Okura özelden söz etmek değil niyetim ama ister istemez biraz öyle olacak ve konuyu ilerideki paragraflarda genel tespitime bağlamaya çalışacağım…
Evet, aday adaylık sürecim noktalandı. Liste dışı kalanlardanım. Takdir böyleymiş. Kırgın ya da küskün olmaya hakkım yok. Ülkemizin çok ciddi sorunları var ve bunların aşılması için el birliğiyle çalışmamız gerekiyor. Bu süreçte bana ilgi ve desteğini esirgemeyen herkese çok ama çok teşekkür ederim.
Bu seçimler için, CHP’nde, Ankara’da da merkez yoklaması söz konusuydu. Kendisini göreve hazır hisseden diğer arkadaşlarımız gibi ben de bu işlem sürecinden geçenlerdenim. Aslında 2002’de de aynı yöntem uygulandı. Ben, o dönem ön seçim varmışçasına çalışmış, 1. seçim bölgesinde, tüm ilçe beldeleri ziyaret etmiş, bu konuda benden daha da deneyimli olanlarca; “ön seçim olsa dördüncü veya beşinci sırayı alabilecek” performans sergilediğim söylenmişti.
O yıllar, izin alarak, TV’lere, radyolara çıktığım, yazılarımı daha sık yazdığım yıllardı. Yanı sıra Partinin Bilim YK Platformunun koordinasyonu görevim gereği, akademisyenler, basın ve yurt genelindeki örgütlerimizle yoğun temaslarım söz konusuydu. Bu, “performans”ım ‘yetmedi’ ve belki de o dönemdeki yönetimle yollarımızın ayrıldığı süreci başlattı; 2004’de Genel Merkez’den ayrıldım.
2011 seçimleri, ‘kendi dışımdan kaynaklanan nedenlerle’, geldi beni topluma olan katkımı yazılarımla sürdürme noktasında buldu; çok önem verdiğim arkadaşlıklarımı, dostluklarımı daim taze tutmaya özen gösterdiğimden, onlarla danışarak, başvurumu yaptım... Olmadı.
Aktif siyasette bulunmayı şimdilik düşünmüyorum... Yaşamıma, özel sektörde devam edeceğim, ülkemizin dışa açılma çabalarına ve kendi alanımızda katma değer yaratılmasına katkıda bulunarak ve o arada çok önemsediğim “yazı”larımla topluma hizmet etmeye çalışacağım.
Şimdi genele gelirsek: CHP (kaldı ki 29 yerde ön seçim yaparak) ve diğer partiler en az hasarla en az kusurla adaylarını belirlemeye çalıştılar… Bu seçim sürecinde de “listeler açıklandıktan sonra” aday belirleme yöntemi ve tercihler üzerinden haklı haksız bir dolu eleştiri söz konusu oldu.
Zamanlama açısından bu eleştiriler, onu dillendirenlerin de yanlış anlaşılmasına vesile olduğu gibi, içinde bulunulan koşullarda fazlaca seçeneği olmayan siyaset açısından bir ölçüde haksızlık olarak algılanabiliyor. Seçimlere iki ay kala seçmenin ilgisi ve medya algısının projeler üzerinde yoğunlaşmasını güçleştirebiliyor…
Öte yandan partiler yasasının ve parti içi kuralların daha da demokratikleşmesi ertelenmemek gerekir. Bu anlamda, listelerin ön seçimle olgunlaşması, yıllardır yazılarımla konuşmalarımda savunduğum, en geçerli yöntem olsa gerek. Bunun için sağlıklı bir üye veri tabanı ve etkin bir hakim gözetimi sağlanmalıdır. Elbette temayül (eğilim) yoklaması ve güvenilir anketlerin ışığında mümkün olan en az oranda, kontenjan da kullanılabilir.
Türkiye’nin bir diğer “meselesi” yüksek seçim barajlarının “makul” düzeylere indirilmesi (belki % 5) olarak görünüyor; söyleniyor. Seçim çevrelerini dar bölge haline getirmek belki de en iyisi ama fiilen bunun olmadığı yerlerde “tercihli oyla” da listeler halkımıza sunulabilir. Yerel yönetimlerde ise iki turlu seçimler düşünülebilir. Tartışma ve arayış sürecek gibidir…
Demokrasisi gelişen, ekonomisi giderek güçlenen, toplumsal yaşamı yenilenen, geleneklerinin olumlu yönleriyle ve dayanışma içinde gerçek bir sosyal devlet olmaya yürüyen, Dünya’da da söz sahibi bir Türkiye, en büyük dileğimdir. Başarılar ve mutluluklar seninle olsun ülkem!
