Erdoğan: Benim gibi Karadeniz kökenli biri...

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 33. Muhtarlar Toplantısı'nda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Erdoğan'ın konuşması Amerikan CNN International kanalında da canlı yayınlandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 33. Muhtarlar Toplantısı'nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan konuşmasında, "Türkiye’nin hayat biçimi yüzünden en çok saldıralara maruz kalmış kişi bu kardeşinizdir. Hakkımda demediklerini bırakmadılar, eşime çocuklarıma saldırdılar. Benim gibi Karadeniz kökenli, Kasımpaşa’da yetişme, biri bile yasal haklarımı kullanmamın dışında bir yola başvurmadım" ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Reina saldırısının ardından ilk kez kameralar karşısına geçti. Erdoğan'ın konuşması Türk medyasının yanı sıra Amerikan kanalı CNN International tarafından da canlı olarak ekranlara getirildi.

İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:

İstanbul Ortaköy’deki bir eğlence mekanını basan terörist, aralarında yabancı misafirimizin de bulunduğu 39 kişiyi katletti, 71 kişiyi yaraladı. Kardeşlerim, Türkiye ve Türk milleti terör örgütleri üzerinden adeta ateşle imtihana tabii tutuluyor. 

Defalarca maruz kaldığımız bu imtihanın, günümüzdeki versiyonu farklı terör örgütlerinin aynı amaç için kullandığı, asimetrik bir saldırı şeklinde karşımıza çıkmıştır. 

Bu saldırılarla başa çıkabilecek güce ve kararlılığa sahibiz. Her mücadele gibi bu asimetrik saldırılarda maalesef kayıplarımız oluyor. Toprağa düşen her can kor bir ateş gibi yüreğimizi yakıyor. Biliyorum ki milletimizin öfkesi büyüktür. İnanın bana bizler de en az sizler kadar öfkeli ve yaralıyız.

Bu saldırıların asıl amacı bizim duygularımızın aklımızın önüne geçirmektir, bizi birbirimize düşürmektir. Toplumumuz içinde var olan o fay hatlarını kırma amacı güdenler her fırsatı değerlendirmekten çekinmiyor. İşte bu oyuna gelmeyeceğiz.

Gerekirse kan kusup kızılcık şerbeti içtik demesi pahasına soğukkanlılığımızı muhafaza edeceğiz. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.

1900’lerin başında Osmanlı nüfusu 15 milyonu Müslüman, 5 milyonu diğer inançlardan olmak üzere yaklaşık 20 milyondu. Biz sadece balkanlardan çekilirken en az iki milyonun üzerinde kayıp vermiş bir milletiz. Birinci dünya savaşındaki kayıplarımız da yine milyonlarla ölçülüyor. 

Böylesine bir milletin üç beş terör örgütü kullanılarak gerçekleştirilen saldırılar can yakıcı olsa da teslimiyet gerekçesi asla olamaz. Tıpkı Çanakkale ve kurtuluş savaşında olduğu gibi, mücadeleye yeniden başlayacak ve zafere ulaşacak gücümüz her zamanvardır, ben buna inanıyorum. Kaçmak namertlerin işidir, bizim milletimiz her zaman mert olmuştur, meydanları gümbür gümbür inletmiştir. 

Zaman zaman ifade ettiğim gibi bugün Türkiye yeni bir istiklal mücadelesi içindedir. Kaybedersek yüz yıl önce başarılamayan, buranın altını çiziyorum, bir Sevr tezgahı yeniden önümüze getirilecek. Tüm vatandaşlarımızın bu bilinçle meseleye yaklaşması, üslubunu, tavrını sözünü ona göre belirlemesi gerekiyor. 

Çok açık konuşuyorum. “Türkiye teröre teslim oldu” demek, teröristle, terör örgütleriyle aynı safta yer almaktır. Çünkü terör örgütlerinin tüm amacı, birilerine işte bu sözü söyletmektir. Bu sözü ifade eden kişi siyaset yapmıyor, sadece kendi ülkesinin karşısında oluşturulan şer ittifakının değirmenine su taşımış oluyor. 

Türkiye’de etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmasına benim kadar karşı olan yok. Tüm siyasi hayatım bununla mücadele ile geçmiştir.

