AKP’nin İslam dünyasında etkili olabilmesi zor

Türkiye İslam dünyasıyla özellikle Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yla kökleri...

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

Türkiye İslam dünyasıyla özellikle Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yla kökleri derinlere giden tarihi bağlara sahip. O bölgelerle güçlü ilişkileri bugün de sürdürmemiz gerektiriyor.

Ancak AKP iktidarının yaklaşımı farklı. İdeolojik saplantıların da etkisiyle, İslam dünyası içinde bir çeşit liderlik veya üstünlük arayışı içinde. İzledikleri siyaset bunu açıkça gösterse de, hayal ettikleri liderlik nasıl olacak kendileri de bilmiyor. Henüz düşünce düzeyinde bile ifadesini ortaya koyabilmiş değiller.

21. yüzyılda AKP’nin, Türkiye’nin veya başkasının İslam dünyasına veya bir bölümüne liderlik etmesi mümkün değil.

Ama hayali bir varsayımla, bölgedeki bazı ülkelerin AKP’nin liderliğini gönüllü kabul ettiklerini düşünelim. Bu işin altından kalkmaları yine çok zor.

Çünkü liderlik ve yönetmek, başka koşullarla beraber, asgari düzeyde bilgi birikimi gerektirir. AKP’nin böyle bir birikime sahip olduğu kuşkulu.

Bu acı gerçeği gösteren somut örnek çok. Türkiye 500 yıldır Irak’la, sadece İran’ın rekabet edebileceği düzeyde güçlü bağlara sahip. Ama ona rağmen yapılan kaba yanlışlar nedeniyle, Irak’ta büyük ölçüde etkisiz durumdalar. Mart 2011’de ilk isyan başladığında Suriye’yi okuyamadılar ve ABD-İsrail ikilisinin destablizasyon siyasetine alet oldular. Şimdi İhvancılık yaparak Arabistan, Mısır, Libya’da etki alanı kazanacaklarını sanıyorlar.

Burada üstünde az durulan bir örneğe daha işaret etmek istiyorum: Cezayir.

Yaz aylarında Libya’nın batısına askeri sevkiyat yapıldı ve Trablus kuşatması kırıldı. Ardından doğuya doğru Sirte limanını ve ana petrol havzasını kapsayan yeni bir harekât planlaması başladı. Mısır buna askeri güç kullanarak karşı çıkacağını açıkladı.

En kritik askeri sorunlardan biri, o civarda lojistik destek ve hava koruması sağlayacak uçaklar için uygun üs olmamasıydı. O aylarda AKP’den üst düzey bir heyet Cezayir’e gitti, Libya sorununda Türkiye’yi desteklemeleri talep edildi. O arada lojistik destek ve hava üssü kullanma hakkı istediler.

Kendilerinden öylesine emindiler ki, iktidar yanlısı kalemler o günlerde Cezayir’in Türkiye’nin yanında, Mısır’ın karşısında yer alacağını müjdeliyordu. Ama öyle olmadı. Cezayir, AKP’nin taleplerinin tümünü nazik bir üslup içinde reddetti. Üs tahsis etmedi.

Cezayir şimdi Libya’da Mısır’la beraber hareket ediyor. Kahire Deklarasyonunu, ateşkesi ve Libya’da 18 ay içinde seçim yapılmasını destekliyor. O arada yabancı askerlerin Libya’yı terk etmesini istiyor. O kapsamda başta Türkiye’nin gönderdiği silahlı güçler var.

                                                             *  *  *

Fransız işgaline karşı Cezayir’in bağımsızlık mücadelesini, Milli Kurtuluş Cephesi veya daha çok Fransızca kısaltmasıyla bilinen FLN yürüttü. Bugün Cezayir hâlâ, bağımsızlıktan sonra FLN’in şekillendirdiği kısmen örtülü askeri rejim tarafından yönetiliyor. Gerçek iktidar büyük ölçüde askerlerin kontrol ettiği İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatının elinde (DRS).

