Erdoğan CNN'e yazdı: Tüm Müslümanlar sesini yükseltmeli
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'li CNN için bir makale yazdı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'li yayıncı kuruluş CNN için kaleme aldığı bir makalede, dünyadaki Müslümanların mezhepçi tutumları bir kenara bırakarak birlikte çalışmaya çağırdı ve "İslam'ı küresel sistemde hak ettiği yere taşımalıyız" dedi. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın CNN'e yazdığı makale:
Herkes, siyasi görüş, milliyet din ya da kültür farkı gözetmeksizin barış ve adalet talebi konusunda birleşmiştir. İnsanlık tarihi de aslında bir anlamda adalet ve barış arayışının tarihidir.
İslam da bu arayışın bir parçası. İslam kelimesinin Arapça kökeni 'silm' yani barıştan gelir. İslam da takipçilerine siyasi, ticari ve sosyal hayatta adaleti ve adil davranmayı öğütler.
Bu yüzden de 1400 yıldır Afrika, Asya, Avrupa ve Orta Doğu'daki Müslümanlar için adalet ve barış değerlerine ayrı bir önem teşkil eder.
Maalesef, bugün İslam dünyasında hem adalet hem de barış yeteri kadar yok.
MEZHEPÇİLİK SORUNU ÇÖZÜLMELİ
Suriye'den Irak'a, Filistin'den Yemen ve Orta Afrika Cumhuriyetine kadar milyonlarca Müslüman hayatta kalma mücadelesi verirken barış, istikrar ve itibar hasreti çekiyor.
Ancak terör örgütleri ve kana susamış rejimler antik kentleri talan ediyor, İslam'ın en değerli sanat eserlerini, kütüphanelerini, camilerini ve eserlerini yok ediyorlar.
İslam dünyası Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana karşı karşıya kalınan en büyük tehdidin altında eziliyor.
İç savaşlar, başarısız olmuş devlet yönetimleri ve günün şartlarına uymayan siyasi yapılar çok sayıda Müslüman ülkeyi barış ve güvenlikten mahrum bırakıyor.
Tüm bunlar, askeri müdahale ve meşruiyetini yitirmiş hükümetlere bölgenin tarihini, değerlerini ve sosyolojisini bilmeyen yabancı ülkeler tarafından verilen desteklerle -hem Suriye'de hem de başka yerlerde- daha da karışıyor.
Öte yandan mezhepçilik Müslümanlar arasında giderek daha fazla ihtilafa yol açıyor. İslam'ın, Avrupa'nın 17. yüzyılda çözdüğü bir sorunla hâlâ mücadele ediyor olması üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.
TERÖR TÜM DÜNYANIN SORUNU
Elbette mezhepçi gerilimler açgözlülük ve kısa vadeli çıkarları gözeten siyasi çatışmalara dayanıyor. Ancak garip olan mezhep çatışmalarının en büyük kazananlarının terör örgütleri ile İslam'ın düşmanlarının olması.
Ne yazık ki çok sayıda Müslüman -özellikle de gençler- DAEŞ (IŞİD) ya da El Kaide gibi terör örgütlerinin verdiği mesajlara karşı hassas hale geliyor. Bu sorun, Müslüman ülkelerin karşısında kayıtsız kalamayacağı bir durum.
Ortaya çıkan gerçek terörün sadece bir avuç ülkeyi ilgilendiren bir tehdit olmadığıdır. Küresel hale gelen bu sorunun kurbanları en başta Avrupa, Güney Asya, Batı Afrika ve Amerika kıtasındaki Müslümanlardır.
Şeytani düşünceler farklı isimlere sahip olabilir ve farklı ideolojileri benimsemiş olabilirler. Ancak ortak noktaları tüm dünyadaki Müslümanların hatıralarını, değerlerini ve geleceklerini yok etme çabasıdır.
Bu sorun Batılı ülkelerde Müslümanları rencide eden ve sindiren ırkçılık, ayrımcılık ve İslamofobi’nin yayılmasıyla daha da kötü hale gelmiştir.
Avrupa genelinde camiler, Müslümanlara ait işletmeler ve evler sürekli olarak yakılıyor ve yağmalanıyor. Bu nedenle uluslararası toplumun üzerine düşen terörden en çok etkilenen grup olan Müslümanlara şüpheli gibi muamele edilmesinin önüne geçilmesidir.
