İçinde bulunduğumuz dönem ilerde üniversitelerde herhalde, 100 yıla yaklaşan Cumhuriyet’in en beceriksizce yönetilen dış politikası olarak okutulacak.
AKP iktidarında ehliyetsiz ellerin yürüttüğü dış siyaset neredeyse aralıksız sürüyor. Bir taraftan da ülkeyi ürkütücü bir tecrit içine düşürdüklerini artık kendileri de görüyor, çıkış yolları arıyorlar.
Ama maalesef çıkış kolay olmayacak. Çünkü herkes Türkiye’nin sıkıştığını görüyor ve her ülke kendi çıkarları doğrultusunda maksimum kazanç elde etmeye çalışıyor. Ayrıca, son yıllarda sürekli zikzak yapan AKP siyasetine dünyada güven duyan pek az başkent kaldı.
Son büyük yanlışı Ukrayna krizinde gördük. Kısa süre önce Ukrayna’nın NATO üyesi olmaması gerektiğini, esasen ne Rusya ne ABD’nin NATO-Rusya savaşı istediğini gerekçeleriyle anlattım.
Daha açık ifade edelim. Ukrayna’nın NATO üyesi olması imkansız. Çünkü NATO üyesi olursa, bugün Ukrayna dediğimiz ülke kalmayacak, parçalanacaktır!
Türkiye açısından Ukrayna’nın büyük önemi, Kırım Tatarlarının varlığı ve Rusya’yla aramızda Karadeniz’in kuzey sahilinde büyük bir tampon alan oluşturmasıdır. Bu iki faktörün işlevsel kalabilmesi için, Ukrayna’nın hem Rusya hem Avrupa’yla iyi ilişkiler içinde bulunması vazgeçilmez şarttır.
Geçen ay Ankara’yı ziyaret eden Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy 2019’da seçilmeden birkaç ay öncesine kadar ülkenin en popüler TV komedyeni idi. Seçimlere aylar kala kurduğu partiye, sevilen TV programının adını verdi ve kazandı. Yani bizde rahmetli Levent Kırca’nın bir zamanlar çok izlenen programı “Olacak O Kadar” adıyla partisi kurması gibi.
Zelenskiy sadece bir dönem görev yapmayı ve Rusya’nın işgal ettiği topraklar sorununu çözmeyi vaat ederek seçildi. Ama başaramadı. Bu kez sorunları askeri yoldan çözme eğilimine kapıldı, işgal bölgesine daha çok asker gönderdi, savaş üniformasıyla cephe ziyaretleri yaptı ve üye olup NATO’dan yardım almak istediğini açıkladı. O arada NATO içinden bazı çevreler ikircikli açıklamalarla Zalenskiy’e gaz verdi. Bunun üzerine Rusya, Ukrayna sınırına ve Kırım’a 100 binden fazla asker yığdı.
Zelenskiy’in Ankara ziyareti sırasında yayınlanan ortak bildiriyi okuyunca şaşırdım. Ukrayna’nın NATO üyeliğine destek çıkan, sert şekilde Rusya karşıtı bir metin idi. Üslup, daha çok Olacak O Kadar Partisi lideri Zelenskiy veya çevresinin aşırı dilini hatırlatıyordu. Türkiye aniden NATO’nun Rusya karşıtı gönüllü koçbaşı gibi hareket etmeye başlamıştı.
Halbuki Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu kısa süre önce yaptığı Moskova ziyaretinde “Rusya bizim stratejik ortağımızdır” demişti. Acaba AKP’yi stratejik ortaklıktan vazgeçip Rusya’ya karşı mızrak başı gibi hareket etmeye yönelten analizler neydi?
Biden yönetimiyle arayı düzeltmek için mi böyle yaptılar? Ama AKP sözcüleri daha önce defalarca “Bizi Şangay İşbirliği Örgütüne alsınlar da rahatlayalım” dememiş miydi?
Türkiye, Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklemediğini gerekçeleriyle beraber dikkatli bir dille ifade etmeliydi. Ama o konuda NATO içinde mutabakat oluşursa, engel olmayacağını vurgulamalıydı. Doğru siyaset buydu.
