Cumhurbaşkanlığı'ndan Kanal İstanbul açıklaması !
Cumhurbaşkanlığı SÖzcüsü İbrahim Kalın, kabine toplantısı sonrası çarpıcı açıklamalarda bulundu. Kalın Kanal İstanbul'un devlet projesi olduğu belediye projesi olmadığını söyledi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın yılın son kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, "Biz meşru hükümetin yanında yer almaya ve gerekli desteği vermeye devam edeceğiz. Zor günlerde Libya halkını yalnız bırakmayacağız." ifadelerini kullandı.
Kalın, "Bazı Körfez ülkelerinin Mazlum Kobani ile görüşüp, Türkiye'ye karşı kullanma arayışında olduklarını görüyoruz, bunlar karşılıksız kalmayacak." açıklamasında bulundu.
'Değerli Konut Vergisi' konusuna da değinen İbrahim Kalın, "Bir yıllık erteleme söz konusu olabilir. Çağrıları dikkate alıyoruz." şeklinde konuştu.
Muhalefetin Kanal İstanbul konusundaki tutumuna değinen Kalın, "İstanbul'un boğaz trafiğini rahatlatacak bir proje. Bu bir devlet projesi, belediye projesi değil" ifadelerini kullandı.
Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Kabine Toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Yılın son Kabine Toplantısı'nı gerçekleştirdiklerini belirten Kalın, bu vesileyle toplantıda 2019'la ilgili bir genel değerlendirme yapıldığını söyledi.
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın takdim konuşmasında, 2020 Bütçesi'nin tamamlanmış olmasından duyduğu memnuniyeti ifade ettiğini ve hayırlı olması temennisinde bulunduğunu belirtti.
İç ve dış gelişmelerin ardı ardına yaşandığı yoğun bir yılı geride bıraktıklarını ifade eden Kalın, "Genel olarak bakıldığında bölgemizdeki terör tehdidinin devam ettiğini, özellikle Suriye sahasında karşımıza çıkan çeşitli sınamalar noktasında attığımız adımların netice vermeye başladığını da bu vesileyle ifade etmek isterim. Bütün bu meydan okumalara karşı kararlı bir şekilde devlet-millet bütünlüğü içerisinde çalışmalarımızı da yoğun bir şekilde devam ettireceğiz." dedi.
Özellikle Suriye ve Libya'daki konuların gündemlerini yoğun şekilde işgal etmeyi sürdürdüğünü dile getiren Kalın, bu çerçevede toplantıda Milli Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının sunumları olduğunu aktardı.
Kalın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının da enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, millileştirilmesi ve öngörülebilir bir piyasa oluşturulması konusunda kapsamlı bir sunum yaptığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Cenevre'de Küresel Mülteci Forumu'na katıldığını hatırlatan Kalın, "Oradan da Malezya'da Kuala Lumpur Zirvesi'ne katılıp diğer üç ülke ile birlikte devlet başkanı ile birlikte Cumhurbaşkanımızın orada İslam dünyasının temel sorunlarıyla ilgili değerlendirmeleri oldu." diye konuştu.
Erdoğan'ın, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile bugün bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini belirten Kalın, "Burada hem Sayın Cumhurbaşkanımız tebriklerini sözlü olarak ifade ettiler hem de ikili ilişkilerimiz bağlamında bundan sonra atacağımız adımlar konusunda görüş teatisinde bulundular. İngiliz tarafının, Türkiye ile ilişkilerine özellikle Brexit süreci ve sonrasında giderek daha fazla önem atfettiğini de ifade edebilirim. Bunu her vesile ile zaten dile getiriyorlardı, dolayısıyla Brexit süreci tamamlandıktan sonra da Türkiye-İngiltere ilişkilerinin ticari alanda, iktisadi alanda, güvenlik alanında, savunma sanayi iş birliği alanlarında yoğunlaşarak devam edeceğini ifade edebilirim." dedi.