“BENİM KADAR KARŞI ÇIKAN BİRİSİ DAHA VAR MIDIR BİLEMİYORUM” 

DEAŞ’a karşı en etkili mücadeleyi veren ülkeyi, hala bu alçak örgüte destek sağlıyor diye suçlamak, Türkiye’ye saldıranların istediği türden bir zihniyettir. Bu milletin arasına fitne sokmak için her türlü yola başvuruyor. Türkiye’de etnik kimlik üzerinden siyaset yapılmasına benim kadar karşı çıkan birisi daha var mıdır bilemiyorum. Tüm siyasi hayatım bu mücadele ile geçmiştir. Ülkemizde yıllarca kürt sorunu kavramını istismar edenlerin dertlerinin Kürt kardeşlerim olmadığı çukur siyasetiyle ortaya çıkmıştır. Şimdi gerçekler ortaya çıkıyor.

Mezhepçilik üzerinden kendilerine alan açmaya çalışanların dertlerinin  de aslında bu vatandaşlarımızın olmadığı, her cinayetle o da ortaya çıkıyor. Her konuda olduğu gibi bu meselede de yanlış yapan varsa, hesabını güvenlik ve adalet kurumlarına verir, zaten veriyor da. Bölücü örgüte, FETÖ gibi DEAŞ gibi örgütlere, fiili yazılı destek verenlere ne yapılıyorsa, hayat tarzı üzerinden milletimizin bir kesimini istiskal etmeye çalışanlara aynı müdahale yapılacaktır.

DEAŞ’ın Gaziantep’te bir kına töreninde yaptığı ve yarıdan fazlası çocuk 56 vatandaşımızın katlettiği canlı bomba saldırısıyla, her yönüyle profesyonel olduğu belli olan Ortaköy saldırısı arasında Allah aşkına ne fark var? Ortaköy hakkında yazanlar, Gaziantep’teki o 56 kişiyle ilgili ne yazdılar, ne söylediler, soruyorum. O da büyük bir vahşet katliam değil miydi, orada niye sustunuz? Orada niye konuşmadınız? İşte bizim farklılığımız burası.

Bizi Gaziantep’teki olay da canımızı yakar, Ortaköy’deki, Beşiktaş’taki, Kayseri’deki olay da canımızı yakar. 

Bunların hepsi terör eylemidir. Gaziantep saldırısına gösterilmeyen bu türden tepkiler, yapılmayan değerlendirmeler, Ortaköy saldırısına yapılınca, oraya soru işaretini koymamız gerekiyor. Hemen bunu yaşam biçimlerine vesaire buraya kaydırmanın hiçbir anlamı yok. Bunlar ülkemizdeki siyasi iradeyi bir kenara öteleme, ülkemizi bölge operasyonundan başka bir şey değildir, veya zihin karıştırmaktan başka bir şey değildir.

Saldırgan orada değil de, mesela Pazar yerinde aynı eylemi yapsa, yine benzer tavırlar sergilenecek miydi acaba? Buradaki amacın Ortaköy’de ölenlerin yasını tutmak değil, değerler üzerinden bir çatlak oluşturup toplumu kutuplaştırmak olduğu çok açıktır.

“KİMSENİN HAYAT BİÇİMİ SİSTEMATİK BİR TEHDİT ALTINDA DEĞİLDİR”

En iğrenç istismar, Ortaköy saldırısında olduğu gibi ölü bedenler üzerinden yapılmaya çalışılan istismardır. Bir kez daha söylüyorum. Kimsenin hayat biçimi sistematik bir tehdit altında değildir. Buna asla müsaade etmeyiz. Aksini iddia eden varsa somut örnekleriyle bunu ortaya koymak mecburiyetindedir. Ben 6-8 Ekim olayları sırasında, sakalından dolayı dövülüp hayatını kaybeden insanlara örnek verebilirim. Kıyafetleri yüzünden aşağılanmış kadınlarımıza kızlarımıza dair örnekler verebilirim. Şayet olay gerçekse, faili tespit edilip cezalandırılıyor. Bize göre de böyle olmalıdır. 79 milyonun cumhurbaşkanı olarak, herkesin hakkını korumak benim görevimdir.

“HAYAT TARZI BASKISI ALTINDA KALAN ACABA TEK KİŞİ VAR MIDIR?”

Bu kardeşiniz İstanbul’da 4,5 yıl belediye başkanlığı yaptı. 2003 yılının mart ayından 2014 Ağustos’a kadar da 11 yılı aşkın kesintisiz başbakanlık görevini yürüttüm. 2,5 yıldır da cumhurbaşkanı olarak hizmet veriyorum. Görev verdiniz ben de görevimin gereğini yerine getiriyorum. Buradan milletime soruyorum. Yaptığım her işin, attığım her adımın, ağzımdan çıkan her sözün kamuoyunun gözü önünde cereyan ettiği bu uzun sorumluluk döneminde, hayat tarzı baskısı altında kalan acaba tek kişi var mıdır? Hepinize sormak isterim. Kim, ben şu şekilde yaşamak istiyordum yaşamadım, yada şöyle giyinmek istiyordum giyinemedim diyen var mı?

