3. Kat Yetmez Bazen 6. Kat İyidir !

Bir önceki yazımda öldürülen Amerika’ lı kadınla ilgili yazmıştım hatırlarsanız.Tam da o...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Bir önceki yazımda öldürülen Amerika’ lı kadınla ilgili yazmıştım hatırlarsanız.

Tam da o sıralarda, bir Türk kızı; yani çok içimizden biri, sessiz sedasız büyük bir otelin 6.katından atlayarak, hayatının baharında yaşamına son vermişti.

Bence diğer haberin önüne geçemediği için çok da fazla basında yer almadı. Nedenleri üstünde durulmadı.

Ayşegül Aşkın isimli genç kızın, lüks hayat merakının onu buralara getirdiği, fuhuş yaptığı ve zengin bir hayatı düşlediği iddia edildi.

Doğrusu nedir, yanlış mıdır bilemem. Bildiğim bir şey varsa o da, zengin olmayı istemek ve lüks bir hayatın içinde olmayı düşlemenin bir suç olmadığı, herkes bunu isteyebilir. Zaten bunu isteyen, hayalini kuran insanlar, bu hayallerine kavuşabilir.

Birileri bir sistem ve düzen kuruyor diyor ki; paran varsa güzelsin, iyisin, her yaptığın iş başarılı, her attığın adım olay, paran yoksa bir hiçsin, ne sözlerinin, ne düşüncelerinin önemi var.

Aile içinde belki akrabalarının, belki arkadaşlarının bile çok da umurunda değilsin.

Ama para kazanmışsan ki, nasıl kazandığının da çok fazla önemi yok. Senden iyisi, senden fazla aranılanı yok. Geçmişte yaptığın hataların  da  kimsenin umurunda olmaz unutulur, eksiklerin de büyük bir hızla kapatılır.

İsim vermeyeceğim tabii ki lakin yine de verdiğim örneklerden anlayabilirsiniz.

Diyelim ki, çok zengin bir eşiniz var, o zaman hemen siz de soyadı avantajınızı kullanıp bir moda evi açın, karıştırın yabancı dergileri, oradan modelleri bir iki ufak değişiklikle, ya da bazen aynen, oluşturduğunuz atölyenizde diktirin. Oldunuz hemen, başarılı  modacı…

Veya, normalde çok güzel bir hanım olmayabilirsiniz ama eğer eşiniz zengin bir iş adamı ise, tüm dünya sosyetesinin gittiği markalı modacılardan kıyafetler alın. Bir giydiğinizi bir daha giymeyin, tüm sosyetik davetlere koşarak gidin,  hemen o davetlerin en şık, en havalı hanımı oldunuz bile…

Misal bu ya, her gün o veya bu şekilde magazin basınının gözdesi olmuşsunuz, sürekli sansasyonel haberlerle, basın mensubu arkadaşlarınızla al takke ver külah samimiyetiniz var, yaptığınız her hareket popülerlik hanenize artı bir yazılmakla beraber, fotoshoplu resimlerle, hiç olmadığınız kadar güzel ve alımlı hatta yarı yaşınızda bile gözükebilirsiniz.

Bir çok dergi ve gazete sizle iyi geçinmek ya da reklam almak beklentisi ile, padişahım çok yaşa türünde bir sürü haber yapabilirler, siz de doğal olarak yahu ben neymişim de meğerse haberim yokmuş diyebilirsiniz.

Ama birileri sizi ne kadar şişirirse şişirsin aslında siz kuru bir şöhretsinizdir. Sadece dünyaya şanslı gelmiş ve belki de o şansla da gideceksinizdir. Gözümüz yok, herkes çok iyi olsun o ayrı…
Bazıları da doğuştan şanssızdır, onlar ne yaparsa yapsın, ağzıyla kuş da tutsa bir türlü hayal ettiği imrendiği yaşantıya kavuşamaz. Yapraklarını tek tek döken bir gül gibi kurur gider. Tıpkı Ayşegül gibi… Benim demem o ki; kimseyi, hayalleri için kınamayın, yargılamayın, herkes sizler kadar, bizler kadar şanslı olmayabilir.

Aslında, bireyler hiçbir zaman ne eksik ne de suçludur.  Suçlu olan, yaşamı idealize eden ve dünyayı adaletli bir yermiş gibi gösteren,  onları tek tip olamaya yönlendiren sistemdir aslında…
Oysa dünya maalesef adaletli bir yer değildir…

">

Bir önceki yazımda öldürülen Amerika’ lı kadınla ilgili yazmıştım hatırlarsanız.

