Kılıçdaroğlu isyan etti !
CHP lideri Kılıçdaroğlu, katıldığı bir televizyon programında çok sert açıklamalarda bulundu.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, CNN Türk canlı yayınında gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. Kılıçdaroğlu, gelecek seçimlerde Deniz Baykal'ın tekrar aday olacağını söyledi. Kılıçdaroğlu Doğan Grubu'na açılan soruşturma ve Hürriyet Gazetesi'ne düzenlenen saldırılar hakkında da sert ifadeler kullandı. Kılıçdaroğlu, Doğan Grubu'na soruşturma başlatan savcı için HSYK'yı göreve çağırdı ve 'O savcıya savcı bile denmez. Normalde HSYK'nın göreve geçmesi lazım. Savcı başka yerde bir gün bile kalamaz." diye konuştu.
CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CNN Türk canlı yayınında soruları yanıtlıyor.
Kılıçdaroğlu, Ankara'da düzenlenen programın başında, Hürriyet Gazetesi'ne yapılan saldırı ve tehditlere atıfta bulunarak 'Ankara'ya sağ salim geldiniz' dedi.
CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU GAZETECİLERİN SORULARINI YANITLIYOR / CANLI YAYIN
İşte Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satırbaşları:
CHP'NİN MİLLETVEKİLİ LİSTELERİ
Perşembe günü Parti Meclisi'ni topluyoruz. Konuyu görüşeceğiz, Cuma günü de YSK'ya listeleri teslim edeceğiz.
Merkez Sağ'dan partimize gelenler var. Merkez Sağ'dan geliyorlar diye özel bir çabamız yok. Geçmişte kendisini orada konumlandıran pek çok arkadaş, kendi konumunun CHP içerisinde olması gerektiğini düşünüyor biz de kabul ediyoruz.
Türkiye öyle bir noktaya geldi ki Cumhuriyet ve baskıyı savunanlar karşı karşıya. Sağ-sol karşıtlığının yerini rejim kaygısı almış durumda. (Mehmet Ali Bayar olacak mı?) Hayır. Kendisi son derece birikimli birisi. Bizim listeler bir anlamda kilitlenmiş durumda.
(Koray Çalışkan’ın danışman olacağı iddiası) Onları görüşeceğiz yarın.
(Umut Oran, Burhan Şenatalar listede olacak mı?) Yarın görüşeceğiz onları da. Partimizin kültüründe kararı Parti Meclisi verir. Bu kültürü yaşatmak istiyorum. Ben şu olacak bu olacak dediğim zaman Parti Meclisi'ne müdahale etmiş oluyorum. Son sözü Parti Meclisi verecek.
Önseçimle seçilenlere özel bir saygı duymamız gerekiyor. Bunlar kazandılar ve geldiler. Özel bir sıralama yapmamız sözkonusu değil.
(Yer değişmeler olabilir mi?) Önseçimle gelenlere hiçbir biçimde müdahale etmeme gibi bir kuralımız var. Önseçim yapılmayan iller var K.Maraş gibi, Tunceli, Ardahan, Kars gibi. Oralarda eğer daha önce milletvekili adayı olup kazanamamışsa oralarda değişiklik yapacağız.
(İlhan Özkes'in yerine kim gelecek?) Yarın görüşeceğiz. Doğrusunu isterseniz herkes gibi beni de şaşırttı.
(Kılıçdaroğlu İzmir'den mi aday olacak?) Evet
(Özkes'in yerine bir din adamı mı aday olacak?) Kendisi bir politikacı olarak gelmişti. Din adamını din adamı olarak getirip siyasette kullanmayı doğru bulmuyoruz. Sosyal-demokrat kültüre sahiptir gelir. Bekaroğlu'nun güzel yayınları da var. Yarın akşam bakacağız.
DENİZ BAYKAL ADAY OLACAK MI?
(Baykal'ın adaylık durumu) Baykal seçimle geldi. Seçimle gelenlere dokunmayı doğru bulmuyoruz. Parti üyeleri oy verdiler. Dolayısıyla o gazetelerdeki yazıları da hayretle okuyorum. Nasıl üretiyorlar ben de zorlanıyorum anlamakta. Neden değiştirelim? Baykal'ın büyük hizmetleri var bu partiye.
7 Haziran seçimlerinin kendine has koşulları vardı. HDP'nin parti olarak seçimlere girmesi, baraj sorunu olması, toplumun duyarlı kesiminin HDP'nin barajı aşması yönündeki düşünceleri... Önseçim yaptık diye oylarımızda artış olmadı. Birkaç istisna dışında.