"İdlib'deki durum kritik bir şekilde devam ediyor"
Hem Fırat'ın doğusunda hem de İdlib'de yaşanan gelişmelerin toplantının önemli konu başlıkları arasında yer aldığını söyleyen Kalın, şöyle devam etti:
"Öncelikle İdlib'deki durum kritik bir şekilde devam ediyor. Burada bildiğiniz gibi geçen yıl 4 ülke ile varılan bir mutabakat vardı. Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında İstanbul'da yapılan bir toplantıda Türkiye-Almanya-Fransa ve Rusya Federasyonu olarak bir İdlib Mutabakatı Anlaşması yapılmıştı. Uzun müzakereler sonucunda bu anlaşmaya Rusya tarafı da onay vermişti ve bu geçtiğimiz yıl içerisinde büyük oranda uygulandı. Ara ara rejimin ihlalleri ile bu konu tekrar gündeme geldi, en son geçtiğimiz ağustos ayında bir ateşkes daha yapıldı ve bu ateşkes çerçevesinde de İdlib'deki durumun nispeten daha sakin korunması için adımlar atılmaya devam edildi."
Türkiye'nin bölgede 12 askeri gözlem noktası bulunduğunu hatırlatan Kalın, "Onlar öncelikle oradaki hem çatışmasızlık anlaşmasını yani İdlib Mutabakatı'nı gözlemliyorlar hem de oradaki sivillerin güvenliğini sağlamak için tedbirler alıyorlar. Fakat son dönemde, özellikle son haftalarda İdlib'de rejim ihlallerinin giderek arttığını görüyoruz." dedi.
Bu konuda Rusya tarafına da net bir mesaj ilettiklerini söyleyen Kalın, şunları kaydetti:
"Sayın Cumhurbaşkanımız Cenevre'de Sayın Putin ile yaptığı telefon görüşmesinde bir ateşkes yapılması gerektiğini ifade etti fakat bugüne kadar maalesef bununla ilgili somut bir adım atılmadı. Dün bildiğiniz gibi bir heyetimiz Moskova'daydı, onlar da görüşmelerini yaptılar, orada bize önümüzdeki 24 saat içerisinde, yani şu anda içinde bulunduğumuz bu saatler içerisinde çatışmaların durdurulması, yani rejimin saldırılarının doldurulması konusunda bir çaba içerisinde olacaklarını ifade ettiler heyetimize. Şu anda biz bu saldırıların durmasıyla ilgili süreci yakından takip ediyoruz ve bu saldırıların bir an önce durmasını ve bunun da yeni bir ateşkes ile takvimi belli, çerçevesi belli hayata geçirilmesini bekliyoruz. Bizim Rus tarafından da temel beklentimiz budur. Aksi halde hem İdlib Mutabakatı ihlal edilmiş olacak hem de yeni bir insani kriz ortaya çıkacak hem Türkiye'ye dönük yeni bir göç dalgası ortaya çıkacak hem de orada rejimin girmesi halinde yeni sivil katliamlar yaşanacak."
"Rus tarafı daha büyük bir sorumluluk sahibi"
Bu durumun siyasi süreci tamamen sabote edecek sonuçlarının da olacağına dikkati çeken Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla konunun ehemmiyetini kavramak ve ifade etmek açısından bu hususun altını özellikle çizmek istiyoruz. İdlib'deki sorun sadece Türkiye'nin sorunu değildir, aynı zamanda uluslararası toplumun sorunudur. Bu konuda biz de mevkidaşlarımızla, muhataplarımızla yaptığımız görüşmelerde mutabakatın korunması, sivillerin korunması ve siyasi sürecin hayata geçirilmesi ve devam ettirilmesi için de gerekli adımları atmalarını, üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmelerini söylüyoruz. Bu telkinlerimize bundan sonra da devam edeceğiz ama burada özellikle Rus tarafının daha büyük bir sorumluluk sahibi olduğunu hatırlatmakta fayda görüyoruz."
"YPG/PYD terörizmi hiç ara vermeden devam ediyor"
Fırat'ın doğusunda da bir sürecin devam ettiğini, Barış Pınarı Harekatı ile birlikte Rasulayn ve Telabyad bölgesinde oluşturdukları güvenli hat içerisinde nispeten sakin, istikrarlı bir barış ortamı olduğunu söyleyebileceklerini belirten Kalın, "Fakat bu bölgelerde de YPG/PYD terörizmi hiç ara vermeden devam ediyor. Bu terörist faaliyetler bazen sivillere dönük saldırılar şeklinde olabiliyor, bazen çıktıkları yerlere geri gelme şeklinde olabiliyor. Bu terörist örgüt ana kimliğini değiştirmedi, bundan sonra da değiştirmeyecek." dedi.
