Taşrada bir sirk düşünün. Çadır tıklım tıklım dolu. Gösteri başlamadan az önce sahne arkasında yangın çıkar. Panik halindeki sirk direktörü, kıyafetlerini giymiş sahne almaya hazır palyaçoyu sahneye sürer ve seyircileri uyarmasını söyler. Palyaço seyircileri derhal salonu terk etmeleri için uyarır. Seyirci, uyarıyı sirk programının açılışı sanır. Palyaço el kol hareketleri yaptıkça seyirciler gülmekten kırılıp geçerler. Çaresiz palyaço uyarıların dozajını artırdıkça seyircilerin kahkahaları coşar. Kısa süre sonra alevler bütün binayı ve seyircileri sarar. Yukarıda aktardığım alıntı dünyanın en tanınmış filozoflarından Danimarkalı Soren Kierkegaard’a aittir. Filozof 19.uncu yüzyılda tasarladığı ikilemle Hıristiyan inanç dünyasının inancını yitirdiğini, yanlış anlaşılmanın nefreti ve savaşları beraberinde getireceğini ve sonunda tüm dünyanın alev sarmalı içine düşeceğini öne sürmektedir. Bir anlamda cehennemin yeryüzündeki giriş katına ziyaret.
Palyaço sahneye fırlamadan önce üzerindeki giysileri çıkarmayı akıl etse, acaba seyircileri yaklaşan alevlere karşı uyarabilir miydi? Komik olması gereken ve güldürü görevini üstlenmiş bir palyaço, seyircilerin beklentisini, giysilerini değiştirerek, kırabilir miydi? İnsanlar kurtarılabilir miydi? Bilinmez. Bilinen, medyatik 21.yüzyılda, görüntü ve gerçeğin bir gergef gibi nasıl iç içe geçtiği.
Danimarkalı filozof benzetmeyi kendi inanç dünyası için yapmış ancak bu dahiyane benzetme, 2011 senesi içinde Türkiye’ye ve Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullara bence çok uygun.
Esinlenme :
Bu benzetmeden esinlenerek ben de, son birkaç senedir sizlerle paylaştığım analizlerimi perspektif içine koymak istiyorum. Türkiye’nin iç politikası ve günlük yaşamı yazımızın konusu değil. O konu zaten televole kültürü içinde, her tanesi birbirinden farksız, bir avuç leblebi gibi, kavrulup gidiyor.
Ancak birkaç yıllık süreç içinde işler biraz farklı. Yanlış anlaşılmasın benim burada yapmak istediğim ‘Ben zamanında yazmıştım’ gibisinden ego tatmini yapmak değil. Siz zaman ayırıp okuyorsunuz bende ayırdığınız zamanın boşa gitmediğini, bilinçli bir vatandaş olmanın zevkini sizlerle paylaşıyorum.
-Komşuda Pişer 14 Aralık 2008 yazımda Yunanistan’da yaşanan olayların 2008 ekonomik krizinin sosyal patlamasının ilk işaretini olduğunu yazmıştım. Komşuda durum ortada.
-Arap Baharı 24 Nisan 2005 analizimde 6 sene önce sizlerle paylaştıklarım tek tek ortalığa saçıldı.
Başıma Düşen Elma 1 Aug 2007 analizimde CHP’nin siyasi parti olma özelliğini kaybettiğini, Türkiye’de demokrasinin önünü açmak için Vakıf’a dönüşmesini önermiştim. Kaset skandalıyla başlayan süreç devam etmekte. Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal daha fazla yıpranmadan CHP’li yöneticilerin ellerini çabuk tutmalarını bir kez daha tekrarlıyorum.
AB Hangi İstikamet? ve AB Doğru İstikamet Mi ? Aug. 2004
analizlerimde bugün Avrupa’nın batmakta olan ülkelerini, Avro’nun düşeceği durumu sizlere aktarmıştım.
Nika Ayaklanması, 2 Kasım 2009 analizimde Bizans’da sporun politik kültür ruhunun, Kustantiniye üzerinden İstanbul’da hala yaşadığı sinyalini aktardım. Şike olayları ortada.
Ve Son olarak
Ne Olacak Bu Memleketin Hali ? Aug. 2011 analizimde Dolar’ın yıl sonunda 2, Borsa’nın da 52 bin civarında olacağını yazmıştım. Tuttu.
Sizlerle eski analizlerimin bazılarını paylaştım. Hepsi arşivde tek tek gözden geçirebilirsiniz
Ve 2012 :
31 Aralık gece saat 12 insanların seçtiği sembolik bir an. En uzun gece 21 Aralık gibi bio-ritmik bir anlamı yok. Mevsimsel ya da uzay bağlantılı bir değer de taşımıyor. Yeni Yıl sadece simgesel bir anlam taşımakta. Günlerin akışı içinde, bir an durup, geçen 12 ayı değerlendirmek gibi. Gelecek 12 ay için, hevesler taşımak gibi. Gençler için gelecek 12 ay daha heyecan verici, kemale erenler için ‘bir yıl daha devirdik’ baskın duygu. Yaşını başını almışlar için ‘ İşte geldik gidiyoruz şen ola Halep şehri’ belki daha yerinde bir deyim. Hayatın hangi evresinde olursanız olun, yaşam umut demektir, elden bırakılmaz.
Yeter ki bilinçli yaşansın.
