Erdoğan: ''Batı'nın üstün olduğu şeklindeki, sorun üreten anlayışın sonuna geldik''

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Batı'nın üstün olduğu şeklindeki sorun üreten anlayışın sonuna geldik. Bunu artık herkes sorguluyor ve kabul ediyor. Batı'nın kendisi bile artık bunu kabullenmeye başladı. Yüzyıllara sari Batı hegemonyası artık bitmiştir. Yeni bir uluslararası sistem ortaya çıkıyor" ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kriter Dergisi'ne, "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" kitabı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'yle ilgili eleştiri ve çözüm önerileri ile Paris İklim Anlaşması ve Suriye konusunda gelinen son duruma ilişkin mülakat verdi.

Neden böyle bir kitap yayımlamaya ihtiyaç duyduğu yönündeki soru üzerine Erdoğan, küresel sistemin kapsamlı bir meydan okumayla karşı karşıya olduğunu belirtti.

Türkiye'nin başından beri bu dönüşüme hem öncülük etmeye çalıştığını hem de var olan sorunlara dikkati çektiğini aktaran Erdoğan, her uluslararası ortamda güçlü bir şekilde çözüm önerilerini ifade ettiklerini de anımsattı.

Gerçekçi bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu, önce var olan sorunların açıkça konuşulması gerektiğini dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dünya bir kriz döneminden geçiyor. Küresel salgın bu krizi derinleştirdi. Salgın aynı zamanda yaşadığımız dönemin sorunlarının bir an önce çözülmesi gerektiği mesajını da verdi. Aksi halde kriz daha da derinleşecek ve çözümü imkansız sorunlarla karşı karşıya kalacağız. O zaman hiçbir mekanizma işleyemeyecek. Küresel sistem derin bir krizle karşı karşıya. Küresel yönetişim mekanizmaları işlemez durumda. Bir yönetişim problemi ortaya çıkmıştır. Adalet ise ayaklar altına alınmıştır. Mevcut haliyle Birleşmiş Milletler de bu krize cevap üretme noktasında işlevsizleşmiş ve etkinliğini kaybetmiştir. Yaşadığımız bu küresel derin krize yönelik Türkiye olarak bir cevap üretmek zorundayız. 20 yıldır ülke olarak insanlığın sesi ve vicdanı olduk. Sessiz çoğunluğun sesini gür bir şekilde bütün uluslararası platformlarda duyurduk."

'Çözüm önerisi de sunmak istedik'

Türkiye'nin, gördüğü bütün adaletsizliklere din, dil ve ırk ayırımı yapmadan dikkati çektiğini vurgulayan Erdoğan, Suriyeli sığınmacılardan Myanmar'da yaşanan insanlık dışı muamelelere, Filistinli Müslümanların yaşadığı dramdan ve zulümden Yeni Zelanda'da yaşananlara, Batı'da zuhur eden İslam karşıtlığından, aşırılıktan ve göçmen karşıtlığından Afrika'da yaşananlara kadar her meseleye hep insani bir perspektiften yaklaştığını anlattı.

Sürekli adil olmayı, adaletli davranmayı gözettiklerini ve eşitsizlikleri gündeme getirerek küresel sistemin vicdanı olarak hareket ettiklerini aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bugüne kadar yüksek sesle dile getirdiğimiz hususları tarihe not düşmek adına bir kitapta bir araya getirmeye karar verdik. Sadece konuşmak ve durum tespiti yaparak eleştiri getirmek değil; aynı zamanda çözüm önerisi de sunmak istedik. Bu kitap fikri de böyle ortaya çıktı. Şimdi hem krizin kaynağına işaret ediyoruz hem de krizin sonuçlarını açık bir şekilde ortaya koyuyoruz. Ama bununla da yetinmiyoruz. Küresel yönetişim krizinin merkezinde yer alan Birleşmiş Milletlerin elimizdeki hala en önemli imkan olduğunu söylüyoruz. Ancak bu haliyle değil. Yeni bir reform inisiyatifi alarak BM'nin yeniden yapılandırılmasını öneriyoruz. Elbette bizim önerimiz bir reform teklifi. Bu teklifle daha adil bir dünya mümkün olabilir diyoruz. Dünyanın gerçek sorunları tartışılsın istiyoruz. Mevcut sorunları görmezden gelerek bir çözüme ulaşmanın mümkün olmadığını ifade ederek, yeni bir teklifle uluslararası toplumun karşısına çıkıyoruz."

