2001’i arar mıyız?

Kaos teorisine gönül veren romantik bilimadamları kelebeğin kanat çırpmasıyla başlayan etkinin...

Engin Civan engin.civan@haber3.com

Kaos teorisine gönül veren romantik bilimadamları kelebeğin kanat çırpmasıyla başlayan etkinin Meksika Körfezi’nde kasırgaya dönüştüğüne inanırlar. Teori doğru veya yanlış olabilir. Gerçek olan, son Katrina kasırgasının Ağustos 2005’de dünyaca ünlü New Orleans şehrini yerle bir ettiği. Kasırganın yarattığı tahribatı ABD gibi bir süper gücün engelleyemediğini, üstüne üstlük Amerikan devletinin yardım konusunda üçüncü dünya devletlerini aratmadığını hatırlıyoruz. New Orleans kenti ve Louisinia eyaleti aradan üç yıl g7eçmesine rağmen henüz eski ekonomik seviyesine dönemedi. Oysa ki Katrina bağıra bağıra gelmişti.


Global kelebek nerede ?


Ağustos ayından bu yana dünya finans piyasalarında küçük fırtınalar kopmakta ve her gün yeni bir “mega banka” milyarlarca dolar zarar açıklamakta. İnsan kendi kendine “Acaba dünya finans merkezlerinin üzerinde uçuşan finansal kelebekler mi var?” diye sormadan edemiyor.


Sorun nerede gizli ?


Bankaların her işletme gibi bir bilançoları vardır ve tanım gereği varlıklar ve yükümlülükler dengededir. Bu mekanik sistem içinde varlıklar (aktifler) içinde yer alan geri dönümsüz yani batık kredilerin tespiti ve takibi son derece basittir. Piyasalarda ani krizlerde, likit olmayan varlıklar, likidite sıkıntısı yaşandığında, piyasaya endeksli değerlendirmeye zorlanınca, banka bilançolarında korkunç dengesizlikler ortaya çıkar. Bir bankanın bir yıllık ‘nakit’ karı bir iş günü içinde, Chernobil nükleer santralı misali, eriyebilir.


Ne ki bugün “mega bankalar” dediğimiz ve bilanço büyüklükleri Türkiye’nin milli gelirinden büyük global bankaların başı, bilanço dışı (off-balance sheet) yükümlülüklerle dertte. Bilanço dışı aktif büyüklükler gerçek aktif büyüklükleri aşmakta.¹


Dejenerasyon nerede başladı ?


Gerçek varlıklara bağlı finansal türevler son 15 yılda baş döndürücü bir hızla gelişti. İlk yıllarda gerçek varlıklar üzerinden önce “hedging”, kısaca, varlıkların korunması yaklaşımıyla anlamlı koruyucu türevler yaratılmıştı ve bu finansal enstrümanların bir mantığı vardı. “Hedging” kelimesinin Britanya adasında özellikle koyunların kaçmaması için yaratılmış çit anlamında kullanıldığı düşünülürse, bu ifade Türkçe’ye bir anlamda “eşeği sağlam kazığa” bağlamak olarak çevrilebilir. Standart enstrüman seçenekleri arasında ‘futures,options’ gibi yıllardır sınanmış enstrümanlar vardı. Ne ki ana varlığı ve anaparayı koruma presibinden uzaklaşılıp, dünya finans piyasalarını getiriyi yükseltme baskısı sarınca, konunun ruhu değişti. Finans piyasaları kendi finans ilkelerine yabancılaştı. Tanınmış üniversitelerden mezun fizikçiler, bilgisayarcılar, finansçılar entellektüel birikimlerini borsalara kanalize ettiler. Her beş senede bir yeni bir türev ürün devrimi yarattılar. Finansal enstrümanlar giderek ekzotik, karmaşık ve değişken oldu.