“KAMU GÜCÜNÜ KULLANARAK HAYAT TARZINA MÜDAHALE SAYILABİLECEK BİR YOLA BAŞVURMADIM”

Birileri sosyal medya, birileri Facebook’tan, birileri köşelerinde utanmadan sıkılmadan bunları yazabiliyorlar. Bu yalanı, istismarı yapanların kendileri en başta olmak üzere, kimin gezdiğine içtiğine aldığına sattığına karışılmıştır? Herkes gibi ben de tasvip etmediğim görüntüleri, ifadeleri eleştirmişimdir. Bunu da bireysel ifade özgürlüğümün sınırları dahilinde söylemişimdir. Ama kamu gücünü kullanarak hayat tarzına müdahale sayılabilecek bir yola başvurmadım. Bu yolda uygulamaya tevessül etmedim. Kurucusu olduğum siyasi partinin bu yönde bir adımı hiçbir zaman olmamıştır. Zira 14 yıl önce bu yola, bu kararlılıkla çıktık.

Bugün de cumhurbaşkanı olarak böyle bir yola başvurduğuma dair en küçük bir örnek gösterilemez.

“HAYAT BİÇİMLERİNE SAYGI ANLAYIŞI TEK YÖNLÜ DEĞİLDİR KARŞILIKLIDIR”

Farklı bir davranış bekleyenler, daha çok beklerler. Biliyorum ki dünyada ve ülkemizdeki herkesin aynı hayat biçimine sahip olma mecburiyeti yoktur. Hayat biçimlerine saygı anlayışı tek yönlü değildir. Karşılıklıdır. Ezan okunmasına tahammül edemeyenlerin müezzinlerin üzerine yürünmesi ne kadar yanlışsa, namaz kılmayanlara da baskı aynı şekilde yanlıştır.

“İSTİKLAL MÜCADELEMİZİ TESCİLLİ ALİ KEMAL’LERE RAĞMEN BAŞARIYA ULAŞTIRACAĞIZ HİÇ MERAK ETMEYİN”

Milletin varlığına birliğine yönelik saldırıların hesabını sormak da bizim en başta gelen görevimizdir. Hiçbir sıfat, konum bu hesabın sorulmasına mani değildir. Daha da ötesi bu ülke ve bu devlet, hem ekmeğini yiyip hem de kendisine ihanet edenleri sırtında taşımak mecburiyetinde bırakılamaz. Biz milletimizle birlikte yürüttüğümüz istiklal mücadelemizi tescilli Ali Kemal’lere rağmen başarıya ulaştıracağız hiç merak etmeyin.

“KİMSENİN SOKAĞA ÇIKIP DA BU İŞİ KENDİ BAŞINA YAPMA HAKKI YOKTUR”

Vatandaşlarımdan şu gerçeği unutmamalarını istiyorum. Türkiye’de bir hukuk devletidir. Hesap sormayı yaptırıma dönüştürecek tek gerçek hukuk. Kimsenin sokağa çıkıp da bu işi kendi başına yapma hakkı yoktur. Tüm kesimleri dikkatli olmaya, hukuka riayet etmeye davet ediyorum. 

“BENİM GİBİ KARADENİZ KÖKENLİ BİRİ..."

Türkiye’nin hayat biçimi yüzünden en çok saldıra maruz kalmış kişi bu kardeşinizdir. Hakkımda demediklerini bırakmadılar, eşime çocuklarıma saldırdılar. Benim gibi Karadeniz kökenli, Kasımpaşa’da yetişme, biri bile yasal haklarımı kullanmamın dışında bir yola başvurmadım. Bazı şeyleri elle düzeltmek mümkün değilse, dilimizle, eğer bu da mümkün değilse kalbimizle buğz ederek mücadelemizi yürüteceğiz.

Burada meşru olmayan yöntemleri kullanmak hele hele şiddete başvurmak kesinlikle yoktur. Ülkemizde kimlerin şiddete başvurduğunu görüyoruz değil mi? Bölücü terör örgütü PKK, FETO, DHKP/C bunların neler yaptığını görüyoruz. Ve bunların siyasi uzantıları şiddetle belli bir yere gelebildiler.

Sonraki Haber