörük Alevilerini Bektaşi medeniyetine dahledip, bu inanışların üst kimliği olan özünde Kur’an üzre yaşayan, Peygamberimizin masum pak Ehli Beyt’inin yolunu bütün Anadolu’ya nakşeden,

Ülkemizdeki etnik kimlikleri tek çatı altında birleştirip Türk yaptıktan sonra,

Bu iki üst kimliği mayasıyla yoğurup Müslüman&Türk milleti haline getiren, Türk denince Müslüman, Müslüman denilince Türk’ü akla getiren Anadolu’nun Genel Kurmay Başkanı, Erenler Ereni, Yeniçerilerin Piri, Türkoğlu Türk Hünkâr Hacı Bektaşi Veli.

Şia ne demek, nasıl ön plana çıkmıştır?

Şia, Peygamber Efendimiz hayatta iken ön plana çıkan bir kelimedir. Dost, yakın arkadaş manasına gelmektedir. Nasıl ki Peygamber Efendimizin Sahabeleri var ise, İmam Ali Efendimizin de Şialarının mevcut olduğu bilinmektedir. Genç bir delikanlı olan İmam Ali’yi yakın arkadaşlarıyla sohbet ederken gören Peygamber Efendimiz, “Ali Şia’ları ile sohbet ediyor” demesiyle birlikte o günden sonra Şia kelimesi daha da ön plana çıkmıştır.

Şia ile alakalı önemli bir anekdotu da altını çizerek aktaracak olursak, Peygamber Efendimizin rıhletiyle beraber Selman-ı Farisi, Ebu-Zer Gifari,Mikdad bin Esved,Ammar b. Yasir,Halid b. Said b. As, Ebu Eyyub El-Ensari … Gibi isimler hem Peygamber Efendimize sahabe hem de İmam Ali’ye Şia olmuşlardır.

Şia kelimesi Türkiye’nin hiçbir bölgesinde kullanılmaz!

Ülkemizde, çatısı Ehli Beyt olan bu hak yolda Alevi, Tahtacı, Bektaşi kelimeleri ağırlıklı olarak hâkimken, hiçbir bölgemizde Şia kelimesi kullanılmaz. Şia kelimesini daha çok İran, Arap ülkeleri ve Ortadoğu’daki Ehli Beyt taraftarları kullanmaktadır.

Kızılbaş, İmam Ali taraflarının bir savaşta ayırt edilmek için İslam’ın renk simgelerinden birisi olan kırmızı renkli bez parçasını başlarına sarmasıyla oluşan sadece bir simgeden ibaret olan kelimedir. Doğuşuna bakacak olursak Alevilik ve Bektaşilik gibi bir anlam yüklememiz doğru olmaz.

Şia ile Alevi Arasındaki fark nedir?

Şia, Peygamber Efendimiz hayatta iken bir amaca hizmet etmeyen, ideolojisi olmayan sadece dost manasını taşıyan Peygamber Efendimizin “Ali’nin Şia’ları” demesiyle ön plana çıkmış bir kelimedir.

Alevilik ise, Peygamber Efendimizin rıhletinden sonra ortaya çıkan Kur’an üzre Peygamber Efendimiz gibi yaşamış ve zerre miktar canı, malı pahasına taviz vermemiş İmam Ali’yi seven ve O’nun gibi yaşamaya çalışan bir savaşın neticesinde hakemlik vazifesi sonrasında ortaya çıkmış hak yolun savunucularıdır.

Buradan hareketle özüne dönüp bütünüyle ele alacak olursak; Bektaşi, Tahtacı, Şia, Kızılbaş kişileri Aleviliğe taşır. Alevilik Ehli Beyt’e, Ehli Beytte Resulün yolunda, Kur’anın izinde Allah’a taşır.

Bu güne gelecek olursak, İslamın fitnelerle tahribatlara uğratıldığını açık ve seçik görmekteyiz. Haçlı zihniyetleri ve içteki işbirlikçi kafalar ülkemizi karıştırmak, İslamı zedelemek adına Ehli Beyt inanışını farklı batıl yollar kurarak ve içine doğru olmayan fikirleri sokarak tahribatlar oluşturmuşlardır. Ehli Beyt taraftarıyla alakalı aslı astarı olmayan çarpık fikirlerin ortaya atılmasının mimarı da İslam’a zarar vermeye çalışan fitne zihniyetlerdir. Burada altı çizilmesi gereken bizlere düşen en önemli görev Merhum Haydar Baş hocamız gibi Ehli Beyt çatısı altında, al kanlı bayrağımız gölgesinde, Atatürk’ün izinde ötekileştirmeden Hacı Bektaşi Felsefesi ile 85 Milyonu bir beraber yapmaktır.  

Çünkü ortada net bir gerçek var. Doğruyu arayacak olursak doğru her daim tektir. İslam’da da tek doğru mevcuttur. İslam’ın özü "Allahümme Salli Âlâ Muhammedin ve Alâ Ali Muhammed." Salâvatı Şerefesini baz alıp hareket edecek olursak doğru yol açık ortadadır. Allah, Muhammed, Ali yoludur.