Vatan Partisi ile ittifak olur mu?
İttifak olmayacağını Perinçek'e de ifade ettik.
Eğer adaylık için başvuranlar olmazsa, başvurular olmazsa, özel bir değerlendirme yapabileceğimizi kendilerine ifade ettik.
Vatan Partisi ile görüşlerimizin örtüşen de örtüşmeyen de kısımları var.
ALİ TARAN KONUSU
Sayın Ali Taran’ın bize önerdiği kampanya güzeldi. Eksikleri fazlalıkları olabilir. Buna da saygımız var. Daha sonra Sayın Taran’ın dışında da belli kurumlardan görüş aldık. Onlar yeni önerilerini getirdiler, başka bir kurumun çalışmalarını daha uygun bulduk.
"ERDOĞAN'LA POLEMİĞE GİRMEYECEĞİM"
Erdoğan ile polemiğe girmeyeceğim. 7 Haziran'dan bu yana koşulların değiştiğini biliyoruz. Seçim kampanyamız bunlar düşünülerek yeniden hazırlandı. Erdoğan benim muhatabım değil. Benim muhatabım Davutoğlu. O özellikle bana yanıt getiriyor ama onu muhatap almayacağım. Ne yaparsa yapsın muhatap almayacağım.
Geçmişte kendisine oy veren vatandaş bile şu soruyu soruyor... Tarafsız olman gereken yere seçtik seni, sen neden tarafsız olmuyorsun? Benden çok bunu Davutoğlu'nun demesi lazım. Davutoğlu'nun '1 dakika, sorumluluk bana ait' demesi lazım. Burada bir terslik var. Çünkü tarafsız değil. Taraflı olduğu için sağduyu çağrısı yapamıyor. Bunu kahvede oturan vatandaş da görüyor, olmaması lazım diyor.
Tarafsızlığı konusunda gerekçe üretebilir. Ben tarafsız davranmayacağım demesi, yemin etmemesi lazımdı. Şimdi namusu ve şerefi üzerine 'ben tarafsız davranacağım' diye yemin etti. Herkes bundan rahatsızlık duyuyor. Açıkça Anayasa'yı ihlal ediyor.
ERDOĞAN'IN MİTİNGLERE KATILMASI
Bana göre negatif etki yapmıştır. Çift başlı bir yönetim gerçeği ortaya çıktı. Temel sorunlarından birisi bu Türkiye'nin. Sağlıklı yönetilmiyor. Başbakan kim, Cumhurbaşkanı kim belli değil. AKP Genel Başkanı kim o da belli değil. Bu tablo kaos yaratıyor. Bakan ve Başbakan atlanıp Erdoğan'a bilgi veriliyor, muhatap alıyorlar.
"KOALİSYON GÖRÜŞMELERİNDE '2 BAŞLILIĞI' HİSSETTİNİZ Mİ" SORUSU
Bir ortamda ifade ettim. O ayrıntıya izin verirseniz girmeyeyim.
Gömleğin düğmesi önce yanlış iliklendi. Erdoğan, Davutoğlu'nu alarak, kongre yapılmadan, Davutoğlu'nu ilan etti. 'Asla toz kondurmam' dedi. Daha sonraki bütün aşamalarda, ana belirleyici unsur olarak ortaya çıktı. 'Gerçek Genel Başkan benim' dedi. 'Fiili başkanlığı getirdim, Anayasayı değiştirip uydurun' dedi kendisi.
G20'ye bugüne kadar Başbakanlar katılmıştır. Şimdi Erdoğan diyor ki 'Ben katılacağım.' Neden Sayın Gül katılmıyordu? Başbakan bildiğimiz Başbakan değil daha ne söyleyeyim.
MEDYAYA YÖNELİK BASKILAR
Medyayı ya da bazı yazarları 'terörist' diye suçlayınca onlara 'terör ne' diye sormak lazım. Askeri öldürene biz ne diyeceğiz? O kültür onlarda var gerçi. 'Kitap bombadan daha tehlikelidir' diye. Ama şu var, medya üzerindeki baskıları birden fazla incelemek lazım. Devlet Bankaları'nın ve AKP'nin kontrolü altında olan kurumların belli yerlere ilan vermemesi. Turkcell AKP'nin kontrolüne geçtikten sonra sadece havuz medyasına ilan veriyor. Ziraat, Halk Bankası'nın da reklamları oraya akıyor. Hükümetin dolaylı olarak, finans baskısı bu.
