Kızım, Boğaz’daki 29 Ekim gösterilerini izlemeye gidelim diye teklif edince, oluşacak kalabalığı ve gidiş dönüş zorluğumuzu düşünerek, içimden gitmek gelmiyordu. Ancak, geçtiğimiz yıl 29 Ekim’de tekneden izlediğimiz o muhteşem kutlamayı kızımın da görmesini isteyerek, bir baba olarak hayır diyemedim ve gidelim dedim. Ailece kırmızı beyaz vurgusu yaptığımız kıyafetlerimizi giyerek, Bakırköy’den Üsküdar’a gitmek üzere saat 16.45 sularında Marmaray’a bindik. Çünkü, Üsküdar’dan birinci köprüyü çok rahat görebileceğimizi ve gösterileri en iyi şekilde izleyebileceğimizi düşünüyorduk.
Bakırköy’den Marmaray’a rahatlıkla bindiğimizi söyleyebiliriz. Ancak, sonraki duraklarda kalabalığın çok arttığını gözlemledik. Üsküdar durağına ulaştığımızda olağanüstü kalabalığı görünce, içimden eyvah dedim. Öyle bir manzara vardı ki, bir grup insan çıkışa doğru ilerlemeye çalışıyor, karşı taraftan da bir başka grup insan da tekrar dönmek üzere içeri girmeye çalışıyordu. Üsküdar Meydanı’na çıkınca, önce derin bir nefes aldık, ardından o mahşeri kalabalığı görünce, gösterileri nerede nasıl izleyeceğimiz endişesine kapıldık.
Sahiller insanlar ile doluydu, yüksek buldukları her şeyin üzerine çıkmış, hatta otobüs duraklarının üzerine bile çıkmış insanlar vardı. Amaçları, gösterileri izleyebilmekti. Saat 17.30 olmuş, o sırada 100 Savaş Gemisi Geçişi devam ediyordu. Sahilde gözümüze kestirdiğimiz bir yere yaklaşarak, savaş gemilerinin geçişini izlemek istedik. Ancak, en öndekiler ile bizler arasında neredeyse 10 sıra vardı. En öndekiler ve bir arkasındakiler, geçişi rahatlıkla izleyebiliyordu. Ben ise boy farkım nedeniyle geçişi görebiliyordum. Eşim ve kızım bir hamle ile ön saflara doğru yaklaştılar. Bu sırada aileler, çocuklar, gençler, yetişkinler akın akın geliyor, kalabalığa girip çıkanlar oluyordu. Bir yandan da, hırsızlığa karşı sürekli telefon ve cüzdanımı kontrol ediyordum.
Bu sırada, bulunduğumuz o kalabalık içinde bir anda liderlik görevi üstlenip, çocuklara, boyu kısa olanlara, kadınlara öncelik vererek onların ön taraflara geçmesine yardımcı oldum. Bu esnada birden yüksek sesle “Ön taraftakiler arkadakiler ile yer değişebilir mi? Birazda arkadakiler izlesin” diye bağırdım. Bu çağrım olumlu karşılık bularak, ön kısımdan çıkıp arka kısımdakilere yer verenler, yer değiştirenler oldu. Bu durumdan oldukça memnun oldum. Bu sırada gençlerden birisi “Abi senin gibi biri her yere lazım” diyerek, beni onore etti.
Savaş gemisi geçişlerini izlerken, Almanya’da yaşayan üçü Türk biri Alman dört kişilik bir aile ile tanıştım ve sohbet ettim. Onlara, Almanya’dan ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan Türkiye’nin nasıl göründüğünü ve orada ekonominin nasıl olduğunu sordum. “Almanya’da da ekonomik sıkıntılar olduğunu, bazı emeklilerin çöplerden su vb pet şişeler toplayıp sattığını, Türkiye güçlü olursa biz de orada güçlü oluyoruz. Bize ikinci sınıf insan muamelesi yapamıyorlar” şeklinde değerlendirmede bulundular. Yanımızda bulunan uzun boylu yakışıklı gençler ise, tek tek savaş gemilerini analiz ediyorlar, özelliklerini kendi aralarında konuşuyorlardı.