">

Toplumda farklı görüşleri ön plana çıkaran, tartışmalara zemin oluşturan Alevi, Bektaşi, Tahtacı, Kızılbaş, Şia gibi kelimelerin içeriği hakkında kalemimin yazdığı kadar özüne inerek bilgi vermeye çalışacağım.

Alevilik (Alivi), Kişiyi Allah’a ulaştıran bir yoldur. Gerçek manada ilk ortaya çıkış noktasından ele alıp masaya yatıracak olursak, Hz. Muhammed Efendimizle son bulan nübüvvet yolundan sonra Gadiri Hum’da Halife olarak müjdelenen İmam Ali’yi seven, O’nun gibi yaşamaya çalışan, O’nun yolunda giden kişilere verilen addır.

Aleviliğin nasıl doğduğuna bakacak olursak; Hz. Ali ve Muaviye arasında Sıffin Savaşı (657) baş gösterdiğinde Hz. Ali’nin ordusu savaşı kazanmak üzereyken, Muaviye’nin emriyle yakın adamı Amr İbn-ül As’ın, askerlerin mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını bağlatarak “Allahın kitabı sizinle bizim aramızda hakem olsun.” diye bağırtması sonucu Hz. Ali saldırıyı durdurdu. Bu şekilde Muaviye’nin hilesi işe yaramış ve iki taraftan hakemler seçilmiş, bir sonuca ulaşılamamıştır. Burada Hz. Ali’nin yanında yer alanlara Alivi(Alevi), Muaviye yanında yer alanlara Muaviye yandaşları ve iki tarafta da yer almayanlara da Hariciler denildi. Bu olaydan sonra Müslümanlar üçe bölünmüş oldu.

Bektaşilik,

Bektaşilik, insanı Aleviliğe oradan da Allah’a ulaştıran vasıtadır. Aleviliği amaç olarak kabul edersek, Bektaşilikte araçtır.

Bektaşilik, adını 13. Yüzyıl başlarında Anadolu'nun Müslüman&Türk Milleti yapılması sürecinde etkin faaliyet gösteren ve Hoca Ahmed Yesevî'nin talebesi, Anadolu’nun Genel Kurmay Başkanı, Horasan Ereni, özbe öz Türk olan Hacı Bektaş-ı Veli'den alan Kur’an üzre, Peygamber Efendimiz ve İmam Ali gibi tertemiz bir yaşam sürülmesi için ortaya çıkan Alivilik yolunu icraya koyup insanlığı Allah’a ulaştırmak için mücadele veren bir tarikattır. Bektaşilik, Anadolu’da Hünkâr’ın ortaya koyduğu çalışmalarla beraber bir umman, bir medeniyet halini almıştır.

Alevilik, hak yol uğruna taraf olanların oluşturduğu bir yoldur. Bektaşilik ise Hünkâr tarafından kurulan Anadolu’yu Türklük ve  Ehli Beytle kısaca İslam’la buluşturan medeniyettir.

Anadolu’yu Ehli Beyt nefesiyle Müslüman&Türk yapan Hacı Bektaşi Velinin en büyük amaçlarından biride Anadolu Selçuklu Devletinin Ehli Beyt akımından çıktıktan sonra çöküş döneminin son yıllarında Horasan’dan gelerek kurtarmaktı. Ne yazık ki bütün çabalarına rağmen kurtaramamış ardından Ehli Beyt nefesiyle kurulan Osmanlının temellerini atmıştır. Ömrü yetmeyen Hünkâr’ın vazifesini yine Ehli Beyt çatısı altında olan Ahilik yolunun Şeyhi Edebalı Osmanlı’yı manevi olarak kurmuştur.

Tahtacı kime denir?

Tahtacılar, genel olarak Akdeniz ve Ege bölgesinde yaşayan soyu Oğuz boylarına dayanan, Osmanlı İmparatorluğunu kuran Yörük Alevilerine verilen isimdir. Yavuz Sultan Selim ordusunu Alevilerin üzerine Antalya Korkuteli merkezli olarak gönderip katletmeye başladığında arazi, ev vs. her şeylerini bırakıp ormanlara kaçarak orman işçiliği yapmaya başlamışlar ve geçimlerini sağlamışlardır. İşte uzun yıllar ormanlarda yaşayan ve daha yerleşik hayata geçeli 50-60 yıl olan, ülkemizin gerçek sahibi Yörük Alevilerine Tahtacı denilmiştir.

Hacı Bektaşi Veli Kimdir?