Çobanın yağı fazla olunca


Globalleşme sonucu serbest dış ticaret ve serbest para hareketleri dünya tarihinde görülmemiş bir likidite yararttı. Yüzer gezer, astronomik miktarda paralar önce ucuz işçilik peşinde kalkınmakta olan ülkelere kaydı (Türkiye’nin ihracat artışında bu konu henüz analiz edilmiş değil, ancak şimdilik bu konunun üzerinde durmayacağız). Ucuz imalat arayışı doyum noktasına gelince özellikle doğal kaynaklar ve gayri menkuller üzerinde spekulasyon başladı. Rakamlar büyük boyutlara ulaştıkça absürd harcamalar ortaya çıktı. Örneğin Wall Street’te 21 yaşındaki trader transfer primi olarak Ferrari alırken, bir mega bankanın üst düzey yöneticisi, 12 bin dolarlık golf sopası ile vuruşlarını ilerletmeye çalıştı.


Getiri ve verimi arttırma baskısı sonunda Türkiye’de de etkisini gösterdi ve bazı emlak değerleri inanılmaz seviyelere ulaştı. Yurt dışında fonları yöneten genç yöneticiler verimi arttırmak için Türkiye’deki finans kurumlarını, marketleri ve Türk tahvillerini büyük bir iştahla yuttular.


Kısacası tüm dünyada “çobanın yağı fazla olunca nereye süreceğini bilmezmiş” misali bir durum yaşanırken Türkiye de bu rüzgardan nasibini aldı. Son beş yılda doğrudan yabancı sermaye yatırımı $1.13 milyardan $19.2 milyara ulaştı.²


Virüs Amerika’dan çıktı :


Bu kez kuş gribi ile değil ‘sub-prime’ gribi ile karşı karşıyayız. Bu durum, ipotekli kredilerin kredibilitesi düşük olan kişilere dikkatsizce verilmesinden kaynaklanan kredi krizi olarak özetlenebilir. Amerika’da konut sektöründe ciddi sorunlar yaşanıyor. Konut fiyatları hızla düşmesi son on yılda hızla artan ev fiyatlarını ek kredi olarak nakte çeviren Amerikan tüketicisini zor durumda bırakıyor. Son on yıldır hız kesmeden tüketmeyi sürdüren Amerikalı, Çin ve Hindistan’da büyümenin motoruydu. Şimdi motor teklemeye başladı.


Mortgage piyasasında ferdi kredileri havuzda toplayıp tüm dünyada pazarlayan bankerler ve bu enstrümanları aktiflerine katan bankalar global bir banker faciasıyla karşı karşıya. Üstüne üstlük, fon havuzlarında toplanan paraları tahvil olarak portföylerine yatıran bankalar, o tahvilerle bağlantılı türevler ve türevlerin türevleri hesablarının kontrolünü elden kaçırmış durumdalar.


Değirmenin suyu kesilebilir mi ?


Citi, UBS, JP Morgan gibi mega bankalar her gün yeni bir bilanço dışı sürprizle karşılaşıyor. Şu anda hiç kimse “ off-balace” risklerinin ve derinliğinin ne olduğunun farkında değil. “off-balance” kalemlere kanun gereği karşılık ayırılmadığı için de tahribat sobada banknot yakmakla aynı düzeyde.³


Sonuç olarak Amerika’da bankalar kredilerde frene basmış durumdalar. Kredi piyasaları ve ona bağlı olarak para piyasaları donmuş vaziyette. Likidite ciddi bir dar boğazdan geçiyor. Son olarak geçen hafta patlayan bomba, ABD’de ihraç edilen tahvillerin garantorlüğünü yapan ve riski dağıtan finansal sigorta şirketlerinin iflasın eşiğine gelmiş olmaları.


Kısacası, ekonomik hayat için gerekli oksijeni taşıyan likidite dolaşımında ciddi sıkıntılar var.


Merkez bankaları uyuyor mu ?


