AK Partili Ünal'dan ''küskün seçmen'' itirafı
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Mahir Ünal, tekrarlanacak olan İstanbul seçimi hakkında katıldığı bir televizyon programında önemli açıklamalarda bulundu.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Mahir Ünal, İstanbul seçimiyle ilgili yaptığı açıklamada küskün AK Partili seçmenlere değindi.
Habertürk'te Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Mahir Ünal, YSK'nın İstanbul seçimini iptal ve yenileme kararından, AK Parti'ye oy verenlerde küskünlük olup olmadığına, 23 Haziran'da yapılacak İstanbul seçimlerinden yeni stratejilere kadar bir dizi konuda önemli açıklamalarda bulundu.
AK Parti teşkilatlarında her sandıkta 9 kişiden oluşan bir yönetim kurulunun bulunduğunu söyleyen Ünal, sandıklarda önceki seçimlerle yeni seçimler arasında mukayeseli değerlendirmeler yapıldığını, oy vermeye gelmeyen seçmenlerin gerekçelerini anlamaya çalıştıklarını söyledi.
AK Parti'nin İstanbul'da oylarının arttırdığını dile getiren Mahir Ünal, partilerinde seçmen sadakati sorunu yaşamadıklarını belirtti. Ünal ayrıca Türkiye'deki vatandaşların yüzde 70'inin hayatında bir kez AK Parti'ye oy kullandığını söyledi.
Ünal'ın açıklamalarından dikkat çeken başlıklar şöyle:
Kişisel olarak samimi kanaatimdir, eğer YSK yenileme kararı vermeseydi Türkiye'de bundan sonraki seçimler ciddi anlamda bir şaibe taşıyacaktı. Türkiye'nin hem seçim sistemini ve de demokrasisini şaibeden kurtarmıştır. AK Parti seçmeni en başından itibaren bu seçimlerin yenilenmesi konusunda bizim yaptırdığımız kamuoyu araştırmalarında açık bir tavır ortaya koyuyordu.
Her bir seçmenin iradesi kutsaldır. Benim karar verme hakkım kutsaldır. Bunun bir tanesinin bile zayi olmaması gerekir. Tam 16 bin tane yanlış, her ne şekilde olursa olsun amacından çıkmış, saptırılmış bir şekilde çalınmış, çünkü eğer iradeniz, kararınız doğru yere yansımıyorsa bu da bir nevi çalmadır. 16 bin oy tekrardan nereye yazıldı? Sayın Binali Yıldırım'a yazıldı.
"Oyların tamamı sayılsaydı ne olurdu?"
Eğer oyların yüzde 10'u sayıldıktan sonra 16 bin oy sayın Binali Yıldırım'ın hanesine yazıldıysa o zaman buyrun oyların hepsini sayalım. Yüzde 10'da 16 binse, yüzde 100'de ne çıkacak. Biz bu süreçte her demokratik ülkede seçimden sonraki hukuk yollarını siyasi partiler nasıl kullanıyorsa, biz de hukukun bize açtığı yolları hukuk çerçevesinde değerlendirdik. Biz 'seçimler yenilensin' demedik, 'oylar yeniden sayılsın' dedik. Olağanüstü itiraz hakkını kullandık, elimizdeki bilgi belgelerin dökümünü teslim ettik.
"Cumhur ittifakı seçmeni konsolide etti"
Seçimlerin yenilenmesinin CHP'li seçmen için farklı, AK Partili seçmen için farklı bir anlamı vardır. Burada seçimlerin yenilenmesi hukukun yerine getirilmesidir. AK Parti'nin 17 yıldır yaptığı en iyi şey kendi tabanını tahkim etmektedir. Seçim sonuçlarına baktığımızda 24 Haziran seçimleri, 16 Nisan referandumuna baktığınızda, Cumhur İttifakı'nın son derece güçlü bir şekilde konsolide ettiği görülüyor. 2002'den bugüne kadar Türkiye'deki seçimleri ve Türk seçmeninin oy verme davranışına, etki eden faktörlere bakmmanız gerekir. 16 Nisan referandumuyla birlikte Türkiye bir idari ve siyasi sistem değişikliğine gitti.
"İstanbul'da oy kaybı yaşamadık"
Hükümet kurulsun, istikrar sağlansın, çok partili siyaset ve koalisyon istenmiyordu. 7 Haziran-1 Kasım arasında bunu çok net gördük. 16 Nisan referandumu ile birlikte siyasal sistem değişiktikten sonra seçen oy verme davranışında Cumhurbaşkanını seçiyor, doğrudan hükümeti kuruyor ve istikrarı sağlıyor. İstikrar odaklı bakma sorununu Cumhurbaşkanını seçerek çözüyor. Parlamento ve yerel seçimlerde farklı oy davranışları sergiliyor. Şimdi aynı şekilde yerel seçimlerde de tercihini şöyle yaptı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini tartışmaya açmadı, Cumhur İttifakı'na yüzde 52 desteği verdi.