'Kuzey-güney eşitsizliği daha da derinleşti'

"Kitabınızda dünya sisteminin bir çöküş yaşadığını söylüyorsunuz. Nasıl bir çöküşle karşı karşıyayız?" sorusu üzerine Erdoğan, mevcut dünya sisteminin karşı karşıya kaldığı birçok sınama bulunduğunu ifade etti.

Bunun, tek bir ülkenin kendi başına üstesinden gelebileceği bir meydan okuma olmadığını belirten Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu:

"Her şeyden önce çok boyutlu. Sadece ekonomik bir krizle karşı karşıya değiliz; aynı zamanda siyasi kriz ve güvenlik krizi de söz konusu. Korona salgını bu krizleri farklı düzeylerde daha fazla gün yüzüne çıkardı. Küresel kamu sağlığının ne kadar hayati olduğunu görmüş olduk. Salgın küreselleşmenin can damarı olan sınırlar arası hareketliliği kısıtladı ve kısa bir zamanda tedarik zincirlerini altüst etti. Sadece ekonomik rasyonalitenin ve maksimum kazancın ön planda olduğu ekonomik anlayışın sonuna geldik. Serbest küresel insan dolaşımı durma noktasına geldi. Şimdi de ağır şartlar altında kısıtlı bir dolaşım söz konusu. Ancak kriz sadece bunlarla da sınırlı değil. Mesela iklim değişikliği uluslararası toplumun önemli bir gündemi olmalı. Dünyada kuzey-güney eşitsizliği daha da derinleşmiş durumda. Mevcut politik-ekonomik düzen küresel refahı sağlayamadı ve eşitsizliği daha da derinleştirdi. Mevcut düzen, gelişmişlik ile az gelişmişlik arasındaki farkı kapatmıyor, her geçen gün daha da artırıyor. Bu sorunları tek tek burada konuşabiliriz. Ancak bir öncelik sıralaması yapmak zorundayız. Daha öncelikli olan küresel sorunlarımızı belirlemeli ve bunların çözümüne yönelik küresel ve çok taraflı bir yaklaşım geliştirmeliyiz. Biz kitapta çok taraflılığın merkeze alındığı bir küresel topluma ihtiyaç olduğunun altını çiziyoruz."

'Batı'nın üstünlüğü anlayışının sonuna geldik'

Dünya siyasetine bakıldığında ise farklı bir tablonun söz konusu olduğunu anlatan Erdoğan, "Batı'nın üstün olduğu şeklindeki sorun üreten anlayışın sonuna geldik. Bunu artık herkes sorguluyor ve kabul ediyor. Batı'nın kendisi bile artık bunu kabullenmeye başladı. Yüzyıllara sari Batı hegemonyası artık bitmiştir. Yeni bir uluslararası sistem ortaya çıkıyor" görüşünü paylaştı.

Soğuk Savaş döneminin iki kutupluluğunun ABD'nin zaferiyle sona erdiğini, sonrasında ise ABD merkezli bir dünya siyaseti görüldüğünü vurgulayan Erdoğan, "Ancak anlaşıldı ki tek başına bütün uluslararası sistemi kontrol etmek mümkün değil. ABD bunu denedi ve başarısız oldu. Irak'tan çekildi, Afganistan'dan çekilmek zorunda kaldı. İki ülkede ne demokrasi inşa edebildi ne de devlet" ifadesini kullandı.

Soğuk Savaş sonrasında ortaya atılan iddiaların gerçekleşmediğini de aktaran Erdoğan, "Bir kere demokrasi teşviki politikası, demokrasi adına daha büyük yıkımları beraberinde getirdi. Bütün kritik aşamalarda Batı ikiyüzlü davrandı. Daha da kötüsü, Batı demokrasileri aşırılıkçılara ve popülist siyasete teslim oldu. Şimdi kendi inşa ettikleri politikaların mağduru durumuna düştüler. Demokrasinin içini boşaltılar" dedi.

