Bugün 24 Ocak. 365 günden “herhangi” bir gün.
Ancak tarihimiz açısından meşum bir gün…
Acı anılarımızın takvim yaprağına düştüğü bir gün!
Uğur Mumcu’yu, Gaffar Okkan’ı, Fatma Girik’i, Orhan Erinç’i bir talihsiz rastlantıyla
24 Ocaklarda kaybetmişiz.
Öte yandan işçi haklarını kısıtlayan, emek gelirlerini budayan, ülkeyi sıcak paraya açan
“24 Ocak Kararlarını” da anımsayınca, insanın 24 Ocak’ı takvim yapraklarından silesi geliyor…
24 Ocaklarda hem değerlerimizi yitirmişiz hem de vahşi kapitalizme yol açıp toplumsallığımızı toprağa gömmüşüz…
Zamanla tüm bunların daha iyi anlaşılması umuduyla bugünden küçük bir vurgu yapalım: Yukarıda adlarını saydığımız insanların varoluşlarıyla toplumumuza katkıları ve aramızdan ayrılışlarının yarattığı gerçek kayıplarımız üzerinde odaklanalım
Özcesi, Uğur Mumcu, Gaffar Okkan, Fatma Girik, Orhan Erinç; halkın ekmeğiyle, yaşamın kalitesiyle doğrudan ilişkili imzalardır;
Günümüzde ekmekler bozulduysa, terör ve mafya derebeyleri kesildiyse, sahneler ve perdeler kirlendiyse, kalemler kolayca satılıyorsa; bu çürümüşlük, bu çaresizlik, bu çoraklık ve bu çarpıklık; işte yukarıda adını saygıyla andığımız değerlerimizin aramızda var olmayışlarının da bir sonucudur…
Ulusal bütünlüğümüzün, bağımsızlığımızın, hakça bir yaşamın yılmaz savunmanı, kalemini halkına adayan gazeteci-yazar Uğur Mumcu aramızda olsaydı ana muhalefet partisinin yapamayacağı etkiyi belki de tek başına yapardı…
2. İsrail devletinin taşeronu olan emperyalist terörün şifrelerini çözer, yabancı istihbaratın kucağında çoluk çocuğa hallenen kimi sapkın- besleme tarikatların inancımızla en ufak bir ilgisi olmadığını gözler önüne sererdi…
Halkın güvenini ve sevgisini kazanan, 'Cumhuriyet idarecisi' olmanın özeniyle, karanlıkların üzerine yürüyen Gaffar Okkan, Türk-Kürt bütün bir halkı birleştirmiş ve Ulus olma bilincinin gerçek kazanım olduğunu uygulama ve tavırlarıyla kanıtlamıştır.
Gaffar Okkan gibi idareciler görevde olsaydı, bölücü terör kolaydan gençleri kandıramaz ve dağa kaçıramaz, o arada, PKK terör örgütünün işçi, öğretmen ve halk düşmanı olduğu daha net anlaşılır, terör -moral anlamda- kaynağında kurutulur ve dahası ülkemiz milyarlarca dolar kaybetmezdi.
Uğur Mumcu ve Gaffar Okkan’ı gladyonun parmak izleri olan tertiplerle ve alçakça cinayetlerle aramızdan kopardılar…
Fatma Girik ve Orhan Erinç ise doğal yollardan aramızdan ayrıldılar…
Tümü yazgı; evet, bireylerin olduğu kadar toplumların da yazgıları var…
Onu yaşıyoruz… Ancak neyi kaybettiğimizi daha derinden düşünmek zorundayız…
Fatma Girik, toplumsal sorunlara duyarlı, güçlü kişiliğe sahip, yaşamı da yüreği gibi aydınlık gerçek bir sanatçıydı. Edebiyat ve sanatsal birikimimizin, Türk sinemasında yansıtılmasına, muhteşem performansıyla çok değerli katkılar yapmıştır…
Fatma Girik gibi ilkeli sanatçıların varlığı sanat ortamı için de bir disiplinin ve sanata ilgi duyacak gençler için de gerçek bir rol modelin varlığıdır.