FLN’in genç yaştaki dokuz kurucu lideri 1954’de Fransa’ya karşı kurtuluş savaşını başlattığında, dünyanın dördüncü büyük ordusuna karşı askeri zaferin mümkün olmadığını biliyordu. Zaferin yolu, yaratılacak şiddet sarmalı içinde Fransa’yı gerilla savaşıyla yıpratmak ve uluslararası zeminde tecrit etmekten geçiyordu. Hedef askeri değil siyasi zaferdi.

O nedenle FLN’in tarihi liderleri olarak bilinen dokuz kurucudan üçü, diplomasi savaşını yönetmek için Kahire’de açılan Siyasi Büroda görev aldı. Bağımsız Cezayir’in ilk Cumhurbaşkanı Ahmed bin Bella o üç isimden biridir.

FLN’in planladığı gibi oldu. Cezayirliler kahramanca savaştı. Direnişin unutulmaz isimlerden biri, başkent Cezayir’de şehir savaşında kurye olarak gören yapan 22 yaşındaki Cemile Buhayrad idi. Fransız askerleri genç kızı yakaladı, 17 gün ve gece işkence yaptı, ama Cemile arkadaşlarını ele vermedi. Bütün zamanların en iyi filmlerinden Gillo Pontecorvo’nun “Cezayir Savaşı” (1966) o kahramanların hikayesini anlatır. Ama askeri savaşı kazanamadılar.

Zaferin yolunu Kahire bürosu açtı. Mısır’da Asya Afrika Ülkeleri Konferansı, Endonezya’da bağlantısız ülkeler Bandung Konferansı toplandı. Konu iki kez Birleşmiş Milletler gündemine getirildi. Bu toplantılarda önce FLN’in Cezayir halkının tek meşru temsilcisi olduğu, sonra Cezayir’in kendi kaderini tayin etme hakkı kabul edildi.

İlk Geçici Cezayir Hükümeti yine Kahire’de kuruldu (1958). Paris’teki de Gaulle hükümetiyle görüşmeleri yürüten ve nihayet Cezayir’in bağımsızlığını tanıyan Evian anlaşmasını imzalayan Kahire’deki Geçici Hükümet oldu (1962).

Diplomatik savaşta en büyük destek, konferansların düzenlenmesine ve Cezayir davasının BM’e taşınmasına öncülük eden, Siyasi Büroya ve Cezayir Geçici Hükümetine ev sahipliği yapan Cemal Nasır liderliğindeki Mısır’dan geldi.

Nasır, kişisel itibarını ve Mısır’ın imkanlarını Cezayir davası için seferber etti. Kaybederse Filistin’in kaderini paylaşacak Cezayir’in en büyük koruyucusu Mısır oldu. Türkiye BM’deki oylamalarda Cezayir’i desteklemedi.

Fransa’nın olanca askeri gücüyle Cezayir’in üstüne çullandığı ve 132 yıl süren işgal, bazen hiç bitmeyecek bir kabus gibi görünüyordu. Vahşi işgal öylesine derin izler bıraktı ki, kabustan kurtulan Cezayir yaptığı Anayasaya, kendi askerlerinin başka ülkelere gönderilmesini engelleyen ve dünyadaki tüm çatışmaların barışçı yoldan çözülmesini talep eden hükümler koydu.

Bağımsızlıktan sonra kabul edilen Cezayir milli marşı Kassaman’ın (Yemin Ediyoruz) bestesini Mısırlı müzisyen Muhammed Fevzi yaptı. Yemin Ediyoruz’un duygu seli gibi akan güftesine en uyumlu besteyi o yaratmıştı.

Cezayir-Mısır dayanışması Kuzey Afrika’da Arap milliyetçiliğinin (Arabism) belkemiğidir. Mısırlı Fevzi’nin müziği, o dayanışmanın ölümsüz simgesidir.