Bildirinin açıklanmasından hemen sonra Moskova, Türkiye’ye uçuşları Covid salgınını gerekçe göstererek Haziran başına kadar kısıtladı. Şimdilik en az 500 bin Rus turist kaybı söz konusu, devamı gelebilir.
Zelenskiy’in ziyaretinden birkaç gün sonra ABD ve Rusya liderleri Biden ve Putin telefonda görüştü ve gerginliği düşürme konusunda anlaştı. ABD Karadeniz’e gemi göndermekten vazgeçti, Rusya askerlerini çekti, kriz şimdilik söndü. Telefonda ne konuşuldu tam olarak bilmiyoruz. Ama büyük ihtimal Biden, Ukrayna’nın NATO üyeliğine sıcak bakmadığını diplomatik bir formül içinde ifade etti. Zaten Biden’ın resmi açıklamaları bunu ima ediyor. Artık Ukrayna’nın NATO üyeliğini pek dillendiren yok!
Olan turizmcilerimize oldu, yanlış Ukrayna siyasetinin faturasını zaten derin kriz içindeki turizm sektörümüz ödüyor.
* * *
Önce TBMM’de sonra medyada yıllardır AKP’nin Ortadoğu’da yürüttüğü Müslüman Kardeşler örgütünün kuyruğuna takılmış dış politikasını eleştirdim, bunun Türkiye’ye büyük zararlar verdiğini anlatmaya çalıştım.
Zararın büyüklüğü karşısında artık çark etmeye başladılar. Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle arayı düzeltmek için sürekli demarş yapıyorlar.
Maalesef Kahire talep eden, Türkiye talepleri karşılamaya çalışan taraf. Çünkü sayısız yanlış nedeniyle şimdi Türkiye’nin Mısır’a ihtiyacı, Mısır’ın Türkiye’ye ihtiyacından daha çok.
AKP sözcüleri Mısır lideri Abdülfettah Sisi yönetimine devamlı sıcak mesajlar gönderiyor. Buna karşılık Sisi yönetimi ketum, fazla resmi açıklama yapmıyor. Ama Mısır medyası AKP iktidarının Sisi’nin kapısını çalan taraf olduğunu ve iki ülke arasındaki rekabeti Sisi rejiminin kazandığını ima eden haberlerle dolu. Türkiye ilişkileri düzeltmek için Kahire’ye temsilci gönderiyor, Türkiye Mısır’la ekonomik ilişkilerini iyileştirmek istiyor, Türkiye Mısır’la parlamentolar arası dostluk grubu kurmak istiyor, Türkiye Kahire’yle iyi ilişkilerin Libya’da barış çabalarını güçlendireceğini söylüyor, vs. gibi.
Mısır Stratejik Çalışmalar Direktörü Halid Okaşa’nın kısa süre önce yarı resmi Ahram gazetesinde yayınlanan yorumu ise hüzün verici. Okaşa dikkatli bir üslup içinde özetle şunu söylüyor: Mısır şimdi Türkiye’nin ne kadar sıkışık durumda olduğunun farkında. Ankara arayı düzeltmek istiyorsa, bütün hünerini göstermesi ve Mısır’ın dediklerini yapması gerekir:
“Libya’da Aralık 2021’de seçimlere gitmek üzere Başkanlık Konseyi Başkanı ve Geçici Hükümet Başbakanı seçilmesi Türkiye lehine gelişmeler değil, (Türkiye’nin) sanki öyleymiş gibi davranmasına rağmen…
Bu gelişmeler Trablusgarp üzerindeki Ankara’nın askeri pençesini kaldırdı. Buna karşılık Kahire’nin Libya’daki bütün taraflara açık tutumu; Libya sorununa barışçı bir çözüme ulaşma ve ülkenin parçalanmasını, terörist veya paralı askerler yatağına dönüşmesini engelleme olanağını artırdı…
Kahire, Doğu Akdeniz dosyasının Türkiye’nin davranışını etkileyen ana dürtü olduğunun farkında. Mısır, Türkiye’yi kuşatan karmaşık sorunların büyüklüğünü ve Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulması ardından hızla ortaya çıkan ittifaklar sonucunda bölgesel stratejik pozisyonunun rahatsız olmaya başladığını iyi biliyor…
Türkiye katlanmak zorunda kaldığı stratejik çatlakları onarmak istiyor. Pragmatik Türk rejimi, hayatta kalmasını sağlayacak (nefes alacak) borular arıyor – bu borulardan biri Ankara’nın neredeyse on yıldır hasım bellediği Kahire olsa bile. Ancak bunu yapmak için, Türkiye bütün hünerini kullanarak inşa ettiği yapıları sökmeye çalışmalıdır ki, (bunlar) Mısır’ın korumayı ve desteklemeyi taahhüt ettiği kesin prensiplerdir.”
