Sarıyer'de en güzel şiir barış oldu

“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır” der usta yazar Yaşar Kemal…

 Sarıyer Belediyesi 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde  9.su düzenlenen Uluslararası Barışa Çağrı Festivali’nde 11 dilden ezgiler seslendiren Kardeş Türküler’le bir kez daha haykırdı; şimdi en güzel şiir barıştır diye…

Barışa en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde binlerce insanla barış çığlıkları atıldı Sarıyer’de. Belediye Başkanı Şükrü Genç,  “İnsanoğluna, kendisinden başka hiç kimse barışı getiremeyecek” mesajı verdi.

Sarıyer Belediyesi 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü 9. Uluslararası Barışa Çağrı Festivali ile Unıq Volkswagen Arena’da kutladı. Etkinlikte Kardeş Türküler sahne aldı. 7 konuk sanatçı ve grupla birlikte barış türkülerinin söylendiği gecede coşkulu kalabalık binlerce kişilik salonu hıncahınç doldurdu. Gecede Anadolu’nun 13 farklı ilinden gelen çocuklarla sahneye çıkan Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, binlerce yurttaş ve çocuklarla birlikte barış çığlığı attı. Tüm salonun barış sesleriyle yankılandığı gecede Başkan Genç,  “Barışın vazgeçilmez şartı olan Adalet’in önemi daha iyi kavrandıkça, hem ülkemizde hem de dünyanın dört bir köşesinde daha kardeşçe yaşamanın, çocuklarımız için çatışmalardan uzak bir gelecek oluşturmanın yollarını daha iyi bulacağımızdan eminim” dedi.

Ayşenur Kolivar, Ceylan Ertem, Mikail Aslan, Onur Şentürk, BGST Dansçıları, Çıplak Ayaklar Kumpanyası ve Tahribat-ı İsyan grubunun da  sahne aldığı gecede izleyicilere seslenen Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç’in tam konuşma metni şöyle;

Sevgili Dostlar,

Barış, farklı dünya görüşlerine sahip insanların birbirlerine duyduğu saygı, gösterdiği anlayıştır. Uzlaşı sanatıdır, harmonidir. Farklı din, dil, ırk ve kültürden insanların bir arada adil ve huzur içinde yaşayabilmesinin temel taşıdır. Dünyada ve ülkemizde gerçekleşmesini en çok arzuladığımız hayaldir. Tüm dünyada şiddet ve terör olaylarına karşı eşzamanlı olarak sesler ve tepkiler yükselirken insanların özlemini çektiği bir değerdir barış.

Dokuzuncu kez, “BARIŞA ÇAĞRI” mızı yinelemek, o muhteşem “Barış çığlığımızı” bir defa daha atmak için büyük bir sevgi topluluğu oluşturduk ve coşkulu bir şekilde bir aradayız.

Sevgili dostlar maalesef, geride bıraktığımız 9 yılda, her yıl daha güçlü bir şekilde barış diye haykırmamıza rağmen, insanoğlunun 21’nci yüzyılda da kan dökerek birbirine üstünlük sağlama alışkanlığı devam ediyor. Çocuk, yaşlı, kadın demeden emperyalizmin çıkarları uğruna insanlar öldürülüyor veya yurtlarından kaçmak zorunda kalıyorlar.

Peki, yaşanan tüm bu olumsuz tabloya rağmen bizler barışı haykırmaktan, barışı istemekten vaz mı geçeceğiz?

ASLA!

Çünkü biliyoruz ki demokrasi ile yönetilen, demokrasiye inanmış ve demokrasiyi özümsemiş toplumların “tek seçeneği”dir barış… Barış gerçekleşmesi gereken bir olgu değil aksine bir yaşam biçimidir. Düşünür Spinoza’nın söylediği gibi “Barış, savaşın yokluğu anlamına gelmez o bir erdem, bir ruh hali, bir iyilik, itimat ve adalet duygusudur.”

Her yıl bu vesile ile toplandığımızda, “düşüncelerinin yılmaz takipçisi olmaktan kıvanç duyduğum” Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini hatırlar ve hep hatırlatırım:

“… Şu veya bu sebeple milleti harbe sürüklemek taraftarı değilim, Harp zarurî ve hayatî olmalıdır. Esaslı ıslahat ve gelişme içinde bulunan bir memleketin, hem kendisine hem çevresine barış ve huzuru cidden arzu etmesinden daha kolay izah olunabilecek bir keyfiyet olmaz…”

İki gün önce o büyük zaferin yıldönümünü kutladık. Dünya üzerinde eşine rastlanmayacak, emperyalizmin baskısı altında ezilen halklara umut ışığı olan kurtuluş savaşının önderi, ömrünün büyük bir bölümünü muharebe meydanlarında geçirmiş, tarihe en büyük askeri dehalardan birisi olarak geçmiş, bir “Başkomutan”dan bu sözleri duymak ne kadar şaşırtıcı gibi geliyorsa da, Ulu Önderimiz’i anlayanlar için hiç de sürpriz sayılmaz.

