PKK'dan Ahmet Altan'a ÇOK ÖZEL mektup

Bölücü PKK'nın elebaşısı Murat Karayılan Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan'a bir mektup gönderdi.

Bölücü terör örgütü PKK'nın elebaşısı Murat Karayılan, Kandil'den, Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan'a 10 sayfalık bir mektup gönderdi. Mektupta PKK'nın Taraf gazetesini tehdit etmediğini belirten Karayılan, Ahmet Altan'a da çalışmalarında başarılar diledi.

MİT-PKK GÖRÜŞMESİ DOĞRU

Murat Karayılan'ın mektubunda yer alan ifadeler nedeniyle öyle gözüyorki bu mektup gündemden uzun süre düşmeyecek. Karayılan "Devletle bazı görüşmelerimiz oldu" derken PKK ile MİT arasında olduğu iddia edilen ve internete düşen o ses kaydını da doğruluyor.

SİLAHLA ÇÖZÜM OLMAZ!

Neredeyse her gün yurdun dört bir yanından bir şehit haberi gelirken eli kanlı katil Karayılan "Savaştan yana değiliz"ı mesajı veriyor, "silah zoruyla ortadan kaldırmaya çalışmak sonuç alınamaz" diyerek askeri ve hükümeti eleştiriyor.

ERDOĞAN'A ELEŞTİRİ

Başbakan Erdoğan'ın gözü kara biçimde cesaretli olduğunu söyleyen Karayılan, "Ama ürkiye’nin temel sorununu çözmek için bir nokta kadar bile sorumluluk üstlenmeye yanaşmamıştır" diyerek Erdoğan'ı da eleştiriyor.

MEYDAN OKUDU

Murat Karayılan mektubunda Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı da meydan okuyarak "Biz haklıyız ve güçlüyüz" mesajı verdi.

İşte PKK'lı Murat Karayılan'ın Ahmet Altan'a gönderdiği o mektup:

Sayın Ahmet Altan’a;

SUÇLAMALARA CEVAP VERMEYECEĞİM

Gazetecilere cevap yazma gibi bir tarzım ve alışkanlığım olmamakla birlikte ilk kez size birkaç şey yazmanın gerekli olduğuna inandım ve onun için yazıyorum. Ancak sizin suçlayıcı, beni kibirli, nobran, tehditkâr bir kişi olarak gösterip yaptığınız suçlamalara cevap vermeyeceğim. Şimdiye kadar şahsıma dönük yapılan eleştiri ve suçlamalara da cevap vermiş değilim. Çünkü ben gerçeğimi pratikte uygulayarak cevap vermeyi yeğleyen bir kişiyim.

HALKIMIZ BENİ TANIYOR

“Sen kim olarak bütün Kürtlere emirler yağdırıp talimatlar veriyorsun” demektesiniz. Eminim ki kamuoyu ve halkımız beni tanıyor ve kim olduğumu biliyor. Gayet tabii siz de biliyorsunuz ama tıpkı devlet gibi hareketimizi tanımadığınız için böyle soruyorsunuz. Yine de ben birkaç cümle ile kısaca yanıt vermeyi yeterli göreceğim.

BEN KİMSEYİ TEHDİT ETMEDİM

Tabii burada dikkat çeken şey, herkesin her gün konuştuğu hususlar hakkında ve özellikle de bize yoğunca küfürlerin edildiği bir ortamda, zaman zaman bizim de düşünce belirtmemizin ve cevap hakkımızı kullanmanın niye tuhaf karşılandığı ve tehdit olarak görüldüğüdür. Belirtmeliyim ki, ben sizi ya da başka bir kimseyi tehdit etmedim. Ben, bin bir belayla, büyük bedeller ödeyerek özgürlük mücadelesini bir düzeye getirmiş olan Kürt halkının davasına karşıtlık yapılmaması için çağrı yaptım. Bu, aynı zamanda kamuoyuna ve halkımıza Taraf gazetesinin şikâyet edilmesi olarak da anlaşılabilir ama tehdit olarak anlaşılacak hiçbir cümlesi yoktur.

