Ağırlaştırılmış Müebbet! Ne korkunç bir ceza…Kimler için? Okumuş, yazmış, düşünmüş, ülkeyi dış ve iç mihraklara karşı korumuş, üst düzey askerler, gazeteciler doktorlar ve milletvekilleri için… Gerçi artık, ordunun görevi ülkeyi iç tehditlere karşı korumak değil. Dış tehditlere karşı da, Nato’ nun ve A.B’ nin bir de, Birleşmiş Milletler’in uygun gördüğü ölçülerde uygulanan ortak görevler dışında, pek de işlevsel olduğunu söyleyemeyiz. Allah’ tan, Amerika’ nın öz evladı İsrail hep hizmet
açısından daha önde olduğu ve bize devlet olarak fazla iş bırakmadığı için, Ortadoğu’ da ki iş yükümüzün bir kısmını alıyor. İyi ki de öyle oluyor…Yoksa muhtemelen bu günleri de arıyor olurduk.
Neyse mesele o değil zaten. Bir birey olarak bu yaklaşık 4-5 yıldır içeride olan insanlara üzülüyorum. Kim bunlar; Tuncay Özkan’ dan oldum olası haz etmedim. Televizyoncu olduğum dönemde de. Hep kendi etrafındaki, ‘yakın görüştüğü’ insanların önünü açan, kendi çıkarına oynayan vs, klasik bir medya yöneticisi idi. Meydanlarda insanları toplayıp, Ahde Vefa diye diye, böğrünü patlatarak Başbakan’ a sövmesinden, mitinglerde onu alkışlayan, emekli, işçi, memurun iyi niyetini kullanmasından hiç hoşlanmadım. Mustafa Balbay’ ın hiç yazılarını okumadım. Bu benim ayıbım olabilir ama demek ki, bir şekilde benim dünya görüşüme, ilgilendiğim konular içinde olmamış. İlk defa bu kadar yakın Ergenekon Olayları’ nda tanıdım kendisini.
Mehmet Haberal’ ın çok değerli bir doktor olduğunu Ankara’ da yaşadığım dönemden duymuştum, biliyorum ama yine kişisel olarak tanışmışlığım yok.
Yalçın Küçük’ ü görüp de bilmemek mümkün değil, ellerini çırparak, milletin yüreğini ağzına getiren tarzı, kahverengi kalpağı, kırmızı atkısı ile tanımamak, enteresan bulmamak mümkün değil. Düşüncelerini beğeniyor muyum? Hayır ama bunun sebebi; öfkeli ve mantıklı konuşmayan bir adam olması. Yani aklen dengeli olduğunu düşünmüyorum bana rahatsızmış gibi geliyor.
Genel Kurmay Başkanı Başbuğ’ a gelince; ona bir şey söylemeyeceğim. Ona bir şeyler söyleme hakkı olanlar, ondan önce cezaevine alınmış, diğer onurlu bir grup subaydır…Bir de muhtemelen tarih ve o tarihi değerlendiren insanlar, diğer Genel Kurmay Başkanları arasında, onu da hak ettiği yere koyacaklardır zaten…
Ama itiraf edeyim, onun da ağırlaştırılmış müebbetle yargılanmasına üzüldüm.
Biz gazeteciler olarak ne yapabiliyoruz? Yine, Gazetecilik. bilgiyi insanlara ulaştırmak ya da onların fikirleri ile kendi fikirlerimizi buluşturmak, yaptığımız tek icraat yazı yazmak. İşimiz bu. Bunu yapmayan, daha doğrusu yapan ama kalemini, güçlüden yana kullanan gazeteciler var. Ben onları da şu dönemde suçlu buluyorum. Bu gidişe sessiz kaldıkları, üç maymunu oynadıkları için. Bir de içlerinde öyleleri var ki, Atatürk’ ün özel hayatına girip, eşi Latife Hanım’ ı dövüp dövmediğini falan
sorguluyor. Maksat insanların değer yargıları ile oynamak, o değer yargılarını hafife almak.
İş adamlarına bakıyorum, onların durumu sade vatandaştan daha vahim. Öyle ya hem para güçleri var, hem bu güne kadar takındıkları, göstermelik Batı’ lı tavırları.
