TBB'nin yeni yönetimi sert başladı: ''Baskıcı yönetimlere karşı demokrasiyi savunacağız''
Türkiye Barolar Birliği, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde yaptığı açıklamada, “TBB, insanlığın ortak değeri olan hak ve özgürlükleri savunmak için baskıcı yönetim anlayışlarının karşısında demokrasiyi ve insan haklarını en güçlü şekilde savunmaya devam edecektir” mesajı verdi.
Erinç Sağkan’ın başkanlığında yeni yönetimin göreve geldiği Türkiye Barolar Birliği (TBB), 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla yazılı bir açıklama yaptı.
“İnsan Hakkı İhlallerinin Sıradanlaşmasına İzin Vermeyeceğiz!” başlıklı açıklamada, baskıcı yönetim anlayışına karşı demokrasi ve insan haklarının savunulacağı vurgusu yapıldı.
TBB, “Türkiye Barolar Birliği gerek dünyada gerekse ülkemizde otoriterliğin ve kural tanımazlığın yükseldiği, hukuk devleti ilkesinden uzaklaşıldığı, yargı bağımsızlığının aşındığı bu dönemde umutsuzluğa yer olmadığının, tam tersine evrensel insan hakları değerlerini daha güçlü şekilde savunmanın gerekliliğinin bilincindedir” dedi.
İstanbul Sözleşmesi’ne de değinilen açıklamada, “Türkiye Cumhuriyeti, bu yıl en başta gururla adını verdiği ve kadına yönelik şiddete ilişkin en önemli uluslararası belge sayılan Avrupa Konseyi’nin İstanbul Sözleşmesi’nden hukuka aykırı bir şekilde çekildi” ifadelerine verildi.
Açıklamada ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının da bağlayıcı olduğu kaydedilerek, “Uluslararası standartların Türkiye’de hayata geçirilmesi ve uygulanması, başta AİHM olmak üzere insan hakları mekanizmalarının kararlarının bağlayıcılığının ‘amasız’ ve ‘fakatsız’ kabulü, Türkiye Barolar Birliği’nin insan haklarının evrenselliği ilkesinin hayata geçirilmesi için olmazsa olmaz olarak gördüğü hedeflerdir” denildi.
TBB’nin 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü için yaptığı açıklamanın tamamı şu şekilde:
İNSAN HAKKI İHLALLERİNİN SIRADANLAŞMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ!
İnsanlık tarihinin dönüm noktalarından birini simgeleyen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ilan edildiği 10 Aralık günü, bu sene 73. kez, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de İnsan Hakları Günü olarak anılıyor. Bununla birlikte, 10 Aralık’lar bir süredir hem dünyada hem de Türkiye’de insan haklarının ve evrenselliğin yüceltildiği değil, insan hakları savunucularının ve hukukçuların sürekli artan bir şekilde kaygılarını aktardıkları özel günlere dönüşmüş durumdadır. Ne yazık ki 10 Aralık 2021 de bu endişe verici eğilimin devam ettiği bir insan hakları günüdür.
Evrensel Bildirge, adından da anlaşılabileceği üzere insanların zamana, mekâna, dine, dile, milliyete, ırka, etnik kökene, cinsiyete, cinsel yönelime bağlı olmaksızın ve hepsinden önemlisi devletlerin tanımasından bağımsız şekilde, evrensel ve doğal haklara sahip olduğu düşüncesi ile hazırlandı. II. Dünya Savaşı’nın insanın temel hak ve özgürlüklerini devletlerin milli hukuklarının insafına bırakılamayacağını gösteren acı deneyimlerine bir tepki olarak hazırlanan bildirgenin kaçınılmaz sonucu, insan haklarının devletlerin iç işi olarak görülemeyeceği, insanlığın ortak sorunu olarak tanınması gereğidir.
Ne var ki bu evrensellik ilkesi, günümüz dünyasında yükselen popüler otoriter rejimlerin ‘yerellik, millilik’ iddiaları ile ciddi bir şekilde aşındırılmaktadır. İnsanı değil belli siyasi görüşleri, milliyetleri, dini inançları merkezine alan ve bu gruplara dahil olmayanların eşit haklara sahip olma haklarını inkâr eden bu küresel yeni akım, özgürlük/güvenlik dengesini de sürekli bir şekilde özgürlük aleyhine bozma konusunda tereddüt etmemektedir.
“NE YAZIK Kİ 2021 YILI, ÜLKEMİZDE DE İNSAN HAKLARI ALANINDA ÇOK CİDDİ GERİ ADIMLARIN ATILDIĞI BİR YIL OLARAK AKILLARA KAZINDI”
Ne yazık ki 2021 yılı, ülkemizde de insan hakları alanında çok ciddi geri adımların atıldığı bir yıl olarak akıllara kazındı. Türkiye Cumhuriyeti, bu yıl en başta gururla adını verdiği ve kadına yönelik şiddete ilişkin en önemli uluslararası belge sayılan Avrupa Konseyi’nin İstanbul Sözleşmesi’nden hukuka aykırı bir şekilde çekildi. Gerileme bu adımla sınırlı kalmadı. Türkiye, buna ek olarak siyasilerin hukuk devleti ve yargı bağımsızlığını hiçe sayan açıklamalarıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını tanımayacağını ve uygulamayacağını ilan etti. Bu ısrar ve kural tanımazlık, Türkiye’yi Avrupa Konseyi tarihinde ikinci kez Bakanlar Komitesi’nin ihlal usulüne başvurduğu üye devlet konumuna getirdi.
“TBB, EVRENSEL İNSAN HAKLARI DEĞERLERİNİ DAHA GÜÇLÜ ŞEKİLDE SAVUNMANIN GEREKLİLİĞİNİN BİLİNCİNDEDİR”
Türkiye Barolar Birliği gerek dünyada gerekse ülkemizde otoriterliğin ve kural tanımazlığın yükseldiği, hukuk devleti ilkesinden uzaklaşıldığı, yargı bağımsızlığının aşındığı bu dönemde umutsuzluğa yer olmadığının, tam tersine evrensel insan hakları değerlerini daha güçlü şekilde savunmanın gerekliliğinin bilincindedir. Her avukat, işinin gereği olarak aynı zamanda bir insan hakları savunucusudur. İnsan hakları, evrensel bildirgede ifadesini bulduğu üzere medeni ve siyasal haklar ile ekonomik, kültürel ve sosyal hakların birbirini tamamladığı ve birbirine dayandığı bir bütün olarak anlaşılmalı ve savunulmalıdır.
“DEMOKRASİYİ VE İNSAN HAKLARINI EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE SAVUNACAĞIZ”
Uluslararası standartların Türkiye’de hayata geçirilmesi ve uygulanması, başta AİHM olmak üzere insan hakları mekanizmalarının kararlarının bağlayıcılığının ‘amasız’ ve ‘fakatsız’ kabulü, Türkiye Barolar Birliği’nin insan haklarının evrenselliği ilkesinin hayata geçirilmesi için olmazsa olmaz olarak gördüğü hedeflerdir.
Dünyanın en büyük hukuk örgütlerinden biri olan Türkiye Barolar Birliği, insanlığın ortak değeri olan hak ve özgürlükleri savunmak için baskıcı yönetim anlayışlarının karşısında demokrasiyi ve insan haklarını en güçlü şekilde savunmaya devam edecektir.