Kendilerine "PYD'yi, YPG'yi PKK'dan ayrıştıralım, onlar siyasi bir hareket olarak devam etsin, Suriye merkezli bir oluşum olarak devam etsin" şeklinde tekliflerle gelindiğini anlatan Kalın, şunları kaydetti:
"Biz bu örgütün gerçek karakterini bildiğimiz için bunun mümkün olmayacağını, muhal ile iştigal etmenin de lüzumsuz bir şey olduğunu, vakit kaybından başka bir şey olmayacağını ifade ettik. Nitekim bugün yaşanan gelişmeler de, işte daha dün bir saldırı daha oldu biliyorsunuz, bu görüşümüzün ne kadar haklı olduğunu bir kez daha teyit etti. Şimdi bu çerçevede zaman zaman Amerika Birleşik Devletleri'nin zaman zaman Rusya Federasyonu'nun YPG/PYD terör örgütü ile çeşitli biçimlerde ilişkiye girdiğini, onları desteklediğini, yönlendirdiğini askeri birlikler kurduklarını, belli bölgelere getirip götürdüklerini gözlemliyoruz. Bu konuda da çok net bir şekilde şunu ifade etmek istiyoruz; bu terör örgütü ile girilen her tür angajman teröre verilmiş doğrudan ya da dolaylı bir destektir ve bu tür faaliyetler devam ederse ve bizim sınırlarımıza dönük bir hareketlilik olursa Türkiye olarak bunların karşısında duracağımızı net bir şekilde ifade etmek istiyoruz.
Zaman zaman başka ülkelerin, bazı Körfez ülkelerinin de buradaki Ferhat Abdi Şahin adlı Mazlum Kobani kod adlı terör örgütünün elebaşlarından birisi ile çeşitli görüşmeler yaptıklarını, onu Türkiye'ye karşı kullanmak için bir arayışın içerisinde olduklarını da görüyoruz, bunu da not ediyoruz. Bunların da karşılıksız kalmayacağını açık bir şekilde ifade etmek isteriz."
"Uluslararası toplum milli hesaplarından önce Suriye halkını öne koymalı"
Kalın, Suriye'de yaklaşık 9 yıldır devam eden savaşın sona ermesi için herkesin terörle mücadele konusunda net bir tavrının olması gerektiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği konusunda da tavizsiz bir tutum içerisinde olması gerekiyor. Rejimin ihlalleri, rejime destek veren ülkelerin bu konudaki tavırları, tutumları bundan sonraki süreci de belirlemeye devam edecektir. Dolayısıyla bu mesele daha önce de ifade ettik göç meselesi olsun, siyasi sürecin ilerletilmesi olsun sadece Türkiye'nin sorumluluğunda olan bir mesele değildir. Uluslararası toplum bu konuda samimi ve ciddi ise üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli ve bu süreçte kendi küçük milli hesaplarından önce Suriye halkını öne koymalı, Suriye halkının barış, selamet ve huzuru için bir çaba içerisinde olmalıdır. Bu hususu da özellikle vurgulamak istiyorum. Zira önümüzdeki haftalarda bu konuda birtakım kritik gelişmeler, görüşmeler, ziyaretler de olacak.
Kalın, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Kabine Toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Libya'da yaşanan iç savaşın herkesi derinden üzdüğünü belirten Kalın, bunun Türkiye'yi de doğrudan ilgilendirdiğini söyledi.
Uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler'in (BM) tanıdığı Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne karşı Hafter güçlerinin yönettiği saldırıların, nisan ayından beri fasılasız sürdüğüne değinen Kalın, şöyle konuştu:
"Muhataplarımızla bir araya geldiğimizde, Libya'da ancak siyasi bir çözümün mümkün olabileceğini, askeri gücü çözümün söz konusu olmadığını ifade ediyorlar. Fakat bakıyorsunuz farklı ülkeler, farklı şekillerde Hafter tarafına yani meşru hükümeti hedef alan kanada birtakım askeri destekler vermeye siyasi ve parasal destekler vermeye devam ediyorlar. Bildiğiniz gibi Birleşmiş Milletler çatısı altında bir Berlin süreci devam ediyor şu anda, bir Libya siyasi mutabakatı çerçevesinde sorunun askeri yöntemlere başvurmadan çözülmesi için bir süreç yürütülüyor. Biz de bu sürecin bir parçasıyız."