Savaş gemileri geçişini yaklaşık bir saat izledikten sonra, saat 19.50’de başlayacak dron ışık ve havai fişek gösterilerini izlemeden önce bir şeyler yiyelim diyerek, bulunduğumuz kalabalıktan ayrıldık. Üsküdar’ın iç kısımlarına doğru yürümeye çalışırken, kalabalığın daha da arttığını, yoğun araç trafiği oluştuğunu, lokantalar ve yeme içme yerleri önlerinde kuyruklar oluştuğunu gördük. Gittiğimiz birkaç lokantada uzun kuyruklar olduğunu görünce pide ekmek, simit, peynir, zeytin, domates, yeşil biber ve biraz da kavurma alarak, bir çay ocağının tabure ve masasında, çay eşliğinde akşam yemeğimizi yedik.
Oldukça lezzetli ve keyifli bir akşam yemeğimiz sonrası, dron ışık ve havai fişek gösterilerini izleme heyecanıyla, Üsküdar Paşalimanı Parkı’na doğru yürümeye koyulduk. Parka ulaştığımızda, olağanüstü bir kalabalık vardı. Çimlerin üzerine sergilerini açanlar, sandalyelerde oturanlar, ayakta bekleyenler, ağaçlara tırmananlar, Sakarya’dan, Ankara’dan, İstanbul’un her bölgesinden gelen insanlar vardı. Herkes heyecanla gösterilerin başlamasını bekliyor, gösterilen başlamasına kaç dakika kaldığını hesaplıyordu. Biz ise, köprüyü gören bir yere yerleşerek, beklemeye başladık. Bu arada yanımızda bulunan Küçükçekmece’den gelen altı kişilik bir aile, “Beşiktaş’ı kastederek acaba karşıdan mı izleseydik” diye konumlarını sorgularken, bir yandan da bu kalabalıkta tanesi 20 liradan olsa satılabilecek simitten elde edilecek kazancı konuşuyordu.
Yaklaşık 30 dakika bekleme sonrası, saatler 20.00’ye yaklaşırken birinci köprünün ikinci köprüye doğru öbür tarafında uzaktan havai fişekler görülmeye başladı. Ardından, birinci köprünün yine öbür tarafına doğru, köprünün bir ucunda, dronların ışık gösterileri ile oluşturduğu şekiller belirmeye başladı. Ancak, boyum uzun olmasına rağmen ben bile bu gösterileri zor görebildim. Dronların yaptığı ışık gösterileri ise, şekiller tam olarak görülemeden ve ne oldukları anlaşılamadan sona erdi. Kalabalık, ne olduğunu ne bittiğini anlayamadı. Etrafımda bulunan bazı insanlar ümitli ve iyi niyetli olarak, gösterilerin tam olarak henüz başlamadığını, beklemek gerektiğini ifade ediyordu. Kızım ise, saat 20.30’a kadar bekleyelim diyordu. Saat 20.30’a kadar bekleyip, beklediğimizi bulamamanın hayal kırıklığı içerisinde, kalabalık ile birlikte oradan ayrılmaya başladık. Birlikte yürüdüğümüz çok sayıda kişi, aynı şaşkınlık ve hayal kırıklığını yaşıyordu.