DEVLETLE BAZI GÖRÜŞMELERİMİZ OLDU

İlk iki yılı dolaylı, son üç yılı da doğrudan olmak üzere resmi olarak devletle bazı görüşmelerimiz oldu. Heyetler aracılığıyla yapılan bu görüşmelerden bir tanesinin kayıtları, halen kim olduğunu bilemediğimiz birileri tarafından kamuoyuna yansıtıldı. Normalde bu tür görüşmelerin belli bir düzeye gelene kadar gizli kalması konusunda bir hemfikirlik vardı. Zaten dünyadaki benzer örneklerde de belli bir dönem gizli tutulmuş, belli bir sonuca gelince kamuoyuna açıklamışlardır. Ayrıca İmralı’da Önderliğimizle de aynı heyetin görüşmeler yaptığı kamuoyu tarafından bilinmektedir. Zaten her iki görüşme hattı birbirine paralel bir biçimde gelişen ve birbirini tamamlayan görüşmeler biçiminde pratikleşmiştir.

Sayın Altan;

SAVAŞA AŞIK DEĞİLİZ

Biz özelikle savaşmak isteyen, savaşa silaha âşık ve savaşla sonuca gitmek isteyen noktada olan bir hareket değiliz. Silahlı bir direniş hareketi olarak ortaya çıktığımız doğrudur. Bize göre silahlı mücadele ‘90’lara gelindiğinde oynaması gereken rolü oynamış ve Kürt sorununu gündemleştirmiştir. Bu nedenle hareketimizin önderliği Başkan Apo, 1993’ten beri Kürt sorununun barışçıl-siyasal çözümü için çabalar sergilemekte ve bizler de buna dahil olarak 18 yıldır barışçıl çözüm için çeşitli çabalar göstermekteyiz. Ancak şu bir gerçek ki; 1984’ten başlayan ve 1999 süreci itibariyle dağda sisteme kavuşmuş olan bir gerilla örgütlenmesi vardır. Bu güç, IRA ya da ETA gibi birkaç yüz kişiden oluşan bir güç değil, binlerle ifade edilen bir güçtür. Bu gücün var olması, Kürt sorununun temel gerçeklerinden biri olduğu gibi; biz, Kürt sorununun barışçıl çözümü temelinde bu gücün de yeni bir düzenlemeye tabii tutulmasına hep açık olduk. Çünkü Kürt sorununun çözümüyle gerillanın birbiriyle çok yakından bağlantısı vardır. Bunu görmeyenler gerçekçi çözüm yolunu da bulamazlar. Bu güç, özgürlük için dağa çıkmış, herhangi bir yenilgiyi yaşamadığı gibi, davasını milyonlara mal etmeyi başarmış bir güçtür. Böyle bir konumda olan bir gücün kendiliğinden dağıtılmasını bekleyemezsiniz. Ancak ve ancak Kürt sorununun çözümü temelinde bu gücün toplumsal yaşama dahil edilmesi düşünülebilir. Bu da ancak diyalog ve bir toplumsal uzlaşmayla mümkündür. Bunu reddeden devletin, gerillayı silah zoruyla ortadan kaldırmaya dönük hiçbir çabasının sonuç almadığı bilinmektedir.

Sayın Altan;

