Suriye savaşı şu günlerde dokuzuncu yılını doldurdu, 10. yılına girdi. Suriye 10 yıldır acı çekiyor.
İngiltere merkezli ve rejim karşıtı Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin verilerine göre, bu süre içinde yaklaşık 385 000 insan öldü:
116 000 sivil.
130 000 Suriye Ordusu, İran, Hizbullah dahil tüm rejim yanlısı güçlerin askerleri.
125 000 Cihatçılar dahil tüm muhalif savaşçılar.
14 000 Kürt milisleri.
Dile kolay. Tam 385 000 can!
Buna karşılık AKP iktidarı, yanlışlar zinciri üzerine kurulu Suriye siyasetini veya Cumhuriyet tarihinin en pahalı dış politika macerasını, 10 yıldır kesintisiz sürdürüyor. Suriye iç savaşında en büyük zarar gören ülke Türkiye. Üstelik daha hangi bedeler ödeyeceğiz bilmiyoruz.
2011’de başlayan dışardan askeri müdahaleyle Şam’da rejim değiştirme macerasına Türkiye katılmak zorunda değildi.
Rejimin yıkılmayacağı 2017’de belli olunca ABD, Suudi Arabistan gibi eski ortakların hepsi rejim değiştirme projesinden vaz geçti. Türkiye tek başına o maceraya devam etmek zorunda değildi.
Şimdi Suriye krizinin merkezi İdlip. AKP iktidarı İdlip’te sıkışmış durumda.
Ocak ayıdan itibaren Esed rejimi Rusya’nın yoğun desteği altında İdlip’te ilerlemeye ve Cihatçı militanları elinde tuttukları köy ve kasabalardan temizlemeye başladı. AKP büyük rahatsızlık duydu, üst üste ültimatom verdi, en yüksek ağızdan defalarca Suriye ordusu gerisi çekilsin yoksa bu işi biz yaparız diye askeri güç tehdidine başvurdu. İdlip hava sahası tamamen hasım tarafından kontrol ediliyordu. Ona rağmen eşine az rastlanır ölçüde riskli bir kararla, İdlip’e büyük askeri güç yığıldı.
Çatışmalar başladıktan kısa süre sonra 27 Şubat’ta 33 askerimiz Rus ve Suriye uçaklarının bombardımanı sonucu şehit oldu. Savaşın kontrol dışına çıkıp büyümesini ve uluslararası bir soruna dönüşmesini kesinlikle istemeyen Putin, tek taraflı 48 saat ateşkes ilan etti, Rus uçaklarını uçurmadı. Böylece Türk tarafının öfkesini boşaltması da sağlanmış olacaktı. O günlerde TSK destekli güçler M5 üzerindeki kritik Serakip kasabası dahil bazı kazanımlar elde etti.
Ancak Rus uçaklarının uçmaya başlaması ve havada kontrolü tekrar ele almasıyla, son derece hızlı bir şekilde Serakip dahil bütün kazanımlar geri verildi.
AKP iktidarı sonuç alamadığını, arazide tehlikeli şekilde sıkıştığını gördü ve ateşkes isteyen taraf oldu. Putin ağırdan aldı, İstanbul davetini reddetti, ama ısrarlı ateşkes talepleri karşısında, 5 Mart Moskova randevusunu verdi.
Putin karşısında, arazideki başarısı sıfırlanarak Moskova’ya eli zayıf gelmiş bir AKP heyeti görmek istiyordu. Öyle oldu. Müzakerelerde AKP’nin taviz taleplerinin hiç biri kabul görmedi.
İşaret edelim ki, arazide beraber hareket eden Suriye-Rus-İran güçleri kararlı ama TSK kuvvetlerine karşı dikkatli, kontrollü ve sınırlı hasar verecek şekilde hareket etti.
Bunu hem sonuçlardan hem de dünya medyasında çıkan bazı haberlerden biliyoruz. Mesela İdlip’te bulunduğu dünya kamuoyu tarafından bu çatışmalar sırasında fark edilen İran güçleri, TSK bombardımanı sonucu zayiat görmesine rağmen, haber gönderip bombalamanın durdurulmasını, aksi halde kendi menzilleri içinde vurabilecekleri pek çok TSK hedefi olduğunu bildirdi. İstekleri kabul edildi.
Sonuçta AKP sözcülerinin tehditleri aksine, askeri güç kullanarak Suriye ordusunu 1 metre bile geriletmek mümkün olmadı. İdlip çatışmalarının bazı sonuçları şöyle:
- Öncelikle AKP gördü ki, çok güvendiği Cihatçı milislerin Suriye-Rusya-İran-Hizbullah karşısında hiçbir şansı yok. Büyük askeri destek verilse bile.