Horasan’dan gelerek Yörük Alevilerini Bektaşi medeniyetine dahledip, bu inanışların üst kimliği olan özünde Kur’an üzre yaşayan, Peygamberimizin masum pak Ehli Beyt’inin yolunu bütün Anadolu’ya nakşeden,

Ülkemizdeki etnik kimlikleri tek çatı altında birleştirip Türk yaptıktan sonra,

Bu iki üst kimliği mayasıyla yoğurup Müslüman&Türk milleti haline getiren, Türk denince Müslüman, Müslüman denilince Türk’ü akla getiren Anadolu’nun Genel Kurmay Başkanı, Erenler Ereni, Yeniçerilerin Piri, Türkoğlu Türk Hünkâr Hacı Bektaşi Veli.

Şia ne demek, nasıl ön plana çıkmıştır?

Şia, Peygamber Efendimiz hayatta iken ön plana çıkan bir kelimedir. Dost, yakın arkadaş manasına gelmektedir. Nasıl ki Peygamber Efendimizin Sahabeleri var ise, İmam Ali Efendimizin de Şialarının mevcut olduğu bilinmektedir. Genç bir delikanlı olan İmam Ali’yi yakın arkadaşlarıyla sohbet ederken gören Peygamber Efendimiz, “Ali Şia’ları ile sohbet ediyor” demesiyle birlikte o günden sonra Şia kelimesi daha da ön plana çıkmıştır.

Şia ile alakalı önemli bir anekdotu da altını çizerek aktaracak olursak, Peygamber Efendimizin rıhletiyle beraber Selman-ı Farisi, Ebu-Zer Gifari,Mikdad bin Esved,Ammar b. Yasir,Halid b. Said b. As, Ebu Eyyub El-Ensari … Gibi isimler hem Peygamber Efendimize sahabe hem de İmam Ali’ye Şia olmuşlardır.

Şia kelimesi Türkiye’nin hiçbir bölgesinde kullanılmaz!

Ülkemizde, çatısı Ehli Beyt olan bu hak yolda Alevi, Tahtacı, Bektaşi kelimeleri ağırlıklı olarak hâkimken, hiçbir bölgemizde Şia kelimesi kullanılmaz. Şia kelimesini daha çok İran, Arap ülkeleri ve Ortadoğu’daki Ehli Beyt taraftarları kullanmaktadır.

Kızılbaş, İmam Ali taraflarının bir savaşta ayırt edilmek için İslam’ın renk simgelerinden birisi olan kırmızı renkli bez parçasını başlarına sarmasıyla oluşan sadece bir simgeden ibaret olan kelimedir. Doğuşuna bakacak olursak Alevilik ve Bektaşilik gibi bir anlam yüklememiz doğru olmaz.

Şia ile Alevi Arasındaki fark nedir?

Şia, Peygamber Efendimiz hayatta iken bir amaca hizmet etmeyen, ideolojisi olmayan sadece dost manasını taşıyan Peygamber Efendimizin “Ali’nin Şia’ları” demesiyle ön plana çıkmış bir kelimedir.

Alevilik ise, Peygamber Efendimizin rıhletinden sonra ortaya çıkan Kur’an üzre Peygamber Efendimiz gibi yaşamış ve zerre miktar canı, malı pahasına taviz vermemiş İmam Ali’yi seven ve O’nun gibi yaşamaya çalışan bir savaşın neticesinde hakemlik vazifesi sonrasında ortaya çıkmış hak yolun savunucularıdır.

Buradan hareketle özüne dönüp bütünüyle ele alacak olursak; Bektaşi, Tahtacı, Şia, Kızılbaş kişileri Aleviliğe taşır. Alevilik Ehli Beyt’e, Ehli Beytte Resulün yolunda, Kur’anın izinde Allah’a taşır.

Bu güne gelecek olursak, İslamın fitnelerle tahribatlara uğratıldığını açık ve seçik görmekteyiz. Haçlı zihniyetleri ve içteki işbirlikçi kafalar ülkemizi karıştırmak, İslamı zedelemek adına Ehli Beyt inanışını farklı batıl yollar kurarak ve içine doğru olmayan fikirleri sokarak tahribatlar oluşturmuşlardır. Ehli Beyt taraftarıyla alakalı aslı astarı olmayan çarpık fikirlerin ortaya atılmasının mimarı da İslam’a zarar vermeye çalışan fitne zihniyetlerdir. Burada altı çizilmesi gereken bizlere düşen en önemli görev Merhum Haydar Baş hocamız gibi Ehli Beyt çatısı altında, al kanlı bayrağımız gölgesinde, Atatürk’ün izinde ötekileştirmeden Hacı Bektaşi Felsefesi ile 85 Milyonu bir beraber yapmaktır.  

Çünkü ortada net bir gerçek var. Doğruyu arayacak olursak doğru her daim tektir. İslam’da da tek doğru mevcuttur. İslam’ın özü "Allahümme Salli Âlâ Muhammedin ve Alâ Ali Muhammed." Salâvatı Şerefesini baz alıp hareket edecek olursak doğru yol açık ortadadır. Allah, Muhammed, Ali yoludur.

Tüm yazılarını göster