AYM: ''Seçime gölge düşürür''
CHP'nin başvurusunu reddeden Anayasa Mahkemesi'nin kararında dikkat çeken ayrıntılara yer verildi.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, kamuoyunda seçim ittifakı yasası olarak bilinen kanunun bazı maddelerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle CHP tarafından yapılan başvuruyu esastan görüşerek karara bağladı.
Mahkeme, CHP’nin; “sandık taşınması, sandık kurulu başkanının belirlenmesi usulü” gibi maddelere ilişkin iptal başvurusu oy çokluğuyla reddetti. 17 üyeli mahkemeden 2 üye ise ret oyu verdi. AYM’nin bugün Resmi Gazete’de yayımlananan kararında ‘ret oyu’ veren üyelerin gerekçeleri de yer buldu.
İki üyenin gerekçelerinde dikkat çeken detaylar yer aldı.
İLK RET SANDIK TAŞINMASINA: OY KULLANMA ZORLAŞIYOR, SEÇME HAKKINA MÜDAHALE
İki üyenin ret oyu verdiği maddeler ve gerekçeleri ise şöyle;
“I. Kanun’un 2. Maddesiyle 298 Sayılı Kanun’un 14. Maddesinin Birinci Fıkrasına Eklenen (16) Numaralı Bent Yönünden:”
İptali istenen kural, sandıkların bulundukları seçim bölgesinden başka bir seçim bölgesine taşınmasına, sandık bölgelerinin birleştirilmesine ve muhtarlık seçimleri hariç seçim bölgelerinin birleştirilmesine YSK tarafından karar verilebileceğini öngörmektedir. Herkesin kayıtlı olduğu adrese göre en yakın sandıkta oy kullanması genel ilke olan bir seçim sisteminde bazı seçmenler yönünden farklı bir uygulamaya gidilmesinin, genel ilkeden ayrı bir uygulamaya tabi tutulacak olan bir kısım seçmenler yönünden oy kullanma hakkını zorlaştırıcı bir durum yarattığı, bu nedenle de seçme hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır. Bu uygulamaya sadece seçim güvenliği açısından gerekli görülmesi durumunda başvurulabilecek olması, meşru bir amaca dayanması ve kanunla düzenlenmesi, Anayasa’ya uygunluk için yeterli değildir. Bu müdahalenin aynı zamanda ‘ölçülü ” olması da gerekir.
Ölçülülük incelemesi, Anayasa’nın 13. maddesine göre yapılır. Buna göre; oy kullanacak seçmenlerin bulundukları yerden oy verme yerine gitmek için yararlanabilecekleri ulaşım imkanları olup olmadığına,
yararlanılabilecek ulaşım imkanları bulunsa bile bu imkanlardan tüm seçmenleri aşırı bir mali külfete katlanmadan yararlanıp yararlanamayacaklarına, seçmenleri araçla ücretsiz olarak diğer seçim bölgesine götürmeyi vadeden veya yardım teklif eden kişilerin bu yardımları karşılığında seçmenin hür iradesini etkileyip etkileyemeyeceğine, mevsim ve iklim şartlarına, seçmenlerin bu şekilde oy vermek için nisbeten uzun mesafeler katetmesinin güvenli olup olmadığına, bu tür fiili ve pratik güçlüklerin, seçmenlerin önemli bir bölümünü sandık başına gitmekten caydırıp caydırmayacağına bakılması gerekir.
Bu konuda somut ölçütler ve güvenceler getirilmeden, sadece güvenlik nedenleriyle seçim bölgelerinin birleştirilmesini öngören kural, devletin sağlamakla yükümlü olduğu güvenlik ortamını sağlayamadığı durumlarda, serbest oy kullanabilmenin tüm külfetini seçmene yüklemekte olduğundan, ölçülü bir düzenleme değildir. Bu nedenle kuralın, Anayasa’nın 13. ve 67. maddelerine aykırı olduğu kanaatindeyim.