Ekonomik olarak da liberal küresel ekonominin sürekli genişleyeceği ve alternatif ülkeleri içinde eriteceğinin iddia edildiğini, durumun hiç de öyle olmadığını anlatan Erdoğan, yükselen güçlerin küresel ekonomideki ağırlığının giderek arttığını ve şimdi dünya ekonomisinden daha büyük bir pay aldıklarını bildirdi.

Öte yandan liberal ekonomik düzeni tesis edenlerin şimdi ticaret duvarları ve ağırlaştırılmış gümrük politikalarıyla serbest ticareti engellemeye dönük bir politika benimsediklerini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Kendi inşa ettikleri sistemin kurallarını kendileri çiğnemeye başladılar ve yükselen ekonomileri hedef tahtasına yerleştirdiler. Soğuk Savaş sonrasında büyük güç mücadelesi devrinin bittiğini ilan etmişlerdi. Şimdi ise kendileri yeni bir büyük güç mücadelesi dönemine girildiğini söylüyorlar. Çünkü sadece kendilerinin üstünlüğünün olduğu bir uluslararası sistem tasavvuruna sahiptiler. Ancak öyle olmadı. Türkiye gibi yükselen güçler artık küresel siyasette ağırlığı olan bir oyuncuya dönüştü. Sadece Türkiye değil, başka birçok orta büyüklükteki güç, daha yukarıya doğru tırmanan bir profil ortaya koydu. Yalnızca büyük güçlerin dediğinin olduğu bir dünyada yaşamıyoruz artık. Türkiye'ye bakın, nerelerden nerelere geldik. Kendi askeri operasyonunu kendi imkanlarıyla icra edebilen, kendi savunma sanayii mimarisini inşa eden bir güce dönüştük. İnşallah bu çizgimiz daha da yükselecek, geldiği noktayı pekiştirecek ve başka bir sıçrama yapacak."

Sahip oldukları yaklaşımı paylaşan Erdoğan, "Bizim yaklaşımımız şu, böyle bir dünya siyasetini reforma tabi tutmadan mevcut haliyle, mevcut yapılarla sürdürmeye kalkarsanız daha kötü sorunlarla karşılaşacağız. Vakit varken sistemin aksayan yanlarını masaya yatıralım ve konuşalım. Bizim yaptığımız gibi başkaları da yeni öneriler getirsin ve bu tıkanıklığın önünü açalım" değerlendirmesinde bulundu.

'Kuralları inşa edenler artık bu kurallara uymuyorlar'

"Yine kitapta dünya siyasetinin kriziyle birlikte uzun uzun küresel yönetişim krizi ile karşı karşıya olduğumuzu vurguluyorsunuz. Küresel yönetişim neden böylesi bir krizle karşı karşıya kaldı ve bu krizin mahiyeti nasıl?" sorusu üzerine de Erdoğan, küresel yönetişimin her şeyden önce uluslararası düzenin asli unsurlarından biri olduğunu belirtti.

Bunun, kuralları olan bir dünya anlamına geldiğini ifade eden Erdoğan, kuralların ise devletler, uluslararası kurumlar aracılığıyla ortaya çıktığını, daha sonra bu kuralların uluslararası kurumlar eliyle hayata geçirildiğini bildirdi.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kuralları olan bir dünya inşa edildiğini vurgulayan Erdoğan, şu bilgileri verdi:

"Elbette bu noktada çok da idealist olma nahifliğine kapılmamak lazım. Yani bunu bir 'dünya anayasası' olarak düşünmemek lazım. Ancak ortada bir sorun var. Kuralları inşa edenler, bu kurallara uymuyorlar. Daha kötü olan nokta ise bu kurallardan sadece kendilerini muaf tutuyorlar. Örneğin Filistin konusunda BM Güvenlik Konseyi onlarca karar aldı. Ortada BM Genel Kurulu kararları var. Neden bu kararlar uygulanmıyor? İsrail bu kararlara tabi değil mi? ABD bu kurallara tabi değil mi? Bir de başkaları söz konusu olunca bu kuralları onlara karşı çekiç olarak kullanıyorlar. Türkiye yıllardan bu yana uluslararası terörizmle ilgili çok açık ve net konuştu; terörden de çok çekti. Terör örgütleri arasında ayrım yapmayın çağrısında bulundu. Peki bizi dinlediler mi? Maalesef hayır. Bugün Suriye'de olanlara bakın. Dünyaya demokrasi çağrısı yapanlar, insan hakları dersi vermeye kalkanlar teröristlerle iş tutuyor, onlara tırlar dolusu silah yardımı yapıyor. Terör örgütleriyle birlikte çalışıyor, onlara destek veriyorlar. Sonra biz ülkemizin ulusal çıkarlarını korumak ve güvenliğimizi sağlamak için BM ilkeleri çerçevesinde gerekli önlemleri aldığımızda, askeri güç kullandığımızda bize 'aman böyle yapmayın' diyorlar. Böyle bir mantık söz konusu olabilir mi?"

