Erdoğan Müslüman Kardeşler’i bitirecek mi?
Ankara Bağımsız Milletvekili Haluk Özdalga yazdı: Erdoğan'ın önerdiği siyaset, Müslüman Kardeşleri bitirecek mi?
Ankara Bağımsız Milletvekili Haluk Özdalga'nın Zaman gazetesinde yer alan yazısı:
“Bizim için hayati önem taşıyan iki coğrafya olan Batı'da ve Ortadoğu'da Türkiye'nin ilişkileri endişe verici bir düşüş içinde. Bu başarısızlık hikayesini, burada sadece Ortadoğu'daki Müslüman Kardeşler'le (İhvan) ilişkiler açısından ele almak istiyorum.”
Daha önce defalarca işaret ettiğim gibi, AKP'nin Suriye'de can alıcı yanlışı, dışarıdan askeri müdahale ile rejim değişikliği peşinde koşması oldu. Böyle bir girişim için etkili bir iç muhalefet ve asgari ölçüde uluslararası mutabakat gerekiyordu; ama bunların ikisi de Suriye'de mevcut değildi. Kendi ülkesiyle son derece zayıf bağlara sahip Suriye İhvan'ı da, Ekim 2011'de Türkiye'ye müdahale için çağrıda bulunmuştu. AKP, Suriye'de İhvan örgütünün hep en büyük müttefiki oldu. Onlara Türkiye'de karargah ve toplantı yapma imkanları sağladı. Askeri destek temin etti. İhvan kadrolarını kritik görevlere getirmeye, muhalefetin siyasi ve askeri örgütlenmesi içinde önlerini açmaya çalıştı. Rejim değişikliğinden sonra İhvan'ın belirleyici bir rol yükleneceği umudu içinde yaşadı. Ancak bu umutlar boş çıktı. Şimdi Suriye'nin kaderini belirleyecek dehşet verici iç savaş, neredeyse tamamen Esed'e ve El Kaide örgütüne bağlı (IŞİD ve Nusra gibi) güçler arasında geçiyor.
Libya'da Muammer Kaddafi'den sonra değişik aşamalardan geçen çatışmalar sonunda, şimdi ülke ikiye bölünmüş durumda. Doğuda Tobruk hükümetinin başında Abdullah el Thinni bulunuyor. Batı dünyası ve Mısır bu hükümeti tanıyor. Batıda Trablusgarp'ta ise Libya Şafağı adlı değişik İslamcı gruplardan oluşan ve o arada El Kaideci milislerin de desteklediği başka bir hükümet var. Libya Şafağı koalisyonu içinde en etkili grup İhvan. AKP yönetimi Libya'da da İhvan'ı destekliyor. Birleşmiş Milletler kayıtlarına da geçtiği gibi onlara silah gönderiyor. Tobruk hükümeti kısa süre önce Türk şirketlerini Libya'dan kovdu ve Trablus'a silah taşıdığı gerekçesiyle bir Türk gemisini batırdı. Dünyanın en fakir ülkelerinden Yemen, şimdi karanlık bir iç savaşa sürükleniyor. Bir tarafta eski Cumhurbaşkanı Ali Salih ve Zeydi mezhebine mensup Husiler, diğer tarafta Salih'in eski yardımcısı ve son Cumhurbaşkanı Mansur Hadi'ye bağlı güçler var. İhvan'ın Yemen kolu Islah Partisi, Hadi'ye destek veriyor. Kısa süre önce Husilerin ülkenin iki büyük şehri Sana ve Aden'i ele geçirmesi üzerine Suudi Arabistan, Yemen'i bombalamaya başladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Yemen krizinin nedenini İran müdahalesiyle özdeş kılan sert açıklamalarda bulundu ve İhvan'la beraber hareket eden Suudi Arabistan'a destek vereceklerini açıkladı. Halbuki Yemen krizi, İran müdahalesinin çok ötesindeki sorunlardan kaynaklanıyor.
İhvan hareketinin doğum yeri Mısır'da Mübarek rejimi devrildikten sonra İhvan'ın adayı Muhammed Mursi yeni cumhurbaşkanı seçildi. Bir yıl sonra General Abdülfettah Sisi bir askeri müdahale ile Mursi yönetimini devirdi. Bunun üzerine AKP yönetimi, Arap dünyasının lideri Mısır'la ilişkileri sert bir şekilde kopardı. Mısır'dan kaçan İhvan kadrolarının bir kısmı Türkiye'ye sığındı ve AKP'nin himayesi altında Kahire'deki rejimi devirme faaliyetleri sürdürüyor. Baskıdan kaçan İhvancılara sığınma hakkı vermek elbette doğru. Ama rejimi devirmeyi amaçlayan faaliyetlerini desteklemek için aynı şey söylenemez. Ayrıca, aşağıda anlatıldığı gibi, bunun İhvan için sağlıklı bir tercih olduğu da kuşkulu.