SANDIK KURULU BAŞKANLARININ SADECE KAMU GÖREVLİLERİNDEN OLUŞTURULMASI: OYLARIN SAYIMI KONUSUNDA FARKLI BİR GÖREV OLAMAZ
II. Kanun’un 3. Maddesiyle Değiştirilen 298 sayılı Kanun’un 22. Maddesinin Birinci Fıkrasının Son Cümlesi Yönünden:
Kural, sandık kurulu başkanlarının sadece kamu görevlileri arasından belirlenmesini öngörmektedir. Seçme ve seçilme hakkı, Anayasa’nın 67. maddesinde düzenlenmiştir. Oyların eşit, genel ve gizli oy ilkelerine uygun olarak kullanılması kadar, açık sayım ve döküm esasına göre, yargı yönetim ve denetimi altında sayımının yapılması da seçme hakkının vazgeçilmez ve ayrılmaz bir unsurudur.
Oyların sayımı konusunda Anayasa İdare’ye ayrı ve özel bir görev vermemiş; seçimlerin sadece yargının yönetim ve denetiminde yapılacağını belirtmiştir. Dolayısıyla, İdare’nin kamu görevlisi olmayan her hangi bir seçmene oranla, oyların sayımı konusunda farklı bir rol ve görevi olmaması gerekir. Bu nedenle, sandık kurulu üyeliği kadar bu kurulların başkanlığı görevini de yapabilmek, her seçmenin hakkı ve aynı zamanda vatandaşlık görevidir. İptali istenen kuralın gerekçesinde sandık kurulu başkanlarının “daha nitelikli ve liyakatli” kişiler arasından belirlenmesi ihtiyacı belirtilmiş ise de, sadece kamu görevlisi olmanın başlı başına bir anlam ifade etmeyebileceği, örneğin akademik ünvanları olan bir avukat veya yeminli mali müşavirin, bir evrak memuru veya şoförden liyakat bakımından eksik olduğunun söylenemeyeceği açıktır. Öte yandan, yasa koyucu tarafından liyakat ve nitelik gerekçesiyle, gerekirse tahsil veya buna benzer objektif ölçütler getirilmesine bir engel bulunmamaktadır.
Kamu görevlisi olmayan seçmenlerin ne kadar nitelikli ve liyakatli olurlarsa olsunlar sandık kurullarında başkanlık yapamayacaklarını öngören kural, kamu görevlisi olan ve olmayan seçmenler arasında oyların sayımında üstlenilebilecek görevler bakımından haklı bir nedene dayanmaksızın ayrımcılık yaptığı, seçme hakkının içinde mündemiç ve bu hakkın ayrılmaz bir parçası olan, oy sayımı görevlerinde kurul başkanlığı yapma hakkını, seçmenlerin büyük bir bölümü yönünden kullanılamaz hale getirdiği için Anayasa’nın 10. ve 67. maddelerine aykırıdır.
OY PUSULALARINDAKİ MÜHÜR: HİLE İDDİALARINA YOL AÇAR SONUÇLARA GÖLGE DÜŞÜRÜR
III. Kanun’un II. Maddesiyle 298 Sayılı Kanun’un 101. Maddesinin İkinci Fıkrasına Eklenen (7) Numaralı Bendin “oy pusulalarının arkasının sandık kurullarının ihmaliyle mühürlenmemiş olması” Bölümü Yönünden:
Arkası sandık kurulunca mühürlenmemiş oy pusulalarının geçerli sayılmasının, sandık kurullarının ihmali nedeniyle seçmenin oyunun geçersiz sayılarak zayi olmaması gibi, meşru ve önemli bir nedene dayandığı anlaşılmaktadır. Ancak, mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılması, çoğu kez hile iddialarına yol açmakta, serbest seçimlerin üzerine gölge düşürülmesine neden olmaktadır. Bilindiği gibi bu konuda en çok dile getirilen iddia, önceden fazla basılan oy pusulalarından bir şekilde elde edilen veya aslına benzer biçimde sahte olarak basılan, dolayısıyla arkasında sandık kurulunun mührü bulunmayan oy pusulalarına tercih mührü önceden basılarak sandığa gitmeden önce seçmene verilip, bu pusulayı sandığa atması, sandık kurulu başkanının kendisine vereceği arkası mühürlü oy pusulasını da geri getirmesi halinde maddi veya diğer bir çıkar vaad edilmesi iddiasıdır. Bu nedenle, mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılması konusunda, bir yandan seçmenin iradesinin olabildiğince korunması, diğer yandan da seçimlere gölge düşürülmemesi gibi iki üstün yarar arasında adil ve makul bir denge kurulmalıdır.
