Bahçeli'yi kızdıracak teklif: ''Grup toplantını İmralı'da yap''
MHP lideri Bahçeli'ye eli kanlı bölücü terör örgütü PKK'nın bebek katili elebaşısı Abdullah Öcalan için yaptığı "TBMM'ye gelsin DEM Parti grup toplantısında konuşsun" çağrısı sonrasında idam ipi atan İYİ Parti lideri Dervişoğlu, Öcalan'a çağrısını yenileyen MHP lideri Bahçeli'ye bu sefer de "İmralı'da grup toplantısı yapabilirsin" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin bebek katili Öcalan'a yaptığı çağrıyı yinelemesine sert sözlerle tepki gösterdi. Dervişoğlu, "Sen gerçekte gelip konuşmasını mı istiyorsun yoksa serbest mi bırakılmasını mı istiyorsun? Sen yeni bir af planına mı hazırlık yapıyorsun? Sen ne söylediğinin bilincinde misin? Sen istersen gidip İmralı'da grup toplantısı yapabilirsin" dedi.
Dervişoğlu, partisinin Meclis'te düzenlediği grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin dün Abdullah Öcalan'a yaptığı ikinci çağrıya ilişkin "Sen gerçekte gelip konuşmasını mı istiyorsun yoksa serbest mi bırakılmasını mı istiyorsun? Sen yeni bir af planına mı hazırlık yapıyorsun? Sen ne söylediğinin bilincinde misin? Sen istersen gidip İmralı'da grup toplantısı yapabilirsin" dedi.
Dervişoğlu, "Saray kadrolarının istediği fotoğraf ortaya çıkmıştır. İmralı'da aylardır görüşme trafiği yürüten sonunda da malum ortağın çatallaşmış sesinden terörist başını Meclis'e davet eden zihniyet ya kandil ya imralı ya ölüm ya da sıtma tercihini Türk milletine nasıl dayatacağını göstermiştir" diye konuştu.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan'ın Mardin'de CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile birlikte bulunduğu otobüsün üzerinde Şeyh Sait ile ilgili sözlerini değerlendiren Dervişoğlu, "Tuncer Bakırhan Özgür Özel ile çıktığı otobüsün üzerinden 'Şeyh Saitler, Sakineler ne yaptıysa aynısını yapacağız' diyor. Cumhuriyet devleti Şeyh Saitlere ne yaptıysa aynı muameleyi göreceksiniz" diye konuştu.
Dervişoğlu'nun konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:
"Müştereken, “Normalleşme” adını verdikleri süreci başlattıklarından beri, Neticesinin nerelere varacağı konusunda, Saray entrikalarına kapılmaya meyilli muhalefet unsurlarını her fırsatta uyardık. Bu girdiğiniz yol yol değildir, dert edinilen iyilik, güzellik, normalleşme, yumuşama değildir. Tek dert, “saraydaki zatı koltuğunda tutmaktır” dedik.
Bu meselenin en vahim kısmı ise şudur; Seçim kazanmak için, Türkiye’den vazgeçmiş bir zihniyet, millete karşı sorumluluklarından kendini arındırmıştır. Ve artık, yok saymaya cüret edemeyeceği, hiçbir ahlaki ve hukuki değer kalmamıştır. Normalleşme, siyasi ve parasal güç için, bir tefeci-bezirgan ahlakına, tüm siyasetin davet edilmesiydi. Saraydaki, her tokalaşma fotoğrafının servis edilmesiydi. Sarayın dününe muvaffakat, yarınına kefaletti.
YENİ 'ÇÖZÜM SÜRECİ' TARTIŞMALARI
Eski Meclis Başkanını aracı kılıp “Anayasa değişikliği” diyorlar, sonra bu zata; işgal ettiği makamın gereklerini yok sayıp, milletin ve devletin temel niteliklerini sorgulatıp, tepki ölçtürüyorlar. Sonra taşeron elleri, devlet aklı masalıyla varlığını insanları sömürmek üzerine kurmuş, altını biraz kazıdığınızda, ağalar, şeyhler, kodamanlar, Kandil’deki terör ağalarını göreceğiniz sözde bir siyaset çarkına, kalü beladan beri kimlik siyaseti dışında hiçbir söz söylememiş olan bir partiye uzattılar. Çünkü ayaklarının altında çiğnedikleri, sadece Anayasa, hukuk, devlet değildi.