Ocak ayında yapılacak toplantıda, şartların olgunlaşması halinde BM çatısı altında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderler düzeyinde zirveye katılmasının öngörüldüğünü anlatan Kalın, "Bu zirve ile ilgili hazırlıklar devam ederken, ocak ayının 2 ya da 3'üncü haftası yapılması planlanıyor." dedi.
Hafter'e daha fazla silah, asker göndermenin, paralı asker ve Wagner şirketi vesaire gibi paravan örgütler ya da şirketler üzerinden askeri destek vermenin, bu süreci sabote etmek anlamına geleceğine dikkati çeken Kalın, "Burada uluslararası toplumun Hafter'e çok net bir mesaj vermesi gerekiyor. Hafter'in bu saldırılarını derhal durdurulması gerekiyor. Aksi halde Trablus'ta Misrata'da Sirt'de ve Libya'nın diğer bölgelerinde çok daha kanlı bir iç savaşın yaşanması kaçınılmaz hale gelecektir. Biz burada uluslararası toplumun da tanıdığı meşru hükümetin yanında yer almaya ve onlara gerekli desteği vermeye devam edeceğiz. Bu zor günlerde biz Libya halkını tabii ki kendi başına bırakamayız" ifadelerini kullandı.
Kalın, bu çerçevede 27 Kasım'da Libya Meşru Hükümeti ile Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması ve Deniz Yetki Alanları ve Kıta Sahanlığı Anlaşmasını imzaladıklarını hatırlattı.
Bu, iki anlaşmadan da büyük rahatsızlık duyan çevreler olduğuna dikkati çeken Kalın, şöyle devam etti:
"Halen tepkilerden bu anlaşmanın, estirdiği rüzgarın ya da kaldırdığı dalganın boyutlarını görmek mümkün. Bunu anlamakta bazen zorlanıyoruz. Yani başka ülkeler Libya'yla ya da Libya başka ülkelerle bu tür ikili anlaşmalar yaptığında bu sert tepkiyi göstermeyen çevrelerin, Türkiye bu anlaşmayı yaptığında böyle bir tavır içerisine girmesi anlaşılabilir bir şey değil. İki egemen ülke arasında imzalanmış bir anlaşmadan bahsediyoruz. Üçüncü ülkelere tehdit teşkil etmeyen bir karşılıklı güven, iş birliği, askeri eğitim anlaşmasından bahsediyoruz. Ama kopartılan gürültüye baktığınızda işte 'Türkiye Libya girecek', 'Libya'yı işgal edecek', 'Oradaki barış sürecini sabote edecek' gibi birtakım haksız ithamların, iddiaların ortaya atıldığını görüyoruz. Bunların hangi çevrelerden geldiğini tahmin etmek zor değil. Bunları da sizin, kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Ama hem Askeri Güvenlik ve İşbirliği Anlaşması hem de Deniz Yetki Alanları Anlaşması öncelikle kendi ulusal çıkarlarımızı bir kazan-kazan perspektifinden Libya ile birlikte teminat altına alma çabasının sonucudur."
"Anlaşmaların üçüncü tarafları rahatsız edecek bir boyutu normalde yok"
Türkiye kadar Libya tarafının da burada kazançlı olduğunun altını çizen Kalın, "Özellikle bu deniz yetki alanları konusunda Doğu Akdeniz'de yapılacak sismik araştırmalar, bulunan enerji kaynaklarının çıkartılması işletilmesi paylaşılması konularında Libya ile son derece şeffaf, kuralları, kanunu, çerçevesi belli olan bir anlaşma yaptık. Dolayısıyla bunun yine üçüncü tarafları rahatsız edecek bir boyutu normalde yok." diye konuştu.
