Erdoğan: ''Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste''

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin ve Kudüs'teki İsrail zulmü için dünyaya bu mesajı verdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Filistin ve Kudüs meselesi sadece bir milletin, bir coğrafyanın, bir şehrin davası değildir. Maruz kaldıkları zulümler katliamlar haksızlıklar sebebiyle Filistinliler dünyadaki tüm mazlumların sembolüdür" dedi. Erdoğan, "Biz insanlığın özellikle barış merkezi olması gereken Filistin'in ve Kudüs'ün adını yan yana yazan İsrail yönetiminden iki cihanda da davacı olacağız" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Zeytindağı Barış Ödülleri Töreni ve “Kudüs’ün son yüzyılı” belgeselinin gala programına katıldı. Programa Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, İstanbul Valisi Vasip Şahin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, Kudüs Platformu Başkanı Belkıs İbrahimhakkıoğlu da katıldı.

ZEYTİN DALINI EŞİNE VERDİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan programda konuşma yapmak üzere kürsüye geldi. Kürsüde bulunan zeytin dalını alan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunu protokol sırasında oturan eşi Emine Erdoğan’a verdi. Zeytin dalını alan Emine Erdoğan, Erdoğan’ın elini sıktı. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan kürsüye dönerek konuşmasına başladı.

 “ULUSLARARASI TOPLUMUN SERGİLEDİĞİ KAYITSIZLIK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan programda yaptığı konuşmasında Filistin meselesinin bütün dünyayı ilgilendirdiğini ifade ederek, şunları söyledi:

“Maruz kaldıkları zulümler, katliamlar, haksızlıklar sebebiyle Filistinlililer, dünyadaki tüm mazlumların sembolüdür. Tarih boyunca Musevilerin, Hristiyanların ve Müslümanların kutsal şehri olan Kudüs ise insanlığın ortak değerler etrafında toplanabilme idealinin sembolüdür. Dolayısıyla Filistin'i ve Kudüs'ü savunmak kadim insanlık tarihi boyunca iyi olan, güzel olan, doğru olan, hak olan ne varsa hepsini de savunmak demektir. Burada farklı dillerden, farklı kültürlerden, farklı coğrafyalardan bireyler olarak bir aradayız. İnsanlığın geleceğini, Filistin ve Kudüs meselesinde verdiği imtihanda elde edeceği netice belirleyecektir. Bunda hiç şüphe yok. Şayet bu imtihandan alnımızın akıyla çıkabilirsek insanlık olarak geleceğimize güvenle ve umutla bakabiliriz. Tam tersi olursa o zaman hakların, özgürlüklerin, ahlaki ve vicdani tüm ölçülerin olmadığı veya ortadan kalktığı, zulmün hakim olduğu karanlık bir gelecek bizi bekliyor demektir. Çünkü Filistin'de özellikle Kudüs'te yaşananlar zalimlerin zulümlerini meşrulaştırma, hatta kurumsallaştırma çabasından başka bir şey değildir. İsrail yönetiminin yakın zamanda kendi topraklarına sahip çıkmaktan başka hiçbir suçları olmayan Filistinlilere karşı uyguladığı şiddet, zalimlerin cüretinin her geçen gün arttığını gösteriyor. Bu saldırılarda onlarca şehit ve binlerce yaralı veren Filistinlilerin yaşadıkları karşısında uluslararası toplumun sergilediği kayıtsızlık hiçbir halkın, hiçbir bireyin güvende olamayacağı bir geleceğin işaretidir.”