O’nun yokluğunda sahnelerin ve perdelerin giderek kirlendiğine, meslek ahlakı ve özel yaşamlara özenin bir yana itildiğine tanık oluyoruz…
Yozlaşma ekranlardan yaşama yansıyor, kolay para kazanma ve cehalete övgü insanlarımızın zihinlerine çakılmaya çalışılıyor…
O nedenle kaybettiğimiz sadece Fatma Girik değildir… Fatma Girik’in kişiliğinde değerlerimiz ve değerli sosyalliğimizdir…
Orhan Erinç ise gerçek ve büyük bir gazeteciydi. Orhan Erinç popüler kültürün etkisiyle kendisini ekranlara atan, imzasını paraya tahvil etmeye çalışan veya olur olmadık her konuda ahkam kesen değil, mesleki birikimiyle kalemiyle konuşan ve mesleğini icra ederken bir yemine sadık kalır gibi ilkeli ve dürüst davranan bir gazeteciydi…
Orhan Erinç, genç meslektaşlarının kendisini örnek alabileceği bir yaşam ve ömür emeği çizgisini sergiledi ve geride çok değerli anılar bıraktı…
Orhan Erinçlerin gazeteciliği “gazeteci başka iş yapamaz, gazetecinin yaptığı işi de başkaları yapamaz” deyişimi tam olarak yansıtan bir gazetecilik idi…
Ne yazık ki, günümüzde bir yandan basın özgürlüğü açısından ciddi sıkıntılar yaşanmakta,
o arada medya patronluğu meslek dışından tahkim edilmeye devam etmekte, gazeteciler “sendikasız” iken, az sayıdaki yazara devasa maaşlar ödendiği kaydedilmekte; özcesi hakkı savunması gereken meslek kendi kendine haksızlıklar yapmaktadır.
Orhan Erinç gibi gazeteciler, 5’li müteahhitlerin, büyük holdinglerin adeta
“vergi bağışıklığını”, orman arazilerinin yağmalanmasını, dere yataklarına enerji tesisi adı altında tasallut edilmesini savunurlar mıydı? Asla! O nedenle Orhan Erinç salt gazeteciliğin değil, toplumun da kaybıdır…
24 Ocak…
Ocağın batsın emperyalizm, kapitalizm ve karanlık düzen diyoruz…
İnsancıl hakça bir Türkiye ve dünya özlemiyle bu takvim gününde yitirdiğimiz değerlerimizi saygıyla yad ediyoruz.
">
Bugün 24 Ocak. 365 günden “herhangi” bir gün.
Ancak tarihimiz açısından meşum bir gün…
Acı anılarımızın takvim yaprağına düştüğü bir gün!
Uğur Mumcu’yu, Gaffar Okkan’ı, Fatma Girik’i, Orhan Erinç’i bir talihsiz rastlantıyla
24 Ocaklarda kaybetmişiz.
Öte yandan işçi haklarını kısıtlayan, emek gelirlerini budayan, ülkeyi sıcak paraya açan
“24 Ocak Kararlarını” da anımsayınca, insanın 24 Ocak’ı takvim yapraklarından silesi geliyor…
24 Ocaklarda hem değerlerimizi yitirmişiz hem de vahşi kapitalizme yol açıp toplumsallığımızı toprağa gömmüşüz…
Zamanla tüm bunların daha iyi anlaşılması umuduyla bugünden küçük bir vurgu yapalım: Yukarıda adlarını saydığımız insanların varoluşlarıyla toplumumuza katkıları ve aramızdan ayrılışlarının yarattığı gerçek kayıplarımız üzerinde odaklanalım
Özcesi, Uğur Mumcu, Gaffar Okkan, Fatma Girik, Orhan Erinç; halkın ekmeğiyle, yaşamın kalitesiyle doğrudan ilişkili imzalardır;
Günümüzde ekmekler bozulduysa, terör ve mafya derebeyleri kesildiyse, sahneler ve perdeler kirlendiyse, kalemler kolayca satılıyorsa; bu çürümüşlük, bu çaresizlik, bu çoraklık ve bu çarpıklık; işte yukarıda adını saygıyla andığımız değerlerimizin aramızda var olmayışlarının da bir sonucudur…
Ulusal bütünlüğümüzün, bağımsızlığımızın, hakça bir yaşamın yılmaz savunmanı, kalemini halkına adayan gazeteci-yazar Uğur Mumcu aramızda olsaydı ana muhalefet partisinin yapamayacağı etkiyi belki de tek başına yapardı…
2. İsrail devletinin taşeronu olan emperyalist terörün şifrelerini çözer, yabancı istihbaratın kucağında çoluk çocuğa hallenen kimi sapkın- besleme tarikatların inancımızla en ufak bir ilgisi olmadığını gözler önüne sererdi…
Halkın güvenini ve sevgisini kazanan, 'Cumhuriyet idarecisi' olmanın özeniyle, karanlıkların üzerine yürüyen Gaffar Okkan, Türk-Kürt bütün bir halkı birleştirmiş ve Ulus olma bilincinin gerçek kazanım olduğunu uygulama ve tavırlarıyla kanıtlamıştır.