Tüm bunlara rağmen, ağızlarını açıp, gık diyemiyorlar, hiç siyasetle ilgili en ufak bir tavırsergileyemiyorlar, ne acınası bir durum! Bir de, yabancı eşlerine falan bakmadan, hepsi dini bütün Müslüman olmuş…
Kimisi okuduğum tek kitap; Kur’ an- Kerim’ dir diyebiliyor. Ne mutlu ona biz de onu entelektüel bir gazeteci diye bilirdik, ne bilelim dini bütün Müslüman olduğunu…
Ağızlarından inşallah, maşallahı, ellerinden Kutsal Kitabı düşürmüyorlar…
Alışık olmadığımız , gösterişe dayalı bir İslam anlayışı içindeler. Her şey siyasi simgeler ve şekiller üzerinden yürüyor.
Konuya dönecek olursak; Elbette ki suçu olan insanlar, cezalarını çeksinler, kimsenin buna itirazı olamaz. Faili meçhul cinayetler aydınlatılsın, ülkemiz darbelere ihtiyaç duymayacak derecede, ileri demokrasinin uygulandığı bir ülke haline gelsin. Ama Ergenekon Davası’ na baktığımızda; suçun ne olduğu da önemli değil mi? Ya da o suçun değerlendirmesinde, ‘suça teşebbüs’ ve Danıştay saldırısının faili olduğu iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü’ nün varlığına mı işaret ediyor. Demek öyle diyecekler, biz de kamu vicdanı olarak, demek böyle imiş, darbe gerçekleşmemiş ama teşebbüs olmuş. Bunlar ağırlaştırılmış müebbet suçu ile cezalandırılsınlar da bir daha
kimse darbelere teşebbüs etmesin mi diyelim. Hem de Cumhuriyet’ in kuruluşuna gidip, Osmanlı’ nın devrini kapatıp, yeni bir ülkenin Cumhuriyet Çocukları olarak bu günlere gelmiş, Atatürk’ ün torunları olarak ? Vallahi ben bir vatandaş olarak, değişen şartlara ve grupların demokrasisine inanmıyorum, yarın da inanmayacağım. Çünkü her zaman, vicdana ve gerçeğe dayalı gerçek demokrasiye inanacağım….
">
Ağırlaştırılmış Müebbet! Ne korkunç bir ceza…Kimler için? Okumuş, yazmış, düşünmüş, ülkeyi dış ve iç mihraklara karşı korumuş, üst düzey askerler, gazeteciler doktorlar ve milletvekilleri için… Gerçi artık, ordunun görevi ülkeyi iç tehditlere karşı korumak değil. Dış tehditlere karşı da, Nato’ nun ve A.B’ nin bir de, Birleşmiş Milletler’in uygun gördüğü ölçülerde uygulanan ortak görevler dışında, pek de işlevsel olduğunu söyleyemeyiz. Allah’ tan, Amerika’ nın öz evladı İsrail hep hizmet
açısından daha önde olduğu ve bize devlet olarak fazla iş bırakmadığı için, Ortadoğu’ da ki iş yükümüzün bir kısmını alıyor. İyi ki de öyle oluyor…Yoksa muhtemelen bu günleri de arıyor olurduk.
Neyse mesele o değil zaten. Bir birey olarak bu yaklaşık 4-5 yıldır içeride olan insanlara üzülüyorum. Kim bunlar; Tuncay Özkan’ dan oldum olası haz etmedim. Televizyoncu olduğum dönemde de. Hep kendi etrafındaki, ‘yakın görüştüğü’ insanların önünü açan, kendi çıkarına oynayan vs, klasik bir medya yöneticisi idi. Meydanlarda insanları toplayıp, Ahde Vefa diye diye, böğrünü patlatarak Başbakan’ a sövmesinden, mitinglerde onu alkışlayan, emekli, işçi, memurun iyi niyetini kullanmasından hiç hoşlanmadım. Mustafa Balbay’ ın hiç yazılarını okumadım. Bu benim ayıbım olabilir ama demek ki, bir şekilde benim dünya görüşüme, ilgilendiğim konular içinde olmamış. İlk defa bu kadar yakın Ergenekon Olayları’ nda tanıdım kendisini.
Mehmet Haberal’ ın çok değerli bir doktor olduğunu Ankara’ da yaşadığım dönemden duymuştum, biliyorum ama yine kişisel olarak tanışmışlığım yok.