BAŞBAKAN GÖZÜ KARA BİÇİMDE CESARETLİ

Başbakanınız iktidar için her şeyi yapabilecek bir siyasi duruşa sahip bir şahsiyettir. Kariyeri için oldukça gözü kara biçimde cesaretli davranabilmektedir. Ama Türkiye’nin temel sorununu çözmek için bir nokta kadar bile sorumluluk üstlenmeye yanaşmamıştır. Bundan sonra nasıl davranır bilemem ama sizin de bildiğiniz gibi Kürt sorunu, Cumhuriyetin temel bir sorunudur. Bu sorunu çözmek için bir siyasi iradeye ve tarihe geçecek liderliğe ihtiyaç vardır. Tabii ki böyle bir liderliğin, öncelikle ülkesi ve halkı için doğru bildiği çizgide yürürken risk göze alması şarttır. Şimdi, “Başbakan’ın MİT müsteşarını PKK’yle görüşmeye gönderdiğini, bu konuda büyük bir risk göze aldığını’’ birçok kişi yazıp çizmektedir. Oysa burada alınan risk sorunu çözmeden ziyade, seçimleri kazanmaya dönük göze alınan risktir. Keşke böyle olmasaydı ama gerçek budur. Altını çizerek belirtiyorum: Başbakan bu riski seçimi kazanmak için göze aldı. Başbakan’ın perspektifinde Kürt sorununu köklü çözme değil, bazı iyileştirmeler yaparak Kürtleri kendi partisine kazanmak vardır. İlk kez açıkça size söylüyorum: Başbakan köklü bir çözüm için değil, sürekli seçim öncesi çatışmaları durdurmaya dönük bir çaba göstermiştir. 2009 yerel seçimlerine çatışmasız girmek istedi; bunu sağladık. Sonra 12 Eylül Referandumuna giderken de çatışmasız bir durum Başbakan için önemliydi; bu da sağlandı. Belki bizim 12 Eylül’deki boykot tutumumuzu beğenmedi ama temel amaç eylemsizlikti; bu oldu. Seçimleri mutlak kazanmak için 12 Haziran öncesi kesinlikle ateşkes pozisyonunu sağlamaya dönük görüşme heyetini çok iyi kullandı; bu da sağlandı. Zaten ateşkes kesintiye uğratılmadan sürdürüldü. Baharda yaşanan kayıplarımıza rağmen, eylemsizliği sürdürmede ısrar ettik, sözümüze bağlı kaldık. Ancak bütün bunları Başbakan kendi başarı hanesine yazdı; bunda Başkan Abdullah Öcalan’ın çabalarını ve hareketimizin barışçıl tutumunu göz ardı etti. Kendi akıllı ve yüksek öngörüsünün başarısı olarak gördü. Ve daha sonra,12 Haziran seçimlerinden sonra süreci sonlandırarak kendi esas projesini hayata geçirmeye başladı. Olan şey budur. Eğer siz gerçeği öğrenmek istiyorsanız, işte gerçek burada gizlidir.

Sayın Altan;

BİZ HAKLIYIZ VE GÜÇLÜYÜZ

Konuyu bitirirken bütünlük arz etmesi açısından şunu da belirtmem gerekiyor: Defalarca denenmiş olan bir yöntemden sonuç beklemek hayaldir. AKP, birçok şeyi başarmış olabilir ama bu kafayla ve bu politikasıyla Kürt sorunu karşısında başarısız kalacaktır. Çünkü biz haklıyız ve güçlüyüz. Gücümüz, haklılığımızdan ve doğru çizgimizden geliyor. Biz adalet ve eşitlik istiyoruz; kardeşlik istiyoruz. Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı doğal haklarını istiyoruz. Bunu vermek zorundasınız, vermezseniz yenilirsiniz. Demirel’in dediği biçimiyle devletiniz 28 isyanı bastırmış olabilir ama bu kez sert kayaya toslamış ve başarısız kalmıştır. Bu inkar ve imha çizgisinde daha fazla ısrar ederse, sadece başarısızlığı daha fazla derinleşecek, ancak bundan Türk ve Kürt halkı ve de Türkiye’deki herkes zarar edecek; egemenlerin değil, yoksul halkların çocuklarının kanı dökülmüş olacaktır.

MEKTUP BARIŞA VESİLE OLURSA ÇOK SEVİNİRİM

Mektubumun uzadığının farkındayım. Fakat takdir edersiniz ki, bir gazeteci değilim. Kendimi kısa cümlelerle ifade edemedim. Bu belki bir yetersizlik, belki de sorunlarımızın ağırlığından gelen bir husustur. Umarım belirttiklerim tarafınızdan anlayışla karşılanır ve yeniden bir tehdit olarak algılanmaz. Belirttiklerimin doğruluğuna yürekten inanıyorum. Sizin için de bunların bir anlam ifade edeceğini düşünüyorum. Gerçeklere dayanan ve demokratik çözüm ile barış sürecinin gelişmesine hizmet eden çabalarınızın gelişeceğine olan inancımla yazmış oldum. Eğer hak, adalet, eşitlik ve barış yolunda bir katkı sunmuşsam ne ala. Bu mektubum dostluk ve barışa bir nebze de olsa vesile olabilirse buna çok sevineceğimi bilmenizi isterim.

Çalışmanızda ve yaşamınızda üstün başarı dileklerimle…

Sonraki Haber