Bu kürsüden Hakkari Belediyesi’ne atanan kayyum sonrası ifade ettim, Yine söyleyeyim. AK Parti ve DEM bir ve aynı şeydir. Aynı zihin dünyasına sahip oldukları gibi, aynı güç ve iktidar saplantısı içindedirler. Milletmiş, iradeymiş, insan haklarıymış, demokrasiymiş, ikisinin de umurunda değildir. Bu anlamda AK Parti ile DEM birbirlerinin aynadaki suretleridir. Onları ayıran şey, günün koşullarında arızidir. Zira; onları ayıran değil, birleştiren hususlar fazladır. Her ikisi de; oy aldıkları hassasiyetler dünyasına seslenmenin hilelerinde mahirdir. Her ikisi de ulus devletle ve cumhuriyetle hesaplaşmakta bir ve birliktedir.
"SARAY KADROLARININ İSTEDİĞİ FOTOĞRAF ORTAYA ÇIKTI"
Siyasetleri ise; tam da bu anlamıyla danışıklı bir dövüştür. Biri pası atar, diğeri kaleye gol atar. Biri havanı döver, diğeri hınk der. Biri mütemadiyen Kandil’den, İmralı’dan belediye başkan adayı atar, diğeri ise ona kayyum atar. Bu 22 yılın normalidir. Davet ettikleri normalleşme işte budur. Ve şimdi, muhalefeti tasarlamakla görevli saray kadrolarının istediği fotoğraf ortaya çıkmıştır: İmralı’da aylardır görüşme trafiği yürüten, sonunda da malum ortağın sesinden, terörist başını Meclis kürsüsüne davet eden zihniyet, ya Kandil ya İmralı, ya ölüm ya sıtma tercihini Türk milletine nasıl dayatacağını göstermiştir. Yapımda ve yayında emeği geçenlerin hesabını da milletimiz adına biz göreceğiz. DEM Parti Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Atatürk’ün kurduğu partinin genel başkanı ile çıktığı otobüsün üzerinden, senaryosu izleyeni şaşırtmayan ucuz yapımdaki “Yangına benzinle koşan Eş Genel Başkan” rolü gereği repliğinde Diyor ki zat: “Şeyh Saitler, Seyit Rızalar, Sakineler ne yaptıysa” Onların yaptıklarını yapacağız! Buna verilecek cevabı da gayet iyi bilerek söylüyor: Ben o çok duymak istediği cevabı söyleyeyim kendisine: Cumhuriyet devleti, Şeyh Saitlere, Seyit Rızalara ne yaptıysa, aynı muameleyi görürsünüz. emin ol, yapılması gereken şey ne ise yapılır. Gereği yerine getirecek olanlar da işte tam buradalar. Karşımdalar, yanımdalar ve milyonlarcası ile arkamdalar.
ÖZGÜR ÖZEL'E ŞEYH SAİT TEPKİSİ
Ve ana muhalefet genel başkanı; Anlaşılan o ki, sizi oturduğunuz kumar masasından koparabilecek bir şey kalmamış. O kumar masasının bahsinin Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti olduğundan bihabersiniz. Yanınızda meydan okunan şeyin, ne olduğundan bile habersizsiniz, ilgisizsiniz. Üzerinize giydirilen kostümle ve söylemek zorunda kaldığınız sufleyle Orada arz-ı endam ediyorsunuz. Siz orada bir hukuksuzluğa itiraz etmiyorsunuz. Siz orada, bir millete ve onun Cumhuriyetine meydan okunan bir ihanet kürsüsünü en hafif tabirle, susarak onaylıyorsunuz! Buyurun, hayrını görün! Buyurun, koltuğunda oturduğunuzu iddia ettiğiniz Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi hatırasıyla kendi şahsi hesabınızı görün.