Kalın, Doğu Akdeniz'de Mısır, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan gibi başka ülkelerin dörtlü bir araya gelip Türkiye'yi tamamen dışarıda bırakarak, kendi aralarında birtakım toplantılar, anlaşmalar yaptıklarında, projeler geliştirdiklerinde bunlara kimsenin tepki vermediğini anlattı.
"East-Med" diye Türkiye'yi bypass eden bir boru hattından bahsedildiğine değinen Kalın, "Ekonomik, finansal olarak son derece irrasyonel, pahalı, uygulaması neredeyse imkansız olan bir projeyi sadece Türkiye'yi dışarıda bırakmak için bir müddettir değerlendiriyorlar ama bunun ekonomik olarak fizibıl olmadığını gördükleri için de bir türlü adım da atamıyorlar. Bütün bu süreç yaklaşık bir yıldır devam ediyor." dedi.
"Türkiye'nin yaptığı anlaşmanın meşruiyetini sorgulamak da kimsenin haddine değil"
Kalın, bunlar yaşanırken, Türkiye'nin Libya ile anlaşma yaptığı anda "Türkiye'nin uluslararası hukuka aykırı hareket ettiği"ne dair birtakım iddiaların dile getirildiğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi hesaba katmayan hiçbir planın hayata geçmesi mümkün değildir. Aslında bu bizim Libya'yla geçtiğimiz 10 yılda yaptığımız birçok anlaşmanın mütemmim cüzlerinden birisidir. Devlette süreklilik esastır. Kaddafi döneminde de yapılmış anlaşmalar vardı. Şimdi bu hükümetle de yapılan iki anlaşma var. Bu hükümetin başka ülkelerle yaptığı, İtalya, Fransa ile yaptığı başka anlaşmalar da var. Kimse onların meşruiyetini sorgulamazken, Türkiye'nin yaptığı anlaşmanın meşruiyetini sorgulamak da kimsenin haddine değil. Ama genel bir prensip olarak Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi dışarıda bırakarak orada bir barış, huzur ve istikrar ortamının tesis edilemeyeceğini de herkesin bilmesi gerekiyor."
"Türkiye'nin güvenliği Misak-ı Milli sınırları ötesinde başlıyor"
Zaman zaman dile getirilen "Türkiye buralara niye giriyor, niye taraf tutuyor" gibi eleştirileri de anlamak da zorlandıklarını belirten Kalın, Türkiye Cumhuriyeti tarihini bilen herkesin çok açık ve net bir şekilde görebileceği gibi Türkiye'nin güvenliğinin Misak-ı Milli sınırları ötesinde başladığını belirtti.
Kalın, şunları kaydetti:
"Türkiye Cumhuriyeti'nin dört bir tarafını güvence altına alacaksak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının barış, güven, huzur ve istikrar içinde yaşamasını teminat altına alacaksak, ki devlet olarak bizim bir görevimiz önceliğimiz budur, bu güvenlik çemberini çok daha geniş bir ağda çizmek zorundayız. O yüzden Libya'da olup bitenler bizi ilgilendirir. Suriye'de olup bitenler, Irak'ta olup bitenler Balkanlar'da, İran'da, Afganistan'da, Kafkaslar'da yani çevremizde olup biten hadiselere bizim bigane kalmamız, duyarsız kalmamız elbette mümkün değil. Attığımız adımları da biz hiçbir zaman tek taraflı, emperyalist birtakım güdülerle, saiklerle atmıyoruz. Sürekli karşı tarafta görüşerek, eşit aktör muamelesi yaparak, kazan-kazan ilkesine dayalı ilişkiler geliştiriyoruz."
Kalın, bunu Irak'la İran'la ve diğer bütün komşu ülkelerle yaptıklarını anımsatarak, "Burada da sahada ve masada güçlü olmak Türkiye açısından bir tercih değil, bir zorunluluktur. Dolayısıyla Libya konusunu da bundan sonra biz yakın bir şekilde izlemeye devam edeceğiz. Suriye'deki gelişmeleri de yakın bir şekilde izlemeye devam edeceğiz. Umarız 2020 yılı hem bu çatışma bölgelerinde hem de geniş coğrafyamızda, Balkanlar'da Kafkaslar'da Kuzey Afrika'da İslam dünyasında ve bütün dünyada, barışın huzurun hakim olduğu bir yıl olur." değerlendirmesinde bulundu.