“İSRAİL YÖNETİMİNDEN İKİ CİHANDA DA DAVACI OLACAĞIZ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz insanlığın özellikle barış merkezi olması gereken Filistin'in ve Kudüs'ün adını yan yana yazan İsrail yönetiminden iki cihanda da davacı olacağız. Filistin ile birlikte Suriye'de yaşananlar bize acı bir gerçeği gösterdi. Biz bunları iyi tanıdık, iyi tanıyoruz, iyi biliyoruz. Hatta hatta ikili görüşmelerde onların bize söylediklerini unutmamız mümkün değil. Bunlarda ne insani, ne vicdani asla böyle bir karakter, böyle bir cibilliyet yok. Uluslararası toplumun özellikle de görevi barışı ve güveni temin etmek olan uluslararası kuruluşların riyakarlığı artık gizlenemez, saklanamaz, daha önemlisi tahammül edilemez bir boyuta ulaşmıştır. İşte bu çarpıklığa karşı biz 'dünya beşten büyüktür' diyerek dile getiriyoruz” şeklinde konuştu.

“DÜNYA İKİNCİ DÜNYA SAVAŞININ ŞARTLARINDA YAŞAMIYOR”

Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bu çarpıklığa karşı itirazımızı biz ‘Dünya beşten büyüktür’ diyerek dile getiriyoruz. Dünyadaki tüm ülkelerin güvenliğini sadece 5 ülkenin çıkarına ve hatta keyfine bırakan bir sistemin sürdürülebilirliği yoktur. Artık Birleşmiş Milletler'in reforme edilmesi olmazsa olmazdır. Kesinlikle reforme edilmesi şarttır. Dünya, İkinci Dünya Savaşı'nın şartlarında yaşamıyor. Artık bunlar tarih oldu, geride kaldı. Öyleyse şimdi Birleşmiş Milletleri reforme etmek, reforme etmek suretiyle yeniden bir Birleşmiş Milletler yapısını ortaya çıkarmak gerekiyor. Türkiye olarak bu çarpıklığın düzeltilmesi konusunda bir yol açmak için harekete geçtik. Görüştüğümüz tüm dünyadaki liderlere hep bunu anlatıyoruz. Tabii bu 5 ülkenin işine gelmediği gibi diğer dünyadaki liderler de korkuyorlar, çekiniyorlar. Böyle bir şeye tevessül edersek acaba akıbetimiz ne olur. Çünkü hepsinin öyle veya böyle bu 5 ülkeden çıkarları var. Birisi sağdan, birisi soldan. Hepsi bir yerden bağlı. Hamdolsun bizim böyle bir bağlantımız yok. Biz sadece hakka  bağlıyız, sadece halkımıza bağlıyız. Onun için de doğru neyse, bunu son nefesimizi verene kadar savunacağız. İnsanlığın tamamına hizmet edecek bir uluslararası güvenlik mimarisi kurulana kadar inşallah bu mücadelemizi sürdüreceğiz.”

“BARIŞ DİNİNİN MENSUPLARI BİRBİRİNİ YİYOR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Barış, insanoğlunun bu dünyada ilk var olduğu günden beri aradığı, peşinden koştuğu, özlemini çektiği bir ideal. Hele hele bizim dinimiz İslam, ‘silm’ yani bir barış dinidir. Bizler bir barış dininin mensupları olarak Allah'a hamdediyoruz. Ona layık olmanın gayreti içerisindeyiz ama ne yazık ki o barış dininin mensupları birbirini yiyor. Bu da ayrıca bizim bir derdimiz. Tıpkı Habil'le Kabil'in hikayesi gibi. Güçsüzle güçlünün değil, haklıyla haksızın, mazlumla zalimin hikayesi gibi. Çünkü Habil aslında Kabil'den daha güçlüydü. Sadece Kabil, Habil'den daha hırslı, daha vicdansız, daha fesattı. Bunlar kötü ama kabul etmeliyiz ki hepsi insana dair hasletlerdir. Gerçek bu” diye konuştu.