- Rusya Türkiye’yi kırmak istemiyor, çünkü AKP iktidarından yararlanmak için yaptığı hesaplar ve önemli beklentiler var. Ama Türkiye için Esed rejimine destek ve Cihatçıları temizleme siyasetini değiştirmesi söz konusu değil.
- AKP’nin İdlip’i uluslararası platforma taşımak için AB’den talep ettiği destek gelmedi. Bunun üzerine öfkeyle mülteciler Yunanistan sınırına gönderildi. Ama bu hamle de ters tepti. AB dış sınırlarını daha güçlü koruma arayışına girdi. Brüksel’de AB liderlerinin ortak basın toplantısı yapmayı dahi reddettiği sonuçsuz bir görüşme yapıldı.
- AKP niçin çok riskli bir şekilde İdlip’e büyük askeri güç yığdı? Çünkü büyük ihtimalle ağır zayiat ve kanlı çatışmalar sonunda ABD’yi bir şekilde savaşın içine çekmeyi umut ediyordu. Zaten açıkça talepte bulundular. Rusya’nın kararlı ama kontrolü tutumunun katkısıyla, AKP o noktada da beklediğini bulamadı.
Başlıca görevi iktidar çevrelerinden topladığı görüş ve bilgilerin propagandasını yaymak olan bir gazeteci kısa süre önce, “ABD’den gereken destek” hakkında AKP’nin tehlikeli hesaplarını yazdı:
“ABD’li yetkililer Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya geldiği 27 Şubat sürecinde seslerini çıkarmadılar. Bir kez daha anlaşıldı ki, ABD ateşin altına odun atmaktan başka bir çaba içinde değil. Türkiye, NATO ve ABD’den gereken desteği bulabilseydi, 5 Mart’taki Erdoğan-Putin zirvesi başka bir zeminde gerçekleşebilirdi” (Abdulkadir Selvi, 16 Mart 2020, Hürriyet).
Dış politikada macera dediğimiz işte tam da bu, ABD’yi savaşın içine çekme çabaları!
Yukarıdaki ilginç ifade aynı zamanda, AKP heyetinin Moskova’ya, kanatları Putin tarafından kırpılarak gitmeye mahkum edildiğinin tamamen farkında olduğunu gösteriyor:
Şimdi İdlip’te ne olacak?
5 Mart ateşkesinin öngördüğü şekilde, M4 yolu trafiğe açılacak. Bu yolun altında Cihatçıların elinde bulunan 100’den fazla yerleşme Cihatçılardan temizlenecek. Görevi Türkiye ve Rusya beraber yapacak. Bu bölgeler tedricen Şam yönetimi altına girecek. Böylece Şam yönetimini geriletmek amacıyla Ankara’nın İdlip’e gönderdiği askeri güç, tam tersi bir görev yapmış olacak.
Bölgede çoğu yabancı militanların oluşturduğu çok sayıda Cihatçı örgüt var. Tevhit ve Cihat Taburu, Kafkasya Tugayı, Dinin Muhafızları Örgütü (Hurras el Din) gibi el Kaide’ye veya onun ideolojisine bağlı olanlar, ateşkes kararını tanımadıklarını ve savaşacaklarını açıkladı.
En güçlü örgüt Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) tavrı henüz net değil. Çatışma yolunu seçen Cihatçı örgütlere karşı Rusya ve müttefikleri herhalde anlayış göstermeyecek.
AKP iktidarı tüm direnişine rağmen M5 yolunun askeri güçle açıldığını gördü. Şimdi M4 yolunun açılmasında herhalde sorun çıkarmayacak. İkna edebildiği Cihatçı örgüt militanlarını İdlip şehir merkezine taşıyıp, orada tahkimat yapmalarını teşvik edebilir. Çünkü onları kullanmak istiyor.
İdlip şehir merkezi ve çevresinde bir Cihatçı beyliği oluşmasına Rusya’nın hoşgörüyle bakması olası değil. M5 yolu, M4 yolu ve çevreleri temizlenip istikrar sağlandıktan sonra sıra İdlip merkezine gelecek.
AKP 10 yıllık Suriye siyasetinin en vahim yanlışlardan birini, hava sahası hasım tarafından kontrol edilen İdlip’e büyük bir konvansiyonel askeri güç yığarak yaptı.
Moskova ziyareti sırasındaki küçük düşürme amaçlı sembolik mizansenler dahil bütün işaretler, Rusya’nın bundan sonra daha sert hareket edebileceğini gösteriyor. Şehir merkezinin temizlenmesi sırasında yanlış yapmaya devam ederse AKP iktidarı kendini İdlip cehennemi içinde bulabilir.
Türkiye’nin yüksek çıkarları Şam’da rejim değişikliği macerasından vazgeçilmesini ve Suriye’de bir an önce istikrar kurulmasını gerektiriyor.