"Oradaki sıcak gelişmelere bağlı olarak böyle bir tezkere ihtiyacı doğabilir"
Gazetecilerin sorularını da yapıtlayan Kalın, 3600 ek göstergeye ilişkin çalışmaların hangi durumda olduğuna ilişkin soru üzerine bu toplantıda 3600 ek gösterge konusunun gündeme gelmediğini belirtti.
Bir gazetecinin, Libya Mutabakatı çerçevesinde Meclis'in bir yetki tezkeresi hazırladığını belirterek, "Bu çerçevede Mehmetçik, oradaki operasyonlara girecek mi yoksa Libya'daki askerlere eğitim için mi orada olacak?" şekindeki sorusuna ise bunun Meclisin uhdesinde olduğunu belirtti.
Kalın, Lübnan, Afganistan, Irak gibi diğer yerlere asker gönderme konusunda Meclisin bir yetkilendirme yapması gerektiğini anımsatarak, şunları kaydetti:
"Oradaki sıcak gelişmelere bağlı olarak böyle bir tezkere ihtiyacı doğabilir. Mecliste bununla ilgili bir çalışma yürütüyor. Tezkerenin içeriği hakkında şu anda benim bir şey söylemem doğru olmaz, bu Meclisin yetkisinde. O ihtiyaçlara göre yapılan anlaşma çerçevesinde şekillenecek bir tezkere. Tabii biz prensip olarak meşru uluslararası toplumun tanıdığı Libya hükümetinin ve Libya halkının yanında olmaya devam edeceğiz. Bunun gerektirdiği adımları da atmaktan sarfınazar etmeyiz. Bu askeri eğitim şeklinde olabilir, bu başka alanlarda destek şeklinde olabilir, siyasi destek şeklinde olabilir."
Kalın, Libya'da iç çatışmalar devam ederken, Kaddafi dönemi ve hemen sonrasında da orada birçok tahliye harekatı yaptıklarını anımsatarak, "Yaralıları getirdik, burada eğittik. Bizim orada geniş bir alana yayılan ilişkilerimiz var, ekonomik ilişkilerimiz var. Yıllarca Türk firmaları oralarda çok önemli ve müteahhitlik projelerine imza attılar. Dönem dönem işte borç, harç meseleleri oldu, paralarını alamadılar, dönem dönem bunlar halledildi. Şu anda da mevcut şartları dikkate aldığınız zaman Libya gibi, yani çatışmaların halen devam ettiği, devlet otoritesinin henüz tam manasıyla kurulmadığı bir ortamda bile iyi, kötü ilişkiler ekonomik anlamda da devam ediyor. Dolayısıyla burada Libya halkının barış, huzur ve refahını sağlayacak gerekli adımları neyse onları atma konusunda da biz tabii ki Meclisle de yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz."
İbrahim Kalın'ın açıklamalarından satır başları...
LİBYA
Libya'da süreci yakından takip ediyoruz. Burada biz muhataplarımızla bir araya geldiğimizde burada sadece siyasi bir çözümün mümkün olacağını ifade ediyorlar. Ancak meşru hükümeti hedef alan Hafter tarafına destek vermeye devam ediyorlar. Ocak ayında yapılacak toplantıya Cumhurbaşkanımızın da katılması öngörülüyor.
Uluslararası toplum Hafter'e çok net mesaj vermeli. Hafter saldırılarını durdurmazsa çok daha kanlı bir iç savaşın yaşanması kaçınılmaz. Rusya dahil olmak üzere Hafter'e askeri desteğin verilmesi oradaki sürece katkı sunmamaktadır.
Biz meşru hükümetin yanında yer almaya ve gerekli desteği vermeye devam edeceğiz. Zor günlerde Libya halkını yalnız bırakmayacağız.- 27 Kasım'da Libya ile iki anlaşma imzaladık. Bu anlaşmalardan rahatsızlık duyan çevreler var.
Libya ile sonra derece şeffaf bir anlaşma yaptık diğer ülkeleri rahatsız edecek bir şey yok.
Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi dışarıda bırakarak bir huzur ortamının tesis edilemeyeceğini herkes bilmeli. Türkiye'yi hesaba katmayan hiçbir plan hayata geçemez.
