Gürsel Tekin: ''Makamı bıraktım, İstanbul'u dolaştım''
CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin İstanbul'un bugününü değerlendirdi, projelerini anlattı.
CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin, partisinin kendisini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday göstermesi halinde projelerini Yurt gazetesinden Özgür Tuğrul'a anlattı.
CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin ile yerel seçimdeki İstanbul adaylığına ve İstanbul'un sorunlarına ilişkin uzunca bir sohbet gerçekleştirdik...
İstanbul’la ilgili en büyük hayaliniz nedir?
“Siyaset” kelimesinin ne kadar kirlendiğinin farkındayım. Bu yüzden siyaset kelimesinden sonra aklımızda çağrışan ilk kelimelerden biri hayal değil. Hatta o ilk kelimeler arasında olumlu diyebileceğimiz, insanın içini ısıtan başka bir kelime de yok. İstanbul’la ilgili bir İstanbullu olarak hayallerim çok büyük. “Senin bütün sokak aralarını gördüm ben” der ya şair, 4 yıl önce bütün makam mevki ne varsa bıraktım o mısra gibi İstanbul’u dolaştım. Şehirciliğe dair söyleyecek sözü olan herkesin kapısını çaldım. Doktora yapar gibi çalıştım. Dünyanın en iyi üniversitelerindeki akademisyenlerle görüştüm. Konunun uzmanı neredeyse ayağına gittim. Yerel yönetim alanında Türkiye’de ve dünyada en başarılı örneklere kim imza attıysa onunla görüştüm. Viyana’ysa Viyana, Amsterdam’sa Amsterdam, Barcelona ise Barcelona en iyi uygulamaları büyük bir hassasiyetle inceledim. En büyük hayalim İstanbul deyince akıllarda çağrışan ilk kelimeleri değiştirmek. İstanbul deyince huzur, güvenlik, dünyaya örnek olacak bir marka kent ve refah akla gelsin istiyorum.
İstanbul’un son 20-30 yılda yaşadığı dönüşümü nasıl yorumluyorsunuz?
Ülkenin tüm yükünü omuzlayan bir şehir İstanbul. Nüfus sürekli arttı, artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için de kökten bir dönüşüm gerekiyordu. Bu yapılmadı. Tüm ülkenin iktisadi kaderini beton lobisine bağlayanların İstanbul için de başka bir fikri yoktu. Atılan her adımda şehir olduğundan daha kaotik bir hale geldi. İstanbul doğasını ve kimliğini kaybetmeye başladı. İstanbul gibi bir şehir kısa vadeli planlarla yönetilemez. Yapılacan planların vadesi bir insan ömrünü aşmalıdır. Böyle olmadığında yamalı bohçaya dönen yollar, çirkin binalar, plansız semtler kaçınılmaz olur. Benim İstanbul’um yüz yıl sonra da faydası görülecek projelere sahip olacak. İstanbul yere değil ufka bakan bir yaklaşımla yönetilecek.
Dünyada akıllı şehirler konuşuluyor. Sizin İstanbul’unuzda teknolojinin yeri ne olacak?
Bakın çok üzücü, bir şehir belediye seçimine gidiyor ancak suni tartışmalar sebebiyle “çocuğuma nasıl bir şehir bırakmalıyım?” sorusu akıllara bile gelmiyor. Depremi konuşan yok. Belki İstanbul’un Topkapı Sarayı, Ayasofya gibi değerleri bile zarar görecek. Binlerce insanı kaybedeceğiz. Dünyada atıksız şehirler konuşuluyor, tüm atığın geri dönüştürüldüğü şehirler. Otonom araçların yollarda gezdiği, güvenliğin yine büyük ölçüde dijitalleştiği şehirler. Bunlar İstanbullunun da herkes kadar hakkı. İstanbullunun Los Angeleslıdan, Londralıdan bir eksiği yok. Biz ikinci sınıf bir hayata layık değiliz. Biz yetişmiş kadrolarımızla ve coşkumuzla bu göreve hazırız.
İstanbul yoğun göç alan ve büyüyen bir şehir. Bu kalabalığa yetecek ev stoğu nasıl sağlanacak?