Yerel yönetimlerle ilgili de tıpkı parlamentoyu şekillendirirken yaptığı oy verme davranışını burada da gösterdi. İstanbul'da özel durum var. Geriye dönüp baktığımızda 1994'de Recep Tayyip Erdoğan İstanbul'da yüzde 26 oy almış. Kadir Topbaş yanlış hatırlamıyorsam yüzde 42 ile kazanmış. Şimdi yüzde 48 almışsınız ama yetmiyor. Bir oy kaybı yaşamamışsınız.
"Erdoğan nefreti üzerinden bir motivasyonları var"
Bütün motivasyonları Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti nefretiyle kurgulanmış bir blok var karşımızda. Muhalefeti demiyorum. Karşımızda bir siyasi parti yok. Karşımızda uzunca bir süreden beri oluşmuş bir blok var. O yüzden birbirine benzemeyen, birbiriyle inanılmaz farklılıkları olan yapı. HDP Eş Genel Başkanı 'Biz CHP'ye kazandıracağız' diyor, bakıyorsunuz Saadet Partili önemli bir hatip 'Biz AK Parti'ye kaybettirdik' diyor. Siyasal kimliklere baktığınızda hiçbir yakınlıkları yok. Birbirine benzemeyen ortak payda Recep Tayyip Erdoğan nefreti ve AK Parti karşılığı. Böyle bir yapıdan sevgi, kucaklaşma çıkmaz.
"Seçmen Türkiye'de herşeyi değiştirebilir"
Bu kümelenmenin sayısal olarak yüzde 47-48'leri bulacağını tahmin ediyorduk. Biz de yüzde 48-50'lere çıkacağımızı öngörüyorduk. Seçmen her şeyin farkında. Seçmen şöyle bir şey yapmıyor, bundan 30-40 yıl önce olduğu gibi, seçmen bilgilenme ihtiyacına sahip değil. Böyle bir ihtiyacı yok. Herşey gözü önünde cereyan ediyor. Seçmen şu anda çok konforlu bir durumda.
Bütün bu akışkanlıkta seçmen keyifle izliyor. Gücünün farkında. Türkiye'de siyaset güçlendiği için birileri bize gözümüzün içine bakarak diktatörlükten bahsediyorlar, demokrasimizin güç kaybettiğinden bahsediyor. Siyaset, seçmen bu kadar güçlüyken, önümüzdeki sandık varken Allah aşkına neyden bahsediyorsunuz? Seçmen istediği herşeyi değiştirebilir.
"Bir grup var ki sizin cevaplarınızla ilgilenmiyor"
Karşımızda bir grup var. Siz ne söylerseniz söyleyin sizi dinlemiyor. Mesela diyor ki, 'Büyükşehir belediyesinin borcu şu kadar'. Belediye belge ortaya koyuyor, ama 'yok' diyorlar. Sizinle bir diyalog kurmuyor. Bir monologla konuşuyor. Sizin verdiğiniz cevapla ilgilenmiyor. Bu bir iletişim stratejisidir. Muhatabınızla konuşmazsınız, yüksek sesle konuşursunuz, muhatabınızı savunmaya itersiniz, bir süre sonra sadece sizin söylediğiniz duyulmaya başlar. AK Parti hukuki haklarını kullandığı için, yasanın kendisine verdiği hakları kullandığı için mi suçlayacağız. Bir hukuksuzluk mu sözkonusu? AK Parti kendi yasal zemininde bu süreci takip etmiş. Bizim asıl konuşmamız gereken dediğim gibi hukuk değil, siyaset ve siyaset üzerinden oluşturulan algı.
"Günümüz seçmeni daha çok sosyal medyayı takip ediyor"
Kampanya dediğimiz şey aslında bütün seçim sürecinin iş ve işlemlerinin, seçim koordinasyonundan bu işlerin iletişimine kadar hepsini içeriyor. Benim gördüğüm bütün dünyada da hissettiğim şey artık eski konvansiyonel kampanyalar yok. Konvansiyonel medya üzerinden yürütülen klasik kampanyalar yok. Sosyal medya var. Sosyal medya psikolojiyi, gündemi belirliyor. İstanbul'dayım, ilçelere gidiyorum. Gittiğim her yerde İnsanlar bana sosyal medyayı soruyor. 55 milyon tekil kullanıcı günde 3 saat orada. Ceplerinde telefon var ve onun üzerinden iletişim anlarına, haber ağlarına anlık bağlanıp sürekli bilgi ediniyorlar ve aynı zamanda kanaate sahip oluyorlar. Bu sürekli değişiyor.
