27 Mayıs hep Demokrat Parti mağduriyeti üzerinden anlatılır. Yargılama’nın biçimi, Adnan Menderes’in ve iki arkadaşının idamı haklı olarak bu mağduriyeti güçlendirir. Türkiye sağı da 61 yıldır her fırsatta hep bu mağduriyeti kullanır. Oysa 27 Mayıs bu gerçekliğin yanı sıra, “başka bir mağduriyet” daha yaratmış ve asıl olarak CHP’nin tek başına iktidarının da önünü kesmiştir.
Nasıl mı?
27 Mayıs 1960, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “ihtilal” veya “devrim” diye anılsa da bir askeri darbeydi. Sonraları diğer bütün askeri ve sivil darbe ve darbe girişimlerinde sıklıkla duyacağımız gibi “Milli Birlik Komitesi” ilk açıklamasında, “ülkede kardeş kavgasını engellemek için yönetime el koyduklarını” belirtirken, “NATO’ya ve CENTO’ya bağlı olduklarını” da özenle açıklamayı ihmal etmiyorlardı…
27 Mayıs darbesi, 1957’de milletvekili çoğunluğuna rağmen, oransal çoğunluğu kaybeden DP’ye karşı yükselen demokratik muhalefetin de fiili olarak önünü kesti.
1957 seçimlerinde DP 1954 seçimlerine göre yaklaşık yüzde 10 kaybederek yüzde 47, CHP ise yüzde 6,3 oy kazanarak yüzde 41 alırken, aradaki oy farkı sadece 625 bindir…
1957 seçimlerinde Cumhuriyetçi Millet Partisi’nin aldığı oy oranı yüzde 6,5, Hürriyet Partisi’nin aldığı oy oranı ise yüzde 3,5’dur. DP’den daha fazla oy alan muhalefet partileri (CHP, CMP, HP), buna rağmen seçim sisteminden dolayı milletvekillerinin yalnızca üçte birini kazanabildiği için iktidar olamamıştır. Seçimde yüzde 47 oy alan DP, 610 sandalyeli parlamentonun yüzde 70’ini (424 milletvekili) kazanmıştır!
Darbe yapılmamış olsa, bütün veriler, 1961 olağan genel seçimlerde CHP’nin tek başına iktidarını işaret ediyor ve "İlk Hedefler Beyannamesi"ne de açıkça yansıyan demokratikleşmeyi sağlayabileceğini gösteriyordu. 1957’de yüzde 41 oy alan CHP’nin 1959 yılında yayınladığı "İlk Hedefler Beyannamesi" halkta karşılık buluyor, “Hür basın, muhtar üniversite, teminatlı hakim, serbest toplantı, tarafsız radyo, hür ve nispi seçim” gibi vaadler mitinglerde büyük kitleleri yan yana getiriyordu. İlk Hedefler Beyannamesine göre; CHP iktidarında “Anti-demokratik yasalar kaldırılacak, Anayasa; halk egemenliği, sosyal adalet, hukuk devleti ve toplumsal güvenlik esaslarına bağlı kalınarak değiştirilecek, devlet başkanlığı tarafsızlığa kavuşturulacak, yasama organının yürütme üzerindeki denetimi fiili ve etkin bir hale getirilecekti…”