Tam da o sıralarda, bir Türk kızı; yani çok içimizden biri, sessiz sedasız büyük bir otelin 6.katından atlayarak, hayatının baharında yaşamına son vermişti.

Bence diğer haberin önüne geçemediği için çok da fazla basında yer almadı. Nedenleri üstünde durulmadı.

Ayşegül Aşkın isimli genç kızın, lüks hayat merakının onu buralara getirdiği, fuhuş yaptığı ve zengin bir hayatı düşlediği iddia edildi.

Doğrusu nedir, yanlış mıdır bilemem. Bildiğim bir şey varsa o da, zengin olmayı istemek ve lüks bir hayatın içinde olmayı düşlemenin bir suç olmadığı, herkes bunu isteyebilir. Zaten bunu isteyen, hayalini kuran insanlar, bu hayallerine kavuşabilir.

Birileri bir sistem ve düzen kuruyor diyor ki; paran varsa güzelsin, iyisin, her yaptığın iş başarılı, her attığın adım olay, paran yoksa bir hiçsin, ne sözlerinin, ne düşüncelerinin önemi var.

Aile içinde belki akrabalarının, belki arkadaşlarının bile çok da umurunda değilsin.

Ama para kazanmışsan ki, nasıl kazandığının da çok fazla önemi yok. Senden iyisi, senden fazla aranılanı yok. Geçmişte yaptığın hataların  da  kimsenin umurunda olmaz unutulur, eksiklerin de büyük bir hızla kapatılır.

İsim vermeyeceğim tabii ki lakin yine de verdiğim örneklerden anlayabilirsiniz.

Diyelim ki, çok zengin bir eşiniz var, o zaman hemen siz de soyadı avantajınızı kullanıp bir moda evi açın, karıştırın yabancı dergileri, oradan modelleri bir iki ufak değişiklikle, ya da bazen aynen, oluşturduğunuz atölyenizde diktirin. Oldunuz hemen, başarılı  modacı…

Veya, normalde çok güzel bir hanım olmayabilirsiniz ama eğer eşiniz zengin bir iş adamı ise, tüm dünya sosyetesinin gittiği markalı modacılardan kıyafetler alın. Bir giydiğinizi bir daha giymeyin, tüm sosyetik davetlere koşarak gidin,  hemen o davetlerin en şık, en havalı hanımı oldunuz bile…

Misal bu ya, her gün o veya bu şekilde magazin basınının gözdesi olmuşsunuz, sürekli sansasyonel haberlerle, basın mensubu arkadaşlarınızla al takke ver külah samimiyetiniz var, yaptığınız her hareket popülerlik hanenize artı bir yazılmakla beraber, fotoshoplu resimlerle, hiç olmadığınız kadar güzel ve alımlı hatta yarı yaşınızda bile gözükebilirsiniz.

Bir çok dergi ve gazete sizle iyi geçinmek ya da reklam almak beklentisi ile, padişahım çok yaşa türünde bir sürü haber yapabilirler, siz de doğal olarak yahu ben neymişim de meğerse haberim yokmuş diyebilirsiniz.

Ama birileri sizi ne kadar şişirirse şişirsin aslında siz kuru bir şöhretsinizdir. Sadece dünyaya şanslı gelmiş ve belki de o şansla da gideceksinizdir. Gözümüz yok, herkes çok iyi olsun o ayrı…
Bazıları da doğuştan şanssızdır, onlar ne yaparsa yapsın, ağzıyla kuş da tutsa bir türlü hayal ettiği imrendiği yaşantıya kavuşamaz. Yapraklarını tek tek döken bir gül gibi kurur gider. Tıpkı Ayşegül gibi… Benim demem o ki; kimseyi, hayalleri için kınamayın, yargılamayın, herkes sizler kadar, bizler kadar şanslı olmayabilir.

Aslında, bireyler hiçbir zaman ne eksik ne de suçludur.  Suçlu olan, yaşamı idealize eden ve dünyayı adaletli bir yermiş gibi gösteren,  onları tek tip olamaya yönlendiren sistemdir aslında…
Oysa dünya maalesef adaletli bir yer değildir…

Tüm yazılarını göster