Prof. Dr. Naci Görür bunu ilk kez açıkladı: ''Enkaz altından beni aradı''
Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve 11 ilimizi yerle bir edip 48 binden fazla canı yitirmemize yol açan asrın felaketinden sadece 1,5 yıl önce bölgedeki tehlike için Türkiye'yi uyaran isim Prof. Dr. Naci Görür, Kahramanmaraş'taki depremden sadece birkaç dakika sonra enkaz altından kendisini arayan bir depremzede ile yaptığı görüşmeyi ilk kez açıkladı.
Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinin ardından tüm yurtta deprem tedirginliği yaşanırken herkes, depreme ilişkin uyarılarıyla sık sık gündeme gelen Prof. Dr. Naci Görür’ün açıklamalarına dikkat kesilmeye başladı. Görür, son olarak YouTube’da yayınlanan Gör Beni programında Armağan Çağlayan’ın sorularını yanıtladı. Görür’ün konuşmalarında çok çarpıcı detaylar vardı.
"BU BİZİM NESİL İÇİN BİR ŞANSSIZLIK"
Görür “15-20 sene önce bu depremler hiç konuşulmazdı. Bizim nesil büyük ölçüde bu büyük depremlerin tekerrür etme periyotları içerisinde yaşıyor. Bu bir tesadüf. Bizden önceki nesiller, 39-42 falan depremleri hariç doğru dürüst deprem belki de görmediler, yani geniş aralıklar var. Biz büyük depremleri görüyoruz. Çünkü sözgelimi kuzey anadolu fayının işte 99’da, ondan önce 67’de veya 54’te gibi büyük depremleri gördük. Van depremini, Elazığ depremini, şimdi de Maraş depremini gördük. Bizim ömür süremiz içerisinde aşağı yukarı 7-8 tane büyük deprem var. Bu bizim nesil için bir şanssızlık ama bir tesadüf çünkü o büyük deprem üreten fayların tekerrür periyodu tam bizim yaşadığımız dönem içerisinde doldu. Onun için biz görüyoruz. Mesela Maraş depremi aşağı yukarı 1513’ten beri orada doğru dürüst bu boyutta bir deprem yok. Neredeyse 500 sene. Ama bizim yaşadığımız döneme denk geldi. Marmara’da mesela şimdi deprem bekliyoruz. Çok büyük bir olasılıkla çoğu insan görecek bu depremi, yani şu anda yaşayan gençler veya orta yaşlılar, bilmiyorum belki biz bile görebileceğiz çünkü her an bekliyoruz. O deprem üreten fayın da ilk son depremi 1766. 250 senede bir oluyor. Yine bizim döneme çakışıyor. Bu neslin, diyelim bizim ülkemizde yaşayan yaşları aşağı yukarı 5 yaşından tut diyelim 50-60 yaşına kadar diyelim daha fazla… Bu tekerrür periyodunda yaşıyoruz. Biz dediğiniz gibi bilinçli olarak depremi 99’da gördük. Ondan önce 67, 54’te, 42’de onları pek hatırlamıyoruz. Yaş olarak kimimiz hatırlamaya da müsait değil.” ifadelerini kullandı.
"BUNDAN DAHA ÖNEMLİ BİR SORUN GÖREMİYORUM"
Görür “Bu depremler anadoluda olduğu zaman maalesef gerektiği kadar ilgi de belki görmezdi. Yani ilk anda elbette ki her türlü yardım yapılır hepimizin ciğeri yanar ama uzun dönem gündemde de tutulmazdı. Belki şimdi medyanın da etkisiyle bu oluyor ama anadoluda olunca genellikle batıda olan, yani egemen diyelim toplumun, öyle söyleyeyim, ekonomik yönden olsun, yaşam yönünde olsun… İşte anadoluda bir yerde deprem olmuş, vah vah denir geçilirdi. Ama 99 depremi ilk kez Marmara bölgesini vurduğu zaman dikkatleri üzerine topladı. Çünkü Marmara bölgesi ülkenin ekonomik gücünün olduğu, üretiminin yüzde 60’ının olduğu bir yer ve İstanbul’u da tehdit eder duruma gelince bizim gündemimize oturdu. Hatta o zaman hatırlarsınız, bir milat kabul edildi. 17 Ağustos 1999 bir milattır, bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diye. Bu Maraş depremleri bir şey değiştirecek mi, milat mı diye soruyorsunuz ama 99 gibi olursa daha sonra bu da tekerrür eder, yani aynı vurdumduymazlık biraz daha taşınır. Ama bence artık bu depremleri ciddiye alıp, üzerine çok konuşmaktan ziyade, nerede, ne zaman, nasıl, hangi büyüklükte olacak, nerede deprem bekliyorsunuz gibi gündemde bu sorular dolaşacağına Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, halkı, yerel yönetimleri bu depremi bu ülkenin en baş sorunu olarak düşünmeli ve Türkiye gündemine en önemli sorun olarak girmeli. Bundan daha önemli bir sorun ben göremiyorum. Evet hukuk da çok önemli. Hukuk olmadan yani arzulanan demokratik devlet olmaz ama can güvenliği olmadan hukuk da olmaz. Yani bir devlet varsa vatandaşlarının veya o devleti kuran insanların can güvenliğini sağlamaktır, birinci görevi odur. Eğer vatandaşlarının can güvenliğini sağlamıyorsa devletin ne amacı olabilir ki anlamı da olmaz yani kimse de öyle bir devlet düşüncesini kabul edemez.” şeklinde konuştu.