">Suriye savaşı şu günlerde dokuzuncu yılını doldurdu, 10. yılına girdi. Suriye 10 yıldır acı çekiyor.
İngiltere merkezli ve rejim karşıtı Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin verilerine göre, bu süre içinde yaklaşık 385 000 insan öldü:
116 000 sivil.
130 000 Suriye Ordusu, İran, Hizbullah dahil tüm rejim yanlısı güçlerin askerleri.
125 000 Cihatçılar dahil tüm muhalif savaşçılar.
14 000 Kürt milisleri.
Dile kolay. Tam 385 000 can!
Buna karşılık AKP iktidarı, yanlışlar zinciri üzerine kurulu Suriye siyasetini veya Cumhuriyet tarihinin en pahalı dış politika macerasını, 10 yıldır kesintisiz sürdürüyor. Suriye iç savaşında en büyük zarar gören ülke Türkiye. Üstelik daha hangi bedeler ödeyeceğiz bilmiyoruz.
2011’de başlayan dışardan askeri müdahaleyle Şam’da rejim değiştirme macerasına Türkiye katılmak zorunda değildi.
Rejimin yıkılmayacağı 2017’de belli olunca ABD, Suudi Arabistan gibi eski ortakların hepsi rejim değiştirme projesinden vaz geçti. Türkiye tek başına o maceraya devam etmek zorunda değildi.
Şimdi Suriye krizinin merkezi İdlip. AKP iktidarı İdlip’te sıkışmış durumda.
Ocak ayıdan itibaren Esed rejimi Rusya’nın yoğun desteği altında İdlip’te ilerlemeye ve Cihatçı militanları elinde tuttukları köy ve kasabalardan temizlemeye başladı. AKP büyük rahatsızlık duydu, üst üste ültimatom verdi, en yüksek ağızdan defalarca Suriye ordusu gerisi çekilsin yoksa bu işi biz yaparız diye askeri güç tehdidine başvurdu. İdlip hava sahası tamamen hasım tarafından kontrol ediliyordu. Ona rağmen eşine az rastlanır ölçüde riskli bir kararla, İdlip’e büyük askeri güç yığıldı.
Çatışmalar başladıktan kısa süre sonra 27 Şubat’ta 33 askerimiz Rus ve Suriye uçaklarının bombardımanı sonucu şehit oldu. Savaşın kontrol dışına çıkıp büyümesini ve uluslararası bir soruna dönüşmesini kesinlikle istemeyen Putin, tek taraflı 48 saat ateşkes ilan etti, Rus uçaklarını uçurmadı. Böylece Türk tarafının öfkesini boşaltması da sağlanmış olacaktı. O günlerde TSK destekli güçler M5 üzerindeki kritik Serakip kasabası dahil bazı kazanımlar elde etti.
Ancak Rus uçaklarının uçmaya başlaması ve havada kontrolü tekrar ele almasıyla, son derece hızlı bir şekilde Serakip dahil bütün kazanımlar geri verildi.
AKP iktidarı sonuç alamadığını, arazide tehlikeli şekilde sıkıştığını gördü ve ateşkes isteyen taraf oldu. Putin ağırdan aldı, İstanbul davetini reddetti, ama ısrarlı ateşkes talepleri karşısında, 5 Mart Moskova randevusunu verdi.
Putin karşısında, arazideki başarısı sıfırlanarak Moskova’ya eli zayıf gelmiş bir AKP heyeti görmek istiyordu. Öyle oldu. Müzakerelerde AKP’nin taviz taleplerinin hiç biri kabul görmedi.
İşaret edelim ki, arazide beraber hareket eden Suriye-Rus-İran güçleri kararlı ama TSK kuvvetlerine karşı dikkatli, kontrollü ve sınırlı hasar verecek şekilde hareket etti.
Bunu hem sonuçlardan hem de dünya medyasında çıkan bazı haberlerden biliyoruz. Mesela İdlip’te bulunduğu dünya kamuoyu tarafından bu çatışmalar sırasında fark edilen İran güçleri, TSK bombardımanı sonucu zayiat görmesine rağmen, haber gönderip bombalamanın durdurulmasını, aksi halde kendi menzilleri içinde vurabilecekleri pek çok TSK hedefi olduğunu bildirdi. İstekleri kabul edildi.
Sonuçta AKP sözcülerinin tehditleri aksine, askeri güç kullanarak Suriye ordusunu 1 metre bile geriletmek mümkün olmadı. İdlip çatışmalarının bazı sonuçları şöyle:
- Öncelikle AKP gördü ki, çok güvendiği Cihatçı milislerin Suriye-Rusya-İran-Hizbullah karşısında hiçbir şansı yok. Büyük askeri destek verilse bile.