'Bu cesur adımı atmak zorundayız'

İtiraz ve çağrılarının tam da bu noktada ortaya çıktığına işaret eden Erdoğan, şu düşünceleri dile getirdi:

"Biz diyoruz ki kurallar varsa kurallara herkes uysun; kurallar eskidiyse ve işlevsiz kaldıysa da o zaman oturalım kuralları değiştirelim, kurallar ve uluslararası normlar üzerinde yeniden tartışalım. Böylece küresel yönetişimi daha etkin bir şekilde çalışır hale getirebiliriz. Küresel yönetişimin merkezinde ne var? Elbette Birleşmiş Milletler yer alıyor. Peki BM, iyi bir küresel yönetişim vaadinde bulunuyor mu? Belki evet. Ama bunu uyguluyor mu? Hayır. O zaman gelin BM üzerinden yeniden düşünelim ve küresel yönetişimin sorunlarını kademeli bir şekilde tartışarak ortadan kaldıralım. Bu cesur adımı atmak zorundayız."

Küresel yönetişim mekanizmalarına bakıldığında burada bir kriz halinin söz konusu olduğunu hatırlatan Erdoğan, özellikle salgın döneminde bunun daha fazla görüldüğüne dikkati çekti.

Dünya Sağlık Örgütü'nün krize erken cevap üretemediğini ve bunun eleştiri konusu olduğunu belirten Erdoğan, kriz anında krizi çözmek için kurulmuş bir platform olan BM Güvenlik Konseyi'nin uzun süre bu konuyu gündemine dahi almadığını, diğer konularda da aynı umursamazlığın söz konusu olduğunu ifade etti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şu görüşleri aktardı:

"Suriye krizine ne zaman insani bir gözle baktılar. Yüzbinlerce insan katledilirken, milyonlarca insan Esed rejiminin saldırılarından kaçarken Batı'nın derdi, sığınmacıları nasıl engelleriz de bizim kapımıza dayanmazlar oldu. Esed kimyasal silah kullandığında ne yaptı BM Güvenlik Konseyi? Hiçbir şey yapmadı. Üstelik rejim sonrasında da devam etti saldırılarına. Hani BM saldırgana karşı kurbanı koruyacaktı, mazlumun yanında zalime karşı duracaktı, onu dizginleyecekti. Bunların hiçbiri olmadı. Aynı şeyi Bosna Hersek'te yaşamadık mı? Filistin'de, Keşmir'de, Kırım'da ve Myanmar'da yaşamadık mı? Bu bize şunu gösteriyor, küresel yönetişim etkin ve adil çözümler üretemiyor. Sorun bununla da sınırlı değil elbette. Büyük bir uzlaşı sorunu var. Neyi, nasıl çözeceğiz? Terörizm konusunda ne zaman ortak bir tavır sergileyeceğiz? İslam karşıtlığını ne zaman insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak göreceğiz? Ne zaman terörün her türlüsünü lanetleyeceğiz ortak bir şekilde? Maalesef bunları görmüyoruz."

76. BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada reform konusunu gündeme alarak yeniden bir çağrı yaptığı, birçok sorunun çözümünde sessiz kalındığını yeniden gözler önüne serdiği belirtilerek, "Bu anlamda Suriye konusuna da temas ettiniz. Suriye konusunda uluslararası toplum neler yapmalı?" sorusu üzerine Erdoğan, Genel Kurul konuşmalarının tarihi konuşmalar olduğunu vurguladı.