Başta Amerikan Merkez Bankası olmak üzere tüm dünya Merkez Bankaları panikte. Uyumanın aksine kabus görmemek için uyanık kalmayı tercih ediyorlar. O kadar alarm halindekiler ki tarihinde görülmemiş biçimde ABD Merkez Bankası tele konferansla faizleri indirme kararı aldı. Dünya Merkez Bankalarının açmazları enflasyonu patlatmadan ekonomilerini nasıl canladıracakları. Korkulan, indirilen faizlerin “çok geç ve çok az” olması.


Biz Türk’üz bize işlemez abicim


Belki hatırlarsınız, yetkili koltuklarda oturanlar ‘ince ayarlar’ yaparken Türkiye 2001 kriziyle karşılaşmıstı. Bugün aynı makamlarda oturanlar “kişisel tecrübelerinin” Türkiye’yi krizden muaf tutacağı iddasındalar.


Bu tür bir rahatlık ve vurdum duymazlık Türkiye’yi gafil avlayabilir. Felaket tellallığı yapmak gibi bir niyetim yok. Sadece, İngilizce’de “perfect storm” olarak tanımlanan ve ekonomi basınımızda ‘kusursuz fırtına’ olarak ifade bulan kavramı biraz açarak bir hatırlatma yapmak istiyorum.


Kusursuz Fırtına, ısı, hava basıncı, rüzgar ve benzeri koşulların eşzamanlı ve mükemmel şekilde bir araya gelerek mükemmel bir fırtına yaratması anlamına geliyor. Bu tür bir fırtınaya karşı koyacak tekne ve kaptan yoktur. Bugün dünya finans piyasalarında Ağustos ayından beri cereyan eden olaylar, 1929 dünya ekonomik krizinden bu yana görülmemiş ölçekte bir krizin öncü temsilcileri olabilir. Bu benim kişisel görüşüm ve doğal olarak arzulamadığım bir sonuç.


Ancak hatırlatmakta yarar görüyorum, 2001 senesinde yaşanan kriz Türk malıdır. Ucuz döviz borçlanıp Türk lirasını devlete satarak rant sağlayan bankacılık sektörünün, sinema salonunda yangın çıkınca, çıkış kapısında ezilmesidir. Bu sefer global bir kriz olasılığıyla karşı karşıyayız. Kriz merkez kaynaklı ve giderek artıyor. Merkezde gelişen kriz istikrara kavuşmaz ve sürüncemede kalırsa Türkiye gibi ‘periferi’ ekonomiler zor durumda kalabilirler.


Unutulmaması gereken unsur, bu seferki krizin ‘kusursuz fırtına’ gibi aniden bastırıp ortalığı kasıp kavurmak yerine daha letarjik uzun süreli bir iç kanama gibi şekillenmesi olasılığıdır.


Son yıllarda gelen yabancı sermaye büyüklüklerine bakarak, Merkez Bankası’nın 75 milyar dolarlık brüt rezervlerine güvenerek, rehavete kapılmak yanlış olur. Değerli ve derin düşünceli büyüklerimi şimdiden bu konularda kafa yormaya davet ediyorum.


Önümüzdeki Ağustos ayında IMKB endeksini 32 binde, $/TL paritesini 1.50 görüp, ‘ben zaten yazmıştım’ şeklinde katatotik kasılmalar arayışında değilim. O tür ruh halleri mebzul miktarda ortalıkta dolaşan şişkin egolu yurdum iktisatçılarında mevcut zaten.


¹ Bank for International Settlements sitesi türevlerle ilgili detaylı istatistik derlemekte


http://www.bis.org/statistics/derstats.htm


² Hazine Müsteşarlığı http://www.treasury.gov.tr/stat/yabser/AylikBulten_aralik2007_eng.pdf

³ Alman Maliye Bakanı Steinbrück bugüne kadar kimsenin telafuz edemediği $ 400 milyarlık bir ‘write-off’’la karşı karşıya kaldıklarını geçen hafta Tokya’da G-7 toplantisinda bildirdi.