İYİ TERÖRİST, KÖTÜ TERÖRİST AYRIMI ÖLÜMCÜL OLUR
Biz Türkiye'de dünya çapında terör örgütü olarak tanınan PKK'yla 30 yıldır savaşıyoruz. Teröre 40 binden fazla insanı kaybettik. Terörün ne istediğini ve nasıl bir yıkıma yol açabildiğini birinci elden görmüş bir ülke olarak, uluslararası toplumdan teröre karşı katı bir duruş sergilemesini istiyoruz.
Ancak maalesef uluslararası toplum hepimizi tehdit eden terörizme karşı prensipli bir duruş sergileyebilmiş değil. Kuzey Suriye'de PKK'nın uzantısı olan PYD/YPG Arapları, Türkmenleri ve rakip Kürt grupları zorla göç ettiriyor ve etnik temizlik yapıyor.
Terör örgütleri arasında seçim yapmak ve hayali bir 'iyi terörist', 'kötü terörist' ayrımı gözetmek ölümcül bir hata olur.
Terör örgütlerine çifte standartların uygulanması sadece bu örgütleri cesaretlendirir ve küresel teröre karşı savaşı sekteye uğratır.
Bugün terörü yenmenin tek yolu Müslümanlarla dünyanın geri kalanının daha sıkı bir işbirliği içine girmesi ve dayanışmayı desteklemesidir.
Bu hafta İstanbul'da bir araya gelen İslam İşbirliği Teşkilatı devletlerinin teröre karşı küresel bir mücadeleye önderlik edeceğinden şüphem yok.
Ancak dünyadaki tüm Müslümanlar seslerini her türlü baskıya karşı yükseltmeli ve baskı altındakilerin yanında durmalı.
Zulmü yapanın veya zulmedilenin kimliği bu noktada önemli olmamalı.
MÜLTECİLERE YARDIM ETMEYE DEVAM ECECEĞİZ
Bu yüzden Türkiye, Suriye ve Irak'ta yaşanan çatışmaların kurbanlarını teröristlerin ve suç işleyen rejimlerin insafına bırakmamıştır.
Bugün Türk halkı 3 milyondan fazla Suriyeli ve Iraklı mülteciye ev sahipliği yapmaktan gurur duyuyor.
atışmalar bitip ülkelerine barış gelene kadar da komşularımızın ihtiyaçlarına yanıt vermeye söz veriyoruz.
İslam İşbirliği Teşkilatı, İslam dünyasındaki sorunların müzakeresini ve Müslüman liderler arasındaki fikir alış verişlerini kolaylaştırdı ve yaklaşık yarım yüzyıldır üye ülkelerin önemli kararlar almasına yardımcı oldu.
İslam İşbirliği Teşkilatı'nın kuruluşuna dayanan Filistin ve Kudüs sorunu İstanbul'daki toplantıda tartışılacak. Suriye ve Irak gibi bölgesel sorunlar da yine İslam İşbirliği Teşkilatı'nın sorumluluk alanı içerisinde yer alıyor.
İstanbul'a gelen Müslüman liderler, Şii - Sünni, Afrikalı - Asyalı, Batılı - Doğulu, siyah - beyaz veya başka bir etnik grubun üyesi olarak toplanmıyor. Dünyadaki 1,7 milyar Müslümanın ve diğer insanların refahından eşit derecede sorumlu bireyler olarak bir araya geliyoruz.
Müslümanlar dünya nüfusunun dörtte birini oluşturuyor. Ancak Müslümanların küresel sistem içerisinde hak ettikleri yeri alabilmesi için birlikte çalışmalıyız.
Bu noktada İslam İşbirliği Teşkilatının belirlediği 2025 hedeflerinin kabul edilmesi önemli rol oynuyor. Türkiye teşkilatın dönem başkanlığını 2 yıllığında devraldıktan sonra, bu hedefleri yakalamak için çalışacağız.
İslam medeniyeti, insanları en erdemli varlık olarak kabul eder ve liderlere 'İnsanları yaşat ki devlet yaşasın' öğüdünü verir. Bu düşünceyle Müslüman liderler ağır bir yükün altındadır.
Bu yükü en iyi şekilde yönetmenin yoluysa Müslüman toplumların ihtiyaçlarını şahsi çıkarların önünde tutmaktır. Ancak bu şekilde 21. yüzyıla yapıcı bir damga vurabiliriz.