BM kürsüsünün de bir dünya kürsüsü olduğunu ve bütün liderlerin kendi perspektiflerini, günün meselelerine dair kendi yaklaşımlarını sunduklarını ve çözüm önerileri ortaya koyduklarını anlatan Erdoğan, "Biz de katıldığımız bütün toplantılarda ortak bir mesaj vermeye çalışıyoruz. O günün temel meselelerine ışık tutmaya çalışıyoruz. Ama en önemlisi de hep adaletten, barıştan ve istikrardan bahsediyoruz. Dünya ikiyüzlü davranışlardan, adaletsizliklerden, modası geçmiş klişelerden artık çok sıkıldı. Bütün bunlardan uzak, gerçekçi çözüm çağrıları yapıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

Bu yılki Genel Kurul'da da verdikleri mesajın çok açık olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Karşı karşıya olduğumuz meydan okumaları çözmek için önce adaleti arayan, küresel kamu vicdanını rahatlatan bir yaklaşım sergilememiz gerektiğini vurguladık. Tabii, sadece bunlar da yeterli değil. Sorunları çözmek için rasyonel adımlar atmak zorundayız. Bu noktada Suriye bütün açıklığıyla karşımızda duruyor. Suriye'de tüm dünyanın gözlerinin önünde yüz binlerce kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin yerlerinden edilmesine neden olan insani dram, 10'uncu yılını geride bıraktı. Ülkemiz, bir yandan 4 milyona yakın Suriyeliye kucak açarken, bölgeyi kana ve gözyaşına boğan terör örgütlerine karşı da sahada mücadele ediyor ve büyük bir çaba harcıyor. DEAŞ terör örgütüyle sahada etkin bir şekilde mücadele ederek bu terör örgütünü sınırımızın hemen ötesinden temizleyerek yenilgiye uğratan tek NATO üyesiyiz. Yine sahadaki varlığımızla, PKK terör örgütünün Suriye'deki uzantılarının işlediği katliam ve etnik temizlik faaliyetlerinin önüne geçtik ve bu bölgeleri özgürleştirdik. Şehitler verme pahasına yürüttüğümüz çabalar sonucunda güvenli hale getirdiğimiz bölgelere, şu ana kadar 462 bin Suriyelinin gönüllü olarak geri dönüşünü sağladık."

'Terör, tüm insanlığın ortak düşmanıdır'

Türkiye'nin aynı şekilde İdlib'de de büyük bir çaba gösterdiğinin altını çizen Erdoğan, "Oradaki varlığımız sayesinde, milyonlarca insanın hem canını kurtardık hem yerinden edilmesini önledik. Uluslararası toplum bir 10 yıl daha Suriye krizinin devam etmesine izin veremez. Soruna, Suriye halkının beklentilerini karşılayacak şekilde, BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı temelinde siyasi bir çözüm bulunması için daha güçlü bir irade ortaya koyulması gerekiyor" dedi.

Suriye'de insani yardım süreçlerinin aksamaması için ellerinden geleni yaptıklarını vurgulayan Erdoğan, bu noktada BM insani yardım mekanizmasının 12 ay süreyle uzatılmış olmasını memnuniyetle karşıladıklarını anımsattı. Erdoğan, bu olumlu yaklaşımın, siyasi sürecin ilerletilmesi ve sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu şekilde geri dönüşlerinin sağlanması için de ortaya konulmasını beklediklerini dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, verdiği mülakatta şu görüşleri paylaştı:

"Suriye'de bir diğer önceliğimiz elbette terörle mücadele ve bölgenin terör örgütlerinden tamamen temizlenmesidir. Ancak görüyoruz ki biz terörle mücadele ederken, birileri terör örgütleri arasında ayrım yapıyor. Bu durum kabul edilemez. Terör, insanlığın ortak sorunudur. Bugün Suriye'de destekledikleri terör örgütü PKK-YPG'nin kontrol ettikleri bölgelerde en ağır insan hakları suçları işleniyor, sivil insanlar sırf kendilerine muhalif diye infaz ediliyor ya da işkenceye maruz bırakılıyorlar. Söz konusu suçlar ve ağır ihlaller, müttefiklerimizin gözleri önünde gerçekleşiyor. Göz göre göre terör örgütü YPG'nin propagandasını yapıyorlar. Bu, ne rasyonel ne de ahlakidir. Hep şunu söyledik, terör tüm insanlığın ortak düşmanıdır. Suriye'nin toprak bütünlüğünü bozmaya çalışan her türlü girişime karşı ve terörü sonlandırmaya yönelik mücadelemiz kararlılıkla sürecektir."