Üsküdar Paşalimanı Parkı’ndan ayrılırken, o insan kalabalığı ile evimize, Bakırköy’e nasıl döneceğimiz endişesine kapıldık. Bu arada, Marmaray Üsküdar İstasyon girişinin kapatıldığı haberi ulaşmıştı. Böyle olunca, vapurla Eminönü’ne geçelim, vapurda Boğaz’ın güzelliklerini izleyelim ve Eminönü’nden Bakırköy’e geçelim kararı alarak, vapur keyfiyle karşıya geçtik. Eminönü’nde vapurdan inerken ayağım kayıp düşmem, “Ne işin vardı senin oralarda diyen bir gücün dokunuşu” gibiydi. Eminönü sonrası Haliç’ten Metro’ya binerek, sonrasında Yenikapı’dan Marmaray’a aktarma yaparak saat 22.45 gibi Bakırköy’e ulaşmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Yaklaşık 11 bin adım ve altı saatlik bir zamanı kapsayan 29 Ekim Boğaz kutlamalarını tamamlıyorduk.
Ertesi gün TV’lerde, Boğaz’daki dron ışık ve havai fişek gösterilerine ilişkin muhteşem görüntüleri görünce, Üsküdar Sahil ve Paşalimanı Parkı’nda toplanan bizler niye bunları göremedik diye düşündüm. Bir yerde bir yanlışlık vardı. Her şeye rağmen, Cumhuriyetimizin 100. Yıl Coşkusunu halkın içinde kutlamak, yeni insanlar tanımak ve halkın coşkusunu gözlemlemek benim açımdan gayet güzeldi. Keşke, Boğaz’daki gösterileri izlemek üzere sahillere akın eden milyonlarca insanın her noktadan rahatlıkla izleyebileceği görsel şölenler düzenlenmiş olsaydı.
Cumhuriyetimizin 100. Yılında, ülkemizin sahip olduğu kazanımlar ve değerler ile gurur duyarak, ikinci yüzyıla adım atıyoruz. İkinci yüzyılın eksikliklerimizi tespit etme ve yapamadıklarımızı yapma zamanı olduğunu düşünüyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşları başta olmak üzere, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla yad ediyoruz. Cumhuriyetimizin 100. Yılı Kutlu ve Gururlu olsun. Saygılarımla.
Levent KÜÇÜK
Genel Başkan
Tüketiciler Derneği (TÜDER)
Kızım, Boğaz’daki 29 Ekim gösterilerini izlemeye gidelim diye teklif edince, oluşacak kalabalığı ve gidiş dönüş zorluğumuzu düşünerek, içimden gitmek gelmiyordu. Ancak, geçtiğimiz yıl 29 Ekim’de tekneden izlediğimiz o muhteşem kutlamayı kızımın da görmesini isteyerek, bir baba olarak hayır diyemedim ve gidelim dedim. Ailece kırmızı beyaz vurgusu yaptığımız kıyafetlerimizi giyerek, Bakırköy’den Üsküdar’a gitmek üzere saat 16.45 sularında Marmaray’a bindik. Çünkü, Üsküdar’dan birinci köprüyü çok rahat görebileceğimizi ve gösterileri en iyi şekilde izleyebileceğimizi düşünüyorduk.
Bakırköy’den Marmaray’a rahatlıkla bindiğimizi söyleyebiliriz. Ancak, sonraki duraklarda kalabalığın çok arttığını gözlemledik. Üsküdar durağına ulaştığımızda olağanüstü kalabalığı görünce, içimden eyvah dedim. Öyle bir manzara vardı ki, bir grup insan çıkışa doğru ilerlemeye çalışıyor, karşı taraftan da bir başka grup insan da tekrar dönmek üzere içeri girmeye çalışıyordu. Üsküdar Meydanı’na çıkınca, önce derin bir nefes aldık, ardından o mahşeri kalabalığı görünce, gösterileri nerede nasıl izleyeceğimiz endişesine kapıldık.