"Kampanyamız son derece başarılı olmuştur"
İkinci olarak gerçekliği, sahayı konuşuyorlar. Falanca ilçede teşkilat şunu yaptı, kadın kolları böyleydi, gençlik kolları böyleydi. İnsanlar neyi konuşuyorsa kampanya oradan yürüyor demektir. İnsanlar televizyonu, gazeteyi konuşuyorlar mı? Az da olsa televizyon ve gazeteyi konuşuyorlar. Şu anda bir televizyon yayınındayız. Bu yayını izleyenlerin muhtemelen bizde kalma surelerini ölçsek, fazla da kalmıyorlar. Bir süre sonra zaplıyorlar. Bunlar bizim acı gerçeklerimiz. Çevreye duyarlı kampanyamız başlamıştır dedik ve ses kirliliği oluşturmadık. AK Parti'nin Türkiye kampanyası son derece başarılı olmuştur. Kampanyayı MHP ile beraber yürüttük. Yüzde 52 oy aldık.
"Hayatında bir kez AK Parti'ye oy vermiş yüzde 70 seçmen var"
Elimizde AK Parti'nin küskünü olduğunu söyleyen anlamlı bir veri yok. Ama şöyle bir veri var. 2002'den bugüne kadar AK Parti'ye bir kere olsun oy vermiş yaklaşık yüzde 70'lik seçmen var. Bir döneminde, hayatının bir döneminde, çünkü 17 yıldan beri iktidardayız, bir seçimde bir sebepten dolayı AK Parti'yi tercih etmiş ve bir kere olsun AK Parti'ye oy vermiş olan yüzde 70'lik seçmen kitlesi var. Küskünler deyince muhal bir şeyi konuşuyoruz.
Küskün partilimiz yok. İnanın vefa yemeklerimizde, ilçe ilçe vefa yemekleri yapıyoruz. 17 yıldan beri bir ilçede il, ilçe başkanlığı, meclis üyeliği yapmış geniş bir kadromuz var. Bu kadronun kendi içerisinde yılda en az 2 kez vefa yemeklerinde biraraya gelirler. Bizde makam ve mevkiler görev ve sorumluluk olarak görüldüğü için küskünlük üretilmez. Hiçbir şekilde 24 Haziran'la 31 Mart'ı mukayese etmek doğru değildir. Genel seçimler genel seçimlerle, yerel seçimler yerel seçimlerle mukayase edilmelidir.
"İstanbul'da hizmete erişememiş vatandaşımız yok"
Küskün kavramını nasıl tanımladığımız önemli. Eskiden ihtiyaçları karşılanmayan seçmen vardı şimdi talepleri karşılanmayan seçmen var. İddialı bir şey söylüyorum, İstanbul'da insani yaşam açısından erişebilirlik sorunu olan bana bir şey söyleyebilir misiniz? Sağlık hizmetine, eğitim hizmetine erişemiyorum, bizim genelgeçer temel ihtiyaçlarımızla ilgili İstanbul'da bir sorun alanı gösteremezsiniz. Varsa bile anında ya Sosyal Yardımlaşma Vakfı, ya belediyeler, ya bir şekilde devlet hemen o alanda engelliye, özürlüye bağlanan maaştan tutun da işte bu dezavantajlı grupların öncelikle ilgili olarak temel ihtiyaçları karşılamak için yapılması gerekenler yapılmıştır.
"Seçmenin küskünlüğü yok tepkiselliği var"
Eğer talepleri olan seçmen, talepler sınırsız, kaynaklar sınırlıdır. Burada talepleri gerçekleşmeyen, ben de siyasetçiyim birçok taleplerle karşılaşıyorum. Bana da küsen insanlar var. Ya da ekonomik dünyanın yaşandığı Türkiye'ye yansımalarından kaynaklanan bazı sorunların vatandaşın cebine yansımasıyla birlikte vatandaşın tepkiselliğinden bahsedebilir miyiz? Her ülkede, örneğin Fransa'da sarı yeleklilerde gibi, isteklerinin karşılanmasından ötürü protestolarla karşılaşıyoruz. Bu dünyanın her yerinde olağan bir şey. Küskünlük dediğimiz şeyl seçmenin tepkiselliğidir.
"AK Parti'nin tabanında seçmen sadakati sorunu yok"
Birileri kasıtlı olarak sanki AK Parti'nin tabanında bir kopma varmış gibi algı oluşturuyorlar. Kamuoyunda seçmen sadakatine baktığımda AK Parti'nin tabanında bir sorun gözükmüyor. Son 5 yıla baktığımda seçim sonuçlarında bir şey gözükmüyor. Bugün AK Parti'nin yerel seçimlerde oyu yüzde 44 ise bu yüksek bir oy oranıdır. Cumhur İttifakı'nın yüzde 52 yüksek bir oydur. Seçmen tabanında bir sirkülasyon olur. Seçmeniniz zaman zaman değişim yaşar. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Siyasetin doğası gereği böyledir.