Güvenliğimiz Misak-i Milli sınırlarının dışında başlar. Sahada ve masada güçlü olmak Türkiye açısından bir tercih değil zorunluluktur.
SORU - CEVAP
(Libya tezkeresi hazırlığı) Tezkere ihtiyacı olabilir. Meclis'te çalışmalar sürüyor. Tezkerenin içeriği hakkında bir şey söylemem doğru olmaz. Prensip olarak meşru Libya halkı ve hükümetinin yanında olacağız. Bunun gerektiği adımları atarız. Bu askeri eğitim olabilir, siyasi destek olabilir. Libya hükümetinin ve halkının yanında olmanın gerektirdiği adımları atmaktan sarfınazar etmeyiz.
DEĞERLİ KONUT VERGİSİ
(Değerli Konut Vergisi) Cumhurbaşkanımız çeşitli kurumlardan değerlendirme aldı. Çalışma yapılması talimatı verdiler. Burada bir yıllık erteleme söz konusu olabilir. Çağrıları dikkate alıyoruz.
(ABD yaptırımları) Trump'ın yaklaşımını olumlu buluyoruz. Türkiye'nin değerini bilen bir lider. Ancak Kongre'den gelen baskılar var. Daha önce Temsilciler Meclisi'nde bağlayıcı olmayan bazı tasarılar geçti. Ocak ayında yaptırım tasarılarından bahsediliyor. Yakından takip ediyoruz. Bunun içinde s-400'ler var, F-35'ler ve daha birçok madde var. Konunun çok başka bir yere kayrıldığı görülüyor. Kongre'nin bu Türkiye karşıtı tutumunun Türkiye - ABD ilişkilerine hiçbir faydası olmadığını ifade etmek isterim. Orada adete bir duvar örülmüş. Bir siyasi kavganın konusu haline getirilmiş Türkiye. Trump da Azil gibi bir süreçten geçiyor.
Yaptırım diliyle, tehditlerle Türkiye'yi hizaya getirmek gibi beyhude çabanın içerisinde olmasınlar, kimseye yararı olmaz. Bizi böyle yaptırımlar ve tehditlerle korkutamayacaklarını bilmeleri gerekir.
Tehdit dili Türkiye'yi istemediği yönlere yöneltebilir.
Rus tarafının İdlib'deki çalışmaları durdurma yönünde 24 saat içinde bir çabaya gireceğini düşünüyoruz.
Geçtiğimiz nisan ayında bir anlaşma imzaladılar. Bu anlaşmadan 15 gün sonra Hafter saldırılara başladı. Trablus'a saldırmaya devam ediyorlar.
(Asgari ücret) Kabine toplantısında gündeme gelmedi. Diğer kurumların ve ilgili tarafların görüşleri alınarak bir noktaya gelinecek. Burada jest herkesin taleplerini karşılayacak ortak bir nokta bulmak olarak anlamak daha doğru olacaktır.
(Kanal İstanbul) İstanbul'un boğaz trafiğini rahatlatacak bir proje. Neden gündeme geldi? İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve muhalefet partisi sanki kendi yetkileri gibi biz bu projeyi yaptırmayız diye ortaya çıktılar. Bu bir devlet projesidir, belediye projesi değil. Orada ikinci bir şehir kurarak yoğunlaşmayı şehrin öbür tarafına taşıyacak bir proje. Bu tarz projeler İstanbul'un ihtiyacı olan projeler ve yapılamaz projeler değil.
Montrö'yü tartışmaya açmayız. Montrö Boğazlar Anlaşması, Türkiye'ye boğazlar konusunda tam yetki veren bir anlaşmadır.
(Ankara'da rüşvet iddiası) İçişleri Bakanlığımız görevlendirme yaptı. Bütün gerçeklerin ortaya çıkması kamu yararınadır. Ne çıkacak hep birlikte göreceğiz. Ben kendimi mahkeme yerine koyup bir görüş belirtemem. Hiç kimse kanunun üzerinde değildir. Böyle iddialar varsa bunlarla ilgili savcılık, İçişleri Bakanlığı harekete geçmiştir, geçmelidir. Geçmişte AK Parti belediyeleri ile de ilgili böyle çalışmalar yapılmıştır.