Sahiller insanlar ile doluydu, yüksek buldukları her şeyin üzerine çıkmış, hatta otobüs duraklarının üzerine bile çıkmış insanlar vardı. Amaçları, gösterileri izleyebilmekti. Saat 17.30 olmuş, o sırada 100 Savaş Gemisi Geçişi devam ediyordu. Sahilde gözümüze kestirdiğimiz bir yere yaklaşarak, savaş gemilerinin geçişini izlemek istedik. Ancak, en öndekiler ile bizler arasında neredeyse 10 sıra vardı. En öndekiler ve bir arkasındakiler, geçişi rahatlıkla izleyebiliyordu. Ben ise boy farkım nedeniyle geçişi görebiliyordum. Eşim ve kızım bir hamle ile ön saflara doğru yaklaştılar. Bu sırada aileler, çocuklar, gençler, yetişkinler akın akın geliyor, kalabalığa girip çıkanlar oluyordu. Bir yandan da, hırsızlığa karşı sürekli telefon ve cüzdanımı kontrol ediyordum.
Bu sırada, bulunduğumuz o kalabalık içinde bir anda liderlik görevi üstlenip, çocuklara, boyu kısa olanlara, kadınlara öncelik vererek onların ön taraflara geçmesine yardımcı oldum. Bu esnada birden yüksek sesle “Ön taraftakiler arkadakiler ile yer değişebilir mi? Birazda arkadakiler izlesin” diye bağırdım. Bu çağrım olumlu karşılık bularak, ön kısımdan çıkıp arka kısımdakilere yer verenler, yer değiştirenler oldu. Bu durumdan oldukça memnun oldum. Bu sırada gençlerden birisi “Abi senin gibi biri her yere lazım” diyerek, beni onore etti.
Savaş gemisi geçişlerini izlerken, Almanya’da yaşayan üçü Türk biri Alman dört kişilik bir aile ile tanıştım ve sohbet ettim. Onlara, Almanya’dan ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan Türkiye’nin nasıl göründüğünü ve orada ekonominin nasıl olduğunu sordum. “Almanya’da da ekonomik sıkıntılar olduğunu, bazı emeklilerin çöplerden su vb pet şişeler toplayıp sattığını, Türkiye güçlü olursa biz de orada güçlü oluyoruz. Bize ikinci sınıf insan muamelesi yapamıyorlar” şeklinde değerlendirmede bulundular. Yanımızda bulunan uzun boylu yakışıklı gençler ise, tek tek savaş gemilerini analiz ediyorlar, özelliklerini kendi aralarında konuşuyorlardı.
Savaş gemileri geçişini yaklaşık bir saat izledikten sonra, saat 19.50’de başlayacak dron ışık ve havai fişek gösterilerini izlemeden önce bir şeyler yiyelim diyerek, bulunduğumuz kalabalıktan ayrıldık. Üsküdar’ın iç kısımlarına doğru yürümeye çalışırken, kalabalığın daha da arttığını, yoğun araç trafiği oluştuğunu, lokantalar ve yeme içme yerleri önlerinde kuyruklar oluştuğunu gördük. Gittiğimiz birkaç lokantada uzun kuyruklar olduğunu görünce pide ekmek, simit, peynir, zeytin, domates, yeşil biber ve biraz da kavurma alarak, bir çay ocağının tabure ve masasında, çay eşliğinde akşam yemeğimizi yedik.
Oldukça lezzetli ve keyifli bir akşam yemeğimiz sonrası, dron ışık ve havai fişek gösterilerini izleme heyecanıyla, Üsküdar Paşalimanı Parkı’na doğru yürümeye koyulduk. Parka ulaştığımızda, olağanüstü bir kalabalık vardı. Çimlerin üzerine sergilerini açanlar, sandalyelerde oturanlar, ayakta bekleyenler, ağaçlara tırmananlar, Sakarya’dan, Ankara’dan, İstanbul’un her bölgesinden gelen insanlar vardı. Herkes heyecanla gösterilerin başlamasını bekliyor, gösterilen başlamasına kaç dakika kaldığını hesaplıyordu. Biz ise, köprüyü gören bir yere yerleşerek, beklemeye başladık. Bu arada yanımızda bulunan Küçükçekmece’den gelen altı kişilik bir aile, “Beşiktaş’ı kastederek acaba karşıdan mı izleseydik” diye konumlarını sorgularken, bir yandan da bu kalabalıkta tanesi 20 liradan olsa satılabilecek simitten elde edilecek kazancı konuşuyordu.