Yalçın Küçük’ ü görüp de bilmemek mümkün değil, ellerini çırparak, milletin yüreğini ağzına getiren tarzı, kahverengi kalpağı, kırmızı atkısı ile tanımamak, enteresan bulmamak mümkün değil. Düşüncelerini beğeniyor muyum? Hayır ama bunun sebebi; öfkeli ve mantıklı konuşmayan bir adam olması. Yani aklen dengeli olduğunu düşünmüyorum bana rahatsızmış gibi geliyor.
Genel Kurmay Başkanı Başbuğ’ a gelince; ona bir şey söylemeyeceğim. Ona bir şeyler söyleme hakkı olanlar, ondan önce cezaevine alınmış, diğer onurlu bir grup subaydır…Bir de muhtemelen tarih ve o tarihi değerlendiren insanlar, diğer Genel Kurmay Başkanları arasında, onu da hak ettiği yere koyacaklardır zaten…
Ama itiraf edeyim, onun da ağırlaştırılmış müebbetle yargılanmasına üzüldüm.
Biz gazeteciler olarak ne yapabiliyoruz? Yine, Gazetecilik. bilgiyi insanlara ulaştırmak ya da onların fikirleri ile kendi fikirlerimizi buluşturmak, yaptığımız tek icraat yazı yazmak. İşimiz bu. Bunu yapmayan, daha doğrusu yapan ama kalemini, güçlüden yana kullanan gazeteciler var. Ben onları da şu dönemde suçlu buluyorum. Bu gidişe sessiz kaldıkları, üç maymunu oynadıkları için. Bir de içlerinde öyleleri var ki, Atatürk’ ün özel hayatına girip, eşi Latife Hanım’ ı dövüp dövmediğini falan
sorguluyor. Maksat insanların değer yargıları ile oynamak, o değer yargılarını hafife almak.
İş adamlarına bakıyorum, onların durumu sade vatandaştan daha vahim. Öyle ya hem para güçleri var, hem bu güne kadar takındıkları, göstermelik Batı’ lı tavırları.
Tüm bunlara rağmen, ağızlarını açıp, gık diyemiyorlar, hiç siyasetle ilgili en ufak bir tavırsergileyemiyorlar, ne acınası bir durum! Bir de, yabancı eşlerine falan bakmadan, hepsi dini bütün Müslüman olmuş…
Kimisi okuduğum tek kitap; Kur’ an- Kerim’ dir diyebiliyor. Ne mutlu ona biz de onu entelektüel bir gazeteci diye bilirdik, ne bilelim dini bütün Müslüman olduğunu…
Ağızlarından inşallah, maşallahı, ellerinden Kutsal Kitabı düşürmüyorlar…
Alışık olmadığımız , gösterişe dayalı bir İslam anlayışı içindeler. Her şey siyasi simgeler ve şekiller üzerinden yürüyor.
Konuya dönecek olursak; Elbette ki suçu olan insanlar, cezalarını çeksinler, kimsenin buna itirazı olamaz. Faili meçhul cinayetler aydınlatılsın, ülkemiz darbelere ihtiyaç duymayacak derecede, ileri demokrasinin uygulandığı bir ülke haline gelsin. Ama Ergenekon Davası’ na baktığımızda; suçun ne olduğu da önemli değil mi? Ya da o suçun değerlendirmesinde, ‘suça teşebbüs’ ve Danıştay saldırısının faili olduğu iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü’ nün varlığına mı işaret ediyor. Demek öyle diyecekler, biz de kamu vicdanı olarak, demek böyle imiş, darbe gerçekleşmemiş ama teşebbüs olmuş. Bunlar ağırlaştırılmış müebbet suçu ile cezalandırılsınlar da bir daha
kimse darbelere teşebbüs etmesin mi diyelim. Hem de Cumhuriyet’ in kuruluşuna gidip, Osmanlı’ nın devrini kapatıp, yeni bir ülkenin Cumhuriyet Çocukları olarak bu günlere gelmiş, Atatürk’ ün torunları olarak ? Vallahi ben bir vatandaş olarak, değişen şartlara ve grupların demokrasisine inanmıyorum, yarın da inanmayacağım. Çünkü her zaman, vicdana ve gerçeğe dayalı gerçek demokrasiye inanacağım….