Bizim düşüncemiz kimliği olan semtlerle, mahallelerle, İstanbul’un tarihi dokusuna uygun olarak büyümek. Barcelona’da, Viyana’da bu oluyor da İstanbul’da neden olmasın? Bunu sorunca hep aynı cevabı alıyoruz. Biz yapamayız, bizden olmaz. Bu kompleksi artık aşmamız lazım. Viyanalının, Barcelonalının üç bacağı 5 kolu 16 beyni yok. Kurallar ve kurumlar var. Bizim meselemiz kurallar ve kurumların çalışmaması. Rant değil halk öncelikli bir anlayışla her şeyi başarabiliriz. Çağdaş, dünyaya uygun, turizme de katkı sağlayacak marka projelerle İstanbul büyümeye devam edecek. İlk dört yılımızın sonunda İstanbul nostaljisiyle değil geleceğiyle övülmeye başlayan bir şehir olacak. Bu kapsamda yerinde dönüşüm projelerini hayata geçireceğiz. Kent içi sürgün yaratmadan yeni yaşam alanları kuracağız. İnsanlar ağlamayacak, gözlerinin içi gülerek İstanbul’da yaşayacak. Sadece Kalamış’a değil, İstanbul’un tüm mahallelerine bir tatlı huzur gelecek.
Benim İstanbul’umda böyle olmayacak
Çalışanların büyük bölümü işe gidip gelirken saatlerini yolda ve konforsuz toplu taşıma araçlarında harcıyor. Bu nasıl çözülür?
Belediye, yurttaşlarının işe “konforlu” toplu taşıma araçlarıyla gitmesini sağlamak zorundadır. Bunun lamı cimi yok. Metrolar, metrobüsler çalışma kamplarına giden vagonlar gibi. Bu bir kader değildir, tercih meselesidir. Bir şehir planlanırken halka mı ranta mı yer açılacak, mesele budur. Ben bir şehir yaşamı öneriyorum. Metrobüslerde, metrolarda, vapurlarda yolculuk keyifsiz olmak zorunda değil. Bunları konforlu yolculuklara çevirebiliriz. İnsanlar işe giderken yoruluyor İstanbul’umuzda. Benim İstanbul’umda böyle olmayacak.
İstanbul’un kimliğini kaybettiğini düşünüyor musunuz?
Maalesef. İstanbul’un her ilçesi kimliğini kaybediyor. Üsküdar da Fatih de kimliğini kaybediyor. Öyle gözü dönmüş bir beton ve rant lobisi var ki Süleymaniye Camii’nin bahçesine kaçak kafe açmaktan bile çekinmediler. Bu utanmazlığı yüzümüze baka baka yaptılar. Çünkü rant lobisinin gözü ne tarih görüyor, ne şehir kültürü görüyor. Bunların gözünü dolar bürümüş. Asıl kazanç üç günde vuracağın voli değildir. Asıl kazanç İstanbul’un orta ve uzun vadede yaşanabilir bir şehir olmasıdır. Eski İstanbul’da insanlar yaşadıkları semtlerle, ilçelerle de övünürdü. Şimdi “ben İstanbul’un şurasındanım” diyen görüyor musunuz? Kalmadı. Biz insanların yaşamakla onur duyacağı semtler, mahalleler yaratacağız. O ilçeleri de ihya edeceğiz. Kasımpaşa’yı kendi kültür ve tarihini yaşatan eserlerle donatacağız, Fatih’i 600 yıllık kültürüyle ihya edeceğiz, Üsküdarlılar Üsküdar’ı yepyeni bir şekilde görecek. Bunu başarmak zorundayız. İstanbul’a gelen bir turist, İstanbul’un bütün ilçelerini gezdiğinde bu şehrin 3000 yıllık tarihini solumak zorundadır. İstanbul dünyada Kudüs ve Roma ile birlikte antik dönemden kalan en büyük üç medeniyet merkezinden biridir. Elimizde altın var çamura buluyoruz. O çamuru İstanbul’un üstünden kazıyacağız. İstanbul’u yeniden kazanacağız.
Nefes alınacak yerler gitgide azalıyor İstanbul’da. Sizce bu nasıl çözülür?