">

Kaos teorisine gönül veren romantik bilimadamları kelebeğin kanat çırpmasıyla başlayan etkinin Meksika Körfezi’nde kasırgaya dönüştüğüne inanırlar. Teori doğru veya yanlış olabilir. Gerçek olan, son Katrina kasırgasının Ağustos 2005’de dünyaca ünlü New Orleans şehrini yerle bir ettiği. Kasırganın yarattığı tahribatı ABD gibi bir süper gücün engelleyemediğini, üstüne üstlük Amerikan devletinin yardım konusunda üçüncü dünya devletlerini aratmadığını hatırlıyoruz. New Orleans kenti ve Louisinia eyaleti aradan üç yıl g7eçmesine rağmen henüz eski ekonomik seviyesine dönemedi. Oysa ki Katrina bağıra bağıra gelmişti.


Global kelebek nerede ?


Ağustos ayından bu yana dünya finans piyasalarında küçük fırtınalar kopmakta ve her gün yeni bir “mega banka” milyarlarca dolar zarar açıklamakta. İnsan kendi kendine “Acaba dünya finans merkezlerinin üzerinde uçuşan finansal kelebekler mi var?” diye sormadan edemiyor.


Sorun nerede gizli ?


Bankaların her işletme gibi bir bilançoları vardır ve tanım gereği varlıklar ve yükümlülükler dengededir. Bu mekanik sistem içinde varlıklar (aktifler) içinde yer alan geri dönümsüz yani batık kredilerin tespiti ve takibi son derece basittir. Piyasalarda ani krizlerde, likit olmayan varlıklar, likidite sıkıntısı yaşandığında, piyasaya endeksli değerlendirmeye zorlanınca, banka bilançolarında korkunç dengesizlikler ortaya çıkar. Bir bankanın bir yıllık ‘nakit’ karı bir iş günü içinde, Chernobil nükleer santralı misali, eriyebilir.


Ne ki bugün “mega bankalar” dediğimiz ve bilanço büyüklükleri Türkiye’nin milli gelirinden büyük global bankaların başı, bilanço dışı (off-balance sheet) yükümlülüklerle dertte. Bilanço dışı aktif büyüklükler gerçek aktif büyüklükleri aşmakta.¹


Dejenerasyon nerede başladı ?


Gerçek varlıklara bağlı finansal türevler son 15 yılda baş döndürücü bir hızla gelişti. İlk yıllarda gerçek varlıklar üzerinden önce “hedging”, kısaca, varlıkların korunması yaklaşımıyla anlamlı koruyucu türevler yaratılmıştı ve bu finansal enstrümanların bir mantığı vardı. “Hedging” kelimesinin Britanya adasında özellikle koyunların kaçmaması için yaratılmış çit anlamında kullanıldığı düşünülürse, bu ifade Türkçe’ye bir anlamda “eşeği sağlam kazığa” bağlamak olarak çevrilebilir. Standart enstrüman seçenekleri arasında ‘futures,options’ gibi yıllardır sınanmış enstrümanlar vardı. Ne ki ana varlığı ve anaparayı koruma presibinden uzaklaşılıp, dünya finans piyasalarını getiriyi yükseltme baskısı sarınca, konunun ruhu değişti. Finans piyasaları kendi finans ilkelerine yabancılaştı. Tanınmış üniversitelerden mezun fizikçiler, bilgisayarcılar, finansçılar entellektüel birikimlerini borsalara kanalize ettiler. Her beş senede bir yeni bir türev ürün devrimi yarattılar. Finansal enstrümanlar giderek ekzotik, karmaşık ve değişken oldu.