Yaklaşık 30 dakika bekleme sonrası, saatler 20.00’ye yaklaşırken birinci köprünün ikinci köprüye doğru öbür tarafında uzaktan havai fişekler görülmeye başladı. Ardından, birinci köprünün yine öbür tarafına doğru, köprünün bir ucunda, dronların ışık gösterileri ile oluşturduğu şekiller belirmeye başladı. Ancak, boyum uzun olmasına rağmen ben bile bu gösterileri zor görebildim. Dronların yaptığı ışık gösterileri ise, şekiller tam olarak görülemeden ve ne oldukları anlaşılamadan sona erdi. Kalabalık, ne olduğunu ne bittiğini anlayamadı. Etrafımda bulunan bazı insanlar ümitli ve iyi niyetli olarak, gösterilerin tam olarak henüz başlamadığını, beklemek gerektiğini ifade ediyordu. Kızım ise, saat 20.30’a kadar bekleyelim diyordu. Saat 20.30’a kadar bekleyip, beklediğimizi bulamamanın hayal kırıklığı içerisinde, kalabalık ile birlikte oradan ayrılmaya başladık. Birlikte yürüdüğümüz çok sayıda kişi, aynı şaşkınlık ve hayal kırıklığını yaşıyordu.
Üsküdar Paşalimanı Parkı’ndan ayrılırken, o insan kalabalığı ile evimize, Bakırköy’e nasıl döneceğimiz endişesine kapıldık. Bu arada, Marmaray Üsküdar İstasyon girişinin kapatıldığı haberi ulaşmıştı. Böyle olunca, vapurla Eminönü’ne geçelim, vapurda Boğaz’ın güzelliklerini izleyelim ve Eminönü’nden Bakırköy’e geçelim kararı alarak, vapur keyfiyle karşıya geçtik. Eminönü’nde vapurdan inerken ayağım kayıp düşmem, “Ne işin vardı senin oralarda diyen bir gücün dokunuşu” gibiydi. Eminönü sonrası Haliç’ten Metro’ya binerek, sonrasında Yenikapı’dan Marmaray’a aktarma yaparak saat 22.45 gibi Bakırköy’e ulaşmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Yaklaşık 11 bin adım ve altı saatlik bir zamanı kapsayan 29 Ekim Boğaz kutlamalarını tamamlıyorduk.
Ertesi gün TV’lerde, Boğaz’daki dron ışık ve havai fişek gösterilerine ilişkin muhteşem görüntüleri görünce, Üsküdar Sahil ve Paşalimanı Parkı’nda toplanan bizler niye bunları göremedik diye düşündüm. Bir yerde bir yanlışlık vardı. Her şeye rağmen, Cumhuriyetimizin 100. Yıl Coşkusunu halkın içinde kutlamak, yeni insanlar tanımak ve halkın coşkusunu gözlemlemek benim açımdan gayet güzeldi. Keşke, Boğaz’daki gösterileri izlemek üzere sahillere akın eden milyonlarca insanın her noktadan rahatlıkla izleyebileceği görsel şölenler düzenlenmiş olsaydı.
Cumhuriyetimizin 100. Yılında, ülkemizin sahip olduğu kazanımlar ve değerler ile gurur duyarak, ikinci yüzyıla adım atıyoruz. İkinci yüzyılın eksikliklerimizi tespit etme ve yapamadıklarımızı yapma zamanı olduğunu düşünüyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşları başta olmak üzere, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla yad ediyoruz. Cumhuriyetimizin 100. Yılı Kutlu ve Gururlu olsun. Saygılarımla.
Levent KÜÇÜK
Genel Başkan
Tüketiciler Derneği (TÜDER)