"O SAVCIYA SAVCI BİLE DENMEZ"
İkinci olarak siyasal baskı. Mitingdeki konuşmalarda zorunlu olarak otokontrol yapabileceği bir ortam oluşturmaya çalışıyor, bunu yapmak istiyorlar. Bunda başarılı oldular ama istedikleri noktaya gelemediler.
Üçüncü olarak bir gazeteyi susturacağız. O gazeteyi, sahibini terörist ilan edelim. Bir algı. Bunu da yapmaya başladılar. Gerçekten ilk iki aşamada başarılı olamayınca üçüncü aşamaya geçtiler.
(Doğan Grubu'na açılan soruşturma) O savcıya savcı demek bile tartışılır. Hukuk Fakültesi'nden mi mezun ondan da şüphem var. Şimdi özel olarak da Hürriyet'in mercek altına alındığını görüyoruz. Hürriyet'in şöyle bir özelliği var: Herkesin okuduğu bir gazete.
Herhangi bir gazeteyi vatandaş okurken, o vatandaşın düşüncelerini okuyabilirsiniz. Ama Hürriyet'i herkes okuyabiliyor. Zaten Hürriyet üzerine bu kadar baskının nedeni de o. Kendi tabanı da okuyor, havuz medyasının gazetesindeki sürece getirmek istiyorlar. Savcının pespaye iddiası, gerçekten demokrasi adına da hukuk adına da, adalet adına da, savcılar adına da felaket bir tablo, asla doğru değil.
Toplumun duyarlı kesimlerinden tepki var. Ama bazı kesimler var ki suskunluklarını koruyorlar. Onların da konuşması lazım. Tüm baroların açıklama yapmasını isterdim. Normalde HSYK'nın göreve geçmesi lazım. Savcı başka yerde bir gün bile kalamaz. Savcı değil, gerçekten. Savcının görevi nedir? Cumhuriyet Savcısı denir. Cumhuriyet'in üstünlüğünü, anayasal düzeni korumak... Bu kadar açık ve net.
Havuz medyasının iftiralarıyla ‘biz soruşturma açtık’ dediğiniz andan itibaren yargıya gölge düşürüyorsunuz.
Ortada yargı, hukuk kalmadı.
(Nokta Dergisi'ne baskın) Her alanda susturulmak isteyen baskı alına alınmak isteyen bir toplum var.
Saray'da oturan Zat'ın ülkeyi ne hale soktuğunu herkes biliyor. O fotoğraf aslında toplumun bildiği ilginç bir fotoğraflardan birisi.
7 Haziran'dan sonra ne oldu da şehitler gelmeye başladı? Ne oldu?
Çözüm’e bir şey olmasın diye susarsanız Türkiye’yi ateşe atmış olursunuz. O görmemezlik toplumu bu hale getirdi. PKK neden 7 Haziran’dan sonra harekete geçti? Bunları sorgulamamız lazım.
PKK silah yığarken hangi nedenle ses çıkarmadınız? 7 Haziran’da beklediğiniz sonucu alamadığınız halde neden sert söylemlere devam ettiniz? Başbakan’ı yok muydu bu ülkenin. Bir kişi kendisi ve ailesinin çıkarlarıyla devleti yönetmeye kalkarsa ülke bu hale gelir. 13 yıldır tek başlarına yönetiyorlar. Her zaman bir düşman buldular, ‘Bunun yüzünden oldu, bu kandırdı bizi’ dediler. En sonunda da ‘PKK bizi kandırdı’ dediler. Siz çocuk musunuz? Emin olun çocuklar daha akıllı.
Devleti yöneten kişi 3 adım ötesini göremiyorsa, bunlar devleti nasıl yönetecekler? Çift başlı bir yönetim var. Kimin ne söylediği belli değil. Şuan Türkiye ateşin içine atılmış durumda.
O kadar kötü yönetiliyor ki Türkiye, faturayı yine biz ödüyoruz.
Sabahat Akkiraz'ın Yemen ile ilgili söylediği bir satır var: 'Zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir.'
Türkiye bunu hak etmiyor. Bu tablo kime ait? Elbette ki Türkiye'yi yönetenlerin. Biz bunları söylemeyip ne söyleyeceğiz?
"OLMAZ OLSUN BÖYLE DEMOKRASİ"
PKK’yı lanetledik. Teröre karşı bu toplum ortak mücadele verirse PKK’nın yapabileceği hiçbir şey yok. 30-35 yıldır çatışmanın tüm koşullarını denedi. Ama şimdi Türkiye bu noktaya taşındı.
Medyaya baskıda dördüncü aşama… Medya organını terörist ilan edip onun üzerine gitmek. Şimdi bunu deniyorlar. Savcı ve yargıçları devreye sokacaklar. Sözde savcı soruşturma açtı ya da açacak. Hiç dikkate almaması önemliydi ama o treni kaçırdı.