Kendi askerlerini başka ülkelere göndermemek için anayasasına hüküm koyan Cezayir’den, AKP’nin başka bir ülkeye asker göndermek amacıyla üs istemesi hayret vericidir.

Daha hayret verici olan, o başka ülkenin komşu Arap ülkesi olmasıdır. Türkiye gibi Arap olmayan bir ülkeye, komşu Arap ülkesi Libya’daki savaşta kullanılmak üzere Cezayir’in destek ve askeri üs verebileceğini AKP nasıl hayal edebildi?

Ama en hayret verici olan, ödünç almayı hayal ettikleri o askeri üssü kullanarak Mısır’a karşı savaş yapmayı, mesela Cezayir’den kaldıracakları F-16’ları Mısır ordusuna karşı muhtemel bir savaşta kullanmayı, buna Cezayir’in izin verebileceğini AKP’nin tasavvur edebilmesidir.

Üst düzey siyasiler her konuya hakim olmayabilir. Dışişlerimiz fiilen devre dışı. Ama oluşturulan bol kadrolu ‘İstişare Kurulları’ içinde Cezayir veya Arap tarihini biraz olsun merak eden, bilen ve  “Hayır, Cezayir’deki üsleri kullanarak Libya’da savaş yapmak olmaz, hele Mısır’la hiç olmaz, Cezayir buna asla onay vermez” diyecek kimse yok mu?

Arap toprağında Mısır’a karşı yapılacak savaş için, Cezayir’den destek ve üs istenir mi?

AKP sözcüleri için Cezayir, sadece Fransa’ya sövmek istedikleri zaman kullanılacak bir malzeme. O Cezayir ki, Fransa işgali öncesinde 300 yıl Osmanlının parçasıydı.

Ne yazık ki AKP’li karar vericilerinin İslam dünyası hakkındaki bilgisi büyük ölçüde İslam İlmihali düzeyinde. Ama o dünyada etkili diplomasi için daha fazlası gerekiyor.

Kaynak: Halukozdalga.com

">

Türkiye İslam dünyasıyla özellikle Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yla kökleri derinlere giden tarihi bağlara sahip. O bölgelerle güçlü ilişkileri bugün de sürdürmemiz gerektiriyor.

Ancak AKP iktidarının yaklaşımı farklı. İdeolojik saplantıların da etkisiyle, İslam dünyası içinde bir çeşit liderlik veya üstünlük arayışı içinde. İzledikleri siyaset bunu açıkça gösterse de, hayal ettikleri liderlik nasıl olacak kendileri de bilmiyor. Henüz düşünce düzeyinde bile ifadesini ortaya koyabilmiş değiller.

21. yüzyılda AKP’nin, Türkiye’nin veya başkasının İslam dünyasına veya bir bölümüne liderlik etmesi mümkün değil.

Ama hayali bir varsayımla, bölgedeki bazı ülkelerin AKP’nin liderliğini gönüllü kabul ettiklerini düşünelim. Bu işin altından kalkmaları yine çok zor.

Çünkü liderlik ve yönetmek, başka koşullarla beraber, asgari düzeyde bilgi birikimi gerektirir. AKP’nin böyle bir birikime sahip olduğu kuşkulu.

Bu acı gerçeği gösteren somut örnek çok. Türkiye 500 yıldır Irak’la, sadece İran’ın rekabet edebileceği düzeyde güçlü bağlara sahip. Ama ona rağmen yapılan kaba yanlışlar nedeniyle, Irak’ta büyük ölçüde etkisiz durumdalar. Mart 2011’de ilk isyan başladığında Suriye’yi okuyamadılar ve ABD-İsrail ikilisinin destablizasyon siyasetine alet oldular. Şimdi İhvancılık yaparak Arabistan, Mısır, Libya’da etki alanı kazanacaklarını sanıyorlar.

Burada üstünde az durulan bir örneğe daha işaret etmek istiyorum: Cezayir.