İtiraf edeyim, bu acı sözleri okuyunca büyük üzüntü duydum. Türkiye böyle sözlere muhatap olmayı hak etmiyor. Daha önce hiç muhatap olmadı.
Geçtiğimiz hafta Kahire’de Mısır ve Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcıları arasında müzakereler yapıldı, daha sonra Dışişleri Bakanlarının görüşeceği açıklandı. Umarım o görüşme de Kahire’de olmaz.
Ankara ilişkileri iyileştirmek için benzer girişimleri Suudi Arabistan ve BAE’ya yönelik de yapıyor. Suudi Arabistan’a ihracat neredeyse sıfırlandı. Ama bu iki ülke ciddi bir yanıt vermiyor.
Nedenini tahmin etmek çok zor değil. AKP’nin kankası İhvan örgütüne karşı Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’nin beraber hareket ettiğini biliyoruz. Büyük olasılıkla Riyad ve Abu Dabi, AKP ve İhvan dosyasını Sisi’ye teslim etti çünkü onun eli güçlensin istiyorlar. AKP yönetimi Sisi ile anlaşamazsa, herhalde Suudi Arabistan ve BAE ile de anlaşma olmayacak. Buna Arapça, Men Dakka Dukka mı diyorlar?
Hiç bilenler ve bilmeyenler bir olur mu? Bu evrensel uyarının vurguladığı gibi, bilmeyenler kendilerini bilenlerin yerine koyunca daima zarar eder.
Kaynak: Halukozdalga.com
">İçinde bulunduğumuz dönem ilerde üniversitelerde herhalde, 100 yıla yaklaşan Cumhuriyet’in en beceriksizce yönetilen dış politikası olarak okutulacak.
AKP iktidarında ehliyetsiz ellerin yürüttüğü dış siyaset neredeyse aralıksız sürüyor. Bir taraftan da ülkeyi ürkütücü bir tecrit içine düşürdüklerini artık kendileri de görüyor, çıkış yolları arıyorlar.
Ama maalesef çıkış kolay olmayacak. Çünkü herkes Türkiye’nin sıkıştığını görüyor ve her ülke kendi çıkarları doğrultusunda maksimum kazanç elde etmeye çalışıyor. Ayrıca, son yıllarda sürekli zikzak yapan AKP siyasetine dünyada güven duyan pek az başkent kaldı.
Son büyük yanlışı Ukrayna krizinde gördük. Kısa süre önce Ukrayna’nın NATO üyesi olmaması gerektiğini, esasen ne Rusya ne ABD’nin NATO-Rusya savaşı istediğini gerekçeleriyle anlattım.
Daha açık ifade edelim. Ukrayna’nın NATO üyesi olması imkansız. Çünkü NATO üyesi olursa, bugün Ukrayna dediğimiz ülke kalmayacak, parçalanacaktır!
Türkiye açısından Ukrayna’nın büyük önemi, Kırım Tatarlarının varlığı ve Rusya’yla aramızda Karadeniz’in kuzey sahilinde büyük bir tampon alan oluşturmasıdır. Bu iki faktörün işlevsel kalabilmesi için, Ukrayna’nın hem Rusya hem Avrupa’yla iyi ilişkiler içinde bulunması vazgeçilmez şarttır.
Geçen ay Ankara’yı ziyaret eden Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy 2019’da seçilmeden birkaç ay öncesine kadar ülkenin en popüler TV komedyeni idi. Seçimlere aylar kala kurduğu partiye, sevilen TV programının adını verdi ve kazandı. Yani bizde rahmetli Levent Kırca’nın bir zamanlar çok izlenen programı “Olacak O Kadar” adıyla partisi kurması gibi.
