Sare Davutoğlu: 'Babam başımı örtmeme karşı çıkmıştı'

Başbakan Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu özel hayatını anlattı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu verdiği bir röportajda babasının başını örtmesine karşı çıktığını söyledi. Sare Davutoğlu, "Ablamla ben başımızı örttüğümüzde babam karşı çıkmıştı. 1980 öncesi çok politik bir ortam vardı, bir şekilde zarar verilir veya eğitimimize mani olur diye endişe etti." dedi.

Habertürk gazetesinden Kübra Par, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun eşi Sare Davutoğlu'yla röportaj yaptı. Sare Davutoğlu, çocukluğundan bugüne kadar olan hayatını anlattı. Davutoğlu "Ablamla ben başımızı örttüğümüzde babam karşı çıkmıştı. 1980 öncesi çok politik bir ortam vardı, bir şekilde zarar verilir veya eğitimimize mani olur diye endişe etti." dedi. 

‘BABAM BAŞIMI ÖRTMEME KARŞI ÇIKMIŞTI’

-Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Merhamet ve muhabbet ortamında büyüdüm diyebilirim. 7 yaşımda annemi kaybettim. Hakikatten çok özel bir insandı. Babamsa çok disiplinli ve ölçülüydü. Aynı zamanda bize çok düşkündü. Her hafta sonu bizi mutlaka gezdirirdi. Her şeyimizle çok yakından ilgilenirdi. Bir de temel insani değerleri bize çok küçük yaşta kazandırdı. Mesela, okula giderken kalabalık otobüslerde biletçi yanımıza gelemezse, ertesi gün çift bilet almamızı tembihlerdi ve bize ‘Aman yavrum bunda saçı bitmedik yetimin hakkı var’ derdi.

-Kim büyüttü sizi?
Annemi kaybedince babaannemler bir süre yanımızda kaldı. Sonra babam evlendi.

-Kaç kardeştiniz?
İkinci annemden olan kardeşimle birlikte 4 kardeşiz.

-Mütedeyyin bir aile miydi?
Babam mütedeyyinden ziyade geleneksel ve muhafazakârdı. Mesela ablamla ben başımızı örttüğümüzde karşı çıkmıştı. 1980 öncesi çok politik bir ortam vardı, bir şekilde zarar verilir veya eğitimimize mani olur diye endişe etti sanırım.

-Başınızı örtmeye nasıl karar verdiniz?
O dönem herkesin çok okuduğu bir dönemdi. Herkes kendince “Türkiye nasıl kurtulur?” sorusuna cevap arıyordu. O dönemde birçok toplantılara katıldık, birçok okumalar yaptık. Hatta ablam önce sol akımlara ilgi duydu. Sonra baktık ki özde bir sıkıntı var. Allah’a imanın gereklerini yerine getirmeliyiz, diye düşündük. Bunu öyle güçlü hissettik ki babamızı üzmeyi bile göze alabildik. Sonrasında zaten en büyük desteğimiz yine babam oldu.

-Eskişehir’de o dönem ortam baskıcı mıydı?
Hayır, değildi. Eskişehir’de çok özgür bir atmosfer vardı. Zaten çok kozmopolit bir yerdir. Küçük İstanbul gibidir. Bizim büyüdüğümüz yıllarda okuma-yazma oranının en yüksek olduğu ilimizdi.

HASTALARIMLA İLGİLENMEK RUHUMU DİNLENDİRİYOR

-Eşinizin görevine rağmen hastalarınızı bırakmamışsınız. Zor olmuyor mu?
Tabi ki zor oluyor. Mesela dün akşam Ahmet Bey “Ben eve geçiyorum, misafir çağırdım, sen evde misin?” diye sordu. Biraz suçluluk duyarak “Yok ben işteyim” dedim. “Nereden çıktı? Hani gitmeyecektin?” dedi. Ben de dengelemeye çalışıyorum. Onun programı başlayınca mümkünse ben hemen muayenehaneye geçiyorum. Mesela bugün Ahmet Bey’le birlikte yoğun bir programımız var ama bir ara hastaneye uğramam lazım, küçük bir müdahalem var.

-Bu durum stres yaratmıyor mu?
Hastaneye ulaştığımda stresim ortadan kalkıyor. Çok şükür o anda işime, hastama odaklanıyorum. Bazen böyle çok yoğun günlerde artık farklı bir formatta mı çalışsam diye düşündüğüm oluyor ama hastalarım özellikle de gebelerimle bir araya gelince rahatlıyorum. Onlarla ilgilenmek ruhumu dinlendiriyor. Nasıl yol arkadaşlığı, asker arkadaşlığı unutulmazsa, hamilelik ve doğum da çok özel bir yol arkadaşlığı. Hekim ve hasta birlikte bu süreci gerçekten güzel bir şekilde yaşayınca, sağlam bir dostluk kuruluyor. Elbette bazı hastalarımın doğumunda bulunamıyorum. Ama birlikte çalıştığım değerli hekim arkadaşım, sevgili ebemiz ve hatta muayenehanedeki asistanımızla birlikte bir ekip olduğumuzu ve doğumda yanlarında olamasam da süreci yakinen takip ettiğimi, onlar için dua ettiğimi, sürekli bilgi aldığımı ve bana ihtiyaç duydukları her an ulaşabileceklerini bilmeleri aramızdaki güven ilişkisini pekiştiriyor.

-Çok hastanız var mı?
Bakanlık döneminden itibaren ağırlıklı olarak Ankara’da bulunsam da, İstanbul’da bir çalışma düzeni oturttum. Sürekli burada bulunmadığım için ilk kez gelecek hastalar tercih etmez, doğumlar da azalır diye tahmin ediyordum fakat öyle olmadı. Biraz güven meselesi. İnsanlar özellikle benim alanımda bildiği, güvendiği doktora gitmek istiyor.

-Peki, bu koşuşturma içerisinde çocukları görme fırsatınız oluyor mu?
Yani, en önemli sıkıntı o tabi ki… Bu konuda küçük kızımız ve oğlumuzun ciddi şikâyetleri var, biz de zaman zaman vicdan azabı duyuyoruz ama birlikte olduğumuz her anı çok iyi değerlendirmeye çalışıyoruz.

Sonraki Haber