Çobanın yağı fazla olunca


Globalleşme sonucu serbest dış ticaret ve serbest para hareketleri dünya tarihinde görülmemiş bir likidite yararttı. Yüzer gezer, astronomik miktarda paralar önce ucuz işçilik peşinde kalkınmakta olan ülkelere kaydı (Türkiye’nin ihracat artışında bu konu henüz analiz edilmiş değil, ancak şimdilik bu konunun üzerinde durmayacağız). Ucuz imalat arayışı doyum noktasına gelince özellikle doğal kaynaklar ve gayri menkuller üzerinde spekulasyon başladı. Rakamlar büyük boyutlara ulaştıkça absürd harcamalar ortaya çıktı. Örneğin Wall Street’te 21 yaşındaki trader transfer primi olarak Ferrari alırken, bir mega bankanın üst düzey yöneticisi, 12 bin dolarlık golf sopası ile vuruşlarını ilerletmeye çalıştı.


Getiri ve verimi arttırma baskısı sonunda Türkiye’de de etkisini gösterdi ve bazı emlak değerleri inanılmaz seviyelere ulaştı. Yurt dışında fonları yöneten genç yöneticiler verimi arttırmak için Türkiye’deki finans kurumlarını, marketleri ve Türk tahvillerini büyük bir iştahla yuttular.


Kısacası tüm dünyada “çobanın yağı fazla olunca nereye süreceğini bilmezmiş” misali bir durum yaşanırken Türkiye de bu rüzgardan nasibini aldı. Son beş yılda doğrudan yabancı sermaye yatırımı $1.13 milyardan $19.2 milyara ulaştı.²


Virüs Amerika’dan çıktı :


Bu kez kuş gribi ile değil ‘sub-prime’ gribi ile karşı karşıyayız. Bu durum, ipotekli kredilerin kredibilitesi düşük olan kişilere dikkatsizce verilmesinden kaynaklanan kredi krizi olarak özetlenebilir. Amerika’da konut sektöründe ciddi sorunlar yaşanıyor. Konut fiyatları hızla düşmesi son on yılda hızla artan ev fiyatlarını ek kredi olarak nakte çeviren Amerikan tüketicisini zor durumda bırakıyor. Son on yıldır hız kesmeden tüketmeyi sürdüren Amerikalı, Çin ve Hindistan’da büyümenin motoruydu. Şimdi motor teklemeye başladı.


Mortgage piyasasında ferdi kredileri havuzda toplayıp tüm dünyada pazarlayan bankerler ve bu enstrümanları aktiflerine katan bankalar global bir banker faciasıyla karşı karşıya. Üstüne üstlük, fon havuzlarında toplanan paraları tahvil olarak portföylerine yatıran bankalar, o tahvilerle bağlantılı türevler ve türevlerin türevleri hesablarının kontrolünü elden kaçırmış durumdalar.


Değirmenin suyu kesilebilir mi ?


Citi, UBS, JP Morgan gibi mega bankalar her gün yeni bir bilanço dışı sürprizle karşılaşıyor. Şu anda hiç kimse “ off-balace” risklerinin ve derinliğinin ne olduğunun farkında değil. “off-balance” kalemlere kanun gereği karşılık ayırılmadığı için de tahribat sobada banknot yakmakla aynı düzeyde.³


Sonuç olarak Amerika’da bankalar kredilerde frene basmış durumdalar. Kredi piyasaları ve ona bağlı olarak para piyasaları donmuş vaziyette. Likidite ciddi bir dar boğazdan geçiyor. Son olarak geçen hafta patlayan bomba, ABD’de ihraç edilen tahvillerin garantorlüğünü yapan ve riski dağıtan finansal sigorta şirketlerinin iflasın eşiğine gelmiş olmaları.


Kısacası, ekonomik hayat için gerekli oksijeni taşıyan likidite dolaşımında ciddi sıkıntılar var.


Merkez bankaları uyuyor mu ?