'İklim anlaşması, 2053 vizyonumuzun ana unsurlarındandır'

"BM konuşmanızda iklim değişikliği ile ilgili konulara da ağırlıklı olarak değindiniz ve Türkiye'nin imzacısı olduğu Paris İklim Anlaşması'na dair onay sürecini başlatacağınızı duyurdunuz. İklim değişimi konusunda Türkiye'nin öncelikleri nelerdir?" sorusuna karşılık da Erdoğan, iklim değişikliğinin insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük meydan okumalardan biri olduğuna işaret etti.

Bugüne kadar uygulanan yanlış politikaların, sürekli büyüme ve genişleme mantığı üzerine inşa edilen kalkınma politikalarının maalesef dünyanın sunduğu kaynakların hoyratça kullanılmasına neden olduğunu vurgulayan Erdoğan, tabiat, üzerinde yaşayan milyonlarca canlı türüne kucak açarken, bunun karşısında insanlığın kaynaklar sınırsızmışçasına davrandığını, sonunda büyük bir tehditle karşı karşıya kalındığını hatırlattı.
Bütün dünyanın hava kirliliği, su ve gıda güvenliği, biyoçeşitliliğinin kaybı, büyük çevre felaketleri ve daha birçok risk ve tehditlerle karşı karşıya kaldığını, şimdi ise bu risk ve tehditlerin nasıl minimize edilebileceği üzerine düşünüldüğünü ve çözüm üretildiğini ifade eden Erdoğan, uluslararası toplumun bu meseleyi gecikmeden çok daha ciddi bir şekilde ele alması gerektiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu düşünceleri aktardı:

"Mücadelenin ancak ortak çalışmakla mümkün olacağını anlamak durumundayız. Bu nedenle önce iklim değişikliği konusunda küresel yönetişim mekanizmalarının etkin çalışmasını sağlamalıyız. Bu konuda da sadece kendimizi düşünen değil bütün insanlığı düşünen bir yaklaşıma sahip olmalıyız. Bu nedenle, her fırsatta dile getirdiğimiz 'Dünya Beşten Büyüktür' tespitini, iklim değişikliği konusunda da tekrar ediyoruz. Bu noktada da adil olmak zorundayız. Tabiata, havamıza, suyumuza, toprağımıza, yeryüzüne kim daha çok zararı verdiyse, kim doğal kaynakları vahşice sömürdüyse, iklim değişikliği ile mücadeleye en büyük katkıyı onlar yapmalıdır. Kimsenin 'ben güçlüyüm, bunun faturasını ödemem' deme lüksü yoktur."

BM Kürsüsünde Paris İklim Anlaşması'na ilişkin onay sürecinin başlatılacağını duyurduğunu anımsatan ve bu konuda kararlı olduklarını bildiren Erdoğan, şunları kaydetti:

"Glasgow'da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı'ndan önce, 'karbon nötr' hedefli anlaşmanın onay aşamasını tamamlamayı planlıyoruz. Yatırım, üretim, istihdam politikalarımızda köklü değişikliğe yol açacak bu süreci, 2053 vizyonumuzun ana unsurlarından biri olarak kabul ediyoruz. Böylece Türkiye olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmiş olacağız ve iklim değişikliği ile mücadele konusunu politika önceliklerimizden biri haline getireceğiz. Sadece küresel mücadele odaklı değil, vatanımızı, ülkemizi iklim değişikliği bağlamında ortaya çıkabilecek risk ve tehditlerden korumak için hazırladığımız yol haritasını adım adım uygulayacağız. Geleceğimiz, güvenliğimiz ve gelecek nesillerimiz için bunu yapmak zorundayız. Hedefimiz, iklim değişikliği konusunda farkındalığı yüksek, sorumluluk sahibi bir milli bilinç oluşturmak ve bütün kurumlarıyla buna ayak uyduracak stratejik bir yapılanmaya devletimizi kavuşturmak. Bu eko-sistemi kurduğumuz zaman çok daha etkin bir mücadele ederek bu konudaki küresel mücadeleye daha iyi bir katkı sunabiliriz."

Sonraki Haber