Yok ilan edilen ekonomik kriz ''ruhumuzdan'' çıktı

Yapılan son kamuoyu araştırması yüksek enflasyon, zam yağmuru ve düşük gelir nedeniyle ay sonunu getiremeyen vatandaşın ruh sağlığını da vurduğunu ortaya çıkardı.

Türkiye’de ekonomik krizin her geçen gün derinleşmesi, toplum sağlığını da etkilemeye başladı.

Yıllardır hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısıyla boğuşan vatandaş, ekonomideki olumsuzluklar ve belirsizlikler nedeniyle yoğun bir kaygı ve endişe duyuyor. Ipsos’un araştırmasına göre Türkiye, 27 ülke arasında toplumu en çok “fakirlik endişesi” yaşayan ülke olurken; insanların yüzde 46’sı eşitsizlik ve fakirlik endişesi taşıyor. Sosyolog ve psikologlar, yaşanan ekonomik sorunların “zihinleri işgal ettiğini” belirtiyor.


Türkiye’de ekonomik krizin her geçen gün derinleşmesi toplum sağlığını da etkilemeye başladı. Alım gücünün düşmesinin fiziki etkilerinin yanı sıra vatandaşın gelecek kaygıları psikolojik sorunlara da neden oluyor. Ekonomik göstergelerin sonuçlarına ilişkin bir araştırma yapan Ipsos’un ortaya koyduğu sonuca göre 27 ülke arasında Türkiye insanı en çok fakirlik endişesi yaşayan halk oldu. Elde edilen verilere göre vatandaşımızın yüzde 86’sı ekonomik durumun kötü olduğunu düşünüyor. Öte yandan Türkiye’de yaşayan insanların yüzde 46’sı eşitsizlik ve fakirlik endişesi taşıyor. Son yıllarda ekonomik nedenlerden dolayı ülkede artan belirsizlik toplumsal bir gerilime neden oldu. Millî Gazete’den Onur Şehmus Şahin’e konuyu değerlendiren uzmanlar, ekonomik kaygıların birey ve toplum sağlığında nelere yol açtığına dikkat çekti.

“KAYGI, ENDİŞE, KORKU VE STRES”

Ekonomik sorunlardan yola çıkarak insan doğasına dikkat çeken Sosyolog Türkan Çiğdem, “İnsandaki temel sistem bireyi hayatta tutmaktır. Bir insanın var oluşunun temel ihtiyaçları, yeme, içme, barınma ve üremedir. Ekonomideki kaygan zemin, her gün değişen ve artan fiyatlar yüzünden gelirin gideri karşılamaması dolayısıyla bireyin temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda yetersiz bırakıyor. Bu durum da insanoğlunun beyin sisteminde tehlike sinyallerinin çalmasına neden oluyor. Dolayısıyla da kaygı, endişe, korku ve stres bireyi etkisi altına alarak sağlıklı düşünemez ve davranamaz hale getiriyor. İçgüdüyle dürtüler bireyin temel ihtiyaçları karşılanmadığında onu hayatta tutabilmek için her türlü yolu mubah görecektir. Haram-helal demeden, hak hukuk tanımadan çalacak, çırpacak, gasp edecek, dolandıracak ve her geçen gün suç oranı artacak” ifadelerini kullandı.

“BİR GARİPLİK OLDUĞUNU ANLAMAK GEREKİYOR”

Türkan Çiğdem, ekonomik kaygıların temelde yol açacağı sorunları hatırlatarak, “Bu kadar zengin bir coğrafyada yaşayıp da ülke insanın bu denli sosyolojik, psikolojik ve ekonomik sınırlarının zorlanmasında bir gariplik olduğunu anlamak gerekiyor. Akla şu sorular geliyor, ‘Bu durum insanlar üzerinde kurulan bir terbiye sistemi midir? Ekonomik düzlemde cast sistemine mi geçiyoruz?’ Türkiye öyle bir hale geldi ki ekonomik sorunlar zihinleri işgal etmiş durunda. ‘Fakir çok fakir, zengin çok zengin ve orta tabaka kalkarak, kölelik sistemimi gelecek?’ diye sormadan edemiyoruz. Halkın korkularının hat safhada olması bir yerlerde bir şeylerin hatalı yapıldığını gösteriyor” şeklinde konuştu.

“KARAMSAR HİSSEDEN İNSANLAR DEPRESYONA SÜRÜKLENEBİLİR”

Ekonomideki durumun hemen herkesi etkilediği belirten Uzman Psikolog Kerem Gümüş ise, “Günümüzün en büyük problemlerinden biri olan ekonomik kötü gidiş birçoğumuzu etkilemektedir. Bu durum bireylerin onur, gurur ve güç algısını etkiler. Onurlu ve gururlu hissedemeyen, güçsüz hisseden insanlarda birçok fizyolojik ve psikolojik problem kendini gösterebilir. Sosyal ve duygusal açıdan etkilenen bireylerde uyku düzeni, yeme düzeni bozulur ve günlük rutinleri aksar. Dolayısıyla bu denli karamsar hisseden insanlar depresyona sürüklenebilir. Ayrıca bilinmezlik, gelecek kaygısına sebep olarak anksiyete gibi rahatsızlıklara yol açabilir” diye konuştu.

“BİREY, ÇEVRESEL FAKTÖRLERDEN ETKİLENEN VARLIKTIR”

Maddi sebeplerin oluşturduğu psikolojik sonuçlara karşı tavsiyeler de veren Gümüş, “Kişinin kendisinin kontrolünde olmayan sebeplerden dolayı kendisini suçlamaması, umutsuzluğa kapılmaması gerekir. Ve en önemlisi içine kapanıp dış dünyadan kendini soyutlamamalı, problemlerini yakın çevresiyle paylaşmalılardır. Sosyalleşebildikleri kadar sosyalleşmeli, sosyal medyada karamsarlığa sürükleyecek haberlerle aralarına sınır koymalıdırlar. Birey, çevresel faktörlerden etkilenen varlıktır. Bu denli çevresel ‘öfke, nefret ve karamsarlık’ gibi tetikleyen duyguları besleyecek kişilerle aralarına sınırlar koymalıdırlar” dedi.

Sonraki Haber