Başta Amerikan Merkez Bankası olmak üzere tüm dünya Merkez Bankaları panikte. Uyumanın aksine kabus görmemek için uyanık kalmayı tercih ediyorlar. O kadar alarm halindekiler ki tarihinde görülmemiş biçimde ABD Merkez Bankası tele konferansla faizleri indirme kararı aldı. Dünya Merkez Bankalarının açmazları enflasyonu patlatmadan ekonomilerini nasıl canladıracakları. Korkulan, indirilen faizlerin “çok geç ve çok az” olması.


Biz Türk’üz bize işlemez abicim


Belki hatırlarsınız, yetkili koltuklarda oturanlar ‘ince ayarlar’ yaparken Türkiye 2001 kriziyle karşılaşmıstı. Bugün aynı makamlarda oturanlar “kişisel tecrübelerinin” Türkiye’yi krizden muaf tutacağı iddasındalar.


Bu tür bir rahatlık ve vurdum duymazlık Türkiye’yi gafil avlayabilir. Felaket tellallığı yapmak gibi bir niyetim yok. Sadece, İngilizce’de “perfect storm” olarak tanımlanan ve ekonomi basınımızda ‘kusursuz fırtına’ olarak ifade bulan kavramı biraz açarak bir hatırlatma yapmak istiyorum.


Kusursuz Fırtına, ısı, hava basıncı, rüzgar ve benzeri koşulların eşzamanlı ve mükemmel şekilde bir araya gelerek mükemmel bir fırtına yaratması anlamına geliyor. Bu tür bir fırtınaya karşı koyacak tekne ve kaptan yoktur. Bugün dünya finans piyasalarında Ağustos ayından beri cereyan eden olaylar, 1929 dünya ekonomik krizinden bu yana görülmemiş ölçekte bir krizin öncü temsilcileri olabilir. Bu benim kişisel görüşüm ve doğal olarak arzulamadığım bir sonuç.


Ancak hatırlatmakta yarar görüyorum, 2001 senesinde yaşanan kriz Türk malıdır. Ucuz döviz borçlanıp Türk lirasını devlete satarak rant sağlayan bankacılık sektörünün, sinema salonunda yangın çıkınca, çıkış kapısında ezilmesidir. Bu sefer global bir kriz olasılığıyla karşı karşıyayız. Kriz merkez kaynaklı ve giderek artıyor. Merkezde gelişen kriz istikrara kavuşmaz ve sürüncemede kalırsa Türkiye gibi ‘periferi’ ekonomiler zor durumda kalabilirler.


Unutulmaması gereken unsur, bu seferki krizin ‘kusursuz fırtına’ gibi aniden bastırıp ortalığı kasıp kavurmak yerine daha letarjik uzun süreli bir iç kanama gibi şekillenmesi olasılığıdır.


Son yıllarda gelen yabancı sermaye büyüklüklerine bakarak, Merkez Bankası’nın 75 milyar dolarlık brüt rezervlerine güvenerek, rehavete kapılmak yanlış olur. Değerli ve derin düşünceli büyüklerimi şimdiden bu konularda kafa yormaya davet ediyorum.


Önümüzdeki Ağustos ayında IMKB endeksini 32 binde, $/TL paritesini 1.50 görüp, ‘ben zaten yazmıştım’ şeklinde katatotik kasılmalar arayışında değilim. O tür ruh halleri mebzul miktarda ortalıkta dolaşan şişkin egolu yurdum iktisatçılarında mevcut zaten.


¹ Bank for International Settlements sitesi türevlerle ilgili detaylı istatistik derlemekte


http://www.bis.org/statistics/derstats.htm


² Hazine Müsteşarlığı http://www.treasury.gov.tr/stat/yabser/AylikBulten_aralik2007_eng.pdf

³ Alman Maliye Bakanı Steinbrück bugüne kadar kimsenin telafuz edemediği $ 400 milyarlık bir ‘write-off’’la karşı karşıya kaldıklarını geçen hafta Tokya’da G-7 toplantisinda bildirdi.


Tüm yazılarını göster