NACİ GÖRÜR DEPREMDEN KORKUYOR MU?
Armağan Çağlayan Naci Görür’e “Siz de depremden korkuyor musunuz?” diye sordu. Görür “Korkmaz mıyım. Benim de çoluk çocuklarım var. Dolayısıyla her insan gibi… Korku insani bir duygu. Yalnız bizde bunun tezahürü insandan insana değişiyor. Yani eğitilmemiş insan dersem haksızlık olur ama birçok eğitilmiş insanda da şöyle bir korku görüyorum, bu kabul edilebilir bir korku değil: Aman deprem lafı edilmesin, duymayayım, bu korkutucu bir şey, canım nedir bu deprem deprem konuşuluyor. Bunu söyleyen adamlar başını kuma gömmek istiyor, deve kuşu gibi. Bunu yapmakla tehlikeyi atlasa hiçbirimiz konuşmayalım. Ama deprem geliyor, vurduğu zaman da çoluk çocuğunu öldürüyor. Aman duymayalım da gece rahat uyuyalım mantığı çağdaş bir mantık değil. Eğitimli aklıbaşında bir insanın tercihi değil. Korkabilir ama bu korkuyu depremle nasıl baş edebiliriz, nasıl deprem zararlarını minimize ederiz şeklinde dönüştürüp kendi insanlarına yardımcı olabilecek bir yol çizmesi, öyle bir katkı sağlamasına dönüştürmek lazım. Yoksa elbette insani bir duygu, korkarız.” şeklinde yanıt verdi.
NACİ GÖRÜR OTURDUĞU EVE GÜVENİYOR MU?
Çağlayan bu kez de Görür’e “Mesela siz oturduğunuz eve güveniyor musunuz?” diye sordu. Görür ise “Evet, benim oturduğum evin belki de bir özelliği olabilir, o da dubleks olması. Bir bina çok yüksek değilse, çok ağır değilse ve yapılırken de iyi mühendislik hizmeti almış ise, gerçi eski olmasına rağmen mesela temeli radye temel veya beton perde olarak yapılmış ise bu deprem diyelim perde ve kolonları şaşırtmacalı usulüne uygun konulmuş ise bunu teknik üniversite yaptı bizim oturduğumuz yerlerde. Dolayısıyla orada böyle sefer tası gibi binanın bisküvi gibi yapışmasını, insanları göçük altında koymasını beklemiyorum. Belki belli yerler çatlar patlar ama önemli olan bir bina eğer sahiplerini kendi içinden sağ olarak çıkmasını sağlıyorsa en başarılı, en iyi binadır. Bizim korktuğumuz şey tamamen göçük haline gelip insanlarının ölümüne sebebiyet veren binalardır. O binalar da genellikle büyük çoğunluğu öyle yaşla başla değil, iyi mühendislik hizmeti görmediği, iyi malzeme kullanılmadığından ötürü ve yanlış zemin ve yerde kurulduğundan dolayıdır. Normal bir zeminde çok kötü olmadığı sürece bizim şu andaki yönetmeliklere göre yapılmış bir bina, harfiyen o yönetmeliklere uyulmuşsa, iyi malzeme kullanılmışsa, yapımı da iyi işçilik görmüşse o bina insanların ölmeden deprem esnasında veya sonrasında içinden çıkmasına müsaade edecektir çok büyük ihtimalle.” dedi.
“PSİKOLOJİM BOZULDU, GÜNDE 1-2 SAAT AĞLIYORDUM”
Görür’den samimi itiraflar da geldi. Görür “Maraş’da büyük bir deprem olabilir, özenli olun, dikkatli olun diye uyarmasa mıydık? 60-70 bin kişi ölmüş. Bilim adamı olarak onu söyleyeceksin. Ben insani olmakla beraber eğer o tehdit, tehlike geliyor, önlemi alınmıyorsa aman duymayayım olursa o ilkel bir duygu oluyor. Biz o ilkellikten uzak durmak zorundayız. Mesela İstanbul’u uyarıyoruz, uyarmasak yüz binler ölecek. 23 senede bir şey yapılsaydı bu böyle olmazdı. Biz üzülüyoruz tabii bunlara. Hele bizim üzüntümüz daha farklı. Emin olun, ben yani bu yaşta, o ilk hafta günde 1-2 saat ağlıyordum ya. Yani psikolojik bozuldu.” şeklinde konuştu.
“6 ŞUBAT 04.30’DA TELEFONUM ÇALDI! BİR KADIN GÖÇÜK ALTINDAN BENİ ARADI: ‘HOCAM BİZİ KURTAR’ DEDİ”
Görür devamında “Bozulmasının nedeni de belki burada size söyleyebilirim; 6 Şubat 04.30’da benim telefonum çaldı. Ben telefonu açtığım zaman göçükte bir kadın, göçük altında beni arıyor. Yanında da bir kız çocuğu. Hocam bizi kurtar diyor. Siz düşünebiliyor musunuz ben ne hale geldim ben. Sonra telefon kapandı, anlamadım ne oldu ne bitti falan. Yani insanlar bu durumda. Binlerce insan göçük altında öyle bir şey. O bizi daha etkiliyor.” dedi.