İhvan'a endeksli dış politika
Bu örneklerin gösterdiği gibi AKP, Ortadoğu politikasını önemli ölçüde İhvan'a endekslemiş durumda. Bu, Türkiye'nin milli çıkarlarından çok, ideolojiyi ön planda tutan bir yaklaşım. Diğer taraftan kritik dış politika kararları yeterli analizler yapılmadan alınıyor. Burada değindiğimiz konularda AKP'den duyulan tek kayda değer değerlendirme, askeri müdahaleye karşı oldukları için Mısır'la ilişkileri kopardıkları. Ama Mısır'la ilişki sıfırlanmadan da askeri müdahaleye karşı olmak mümkün. Üstelik bu iddia hiç inandırıcı değil. Mısır'ın güney komşusu Sudan'da Albay Ömer Beşir askeri müdahale yaptı, seçilmiş hükümeti devirdi ve çok daha kanlı bir rejim kurdu. Ama AKP, Beşir'e tek eleştiri yöneltmedi; aksine onun en hararetli savunucusu oldu.
İhvan hareketini 1928'de Hasan el Benna kurdu ve 1949'da öldürülene kadar liderliğini yaptı. El Benna sadece bir ideolog değildi; belki daha önemlisi, güçlü bir siyasi deha sahibi olmasıydı. İhvan, El Benna'nın aşıladığı temel ilkelere yakın zamana kadar bağlı kaldı. 2011'e kadar devam eden askeri diktatörlükler boyunca İhvan kadroları zaman zaman zindana atıldı, bir kısmı idam edildi, ağır işkence gördüler, paralarına el konuldu, hareket yasa dışı ilan edildi. Ama El Benna'nın düşüncelerini mürşit (rehber) olarak yaşatmaya devam eden İhvan hareketi hepsini aştı ve ayakta kalmayı başardı.
İhvan ideolojik açıdan elbette İslamcı ve ihyacı bir harekettir. Ama burada siyasi açıdan kritik önem taşıyan iki hususa işaret etmek istiyorum. El Benna için İhvan, Mısır milliyetçiliğinin ayrılmaz bir parçasıydı. İngiliz işgali altındaki Mısır, 1922'de resmen bağımsızlığını kazandı. Ama İngiltere sürekli olarak Mısır iç siyasetine müdahale etmeye devam etti. 1922-52 arasındaki dönem Mısır'ın İngiltere karşısında fiilen de bağımsızlık kazanmak için verdiği yoğun mücadeleyle geçti. O dönem aynı zamanda İhvan'ın oluşum dönemidir. El Benna liderliğindeki İhvan, bağımsızlık kazanılmasında ve modern milli devletin oluşmasında Mısır'ın en önde gelen siyasi aktörlerinden biri oldu. El Benna için İhvan'ın milli niteliği hayati önem taşıyordu ve gayri milli siyasetlerden titizlikle uzak durdu. Bu anlayış, İhvan'ın temel ilkeleri arasında, "Milliyetçilik (kavmiyye) bizim zihnimizde kutsal bir konuma sahiptir." şeklinde ifade bulur. Bir başka husus, İhvan'ın başarısının ancak adım adım yürütülecek, sabırlı ve uzun dönemli bir gayret sonucu olabileceğidir. El Benna bu düşünceyle uyumlu bir şekilde, ülkenin değişik siyasi güçleriyle hep diyalog ve uzlaşma arayışı içinde oldu. Bizzat El Benna'nın sözcükleriyle, İhvan içinde iktidarı çabuk ve kestirme yollardan ele geçirmek isteyen "sabırsızlara ve acelecilere" yer olmamalıydı. Bu hususu defalarca vurgulamış, bazen kısa yoldan iktidar peşinde koşan "acelecileri" hareket dışına çıkarmıştır.Nasır, Sedat ve Mübarek dönemleri boyunca İhvan hareketi, karşılaştığı korkunç baskılara rağmen, her zaman uzlaşma arayan bir yol seçti. Bu da hareketi başarıya taşıdı. Yasa dışı ilan edildiği dönemlerde mecburen yeraltına indi, ama şiddete başvurmadı, ülke dışına çıkmadı, oradan rejimi devirmeye çalışmadı. O dönemlerde, bir an önce meşru zemine dönüşü sağlamak, diğer her türlü siyasetin üstünde öncelikli hedef oldu. Askeri rejimler için dahi meşruiyet tartışması açmadı. İhvan hareketi, 2011 başında Mübarek rejiminin devrilmesini izleyen ilk aylara kadar, El Benna çizgisine uygun tavrını sürdürdü. Meclis seçimlerinde milletvekilliklerinin sadece yarısı için aday gösterme ve cumhurbaşkanlığı için aday çıkarmama kararı aldı.