Kimi zaman otoyol kenarlarındaki boş yeşil alanlarda piknik yapan aileler görüyorum. Zemin eğimli, çocuklar düşüyor, oyun oynamak mümkün değil, araba sesinin ve egzoz gürültüsünün ortasında vakit geçirmeye çalışıyorlar. Çünkü yeşil alan ya yok ya çok uzak ya da çok pahalı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göre bir şehirde kişi başına düşmesi gereken yeşil alan miktarı en az 15 metrekare. Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiye ettiği “aktif yeşil alan” oranı kişi başına en az 9 metrekare. İstanbul'da kişi başına 7,57 metrekare yeşil alan var. Yemyeşil İstanbul gri bir kente dönüştü.
Bir haftasonu ailenizle güzel vakit geçirmek için saatlerce yol gitmek zorunda mıyız böyle güzel bir şehirde? Rant lobisi zorundasınız diyor, ben değiliz diyorum. İşte yerinde dönüşüm ile açacağımız yeni yaşam alanları bu sorunu da ortadan kaldırmaya yönelecek. Çok açık söylüyorum, bir evde oturmak evden indin arabaya bindin bir yere gittin demek değildir. Yaşamak bu değil. Yaşamak evden çıkmak, bir güzel sokakta yürümek, bir caddede nefes almak, çoluğunla çocuğunla bir parkta oturup tertemiz bir hava solumak da demek. Mağaralarda yaşamakla şehirlerde yaşamak arasındaki fark bu büyük yaşam deneyimi farkıdır. Bu farkı İstanbul’da hissedeceğiz.
İstanbul sizce güvenli bir şehir mi?
Özellikle kadınlar için, hiç değil. Ne zaman eşinizi, kız çocuğunuzu, sevdiklerinizi bir yere yalnız gönderseniz tedirgin oluyorsunuz. Örneğin şehir ışıklandırmaları ve genel belediyecilik hizmetlerinin sürekliliği şehiriçindeki güvenliği sağlamakta kriminal tedbirler kadar etkilidir. İstanbul’da bu bakış açısıyla yönetildiğinde “gece dışarıda olmak” bir korku hikayesi başlığı olmayacak. Bir şehrin medeniyet seviyesi sokaklarında kadınların ne kadar güven ve huzur dolu olduğuyla ölçülür. İmparatorluklara başkentlik yapmış İstanbul buna layık olmalıdır. Adeta bir seferberlik başlatacağız. Geçmişte inanılmaz örneklerini gördüğümüz o büyük kültür bugün dejenere oldu. O kültürden ilham alarak, İstanbul’da yeni bir şehir kültürü oluşturacağız.
Turizm son yıllarda yaşanan olaylarla ağır yara aldı. Nasıl tedavi edilir?
Artık pazarlama bir bilim. İstanbul binlerce yıllık bir zaman tüneli. Her köşesinden bir cevher çıkıyor. Yeni pazarlama araçlarını doğru kullanırsak İstanbul’u tüm dünyada bir arzu nesnesi haline getirebiliriz. 2018 yılında açıklanan Euromonitor raporuna göre gelen turist sayısında İstanbul 15’inci sırada. Roma’ya 9 milyon 500 bin, Singapur’a 16 milyon, Londra’ya 20 milyon turist gitmiş. İstanbul bunun yarısı kadar bile değil. Burada yılda 16 ile 20 milyar dolar arasında değişen bir gelir var. Biz bunun gerisinde kalamayız. Ben bu parayı İstanbullu kazansın diyorum. Bütün İstanbullulara sesleniyorum ayağa kalkın. Bu büyük parayı bugün kaybediyoruz.
Esnafımız satış yapmadan dükkan kapatıyor, Kapalıçarşı boşalıyor. Bunlar kabul edilemez. Dünyanın her yerinden turistler buraya gelecek, İstanbul’un güzelliklerini görecek, yaşayacak. Bu büyük şehrin kültüründen nasibini alacak. İstanbullular da hak ettikleri geliri elde edecek. Bu şehri kalkındıracağız.
Şehir ne kadar zamanda kendine gelir?
Beton lobisinden kurtulduktan sonra 5 yılda kendimize geleceğimiz. Bizim hedefimiz dünyanın en yaşanabilir 10 şehrinden biri olmak. Rakipler güçlü. Her gün taş üstüne taş koyuyorlar. Aradaki fark her saniye açılıyor. Çok hızlı koşmak, başkalarının 1 yılda yaptığı işleri 1 ayda yapmak zorundayız. Yolumuz uzun. Fakat başaracağız. Tekrar ediyorum. Başaracağız. Bu inancı hissetmek, paylaşmak, büyütmek zorundayız.