Zelenskiy sadece bir dönem görev yapmayı ve Rusya’nın işgal ettiği topraklar sorununu çözmeyi vaat ederek seçildi. Ama başaramadı. Bu kez sorunları askeri yoldan çözme eğilimine kapıldı, işgal bölgesine daha çok asker gönderdi, savaş üniformasıyla cephe ziyaretleri yaptı ve üye olup NATO’dan yardım almak istediğini açıkladı. O arada NATO içinden bazı çevreler ikircikli açıklamalarla Zalenskiy’e gaz verdi. Bunun üzerine Rusya, Ukrayna sınırına ve Kırım’a 100 binden fazla asker yığdı.
Zelenskiy’in Ankara ziyareti sırasında yayınlanan ortak bildiriyi okuyunca şaşırdım. Ukrayna’nın NATO üyeliğine destek çıkan, sert şekilde Rusya karşıtı bir metin idi. Üslup, daha çok Olacak O Kadar Partisi lideri Zelenskiy veya çevresinin aşırı dilini hatırlatıyordu. Türkiye aniden NATO’nun Rusya karşıtı gönüllü koçbaşı gibi hareket etmeye başlamıştı.
Halbuki Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu kısa süre önce yaptığı Moskova ziyaretinde “Rusya bizim stratejik ortağımızdır” demişti. Acaba AKP’yi stratejik ortaklıktan vazgeçip Rusya’ya karşı mızrak başı gibi hareket etmeye yönelten analizler neydi?
Biden yönetimiyle arayı düzeltmek için mi böyle yaptılar? Ama AKP sözcüleri daha önce defalarca “Bizi Şangay İşbirliği Örgütüne alsınlar da rahatlayalım” dememiş miydi?
Türkiye, Ukrayna’nın NATO üyeliğini desteklemediğini gerekçeleriyle beraber dikkatli bir dille ifade etmeliydi. Ama o konuda NATO içinde mutabakat oluşursa, engel olmayacağını vurgulamalıydı. Doğru siyaset buydu.
Bildirinin açıklanmasından hemen sonra Moskova, Türkiye’ye uçuşları Covid salgınını gerekçe göstererek Haziran başına kadar kısıtladı. Şimdilik en az 500 bin Rus turist kaybı söz konusu, devamı gelebilir.
Zelenskiy’in ziyaretinden birkaç gün sonra ABD ve Rusya liderleri Biden ve Putin telefonda görüştü ve gerginliği düşürme konusunda anlaştı. ABD Karadeniz’e gemi göndermekten vazgeçti, Rusya askerlerini çekti, kriz şimdilik söndü. Telefonda ne konuşuldu tam olarak bilmiyoruz. Ama büyük ihtimal Biden, Ukrayna’nın NATO üyeliğine sıcak bakmadığını diplomatik bir formül içinde ifade etti. Zaten Biden’ın resmi açıklamaları bunu ima ediyor. Artık Ukrayna’nın NATO üyeliğini pek dillendiren yok!
Olan turizmcilerimize oldu, yanlış Ukrayna siyasetinin faturasını zaten derin kriz içindeki turizm sektörümüz ödüyor.
* * *
Önce TBMM’de sonra medyada yıllardır AKP’nin Ortadoğu’da yürüttüğü Müslüman Kardeşler örgütünün kuyruğuna takılmış dış politikasını eleştirdim, bunun Türkiye’ye büyük zararlar verdiğini anlatmaya çalıştım.
Zararın büyüklüğü karşısında artık çark etmeye başladılar. Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle arayı düzeltmek için sürekli demarş yapıyorlar.
Maalesef Kahire talep eden, Türkiye talepleri karşılamaya çalışan taraf. Çünkü sayısız yanlış nedeniyle şimdi Türkiye’nin Mısır’a ihtiyacı, Mısır’ın Türkiye’ye ihtiyacından daha çok.