Milletvekili eşliğinde gazetelere saldırıyorlar. Ben hemen şunu söyleyeyim. Sabah Gazetesi’ne yapılan da Star Gazetesi’ne yapılan da yanlıştır. Medyayı beğeniriz ya da beğenmeyiz. Ama onların özgürce çalışacağı ortamı sağlamalıyız. Star Gazetesi’ni de, kurşunlanan Genel Yayın Yönetmeni’ni de aradım, Sabah Gazetesini de aradım, Hürriyet Gazetesi’ni de aradım.
"UYARI YAPANLAR VATAN HAİNLİĞİYLE SUÇLANDI"
Bunun adı ileri demokrasiyle olmaz olsun böyle demokrasi. Gazeteciye neden bu fotoğrafı çektin, neden bunu yazdın diyorlar. O savcı da bilmeli ki haber alma hakkım kısıtlanamaz. TV izleyerek, gazete okuyarak haber almalıyım. Siz sansürleyerek bu kanallarımı kapatıyorsunuz. Cumhuriyet Gazetesi’ne de yapılıyor. İnternete erişimi kısıtlanıyor. Sansür tüm boyutlarıyla çalışıyor. Böyle bir ortamda yabancı sermaye durmaz. Şimdi çıkış süreci başladı. Kimse Türkiye’ye güvenmiyor. Bu noktaya geldik, bu noktaya kim getirdi bizi? Bu soruyu sormuş değil vatandaş. PKK, Paralel… Başka kim vardı? Askerler… İyi de kardeşim siz ülkeyi yönetiyordunuz neden sessiz kaldınız. Hata varsa önlemini alsaydınız. Bizim uyarılarımızın hiçbiri dikkate alınmadı.
Uyarı yapanlar vatan hainliğiyle suçlandı. TÜSİAD mesela… Onları da vatan hainliği ile suçladılar.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
İktidarda olsaydık, daha önce yapılan görüşmeleri ortaya koyardık. Neler vaadettiler, neleri konuştular? Oslo tutanaklarından başlayarak bunlara bakardık. Her şey yüzde 90 oranında saklanmıştır.
Topluma hesabını veremeyecekleri angajmanlara girdiler ki ayrıntıları açıklayamıyorlar. Öyle olmasaydı süreç bu noktaya taşınmazdı. PKK açıkça 'Söz verdiniz yapmadınız' diyor. Siz PKK'ya hangi sözleri verdiniz? Söz verdiniz ki sizleri eleştiriyorlar. Dolmabahçe Mutabakatı'nın arkasında başka şeyler de olabilir. Sayın Cumhurbaşkanı neden 'bunlar olmaz' dedi. Şimdi tam tersi bir tablo var. Bu gerçeklerin hiçbirisi bilinmiyor. Biz önce bunları öğrenirdik.
TERÖR NASIL BİTER?
Geçmişte yapılanları masaya yatırırdık. Olabildiğince olayı toplumsallaştırmak. Bu sorun yani sadece benim değil Türkiye'nin sorunu. Ne görüşüldü bu güne kadar, Akil İnsanlar onu da anlatamadı. Bu sorun nasıl çözülecek? Doğru ya da yanlış, bize göre bunun adresi TBMM. Orada çözülmesi lazım.
Terörle sorunun çözümünü ayırmamız lazım. Kim eline silah aldıysa kusura bakmasın. AKP gibi yapmayız biz. Kürt vatandaşlar var mı, temsilcileri var mı? Oturup konuşuruz. HDP de var Diyarbakır'da geniş bir sivil toplum oluşumu var. Sizin muhatap alacağınız yapı var zaten. Fakat bunlar PKK'yı muhatap aldı, ona söz verdi.
Erdoğan 'olumlu gelişmeleri' nasıl yakalayacak? 400 milletvekille mi? Perdenin arkasındaki olaylar, hangi sözlerin verildiğini, hükümetin hangi adımların attığını bilmiyoruz.
(PKK'ya çağrı yapar mısınız?) Öteden beri bizim bir anlayışımız var. Meşru organlar, gayrımeşru organlarla muhatap olmazlar. PKK'nın saldırıları durdurması lazım
İstanbul, Ankara, İzmir'i düşünelim. 9 gün sokağa çıkma yasağı ilan edildi diyelim. İsyan etmez miyiz? 9 gün dile kolay. Yaşamayınca yeterince insanlar fark edemiyor. Fırınlar kapalı. Ne olacak? 'Türkiye'yi bu hale kim getirdi?' bu soruyu sorsunlar. Türkiye bu aşamaya adım adım geldi. Sadece PKK değil. Kim terörü bir çıkış noktası görüyorsa orada lanetleriz, orada bir sorun yok.