“FRANSIZLAR ORADA DA YİNE DEVASA BİR KATLİAM YAPTILAR”

Erdoğan, “Bugün de birileri tercihini kötülükten, haksızlıktan, yanlıştan yana kullanıyor. Bize düşen daima hakkın ve haklının yanında yer almaktır. Barışın anahtarı işte burada yatıyor. Gözümüzün önündeki bu hakikate ulaşmak genellikle öyle kolay olmuyor. Maalesef önce tüm olmazlar deneniyor, sonra da barış yoluna gidiliyor. Birinci ve İkinci Dünya savaşlarını hatırlayın. Tek dertleri pastadan daha çok pay almak isteyen muhterisler, dünyamızı yakıp yıkarken geride on milyonlarca kurban bıraktılar.  Bugün de benzer hırslar özellikle de coğrafyamız üzerinde oynanan oyunlarda kendini çok açık, net gösteriyor. Filistinlilerin 70 yıldır maruz kaldığı insanlık dışı saldırılar, Suriyelilerin, Iraklıların, Yemenlilerin son yıllarda yaşadığı trajediler hep bu oyunların birer tezahürüdür. Gerisinde insani hiçbir amacın olmadığı meydan okumalar, sadece bitip tükenmek bilmeyen bir güç iştahıyla yapılıyor. İşte az önce Ruanda söylendi. Sadece Ruanda mı? Cezayir'de, Fransızlar 5 milyon Müslüman'ı orada katlettiler. Libyada aynı Fransızlar orada da yine devasa bir katliam yaptılar. Dünyanın sesi çıktı mı? Çıkmadı, yine sessiz kaldılar. Bu her zaman aynı oyun. Yarın da aynısı olacak hiç endişeniz olmasın. Çünkü yapı bu, karakter bu, cibiliyet bu. Bunu değiştirmek mümkün değil” şeklinde konuştu.

“BUNLAR NEREDE ELMAS, ALTIN VARSA, KENDİLERİ İÇİN PETROL VARSA ORADALAR”

Erdoğan, insani yardımlar konusunda Türkiye’nin önde olduğuna dikkat çekerek, şöyle dedi:
“Halbuki bizim ne Amerika ile ne Batılı ülkelerle mukayese edilir bir yanımız yok. Onlar bizim çok önümüzde ama buna rağmen biz farklıyız. Biz biliyoruz ki yaptıklarımız, verdiklerimiz bizim için kayıp değildir, tam aksine o bizim inancımızın gereği olarak olması gerekendir. Peki, ekonomik, siyasi ve askeri güç geldiğinde birbirleriyle yarışan, bizim iki, beş, on katımız büyüklüğündeki devletler niye insani yardım dendiğinde gerimize düşüyor dersiniz? Çünkü tamamen bir vicdan, ahlak işi olan insani yardım para getirmez, petrol, altın getirmez, siyasi güç getirmez. Bunlar nerede elmas, altın varsa, kendileri için petrol varsa oradalar. İnsani yardım size sadece ve sadece en yakınınızdakilerden başlayarak, diğer insanlara karşı sorumluluğunuzu yerine getirmiş olmanın huzurunu verir. İşte biz bu huzuru duyuyoruz. Anlaşıldığı kadarıyla böyle bir anlayışın, parası ve silahı çok olanlar nezdinde bir karşılığı yok. Türkiye olarak biz Suriye ve Iraklı toplamda 4.5 milyon kişiyi yıllarca ülkemizde misafir ederken, Avrupa devletleri bir ara ciddi paniğe kapıldılar. Adeta bizden 'Ne olur siz onları orada tutun, sakın kapıları açıp da bırakmayın.' Bu denli korktular. Biz zulmedecekler diye bizdeki bu muhacirlere, mültecilere kapıyı açıp da onları göndermedik. Tekrar onları kamplarımıza aldık. Çünkü zulmedeceklerdi. İşte bazı komşu ülkelerde o yaptıkları zulmü gördük. Bu mültecilerin kendi topraklarına yönelebilme ihtimali hepsinin de muvazenesini bozdu. Bize gelip yardım istediler.”