Gaffar Okkan gibi idareciler görevde olsaydı, bölücü terör kolaydan gençleri kandıramaz ve dağa kaçıramaz, o arada, PKK terör örgütünün işçi, öğretmen ve halk düşmanı olduğu daha net anlaşılır, terör -moral anlamda- kaynağında kurutulur ve dahası ülkemiz milyarlarca dolar kaybetmezdi.
Uğur Mumcu ve Gaffar Okkan’ı gladyonun parmak izleri olan tertiplerle ve alçakça cinayetlerle aramızdan kopardılar…
Fatma Girik ve Orhan Erinç ise doğal yollardan aramızdan ayrıldılar…
Tümü yazgı; evet, bireylerin olduğu kadar toplumların da yazgıları var…
Onu yaşıyoruz… Ancak neyi kaybettiğimizi daha derinden düşünmek zorundayız…
Fatma Girik, toplumsal sorunlara duyarlı, güçlü kişiliğe sahip, yaşamı da yüreği gibi aydınlık gerçek bir sanatçıydı. Edebiyat ve sanatsal birikimimizin, Türk sinemasında yansıtılmasına, muhteşem performansıyla çok değerli katkılar yapmıştır…
Fatma Girik gibi ilkeli sanatçıların varlığı sanat ortamı için de bir disiplinin ve sanata ilgi duyacak gençler için de gerçek bir rol modelin varlığıdır.
O’nun yokluğunda sahnelerin ve perdelerin giderek kirlendiğine, meslek ahlakı ve özel yaşamlara özenin bir yana itildiğine tanık oluyoruz…
Yozlaşma ekranlardan yaşama yansıyor, kolay para kazanma ve cehalete övgü insanlarımızın zihinlerine çakılmaya çalışılıyor…
O nedenle kaybettiğimiz sadece Fatma Girik değildir… Fatma Girik’in kişiliğinde değerlerimiz ve değerli sosyalliğimizdir…
Orhan Erinç ise gerçek ve büyük bir gazeteciydi. Orhan Erinç popüler kültürün etkisiyle kendisini ekranlara atan, imzasını paraya tahvil etmeye çalışan veya olur olmadık her konuda ahkam kesen değil, mesleki birikimiyle kalemiyle konuşan ve mesleğini icra ederken bir yemine sadık kalır gibi ilkeli ve dürüst davranan bir gazeteciydi…
Orhan Erinç, genç meslektaşlarının kendisini örnek alabileceği bir yaşam ve ömür emeği çizgisini sergiledi ve geride çok değerli anılar bıraktı…
Orhan Erinçlerin gazeteciliği “gazeteci başka iş yapamaz, gazetecinin yaptığı işi de başkaları yapamaz” deyişimi tam olarak yansıtan bir gazetecilik idi…
Ne yazık ki, günümüzde bir yandan basın özgürlüğü açısından ciddi sıkıntılar yaşanmakta,
o arada medya patronluğu meslek dışından tahkim edilmeye devam etmekte, gazeteciler “sendikasız” iken, az sayıdaki yazara devasa maaşlar ödendiği kaydedilmekte; özcesi hakkı savunması gereken meslek kendi kendine haksızlıklar yapmaktadır.
Orhan Erinç gibi gazeteciler, 5’li müteahhitlerin, büyük holdinglerin adeta
“vergi bağışıklığını”, orman arazilerinin yağmalanmasını, dere yataklarına enerji tesisi adı altında tasallut edilmesini savunurlar mıydı? Asla! O nedenle Orhan Erinç salt gazeteciliğin değil, toplumun da kaybıdır…
24 Ocak…
Ocağın batsın emperyalizm, kapitalizm ve karanlık düzen diyoruz…
İnsancıl hakça bir Türkiye ve dünya özlemiyle bu takvim gününde yitirdiğimiz değerlerimizi saygıyla yad ediyoruz.