"HDP, PKK İLE ARASINA NET BİR MESAFE KOYMALI"
HDP’yi gayrımeşru organ ilan etmek doğru değil. Halkın oylarıyla gelmiş. Dolayısıyla meşru bir organ kabul etmeliyiz. Bunu etmezsek demokrasiyi kabul etmemiş oluruz. HDP’yi eleştirebilir, düşüncelerini kabul etmiyor olabiliriz. Ama 80 milletvekili alan bir partiyi yok saymak doğru değil. HDP, bu süreçte iyi bir sınav vermedi. HDP, PKK ile arasına açık ve net bir mesafe koymak zorunda.
Bu sorunun çözümü için akılcı politikalar üretilmeli. Sorunu çözecek kişinin ya da partinin dürüst ve samimi olması lazım. Karşı tarafı yanıltan bir politika yapmaması lazım. Beyefendi'nin gizli, kişisel ajandaları vardı.
Bunu parlementoda çözeceksiniz. Muhatabınız meşru olacak. Biz sorunu çözmek için üzerinde çalışırdık meşru temsilcilerle. Biz HDP'yi muhatap alırız. Diyarbakır'da sivil toplum örgütleri var, onları dikkate alırdık HDP meclise giremeseydi.
"BU SORUNU ANCAK CHP ÇÖZER"
30-35 yıllık bir sorundur bu ve çözülemedi. Bunu CHP dışında hiçbir parti çözemez. Bu sorunu ancak CHP çözer. Biz bu sorunu ortak akıl ile çözeriz. İngiltere nasıl çözdü bu sorunu diye oraya vekil gönderdik. Güney Amerika'ya biz vekil gönderdik. Onlar yapamadılar. Onların sorunu çözmek gibi bir düşüncesi yoktu. Onların hesabı Kürtler'in oyunu nasıl yaparız üzerineydi. Bu sorunu ancak CHP çözer. İnanarak söylüyorum.
Çözüm için parlementoda uzlaşma komisyonu kurulmalı. Bir yöntem önerdik. Bir yasa geldi, onun bir maddesinde 'Belirli aralıklarla kamuoyuna bilgi verilecek' dendi, verilemedi. PKK, Kandil'e çekilse dahi silah bırakamaz. Bu gerçeği görmemiz lazım. IŞİD ile çarpışıyorlar, ABD de destek veriyor.
Eğer sorun uluslararası alana taşınırsa, çok daha zor bir hâl alacak. Bunu önceden görmeliydiler. İstihbarat, hükümet, akil insnalar bunu önceden görmeliydi. Hep bir sonraki seçimi dikkate aldılar.
"OĞLUM BEDELLİ ASKERLİK YAPMADI"
(Bir izleyicinin sorusu üzerine) Benim oğlum bedelli askerlikten yararlanmadı. Benim oğlum askere gidecek. Yaşı tutuyordu ama bedelliden yararlanmadı.
TERÖR PROTESTOLARI
(TOBB'un yürüyüşü ve Demirtaş'ın açıklaması) Yürüyüle herkes gitmeli. Bayrak teröre karşı kullanılıyor. Bayrak ortak duyguyu ifade etmek için bir sembol. Özellikle yürüyüşe katılın diye bir çağrımız olmadı. Arzu ederiz ki bir taşkınlık olmasın. Ülkenin barış çağrısına ihtiyacı var. 'Barış'ın içinin boşaltılmaması kaydıyla tabi.
(Pazar günü Yenikapı'da düzenlenecek olan yürüyüş) O mitingle ilgili fazla bir bilgim yok.
PKK, 30 yıldır bu çatışmanın zemini hazırlamak istiyordu. Son olaylarda malesef bazı illerde Kürt vatandaşlarımızın işyerlerinin talan edilmesi asla ve asla doğru değil. Tüm vatandaşlarıma çağrımı yineliyorum. Bu ülke hepimizindir, hepimize yeter. Çatışma kültürü beslememeliyiz. Bu olaylara provokatörler yol gösteriyor. Alıyor eline bir bayrak, 'Şuraya gidelim, saldıralım'. Kırşehir'e bir vekil arkadaşımızı gönderdim. Kırşehirliler çok üzgün. Dışardan gelen birisinin yaptığını söylüyorlar. Dükkan sahipleri 30 yıldır orada.