Yaz aylarında Libya’nın batısına askeri sevkiyat yapıldı ve Trablus kuşatması kırıldı. Ardından doğuya doğru Sirte limanını ve ana petrol havzasını kapsayan yeni bir harekât planlaması başladı. Mısır buna askeri güç kullanarak karşı çıkacağını açıkladı.

En kritik askeri sorunlardan biri, o civarda lojistik destek ve hava koruması sağlayacak uçaklar için uygun üs olmamasıydı. O aylarda AKP’den üst düzey bir heyet Cezayir’e gitti, Libya sorununda Türkiye’yi desteklemeleri talep edildi. O arada lojistik destek ve hava üssü kullanma hakkı istediler.

Kendilerinden öylesine emindiler ki, iktidar yanlısı kalemler o günlerde Cezayir’in Türkiye’nin yanında, Mısır’ın karşısında yer alacağını müjdeliyordu. Ama öyle olmadı. Cezayir, AKP’nin taleplerinin tümünü nazik bir üslup içinde reddetti. Üs tahsis etmedi.

Cezayir şimdi Libya’da Mısır’la beraber hareket ediyor. Kahire Deklarasyonunu, ateşkesi ve Libya’da 18 ay içinde seçim yapılmasını destekliyor. O arada yabancı askerlerin Libya’yı terk etmesini istiyor. O kapsamda başta Türkiye’nin gönderdiği silahlı güçler var.

                                                             *  *  *

Fransız işgaline karşı Cezayir’in bağımsızlık mücadelesini, Milli Kurtuluş Cephesi veya daha çok Fransızca kısaltmasıyla bilinen FLN yürüttü. Bugün Cezayir hâlâ, bağımsızlıktan sonra FLN’in şekillendirdiği kısmen örtülü askeri rejim tarafından yönetiliyor. Gerçek iktidar büyük ölçüde askerlerin kontrol ettiği İstihbarat ve Güvenlik Teşkilatının elinde (DRS).

FLN’in genç yaştaki dokuz kurucu lideri 1954’de Fransa’ya karşı kurtuluş savaşını başlattığında, dünyanın dördüncü büyük ordusuna karşı askeri zaferin mümkün olmadığını biliyordu. Zaferin yolu, yaratılacak şiddet sarmalı içinde Fransa’yı gerilla savaşıyla yıpratmak ve uluslararası zeminde tecrit etmekten geçiyordu. Hedef askeri değil siyasi zaferdi.

O nedenle FLN’in tarihi liderleri olarak bilinen dokuz kurucudan üçü, diplomasi savaşını yönetmek için Kahire’de açılan Siyasi Büroda görev aldı. Bağımsız Cezayir’in ilk Cumhurbaşkanı Ahmed bin Bella o üç isimden biridir.

FLN’in planladığı gibi oldu. Cezayirliler kahramanca savaştı. Direnişin unutulmaz isimlerden biri, başkent Cezayir’de şehir savaşında kurye olarak gören yapan 22 yaşındaki Cemile Buhayrad idi. Fransız askerleri genç kızı yakaladı, 17 gün ve gece işkence yaptı, ama Cemile arkadaşlarını ele vermedi. Bütün zamanların en iyi filmlerinden Gillo Pontecorvo’nun “Cezayir Savaşı” (1966) o kahramanların hikayesini anlatır. Ama askeri savaşı kazanamadılar.

Zaferin yolunu Kahire bürosu açtı. Mısır’da Asya Afrika Ülkeleri Konferansı, Endonezya’da bağlantısız ülkeler Bandung Konferansı toplandı. Konu iki kez Birleşmiş Milletler gündemine getirildi. Bu toplantılarda önce FLN’in Cezayir halkının tek meşru temsilcisi olduğu, sonra Cezayir’in kendi kaderini tayin etme hakkı kabul edildi.