Seçmenin kullandığı oyun, başkalarının —bu durumda sandık kurulunun- kusuru nedeniyle zayi olmasının önlenmesi hiç şüphesiz meşru bir amaçtır. Öte yandan, seçmenin de oy kullanma hakkını kullanması için bazı kanuni yükümlülüklere uyması ve kendi üzerine düşen özen yükümlülüğünü yerine getirmesi gerekir. Bu kapsamda, oyunu YSK tarafından belirlenmiş ve ilan edilmiş olan oy verme saatleri içinde kullanacak şekilde sandık başına gelmek, beraberinde resmi kimlik belgesini bulundurmak, yasaklanmış işaret veya amblemleri taşımamak gibi belli başlı yükümlülüklere uymayan seçmenin oy kullanamaması halinde, oyunun zayi olacağından söz edilemez.
Aynı şekilde, sandık kurulu başkanı tarafından kendisine verilecek oy pusulasının arkasının mühürlü olup olmadığını çok basit bir tetkikle kontrol etmek, mühür yoksa sandık kurulu başkanından, oy pusulasının arkasının mühürlenerek kendisine verilmesini istemek, her seçmen tarafından kolayca yerine getirilebilecek bir özen yükümlülüğüdür. Bu hususun siyasi partilerce ve Yüksek Seçim Kurulunca da seçmenlere anlatılması ve geniş bir biçimde duyurulması halinde seçmenlerin de bu özen yükümlülüğünü hassasiyetle yerine getirecekleri açıktır. Vatandaşın bu tür basit bir özeni göstermesi, iptali istenen hükümdeki sandık kurullarının ihmali… gibi bir durumu, hemen hemen tümüyle ortadan kaldırmaya yeterlidir. Buna karşılık mühürsüz oy pusulası kullanılarak seçimlere fesat karıştırdığı iddialarının kesin olarak önüne geçilmesi bakımından, oy pusulalarının arkasının sandık kurulunun mührünü taşıması önemlidir. Kaldı ki, sandık kurullarının ağır bir kusuru veya ihmaliyle sandık kurulu mührünün kaybolması, kırılması, yedeğinin veya yenisinin temin edilememesi gibi özel durumlarda keyfiyet tutanakla tespit edilmek ve Yüksek Seçim Kuruluna bildirilmek suretiyle belli sandıklarda, istisnai olarak, arkası mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasına her zaman karar verilebilir. Ancak yapılan düzenlemelerde, bu şekilde geçerli sayılmanın hangi somut durumlarda uygulanacağına ilişkin ölçütler de yer almamıştır. Böylece, bir yandan kanunlarda oy pusulalarının mühürlü olması gerektiği şeklindeki esas ilke varlığını sürdürürken, diğer yandan mühürsüz de olabileceği şeklinde, çelişkili bir düzenleme seçim hukukumuza getirilmiş olmaktadır.
Sonuç olarak kuralla, her seçmenin oyunun mümkün olduğunca geçerli sayılması ile seçimlerin dürüstlüğüne gölge düşürülmemesi şeklindeki iki önemli ihtiyaç arasında belirli ve öngörülebilir düzenlemelerle kurulması gereken adil ve makul denge, sağlanamamıştır. Bu nedenle, Anayasa’nın 67. maddesindeki ilkelerle uyumlu olmayan kuralın iptali gerekir.