"BİR DAHA CUMHURBAŞKANI OLAMAZ"
Bugün Türkiye’de sahneye koyulmak istenen senaryonun özünde, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı yeniden Cumhurbaşkanı seçtirme hayali yatmaktadır. Bu elimdeki Anayasa’ya göre Sayın Erdoğan, bir daha Cumhurbaşkanı olmaz, olamaz! O zaman iktidar penceresinden bakıldığında, önümüzdeki sürecin yeni bir stratejiyle tanzimi gerekir. Yapılan o dur.
Gün geçtikçe marjinal hale gelen bir iktidar var, Onlar partisi ve ortaklarıyla marjinaldirler. Türkiye’nin değerlerine marjinaldirler, radikaldirler. Ve tam bu durum içerisinde ellerindeki tüm para, medya ve devlet gücünü kullanarak başta ana muhalefeti ve diğer siyasal partileri, en marjinal fikirlerle tuzağa çekip parçalıyorlar. Bu oyunu görmemek için en hafifinden saf olmak gerekiyor. Milletimiz her şeyin farkındadır. Ancak halen, kendimize sormamız gereken soru da, yanıtlanmasına duyulan acil ihtiyaç da değişmemiştir.
Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başına kendisini kayyum olarak atamış olan Recep Tayyip Erdoğan adında bir zat var. İşte bütün mesele buradadır. Ben ölen bebeklerimizi konuşamadığımız için utanıyorum. Her gün sessiz sedasız kesilen binlerce ağacı, ormanı konuşamadığımız için affedilen vergilerin hesabını soramadığımız için utanıyorum. Halen her gün vatanımıza giren binlerce kaçağı konuşamadığımız için. Bu yüzden ev bulamayan ama Diyarbakırlı, ama Muğlalı gencimizin derdi dağları aştığı için utanıyorum. Halen Hatay’da Maraş’ta konteynırlarda yaşayan yahut evlerinden uzakta gurbette yaşam mücadelesi veren yüzbinlerce vatandaşımızı düşünüyorum. Ve sorumu tekrarlıyorum! Gerçekten bir Cumhuriyet’te yaşamak istiyor muyuz?
"AKIL DIŞI TARTIŞMALARIN İÇİNE ÇEKİLMEK İSTENİYORUZ"
Hangi devlet kendi koyduğu kanunlara uymaz da orada devlet aklı vardır? Hangi devlette, gayri meşrulukla elde edilen yetkilerden beka çıkmıştır? Kendi koyduğu kanunlara uymayan devlet, nasıl bir devlettir? Hala akıl dışı tartışmaların içine çekilmek isteniyoruz. Aslında cevap vermek istemiyorum ama söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil… Sözünün arkasındaymış ve ısrarlıymış. Bebek katili Meclis kürsüsünden konuşmalıymış. Sanki adam Aşağı Ayrancı’da oturuyor. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış bir terör suçlusu, Meclis kürsüsünden nasıl konuşacak? Dilinin altındaki öbür baklayı bir çıkar da görelim. Sen Abdullah Öcalan denilen terörist başının serbest bırakılmasını mı istiyorsun arkadaş? Yeni bir af planına kapı mı aralıyorsun? Yok Türkiye Büyük Millet Meclisi’yle, İmralı’nın ne farkı varmış? Yok orası da vatan toprağı değil miymiş? Ne söylediğinin bilincinde misin? Buradan bir kere daha sesleniyorum: Sen istersen gidip İmralı’da grup toplantısı yapabilirsin. Bu saatten sonra yakışır da! Ama binlerce şehidin katili bizlerin cesedini çiğnemeden bu Meclis’e giremez. Vallahi giremez, billahi giremez! Tehditlerinize de bir şiirle cevap vereyim. Türk’üm dedik, çekip bizi vurdunuz. Bizi vurup, bizden hesap sordunuz, Ölümden öteye köy mü kurdunuz? Korkum yok, korkum yok, korkum yok sizden!.."