- Rusya Türkiye’yi kırmak istemiyor, çünkü AKP iktidarından yararlanmak için yaptığı hesaplar ve önemli beklentiler var. Ama Türkiye için Esed rejimine destek ve Cihatçıları temizleme siyasetini değiştirmesi söz konusu değil.
- AKP’nin İdlip’i uluslararası platforma taşımak için AB’den talep ettiği destek gelmedi. Bunun üzerine öfkeyle mülteciler Yunanistan sınırına gönderildi. Ama bu hamle de ters tepti. AB dış sınırlarını daha güçlü koruma arayışına girdi. Brüksel’de AB liderlerinin ortak basın toplantısı yapmayı dahi reddettiği sonuçsuz bir görüşme yapıldı.
- AKP niçin çok riskli bir şekilde İdlip’e büyük askeri güç yığdı? Çünkü büyük ihtimalle ağır zayiat ve kanlı çatışmalar sonunda ABD’yi bir şekilde savaşın içine çekmeyi umut ediyordu. Zaten açıkça talepte bulundular. Rusya’nın kararlı ama kontrolü tutumunun katkısıyla, AKP o noktada da beklediğini bulamadı.
Başlıca görevi iktidar çevrelerinden topladığı görüş ve bilgilerin propagandasını yaymak olan bir gazeteci kısa süre önce, “ABD’den gereken destek” hakkında AKP’nin tehlikeli hesaplarını yazdı:
“ABD’li yetkililer Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya geldiği 27 Şubat sürecinde seslerini çıkarmadılar. Bir kez daha anlaşıldı ki, ABD ateşin altına odun atmaktan başka bir çaba içinde değil. Türkiye, NATO ve ABD’den gereken desteği bulabilseydi, 5 Mart’taki Erdoğan-Putin zirvesi başka bir zeminde gerçekleşebilirdi” (Abdulkadir Selvi, 16 Mart 2020, Hürriyet).
Dış politikada macera dediğimiz işte tam da bu, ABD’yi savaşın içine çekme çabaları!
Yukarıdaki ilginç ifade aynı zamanda, AKP heyetinin Moskova’ya, kanatları Putin tarafından kırpılarak gitmeye mahkum edildiğinin tamamen farkında olduğunu gösteriyor:
Şimdi İdlip’te ne olacak?
5 Mart ateşkesinin öngördüğü şekilde, M4 yolu trafiğe açılacak. Bu yolun altında Cihatçıların elinde bulunan 100’den fazla yerleşme Cihatçılardan temizlenecek. Görevi Türkiye ve Rusya beraber yapacak. Bu bölgeler tedricen Şam yönetimi altına girecek. Böylece Şam yönetimini geriletmek amacıyla Ankara’nın İdlip’e gönderdiği askeri güç, tam tersi bir görev yapmış olacak.
Bölgede çoğu yabancı militanların oluşturduğu çok sayıda Cihatçı örgüt var. Tevhit ve Cihat Taburu, Kafkasya Tugayı, Dinin Muhafızları Örgütü (Hurras el Din) gibi el Kaide’ye veya onun ideolojisine bağlı olanlar, ateşkes kararını tanımadıklarını ve savaşacaklarını açıkladı.
En güçlü örgüt Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) tavrı henüz net değil. Çatışma yolunu seçen Cihatçı örgütlere karşı Rusya ve müttefikleri herhalde anlayış göstermeyecek.
AKP iktidarı tüm direnişine rağmen M5 yolunun askeri güçle açıldığını gördü. Şimdi M4 yolunun açılmasında herhalde sorun çıkarmayacak. İkna edebildiği Cihatçı örgüt militanlarını İdlip şehir merkezine taşıyıp, orada tahkimat yapmalarını teşvik edebilir. Çünkü onları kullanmak istiyor.
İdlip şehir merkezi ve çevresinde bir Cihatçı beyliği oluşmasına Rusya’nın hoşgörüyle bakması olası değil. M5 yolu, M4 yolu ve çevreleri temizlenip istikrar sağlandıktan sonra sıra İdlip merkezine gelecek.
AKP 10 yıllık Suriye siyasetinin en vahim yanlışlardan birini, hava sahası hasım tarafından kontrol edilen İdlip’e büyük bir konvansiyonel askeri güç yığarak yaptı.
Moskova ziyareti sırasındaki küçük düşürme amaçlı sembolik mizansenler dahil bütün işaretler, Rusya’nın bundan sonra daha sert hareket edebileceğini gösteriyor. Şehir merkezinin temizlenmesi sırasında yanlış yapmaya devam ederse AKP iktidarı kendini İdlip cehennemi içinde bulabilir.
Türkiye’nin yüksek çıkarları Şam’da rejim değişikliği macerasından vazgeçilmesini ve Suriye’de bir an önce istikrar kurulmasını gerektiriyor.