Bugün dünyanın dört bir yanında ve sınırlarımızın hemen dışında yaşanan acılar ortada. İşte Irak, Afganistan, Suriye ve bizlerden uzak, haberdar olamadığımız coğrafyalarda, ülkelerinin sınırları istekleri dışında yeniden çizilen ve ezilen halklar.

Dünyanın hangi bölgesinde ve hangi ülkesinde olursa olsun, demokrasi ve özgürlük inşa edilecekse, yine o ülkenin kendi insanları ile inşa edilebilir. Dışarıdan hiçbir ülke, başka bir ülkeye özgürlük ve demokrasi getiremez. Çünkü biliyoruz ki ülkeler, kendi ulusal çıkarlarını, insani ve evrensel değerlerden daha üstün tutmalarından dolayı bugün milyonlarca insan öldürülürken, milyonlarca insan ise yerinden yurdundan oldu. Bundan 30 – 40 yıl kadar önce örnek gösterilen ülkeler bugün acıyı derinden yaşıyorlar. Hemen yanı başımızda Suriye’de olduğu gibi…

Toplum olarak bu ülkelerde yaşayan insanların dramını en yakından izliyor, ülkemiz sınırlarında da bu süreci derinden yaşıyoruz. 
Daha fazla çıkar elde etmek, güçlünün güçsüzü ezme çabası, etnik, ırksal, dinsel, mezhepsel farklılıkların birer zenginlik olduğu gerçeği yerine kendisinden olmayanları kabul etmeme anlayışı bugün insanlığı çıkmaz yollara sokmaktadır.
Bakın büyük usta Yaşar Kemal insanoğlu için ne diyor;
"Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalıma, her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa ışığa, her şeye, her şeye akıl erdirecekler, tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar.”
Dünya genelinde şiddet karşıtı, ırksal eşitlik mücadelecisi veren, yaşamını barışa adamış birçok ünlü düşünür, filozof, yazardan nice böyle sözler paylaşabilirim. Hepsinin ortak noktası insanlığın isterse nefret yerine sevgiyi, acı yerine mutluluğu, savaş yerine barışı getirebileceğidir. Sevginin, barışın, paylaşmanın, dostluğun ve kardeşliğin dili yoktur. Anlaşmak için ortak dilden önce ortak duygulara ihtiyacımız var.

Çünkü insanoğluna, kendisinden başka hiç kimse barışı getiremeyecek.

Barışın vazgeçilmez şartı olan Adalet’in önemi daha iyi kavrandıkça, hem ülkemizde hem de dünyanın dört bir köşesinde daha kardeşçe yaşamanın, çocuklarımız için çatışmalardan uzak bir gelecek oluşturmanın yollarını daha iyi bulacağımızdan eminim. Bu yollardan birisi bugün çocuklarımıza her zamankinden daha fazla barış ve sevgi anlatmaktan geçiyor.  Çünkü ancak o zaman bu yorgun dünyayı hayalini kurduğumuz dinamik bir dünyaya dönüştürebiliriz.

Bizim kültürümüzde “Yaradılanı severim, yaradandan ötürü”, “Gel, ne olursan ol yine gel” ve “Yurtta barış dünyada barış” anlayışı yer alır. İşte bu nedenle, şahsım ve çalışma arkadaşlarım başta olmak üzere, barışın ve huzurun kenti Sarıyer’de, Sarıyerlilerin büyük güven ve desteği ile yaşama geçirdiğimiz her projede, yaptığımız her çalışmada önce barışı, sevgiyi ve huzuru tesis etmeyi olmazsa olmaz ilkemiz kabul ettik.

Bu akşam bizimle birlikte Adıyaman, Ağrı, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Muş, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak ve Van’dan 50 çocuğumuz burada. Onlar barışın, umudun çocukları. Bizimle birlikte barış çığlığı atmak için geldiler. Tüm amacımız onlara aydınlık, barış ve sevgi dolu bir ülke ve dünya bırakmak. 

Hepimiz biliyoruz: Çatışan ve huzursuz toplumlarda Barışı inşa etmek ve adaleti sağlamak, savaş ve çatışma çıkarmaktan daha zordur. Ama daha onurludur.

Adil bir dünyayı yaratmak da, tek tek bireyler kadar, belki de onlardan daha çok, yönetenlerin sorumluluğu ve görevidir. Çünkü adil olmak, adalet dağıtmak, yönetenlerin boyun borcudur.

Yasamanın adil yasalar yapması, yürütme’nin eşit paylaşımı sağlaması, yargı’nın da her seviyede adaleti en hassas biçimde dağıtması, çağdaş bir toplumun en vazgeçilmez gereksinimidir.

Bunu başaran toplumlar da “BARIŞ İÇİNDE” yaşama ödülünü hak etmişlerdir.

Unutmayalım!
“Yaşamak için ne çok neden var! Cehaletimizi kırabiliriz, 
becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, özgür olabiliriz, uçmayı öğrenebiliriz”
Sizleri her yıl olduğu gibi en güçlü sesinizle, geleneksel “BARIŞ ÇIĞLIĞI”nı, dünyanın dört bir yanından duyulacak kadar güçlü biçimde haykırmaya çağırıyorum…

Sonraki Haber