27 MAYIS CHP’Yİ KÜÇÜLTTÜ!
Bugün dönüp baktığımızda 27 Mayıs darbesinin demokratikleşmenin önünü kestiğini açıkça görüyoruz. CHP’nin “İlk Hedefler Beyannamesi”ndeki temel yaklaşımların 1961 Anayasası’nın belkemiğini oluşturması da bu gerçeği değiştirmez…
Demokratik muhalefetin “eşit muamele” görmesinden Anayasa Mahkemesi kurulmasına, seçim sisteminin değiştirilmesinden basın üzerindeki baskının kaldırılmasına, ekonomide merkezi bir planlama teşkilatının kurulmasından, devletin sosyal adalet anlayışının geliştirilmesine ve üniversitelerin yeniden yapılandırılmasına kadar uzanan "İlk Hedefler Beyannamesi"ndeki taleplerin 1961’de yüzde 61 oyla kabul edilen yeni Anayasa’ya yansımış olması kuşkusuz çok olumluydu. Ancak darbe, yalnızca demokrasinin önünü kesmekle kalmadı, fiili olarak CHP’yi önce darbe ortağı, sonrasında kayda değer adımları atamayan etkisiz, yetkisiz ve beceriksiz koalisyon hükümetlerinin büyük ortağı yaparak kamuoyunda CHP’den, dolayısıyla “bu soldan bir şey olmaz” anlayışının Türkiye’ye yerleşmesinin zeminini oluşturdu…
ABD desteğinde yapılan darbe, fiili olarak CHP’nin tek başına iktidarının önünü keserken, diğer yandan özellikle 1955 sonrası çok yıpranmış, 1957 seçimlerini fiili olarak kaybetmiş, dibe vurmak üzere olan Demokrat Parti’yi, “Yassıada yargılamalarıyla” mazlum ve mağdur yaptığı gibi yeniden diriltmiştir. Yassıada'da toplam 592 kişinin yargılandığı ve 11 ay süren davalar sırasında adaletsizlik çok üst boyutlara vardı, yargılamanın “biçimi ve içeriği” önemli bir dönemin sorumlularını “mağdur ve mazlum” yaptı…
Özellikle 1955 sonrası demokratikleşmeyi savunarak ciddi bir muhalefet yapan ve 1957 seçimlerinde yüzde 41 oy alan CHP darbeden 16 ay sonra yapılan seçimlerde yalnızca yüzde 36,7 oy alabildi. (İki seçim arasında oy kullanan seçmen sayısı yaklaşık 1 milyon artmış olmasına rağmen 1957’de 3 milyon 825 seçmenin oyunu alan CHP, 1961’de 3 milyon 724 bin seçmenin oyunu aldı!)
1961 seçim sonuçlarına da yansıdığı gibi ordunun müdahalesi ve adaletsiz bir yargılama süreci, cezaevinde yaşanan ölümler ve idamlar mağdur ve mazlum yarattı, darbenin faturası da CHP’ye çıkartıldı. Yassı Ada yargılamalarında izlenen adaletsiz yargılama biçimi DP’nin anti demokratik uygulamalarını önemli ölçüde unutturdu. Nitekim 1961 seçimlerinde DP’nin devamı partiler (AP, YTP) oyların yaklaşık yüzde yüzde 50’sini alırken, Osman Bölükbaşı’nın CKMP’si de yüzde 14 oy aldı.
26 Mayıs 2021, İstanbul
Necdet Saraç
">
27 Mayıs hep Demokrat Parti mağduriyeti üzerinden anlatılır. Yargılama’nın biçimi, Adnan Menderes’in ve iki arkadaşının idamı haklı olarak bu mağduriyeti güçlendirir. Türkiye sağı da 61 yıldır her fırsatta hep bu mağduriyeti kullanır. Oysa 27 Mayıs bu gerçekliğin yanı sıra, “başka bir mağduriyet” daha yaratmış ve asıl olarak CHP’nin tek başına iktidarının da önünü kesmiştir.
Nasıl mı?
27 Mayıs 1960, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “ihtilal” veya “devrim” diye anılsa da bir askeri darbeydi. Sonraları diğer bütün askeri ve sivil darbe ve darbe girişimlerinde sıklıkla duyacağımız gibi “Milli Birlik Komitesi” ilk açıklamasında, “ülkede kardeş kavgasını engellemek için yönetime el koyduklarını” belirtirken, “NATO’ya ve CENTO’ya bağlı olduklarını” da özenle açıklamayı ihmal etmiyorlardı…
27 Mayıs darbesi, 1957’de milletvekili çoğunluğuna rağmen, oransal çoğunluğu kaybeden DP’ye karşı yükselen demokratik muhalefetin de fiili olarak önünü kesti.
1957 seçimlerinde DP 1954 seçimlerine göre yaklaşık yüzde 10 kaybederek yüzde 47, CHP ise yüzde 6,3 oy kazanarak yüzde 41 alırken, aradaki oy farkı sadece 625 bindir…
1957 seçimlerinde Cumhuriyetçi Millet Partisi’nin aldığı oy oranı yüzde 6,5, Hürriyet Partisi’nin aldığı oy oranı ise yüzde 3,5’dur. DP’den daha fazla oy alan muhalefet partileri (CHP, CMP, HP), buna rağmen seçim sisteminden dolayı milletvekillerinin yalnızca üçte birini kazanabildiği için iktidar olamamıştır. Seçimde yüzde 47 oy alan DP, 610 sandalyeli parlamentonun yüzde 70’ini (424 milletvekili) kazanmıştır!