"Sandığa gitmeyen yaklaşık 1 milyon 600 bin kişi var"
Bizim yaklaşık tespit ettiğimiz sandığa gitmeyen yaklaşık 1 milyon 600 bin kişi olduğunu düşünüyoruz. Geçersiz oylara baktığımızda yaklaşık 1 milyon 200 bin hedef kitlemizde seçmen var. Sandık bazlı, sokak bazlı çalışan partiyiz. Mahalle başkanlarımız, ilçe teşkilatlarımız büyük özveriyle çalışıyorlar. Bizde her bir sandığın analizi vardır. O sandıkta kimler oy kullanmaya gelmemiş, o sandıkta 24 Haziran'da ne kadar, 31 Mart'ta ne kadar oy kullanılmış. Aradaki fark nedir? Bunların tamamı ilk günden belirlendi.
"Her sandıkta 9 kişiden oluşan yönetim kurullarımız var"
YSK İstanbul'da üç ilçenin listelerini girdi. Sonra seçim yenilenme kararı alınınca bu sandıkların bilgisayara girişi durduruldu, o yüzden oy kullanmayan seçmenlerin listesini hiçbir parti alamadı. Bizim sandık yönetim kurullarımız var. Her bir sandıkta 9 kişilik yönetim kurulumuz var. Bir de mahalle başkanımız vardır. Her bir sandık kurulu o sandıkta kim oy kullanmaya gitti bilir. Geçen gün Sultanbeyli'de 15 tane mahalle başkanımızla iftardan sonra toplantı yaptık. Bütün sandıkların analizini koydular. Hepsini tebrik ettim. Her bir mahalle başkanım o sandıkta anket bile yapmış. Oy kullananlarla görüşmüş, o sandıktakilerle görüşmüş, seçim sonrasında tekrar görüşmüş. O sandıkta kim kimdir hepsini biliyorlar. 9 kişilik sandık yönetim kurulu sandıktaki 350 kişiyle yakın temas, adam adama markaj, saha çalışması dediğimiz tam da bu zaten.
"Kandil'in açıklamaları daha çok Demirtaş'a yönelik"
İmralı'yla ilgili süreçleri herkes biliyor. Hapishanelerdeki durumlar, sözde ölüm oruçları ve bununla ilgili bir sürü çıkarılan tezvirat, bunun neticesinde de zaten daha önceden ailesi gönderiliyordu. Cumhurbaşkanımız da bunu açıkladı. Avukatları da gönderildi. Orada devam eden sürecin seçime dönük olmadığı zaten Öcalan'ın açıklamalarının da seçime dönük sonuçları ortada. Son gördüğümüz şey şudur, daha çok Kandil'in Selahattin Demirtaş'a dönük dili ve üslubu var. Kandil'in CHP'ye dönük adayına dönük açıklamalar yapıyor ya, şimdi o moda oldu Kandil'den CHP adayına dönük açıklamalar geliyor. Onların konuştuğu dil daha çok Selahattin Demirtaş'a dönük. İmralı'ya dönük üslup ve yaklaşımlarını şimdiye kadar duymadım. Onu Kürt seçmenle ilişkilendirmek Kürt seçmene saygısızlık olur.
"Etnik kimlik üzerinden değil ihtiyaç üzerinden ilişki kuruyoruz"
Hangi etnik kimliğe ait olursa olsun vatandaş öncelikli olarak günlük geçimiyle ilgileniyor. Asgari ücretli ise dar gelirli ise bununla ilgileniyor. Biz de bu vatandaşlarımızla etnik kimlikleri üzerinden değil ihtiyaç ve talepleri üzerinden ilişki kuruyoruz. İstanbul'da öğrencilerle ilgili Binali Yıldırım'ın geçtiğimiz günlerde açıklamaları oldu.
Yine doğalgazla ilgili açıklamaları oldu. Öğrencilere müjdeleri olacak Binali Yıldırım'ın. Metropolde seçmenle kurduğunuz ilişki bir etnik kimlik ilişkisi değildir, ihtiyaç ve talep ilişkilidir. Anketler biliyorsunuz kanaat oluşturmuyor. Hızla değişiyor, akışkan. O yüzden biz anket üzerinden değil saha üzerinden gidiyoruz. Sahada en iyi şekilde çalışıyoruz, inşallah 23 Haziran'da bu çalışmanın sonuçlarını göreceğiz.