">
Okura özelden söz etmek değil niyetim ama ister istemez biraz öyle olacak ve konuyu ilerideki paragraflarda genel tespitime bağlamaya çalışacağım…
Evet, aday adaylık sürecim noktalandı. Liste dışı kalanlardanım. Takdir böyleymiş. Kırgın ya da küskün olmaya hakkım yok. Ülkemizin çok ciddi sorunları var ve bunların aşılması için el birliğiyle çalışmamız gerekiyor. Bu süreçte bana ilgi ve desteğini esirgemeyen herkese çok ama çok teşekkür ederim.
Bu seçimler için, CHP’nde, Ankara’da da merkez yoklaması söz konusuydu. Kendisini göreve hazır hisseden diğer arkadaşlarımız gibi ben de bu işlem sürecinden geçenlerdenim. Aslında 2002’de de aynı yöntem uygulandı. Ben, o dönem ön seçim varmışçasına çalışmış, 1. seçim bölgesinde, tüm ilçe beldeleri ziyaret etmiş, bu konuda benden daha da deneyimli olanlarca; “ön seçim olsa dördüncü veya beşinci sırayı alabilecek” performans sergilediğim söylenmişti.
O yıllar, izin alarak, TV’lere, radyolara çıktığım, yazılarımı daha sık yazdığım yıllardı. Yanı sıra Partinin Bilim YK Platformunun koordinasyonu görevim gereği, akademisyenler, basın ve yurt genelindeki örgütlerimizle yoğun temaslarım söz konusuydu. Bu, “performans”ım ‘yetmedi’ ve belki de o dönemdeki yönetimle yollarımızın ayrıldığı süreci başlattı; 2004’de Genel Merkez’den ayrıldım.
2011 seçimleri, ‘kendi dışımdan kaynaklanan nedenlerle’, geldi beni topluma olan katkımı yazılarımla sürdürme noktasında buldu; çok önem verdiğim arkadaşlıklarımı, dostluklarımı daim taze tutmaya özen gösterdiğimden, onlarla danışarak, başvurumu yaptım... Olmadı.
Aktif siyasette bulunmayı şimdilik düşünmüyorum... Yaşamıma, özel sektörde devam edeceğim, ülkemizin dışa açılma çabalarına ve kendi alanımızda katma değer yaratılmasına katkıda bulunarak ve o arada çok önemsediğim “yazı”larımla topluma hizmet etmeye çalışacağım.
Şimdi genele gelirsek: CHP (kaldı ki 29 yerde ön seçim yaparak) ve diğer partiler en az hasarla en az kusurla adaylarını belirlemeye çalıştılar… Bu seçim sürecinde de “listeler açıklandıktan sonra” aday belirleme yöntemi ve tercihler üzerinden haklı haksız bir dolu eleştiri söz konusu oldu.
Zamanlama açısından bu eleştiriler, onu dillendirenlerin de yanlış anlaşılmasına vesile olduğu gibi, içinde bulunulan koşullarda fazlaca seçeneği olmayan siyaset açısından bir ölçüde haksızlık olarak algılanabiliyor. Seçimlere iki ay kala seçmenin ilgisi ve medya algısının projeler üzerinde yoğunlaşmasını güçleştirebiliyor…
Öte yandan partiler yasasının ve parti içi kuralların daha da demokratikleşmesi ertelenmemek gerekir. Bu anlamda, listelerin ön seçimle olgunlaşması, yıllardır yazılarımla konuşmalarımda savunduğum, en geçerli yöntem olsa gerek. Bunun için sağlıklı bir üye veri tabanı ve etkin bir hakim gözetimi sağlanmalıdır. Elbette temayül (eğilim) yoklaması ve güvenilir anketlerin ışığında mümkün olan en az oranda, kontenjan da kullanılabilir.
Türkiye’nin bir diğer “meselesi” yüksek seçim barajlarının “makul” düzeylere indirilmesi (belki % 5) olarak görünüyor; söyleniyor. Seçim çevrelerini dar bölge haline getirmek belki de en iyisi ama fiilen bunun olmadığı yerlerde “tercihli oyla” da listeler halkımıza sunulabilir. Yerel yönetimlerde ise iki turlu seçimler düşünülebilir. Tartışma ve arayış sürecek gibidir…
Demokrasisi gelişen, ekonomisi giderek güçlenen, toplumsal yaşamı yenilenen, geleneklerinin olumlu yönleriyle ve dayanışma içinde gerçek bir sosyal devlet olmaya yürüyen, Dünya’da da söz sahibi bir Türkiye, en büyük dileğimdir. Başarılar ve mutluluklar seninle olsun ülkem!