Darbe yapılmamış olsa, bütün veriler, 1961 olağan genel seçimlerde CHP’nin tek başına iktidarını işaret ediyor ve "İlk Hedefler Beyannamesi"ne de açıkça yansıyan demokratikleşmeyi sağlayabileceğini gösteriyordu. 1957’de yüzde 41 oy alan CHP’nin 1959 yılında yayınladığı "İlk Hedefler Beyannamesi" halkta karşılık buluyor, “Hür basın, muhtar üniversite, teminatlı hakim, serbest toplantı, tarafsız radyo, hür ve nispi seçim” gibi vaadler mitinglerde büyük kitleleri yan yana getiriyordu. İlk Hedefler Beyannamesine göre; CHP iktidarında “Anti-demokratik yasalar kaldırılacak, Anayasa; halk egemenliği, sosyal adalet, hukuk devleti ve toplumsal güvenlik esaslarına bağlı kalınarak değiştirilecek, devlet başkanlığı tarafsızlığa kavuşturulacak, yasama organının yürütme üzerindeki denetimi fiili ve etkin bir hale getirilecekti…”
27 MAYIS CHP’Yİ KÜÇÜLTTÜ!
Bugün dönüp baktığımızda 27 Mayıs darbesinin demokratikleşmenin önünü kestiğini açıkça görüyoruz. CHP’nin “İlk Hedefler Beyannamesi”ndeki temel yaklaşımların 1961 Anayasası’nın belkemiğini oluşturması da bu gerçeği değiştirmez…
Demokratik muhalefetin “eşit muamele” görmesinden Anayasa Mahkemesi kurulmasına, seçim sisteminin değiştirilmesinden basın üzerindeki baskının kaldırılmasına, ekonomide merkezi bir planlama teşkilatının kurulmasından, devletin sosyal adalet anlayışının geliştirilmesine ve üniversitelerin yeniden yapılandırılmasına kadar uzanan "İlk Hedefler Beyannamesi"ndeki taleplerin 1961’de yüzde 61 oyla kabul edilen yeni Anayasa’ya yansımış olması kuşkusuz çok olumluydu. Ancak darbe, yalnızca demokrasinin önünü kesmekle kalmadı, fiili olarak CHP’yi önce darbe ortağı, sonrasında kayda değer adımları atamayan etkisiz, yetkisiz ve beceriksiz koalisyon hükümetlerinin büyük ortağı yaparak kamuoyunda CHP’den, dolayısıyla “bu soldan bir şey olmaz” anlayışının Türkiye’ye yerleşmesinin zeminini oluşturdu…
ABD desteğinde yapılan darbe, fiili olarak CHP’nin tek başına iktidarının önünü keserken, diğer yandan özellikle 1955 sonrası çok yıpranmış, 1957 seçimlerini fiili olarak kaybetmiş, dibe vurmak üzere olan Demokrat Parti’yi, “Yassıada yargılamalarıyla” mazlum ve mağdur yaptığı gibi yeniden diriltmiştir. Yassıada'da toplam 592 kişinin yargılandığı ve 11 ay süren davalar sırasında adaletsizlik çok üst boyutlara vardı, yargılamanın “biçimi ve içeriği” önemli bir dönemin sorumlularını “mağdur ve mazlum” yaptı…
Özellikle 1955 sonrası demokratikleşmeyi savunarak ciddi bir muhalefet yapan ve 1957 seçimlerinde yüzde 41 oy alan CHP darbeden 16 ay sonra yapılan seçimlerde yalnızca yüzde 36,7 oy alabildi. (İki seçim arasında oy kullanan seçmen sayısı yaklaşık 1 milyon artmış olmasına rağmen 1957’de 3 milyon 825 seçmenin oyunu alan CHP, 1961’de 3 milyon 724 bin seçmenin oyunu aldı!)
1961 seçim sonuçlarına da yansıdığı gibi ordunun müdahalesi ve adaletsiz bir yargılama süreci, cezaevinde yaşanan ölümler ve idamlar mağdur ve mazlum yarattı, darbenin faturası da CHP’ye çıkartıldı. Yassı Ada yargılamalarında izlenen adaletsiz yargılama biçimi DP’nin anti demokratik uygulamalarını önemli ölçüde unutturdu. Nitekim 1961 seçimlerinde DP’nin devamı partiler (AP, YTP) oyların yaklaşık yüzde yüzde 50’sini alırken, Osman Bölükbaşı’nın CKMP’si de yüzde 14 oy aldı.
26 Mayıs 2021, İstanbul
Necdet Saraç