İlk Geçici Cezayir Hükümeti yine Kahire’de kuruldu (1958). Paris’teki de Gaulle hükümetiyle görüşmeleri yürüten ve nihayet Cezayir’in bağımsızlığını tanıyan Evian anlaşmasını imzalayan Kahire’deki Geçici Hükümet oldu (1962).

Diplomatik savaşta en büyük destek, konferansların düzenlenmesine ve Cezayir davasının BM’e taşınmasına öncülük eden, Siyasi Büroya ve Cezayir Geçici Hükümetine ev sahipliği yapan Cemal Nasır liderliğindeki Mısır’dan geldi.

Nasır, kişisel itibarını ve Mısır’ın imkanlarını Cezayir davası için seferber etti. Kaybederse Filistin’in kaderini paylaşacak Cezayir’in en büyük koruyucusu Mısır oldu. Türkiye BM’deki oylamalarda Cezayir’i desteklemedi.

Fransa’nın olanca askeri gücüyle Cezayir’in üstüne çullandığı ve 132 yıl süren işgal, bazen hiç bitmeyecek bir kabus gibi görünüyordu. Vahşi işgal öylesine derin izler bıraktı ki, kabustan kurtulan Cezayir yaptığı Anayasaya, kendi askerlerinin başka ülkelere gönderilmesini engelleyen ve dünyadaki tüm çatışmaların barışçı yoldan çözülmesini talep eden hükümler koydu.

Bağımsızlıktan sonra kabul edilen Cezayir milli marşı Kassaman’ın (Yemin Ediyoruz) bestesini Mısırlı müzisyen Muhammed Fevzi yaptı. Yemin Ediyoruz’un duygu seli gibi akan güftesine en uyumlu besteyi o yaratmıştı.

Cezayir-Mısır dayanışması Kuzey Afrika’da Arap milliyetçiliğinin (Arabism) belkemiğidir. Mısırlı Fevzi’nin müziği, o dayanışmanın ölümsüz simgesidir.

Kendi askerlerini başka ülkelere göndermemek için anayasasına hüküm koyan Cezayir’den, AKP’nin başka bir ülkeye asker göndermek amacıyla üs istemesi hayret vericidir.

Daha hayret verici olan, o başka ülkenin komşu Arap ülkesi olmasıdır. Türkiye gibi Arap olmayan bir ülkeye, komşu Arap ülkesi Libya’daki savaşta kullanılmak üzere Cezayir’in destek ve askeri üs verebileceğini AKP nasıl hayal edebildi?

Ama en hayret verici olan, ödünç almayı hayal ettikleri o askeri üssü kullanarak Mısır’a karşı savaş yapmayı, mesela Cezayir’den kaldıracakları F-16’ları Mısır ordusuna karşı muhtemel bir savaşta kullanmayı, buna Cezayir’in izin verebileceğini AKP’nin tasavvur edebilmesidir.

Üst düzey siyasiler her konuya hakim olmayabilir. Dışişlerimiz fiilen devre dışı. Ama oluşturulan bol kadrolu ‘İstişare Kurulları’ içinde Cezayir veya Arap tarihini biraz olsun merak eden, bilen ve  “Hayır, Cezayir’deki üsleri kullanarak Libya’da savaş yapmak olmaz, hele Mısır’la hiç olmaz, Cezayir buna asla onay vermez” diyecek kimse yok mu?

Arap toprağında Mısır’a karşı yapılacak savaş için, Cezayir’den destek ve üs istenir mi?

AKP sözcüleri için Cezayir, sadece Fransa’ya sövmek istedikleri zaman kullanılacak bir malzeme. O Cezayir ki, Fransa işgali öncesinde 300 yıl Osmanlının parçasıydı.

Ne yazık ki AKP’li karar vericilerinin İslam dünyası hakkındaki bilgisi büyük ölçüde İslam İlmihali düzeyinde. Ama o dünyada etkili diplomasi için daha fazlası gerekiyor.

Kaynak: Halukozdalga.com

Tüm yazılarını göster