Mutlu Yıllar
">
Taşrada bir sirk düşünün. Çadır tıklım tıklım dolu. Gösteri başlamadan az önce sahne arkasında yangın çıkar. Panik halindeki sirk direktörü, kıyafetlerini giymiş sahne almaya hazır palyaçoyu sahneye sürer ve seyircileri uyarmasını söyler. Palyaço seyircileri derhal salonu terk etmeleri için uyarır. Seyirci, uyarıyı sirk programının açılışı sanır. Palyaço el kol hareketleri yaptıkça seyirciler gülmekten kırılıp geçerler. Çaresiz palyaço uyarıların dozajını artırdıkça seyircilerin kahkahaları coşar. Kısa süre sonra alevler bütün binayı ve seyircileri sarar. Yukarıda aktardığım alıntı dünyanın en tanınmış filozoflarından Danimarkalı Soren Kierkegaard’a aittir. Filozof 19.uncu yüzyılda tasarladığı ikilemle Hıristiyan inanç dünyasının inancını yitirdiğini, yanlış anlaşılmanın nefreti ve savaşları beraberinde getireceğini ve sonunda tüm dünyanın alev sarmalı içine düşeceğini öne sürmektedir. Bir anlamda cehennemin yeryüzündeki giriş katına ziyaret.
Palyaço sahneye fırlamadan önce üzerindeki giysileri çıkarmayı akıl etse, acaba seyircileri yaklaşan alevlere karşı uyarabilir miydi? Komik olması gereken ve güldürü görevini üstlenmiş bir palyaço, seyircilerin beklentisini, giysilerini değiştirerek, kırabilir miydi? İnsanlar kurtarılabilir miydi? Bilinmez. Bilinen, medyatik 21.yüzyılda, görüntü ve gerçeğin bir gergef gibi nasıl iç içe geçtiği.
Danimarkalı filozof benzetmeyi kendi inanç dünyası için yapmış ancak bu dahiyane benzetme, 2011 senesi içinde Türkiye’ye ve Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullara bence çok uygun.
Esinlenme :
Bu benzetmeden esinlenerek ben de, son birkaç senedir sizlerle paylaştığım analizlerimi perspektif içine koymak istiyorum. Türkiye’nin iç politikası ve günlük yaşamı yazımızın konusu değil. O konu zaten televole kültürü içinde, her tanesi birbirinden farksız, bir avuç leblebi gibi, kavrulup gidiyor.
Ancak birkaç yıllık süreç içinde işler biraz farklı. Yanlış anlaşılmasın benim burada yapmak istediğim ‘Ben zamanında yazmıştım’ gibisinden ego tatmini yapmak değil. Siz zaman ayırıp okuyorsunuz bende ayırdığınız zamanın boşa gitmediğini, bilinçli bir vatandaş olmanın zevkini sizlerle paylaşıyorum.
-Komşuda Pişer 14 Aralık 2008 yazımda Yunanistan’da yaşanan olayların 2008 ekonomik krizinin sosyal patlamasının ilk işaretini olduğunu yazmıştım. Komşuda durum ortada.
-Arap Baharı 24 Nisan 2005 analizimde 6 sene önce sizlerle paylaştıklarım tek tek ortalığa saçıldı.
Başıma Düşen Elma 1 Aug 2007 analizimde CHP’nin siyasi parti olma özelliğini kaybettiğini, Türkiye’de demokrasinin önünü açmak için Vakıf’a dönüşmesini önermiştim. Kaset skandalıyla başlayan süreç devam etmekte. Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal daha fazla yıpranmadan CHP’li yöneticilerin ellerini çabuk tutmalarını bir kez daha tekrarlıyorum.
AB Hangi İstikamet? ve AB Doğru İstikamet Mi ? Aug. 2004
analizlerimde bugün Avrupa’nın batmakta olan ülkelerini, Avro’nun düşeceği durumu sizlere aktarmıştım.
Nika Ayaklanması, 2 Kasım 2009 analizimde Bizans’da sporun politik kültür ruhunun, Kustantiniye üzerinden İstanbul’da hala yaşadığı sinyalini aktardım. Şike olayları ortada.
Ve Son olarak
Ne Olacak Bu Memleketin Hali ? Aug. 2011 analizimde Dolar’ın yıl sonunda 2, Borsa’nın da 52 bin civarında olacağını yazmıştım. Tuttu.
Sizlerle eski analizlerimin bazılarını paylaştım. Hepsi arşivde tek tek gözden geçirebilirsiniz
Ve 2012 :
31 Aralık gece saat 12 insanların seçtiği sembolik bir an. En uzun gece 21 Aralık gibi bio-ritmik bir anlamı yok. Mevsimsel ya da uzay bağlantılı bir değer de taşımıyor. Yeni Yıl sadece simgesel bir anlam taşımakta. Günlerin akışı içinde, bir an durup, geçen 12 ayı değerlendirmek gibi. Gelecek 12 ay için, hevesler taşımak gibi. Gençler için gelecek 12 ay daha heyecan verici, kemale erenler için ‘bir yıl daha devirdik’ baskın duygu. Yaşını başını almışlar için ‘ İşte geldik gidiyoruz şen ola Halep şehri’ belki daha yerinde bir deyim. Hayatın hangi evresinde olursanız olun, yaşam umut demektir, elden bırakılmaz.
Yeter ki bilinçli yaşansın.
Mutlu Yıllar