AKP sözcüleri Mısır lideri Abdülfettah Sisi yönetimine devamlı sıcak mesajlar gönderiyor. Buna karşılık Sisi yönetimi ketum, fazla resmi açıklama yapmıyor. Ama Mısır medyası AKP iktidarının Sisi’nin kapısını çalan taraf olduğunu ve iki ülke arasındaki rekabeti Sisi rejiminin kazandığını ima eden haberlerle dolu. Türkiye ilişkileri düzeltmek için Kahire’ye temsilci gönderiyor, Türkiye Mısır’la ekonomik ilişkilerini iyileştirmek istiyor, Türkiye Mısır’la parlamentolar arası dostluk grubu kurmak istiyor, Türkiye Kahire’yle iyi ilişkilerin Libya’da barış çabalarını güçlendireceğini söylüyor, vs. gibi.
Mısır Stratejik Çalışmalar Direktörü Halid Okaşa’nın kısa süre önce yarı resmi Ahram gazetesinde yayınlanan yorumu ise hüzün verici. Okaşa dikkatli bir üslup içinde özetle şunu söylüyor: Mısır şimdi Türkiye’nin ne kadar sıkışık durumda olduğunun farkında. Ankara arayı düzeltmek istiyorsa, bütün hünerini göstermesi ve Mısır’ın dediklerini yapması gerekir:
“Libya’da Aralık 2021’de seçimlere gitmek üzere Başkanlık Konseyi Başkanı ve Geçici Hükümet Başbakanı seçilmesi Türkiye lehine gelişmeler değil, (Türkiye’nin) sanki öyleymiş gibi davranmasına rağmen…
Bu gelişmeler Trablusgarp üzerindeki Ankara’nın askeri pençesini kaldırdı. Buna karşılık Kahire’nin Libya’daki bütün taraflara açık tutumu; Libya sorununa barışçı bir çözüme ulaşma ve ülkenin parçalanmasını, terörist veya paralı askerler yatağına dönüşmesini engelleme olanağını artırdı…
Kahire, Doğu Akdeniz dosyasının Türkiye’nin davranışını etkileyen ana dürtü olduğunun farkında. Mısır, Türkiye’yi kuşatan karmaşık sorunların büyüklüğünü ve Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulması ardından hızla ortaya çıkan ittifaklar sonucunda bölgesel stratejik pozisyonunun rahatsız olmaya başladığını iyi biliyor…
Türkiye katlanmak zorunda kaldığı stratejik çatlakları onarmak istiyor. Pragmatik Türk rejimi, hayatta kalmasını sağlayacak (nefes alacak) borular arıyor – bu borulardan biri Ankara’nın neredeyse on yıldır hasım bellediği Kahire olsa bile. Ancak bunu yapmak için, Türkiye bütün hünerini kullanarak inşa ettiği yapıları sökmeye çalışmalıdır ki, (bunlar) Mısır’ın korumayı ve desteklemeyi taahhüt ettiği kesin prensiplerdir.”
İtiraf edeyim, bu acı sözleri okuyunca büyük üzüntü duydum. Türkiye böyle sözlere muhatap olmayı hak etmiyor. Daha önce hiç muhatap olmadı.
Geçtiğimiz hafta Kahire’de Mısır ve Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcıları arasında müzakereler yapıldı, daha sonra Dışişleri Bakanlarının görüşeceği açıklandı. Umarım o görüşme de Kahire’de olmaz.
Ankara ilişkileri iyileştirmek için benzer girişimleri Suudi Arabistan ve BAE’ya yönelik de yapıyor. Suudi Arabistan’a ihracat neredeyse sıfırlandı. Ama bu iki ülke ciddi bir yanıt vermiyor.
Nedenini tahmin etmek çok zor değil. AKP’nin kankası İhvan örgütüne karşı Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’nin beraber hareket ettiğini biliyoruz. Büyük olasılıkla Riyad ve Abu Dabi, AKP ve İhvan dosyasını Sisi’ye teslim etti çünkü onun eli güçlensin istiyorlar. AKP yönetimi Sisi ile anlaşamazsa, herhalde Suudi Arabistan ve BAE ile de anlaşma olmayacak. Buna Arapça, Men Dakka Dukka mı diyorlar?
Hiç bilenler ve bilmeyenler bir olur mu? Bu evrensel uyarının vurguladığı gibi, bilmeyenler kendilerini bilenlerin yerine koyunca daima zarar eder.
Kaynak: Halukozdalga.com