“İŞTE BATI BU”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz ülkemizde hala 3.5 milyon Suriyeli kardeşimizi misafir etmeyi sürdürüyoruz. En ufak bir tereddüdümüz yok, yardım gelse de gelmese de biz bunu yapmaya devam edeceğiz. Şu ana kadar yaptığımız yardım, 31 milyar dolar oldu. Biz bunu asli görevimiz telakki ediyoruz. Bereketi de geliyor. Avrolar gelse de gelmese de bereketi var. Şu ana kadar verdikleri 1 milyar 850 milyon avro, söz 6 milyon avro. İşte Batı bu. Onun için Batıyı iyi tanıyın, iyi bilin ve biz iyi biliyoruz. İyi tanıdım 16 yıllık Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yaşamımda. Diğer tüm ülkelerden ve kurumlardan gelen yardımlar ise BM'yi kastediyorum o da 550 milyon dolar. Bunlar bu. Buna karşılık aynı kesimler Suriye'de yaptıkları birkaç saatlik operasyonda bilmem kaç yüz milyon dolarlık bomba kullanmış olmayı böbürlenerek anlatıyorlar. Bu kadar silah kullanıyorsunuz” dedi.

“IRAK'TA SİZ HİÇBİR SİLAH ALMADINIZ”

Erdoğan, “5 bin TIR  silah oraya geliyor. 2 bin kargo uçağıyla silah geliyor. Bunun bedeli ne? Bunlar kime karşı geliyor. Gelse gelse bunlar Türkiye'ye karşı geliyor. Çünkü sınırda Türkiye var, başka birisi yok. 20 tane üs var sadece ABD'nin. Bu üsler ne iş görür? Kime karşı? Bütün bunları sorduğumuz zaman ‘Biz hepsinin seri numaralarını aldık, savaş bitince silahların hepsini alıp gideceğiz.’ Kimi aldatıyorsunuz? Biz bunları Irak'ta gördük. Irak'ta siz hiçbir silah almadınız. Biz daha sonra o silahların bir kısmını, PKK'nın elinden topladık. Biz bunları biliyoruz. İnsanları öldürmek için gösterdikleri gayreti, harcadıkları paranın onda birini insanları yaşatmak için kullansalar muhtemelen bütün sorunlar çözülecek ama böyle bir dert yok” diye konuştu.

Erdoğan, “Davos'ta 'one minute' derken, sadece kendimizin değil, milletimizin ve dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, Filistin meselesine vicdani bakış sahibi herkesin hissiyatını dile getirdik. Ne zaman ki insanlığın tamamı, zalimlere 'one minute' deme noktasına gelirse, işte o zaman bu zulüm bitme sürecine girmiş demektir” şeklinde konuştu.

“ALMA MAZLUMUN AHINI, ÇIKAR AHESTE AHESTE”

Erdoğan, geçmişte yaptığı İsrail ziyaretini anlatarak, “Filistin tarafına geçeceğiz, bize bayağı çile çektirdiler. Arabayı aradılar, yarım saat, 45 dakika oyaladılar. Bırakıp dönmek mümkün değil, onu da yapamıyorsun fakat ikili görüşmede enteresan bir şey anlattı Şaron. Söylediği şuydu; ‘Hayatta en çok zevk aldığım şey, Filistinlileri öldürürken tank üstündeki görevimdi’. Düşünebiliyor musunuz, bu insanların karakteri, yapısı bu. Ne oldu sonra? Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste. Onun için adil olacaksın, dürüst olacaksın, zulmetmeyeceksin. Bizlere düşen inşallah o güne kadar mücadeleyi sürdürmek, her platformda Filistinli kardeşlerimizin seslerini duyurmak, yanlarında olmaktır” dedi.

ERDOĞAN ÖDÜL VERDİ

Erdoğan’ın konuşmasının ardından “Kudüs’ün son yüzyılı” belgeselinden kısa bir bölüm gösterildi. Ardından ödülü töreni gerçekleştirildi. Nur Fıtrı Taher, Emine Erdoğan’dan ödülünü aldı. Emine Erdoğan Taher’e sarıldıktan sonra ödülünü verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin’de buldozerin altında kalarak hayatını kaybeden ABD’li aktivist Rachel Corrie’nin annesi Cindy Corrie ve babası Craig Corrie'e de ödül verdi.

Sonraki Haber