İhvan'ın değişen siyaseti
Ancak 2011 yaz aylarından itibaren, değişik etkiler altında, İhvan'ın bu tutumu değişmeye başladı. Dikkat çekici telkinler Ankara'dan geliyordu. Seçimlere katılma ve cumhurbaşkanı çıkarma kararı aldılar. İhvan'ın adayı Mursi'nin ilk turda aldığı yüzde 25 oy, o dönemde İhvan'ın sahip olduğu desteği gösterir. Mursi, eski rejimin adamı Ahmed Şefik karşısında ikinci turda az farkla kazandı (yüzde 51,7). Her iki turda alınan oy oranları, El Benna ruhuna dönüş için adeta bir davet gibiydi.
Ama İhvan yönetimi iktidarda, ülkenin değişik siyasi güçlerinden gelen uzlaşma arayışlarını hep katı bir şekilde reddetti. Çok sert bir kavga başladı. Ekonomi çöktü. İhvan iktidarı bir askeri müdahale ile devrildi. Tabii İhvan'ın yaptığı yanlışlar bunun için bir mazeret kabul edilemez. Şimdi temenni ediyorum ki, Mursi ve İhvan kadroları için güdümlü mahkemelerde verilen idam kararları uygulanmasın. Ama yaşananlar, İhvan'ın ciddi bir özeleştiri yapmasını gerektiriyor.
Darbeden sonra İhvan, yeni yönetimin meşruiyetini tanımadığını ilan etti ve direnişe başladı. Yeni İhvan siyasetine en güçlü telkin ve destek, direnişi açıkça teşvik eden Ankara'dan gelmeye devam etti. İlk direniş günlerinde Mısır'a giden Erdoğan'ın en yakın danışmanlarından biri, akşam haberlerinde AKP yandaşı bir TV kanalından, heyecanlı bir sesle şu müjdeyi veriyordu: Çok yakında Sisi devrilecek, Kahire sokaklarında Ortadoğu'nun yeni lideri doğacak, o da Erdoğan olacak. Askeri müdahale hafta başında olmuştu. O günlerde, Arap dünyası "uzmanı" olarak bilinen üst düzey bir AKP'li siyasetçinin emin bir şekilde yaptığı yorum şöyleydi: Direniş karşısında Sisi cumaya kadar kaçıp gidecek.
Kahire'deki mevcut rejimi tanımayan ve bir başka ülkeden o rejimi devirmeye çalışan İhvan hareketinin bu yoldan netice alma ihtimali çok az. Bölge hakkında bilgi sahibi olmayan ama Ankara'da Ortadoğu politikası oluşturan maceraperestler, bir başka ülke tarafından, hele yüzyıllar boyunca Mısır'a hükmetmiş Türkiye tarafından kontrol edilen bir hareketin Mısır'da başarı şansı olmadığını, Kahire'de hiçbir iktidarın buna izin vermeyeceğini göremiyor. Sisi yönetiminin ve Mısır'daki İhvan karşıtlarının eline, onları gayri milli ilan etmek ve daha sert bir şekilde bastırmak için gerekçe veriyorlar. Ayrıca bu hareket tarzı İhvan gelenekleri ile de bağdaşmıyor.
Özellikle 2007'den sonra dış politikanın Erdoğan tarafından oluşturulduğunu söylemek herhalde büyük bir mübalağa olmaz. Öyleyse şunu sorabiliriz: Erdoğan'ın önerdiği siyaset, Müslüman Kardeşleri bitirecek mi? Eğer Ankara'dan gelen çarpık telkinler doğrultusunda hareket etmeye devam ederse, Mısır İhvan'ı siyasi ağırlık olarak Suriye İhvan'ı düzeyine inebilir. Halbuki Mısır'da demokrasinin İhvan'a ihtiyacı var. Mısır'da demokrasinin başarısı, Arap dünyasında demokrasinin başarısı olacak. Ama bunun yolunu İhvan, kendi kökleri ve El Benna geleneği içinde ararsa daha isabetli olur. Eğer bölgeden bir ilham kaynağı arzu ederlerse, onu da bugün El Benna çizgisinin en iyi mirasçısı Tunuslu lider Raşid Gannuşi'de bulabilirler.